- 5 Mayıs 2009
- 894
- 147
Anneciğim..
3 yıl kadar önceydi 16 yaşındaydım hatırlıyor musun? Doğuşta yayımlanan Bir Annenin Feryadı başlıklı bir yazıyı kaç kere okutturmuş ve gözyaşları arasında o acılı anneye dualar etmiş onun için üzülmüş ve kimsenin böyle bir duruma düşmemesi için dilekler dilemiştik...
Özellikle bizim aile ve kendimiz için dualar etmiştik...
Dizinin dibine oturur başımı gül kokulu göğsüne yaslar; bal akıtan dilinden nasihatler dinlerdim. Yüreğinin atışında ve her anlatışında bizler vardık. Verdiğin o öğütler yolumu aydınlatır ufkumu açar kendime olan güvenimi artırır hayata bakışımı şekillendirirdi.
Beynim dinç ruhum diri yüreğim huzura kavuşmuş olarak ayrılırdım yanından... Ve biz aile olarak asla parçalanmayacağı derdim kendi kendime...
Arkadaş seçimine dikkat et; Sibelle ilişkilerini sınırlı ve mesafeli tut derdin... Dinlerdim ve tutardım da nasihatlerini...
Ama ne oldu da bu hale geldik hala anlayabilmiş ve sırrını çözebilmiş değilim... Gelsem kapını çalsam; hem evinden hem de yüreğinden içeri alacaksın biliyorum; ama yüzüm yok.... Utanç yığınıyım anne... Hep 16 yaşındaki bebeğin olarak kalsaydım da sana bu acı ve utancı tattırmasaydım...
İki yıl Atheneumda okudum; benimle gurur duyuyordunuz. Yüzümüzü güldürecek topluma hizmet eden bir insan olacaksın yavrum; diye benden herkese övgüyle bahsediyordunuz... İkinci yıl sınıfta kaldım üzerinde durup nedenlerini araştırmadınız; sorup/soruşturmadınız...
O yıl ben Sibelin internet alışkanlığının kurbanı oldum. Sanal ortamda yazışmalar hoşuma gitmişti ve uzun zaman biriyle haberleşmiştim. Dersleri askıya almış gece-gündüz bilgisayarın başında arkadaşımla yazışıyorduk... Benim bu halimden bile övgüyle bahsediyor Aferin benim yavruma! Gece-gündüz ders çalışıyor diyordunuz...
Ağabeyimle chat arkadaşlığım
Uzun zaman intenette yazıştığımız hatta kim olduğunu bilmeden yüzünü görmeden aşık olduğum gençle tanışmak üzere randevulaştık. Korkuyor çekiniyordum; ama daha fazla dayanamadım ve randevu sözü verdim...
Okanla bir kütüphanede buluşacak ve ben elimde Kerime Nadirin hiçkırık adlı romanının okuyor olarak onu karşılayacaktım... Okan tarif ettiği giyimiyle sözleştiğimiz saatte karşımda duruyordu...
Ama bu olamazdı anne!!! Çünkü karşımda ağabeyim Erhan duruyordu... Aylarca yazıştığım şiirler gönderdiğim sevda şarkıları bestelediğim ve hatta sevdiğimi haykırdığım kişi kardeşim Erhanmış... Göz göze geldik bakışlarımız mum gibi birbirimizi eritiverdi. Bir utanç yığınıydık.. Kanımın donduğunu dünyanın durduğunu hissettim bir an... Gözlerinde yanan ışığın söndüğünü alev fışkıran bir ocağa döndüğünü gördüm. Onurluydu namusluydu ve o bir erkekti... Dövmedi sövmedi; beni utancımla baş başa bıraktı ve çekip gitti...
Onunla dövüşür kapışır kırgın ve küsülü gezerdik ya anne; şimdi onu ne çok özlüyorum bir bilsen!.. Gömlek ve pantolonlarını ütülemeyi odasına çay-kahve götürmeyi yatağını düzletmeyi bile özledim anne... O gidince dünyanın yükü omzuma bindi sanki...Ağabeyimin evi neden terk ettiğini hep merak ederdin ya anne işte gizlenen bu sır ve utançtandı...
Ağabeyimi görmedim ondan sonra; ama onu görenlerden haberini aldım. İyiymiş sağlıklı ve çalışıyormuş. Evlenmiş ve bir de kızı olmuş... İsmini de bu yaşamıyasıca kızının adını koymuş...Elif diyorlarmış yeğenime... Ağabeyimin beni affettiğinin bir işareti mi bu anne?
Onun evden gidişinin ve ailenin büyük bir acıyla karşılaşmasının müsebbibi olarak her şeyi askıya almış okulu boşlamış ve sigaraya başlamıştım.
Aşk Çocuklarıyla Tanışıklığım
Anne yine Doğuşt editör imzalı bir yazıda genç kızlar;Fuhuş Tuzağına düşmemeleri hususunda uyarılıyordu hatırlıyor musun? İnsanoğlu ne çok unutkan oluyor...
Okula artık lafolsun diye takılıyor ve yaşadığım o olayın etkisinden bir türlü kurtulamıyor değişik yollar deniyor bir çıkış arıyordum... Okul önünde sarı saçları yeşil gözleri pahalı giysileri ve son model arabası olan bir genç sürekli beni izlemeye başladı. Her türlü konuşma ve arkadaşlık tekliflerini reddettim; diretti inat etti ve beni pes ettirdi. Beraberce çıkmaya başlamıştık. Beni her gün güllerle; bazen de pahalı hediyelerle karşılıyordu...
Önceleri sadece elimi tutuyor öpmeye bile yanaşmıyordu. Her hali tavrı beni kendine bağlamış ve sırılsıklam aşık olmuştum. Onunda beni sevdiğinden ve dürüst olduğundan emindim. Çünkü benden istifade etmeye asla yanaşmıyordu. Her şeyi evliliğe saklamalıyız seni tertemiz olarak ak duvağınla kabul etmek istiyorum iyordum
Romantizmin doruğunda bir aşk yaşıyorduk. Ayaklarım yer değmiyordu. Annem canım anneciğim! Senin öğütlerini ve başıma nelerin geleceğinin hesabını çoktan unutmuştum.
Bir gün Serhanın oldum; nasıl oldu hala anlamış değilim. Şu an müptelası olduğum uyuşturucuyu ilk o gün içirmiş olabilir mi diye zaman zaman düşünüyorum.. Ama ne fayda!
Zordayım dardayım dipsiz karanlık kuyulardayım anne!... Feryadımı duyduğunu ve her gün gözyaşları içerisinde yolumuzu beklediğini biliyorum...
Anne! Ağabeyimin evi terk edişine alışamamışken benim de ortalardan kayboluşum sizi fena halde yıktı biliyorum. Benimle ilgili gerçekleri öğrendiğinizde kahrolacağınızı bildiğimden gitmek zorundaydım anne... Her şeyi anında sana anlatsam bu hallerin hiçbiri başıma gelmeyecekti; ama bunun için artık çok geç...
Serhan kendisiyle olduğum o utanç anını video olarak görüntülemiş. Bu rezil kaseti size gösterme tehdit ve şantajıyla beni sizden kopardı. Birbirimizi seviyorsak ailemi evliliğe razı ederim böyle bir çirkefliğe neden gerek duydun diye sorduğumda verilen cevap benim bitişimin başlangıcıydı....
Ne evliliği be! Bundan böyle benim malımsın ve istediğim şekilde hareket etmek zorundasın! Aksi halde başına gelebilecekleri sen hesapla!..
Fuhuş ve uyuşturucu bataklığındayım
Parasız kaldığını söyleyerek başka erkeklere pazarlandım uyuşturucu bulamama korkusuyla her denilene boyun eğdim. İnsanlığımdan kadınlığımdan zerre kalmadı anne. İçimde yanan koca bir ateş her gün beni yakıp bitiriyor. Ateşten sıcak olan o kucağını özledim gül kokunu yüreğinin atışını şefkatli bakışını özledim anne!..
Bir gün bu hayata elveda diyeceğim belki de senden önce göçeceğim.. Saçlarım ve gözlerim artık gece siyahı değil!.. Sarı ve yeşil oldular anne.. Burnum düzeltildi...
Öldüğümde teşhis için seni çağırırlarsa tanımakta zorlanır ve belki debu benim nazlı kızım Elifim değilder çeker gidersin.. Beni yadellere bırakma anne beni de al yanına; beni de götür gideceğin yere....
Beni sol göğsümün tam yüreğimin üstüne yaptırdığım ve ANNEM; yazdırdığım dövmeden tanı anne!..
Pezevenkler bu dövmeyi fuhuş pazarında kimse kimsenin de malını kullanmasın diye kazdırırlarmış ama ben sana olan sevgimin bir nişanesi olarak kazdırdım ve beni ölünce rahat tanıyasın diye yazdırdım anne!...
Serhanı polise şikayet ettim üç gün sonra çıkıp geldi ve daha da azıttı korkuyorum anne!.. Bu şebekeyi durduracak tek güç; aileler ve özgüvenle donatılmış gençlerdir anne...
Anne bu mektubu sana mı yazdım yoksa benden sonra bu tuzağa düşmesini istemediğim genç kızlara mı bilemiyorum...
Ben söylenen sözlerden edilen nasihatlerden ders alsaydım bu hale gelmezdim elbette benim yazdıklarımdan da gençlik ibret almayacak ve bu fuhuş şebekesi bu uyuşturucu ve organ mafyası kirli çarklarını işletip duracaklardır.
Nice masum gencin canı yanacak onuru namusu incinecektir. Ama ben son bir kez bana düşen insanlık görevimi yapayım ve sana sesimi ulaştırayım istedim... Sen beni mutlaka duyacak ve affedeceksin biliyorum ama Müslüman-Türk kızları bu çığlığıma kulak verecek mi bilmiyorum...
Seni seven kızın Elif...
alıntıdır
3 yıl kadar önceydi 16 yaşındaydım hatırlıyor musun? Doğuşta yayımlanan Bir Annenin Feryadı başlıklı bir yazıyı kaç kere okutturmuş ve gözyaşları arasında o acılı anneye dualar etmiş onun için üzülmüş ve kimsenin böyle bir duruma düşmemesi için dilekler dilemiştik...
Özellikle bizim aile ve kendimiz için dualar etmiştik...
Dizinin dibine oturur başımı gül kokulu göğsüne yaslar; bal akıtan dilinden nasihatler dinlerdim. Yüreğinin atışında ve her anlatışında bizler vardık. Verdiğin o öğütler yolumu aydınlatır ufkumu açar kendime olan güvenimi artırır hayata bakışımı şekillendirirdi.
Beynim dinç ruhum diri yüreğim huzura kavuşmuş olarak ayrılırdım yanından... Ve biz aile olarak asla parçalanmayacağı derdim kendi kendime...
Arkadaş seçimine dikkat et; Sibelle ilişkilerini sınırlı ve mesafeli tut derdin... Dinlerdim ve tutardım da nasihatlerini...
Ama ne oldu da bu hale geldik hala anlayabilmiş ve sırrını çözebilmiş değilim... Gelsem kapını çalsam; hem evinden hem de yüreğinden içeri alacaksın biliyorum; ama yüzüm yok.... Utanç yığınıyım anne... Hep 16 yaşındaki bebeğin olarak kalsaydım da sana bu acı ve utancı tattırmasaydım...
İki yıl Atheneumda okudum; benimle gurur duyuyordunuz. Yüzümüzü güldürecek topluma hizmet eden bir insan olacaksın yavrum; diye benden herkese övgüyle bahsediyordunuz... İkinci yıl sınıfta kaldım üzerinde durup nedenlerini araştırmadınız; sorup/soruşturmadınız...
O yıl ben Sibelin internet alışkanlığının kurbanı oldum. Sanal ortamda yazışmalar hoşuma gitmişti ve uzun zaman biriyle haberleşmiştim. Dersleri askıya almış gece-gündüz bilgisayarın başında arkadaşımla yazışıyorduk... Benim bu halimden bile övgüyle bahsediyor Aferin benim yavruma! Gece-gündüz ders çalışıyor diyordunuz...
Ağabeyimle chat arkadaşlığım
Uzun zaman intenette yazıştığımız hatta kim olduğunu bilmeden yüzünü görmeden aşık olduğum gençle tanışmak üzere randevulaştık. Korkuyor çekiniyordum; ama daha fazla dayanamadım ve randevu sözü verdim...
Okanla bir kütüphanede buluşacak ve ben elimde Kerime Nadirin hiçkırık adlı romanının okuyor olarak onu karşılayacaktım... Okan tarif ettiği giyimiyle sözleştiğimiz saatte karşımda duruyordu...
Ama bu olamazdı anne!!! Çünkü karşımda ağabeyim Erhan duruyordu... Aylarca yazıştığım şiirler gönderdiğim sevda şarkıları bestelediğim ve hatta sevdiğimi haykırdığım kişi kardeşim Erhanmış... Göz göze geldik bakışlarımız mum gibi birbirimizi eritiverdi. Bir utanç yığınıydık.. Kanımın donduğunu dünyanın durduğunu hissettim bir an... Gözlerinde yanan ışığın söndüğünü alev fışkıran bir ocağa döndüğünü gördüm. Onurluydu namusluydu ve o bir erkekti... Dövmedi sövmedi; beni utancımla baş başa bıraktı ve çekip gitti...
Onunla dövüşür kapışır kırgın ve küsülü gezerdik ya anne; şimdi onu ne çok özlüyorum bir bilsen!.. Gömlek ve pantolonlarını ütülemeyi odasına çay-kahve götürmeyi yatağını düzletmeyi bile özledim anne... O gidince dünyanın yükü omzuma bindi sanki...Ağabeyimin evi neden terk ettiğini hep merak ederdin ya anne işte gizlenen bu sır ve utançtandı...
Ağabeyimi görmedim ondan sonra; ama onu görenlerden haberini aldım. İyiymiş sağlıklı ve çalışıyormuş. Evlenmiş ve bir de kızı olmuş... İsmini de bu yaşamıyasıca kızının adını koymuş...Elif diyorlarmış yeğenime... Ağabeyimin beni affettiğinin bir işareti mi bu anne?
Onun evden gidişinin ve ailenin büyük bir acıyla karşılaşmasının müsebbibi olarak her şeyi askıya almış okulu boşlamış ve sigaraya başlamıştım.
Aşk Çocuklarıyla Tanışıklığım
Anne yine Doğuşt editör imzalı bir yazıda genç kızlar;Fuhuş Tuzağına düşmemeleri hususunda uyarılıyordu hatırlıyor musun? İnsanoğlu ne çok unutkan oluyor...
Okula artık lafolsun diye takılıyor ve yaşadığım o olayın etkisinden bir türlü kurtulamıyor değişik yollar deniyor bir çıkış arıyordum... Okul önünde sarı saçları yeşil gözleri pahalı giysileri ve son model arabası olan bir genç sürekli beni izlemeye başladı. Her türlü konuşma ve arkadaşlık tekliflerini reddettim; diretti inat etti ve beni pes ettirdi. Beraberce çıkmaya başlamıştık. Beni her gün güllerle; bazen de pahalı hediyelerle karşılıyordu...
Önceleri sadece elimi tutuyor öpmeye bile yanaşmıyordu. Her hali tavrı beni kendine bağlamış ve sırılsıklam aşık olmuştum. Onunda beni sevdiğinden ve dürüst olduğundan emindim. Çünkü benden istifade etmeye asla yanaşmıyordu. Her şeyi evliliğe saklamalıyız seni tertemiz olarak ak duvağınla kabul etmek istiyorum iyordum
Romantizmin doruğunda bir aşk yaşıyorduk. Ayaklarım yer değmiyordu. Annem canım anneciğim! Senin öğütlerini ve başıma nelerin geleceğinin hesabını çoktan unutmuştum.
Bir gün Serhanın oldum; nasıl oldu hala anlamış değilim. Şu an müptelası olduğum uyuşturucuyu ilk o gün içirmiş olabilir mi diye zaman zaman düşünüyorum.. Ama ne fayda!
Zordayım dardayım dipsiz karanlık kuyulardayım anne!... Feryadımı duyduğunu ve her gün gözyaşları içerisinde yolumuzu beklediğini biliyorum...
Anne! Ağabeyimin evi terk edişine alışamamışken benim de ortalardan kayboluşum sizi fena halde yıktı biliyorum. Benimle ilgili gerçekleri öğrendiğinizde kahrolacağınızı bildiğimden gitmek zorundaydım anne... Her şeyi anında sana anlatsam bu hallerin hiçbiri başıma gelmeyecekti; ama bunun için artık çok geç...
Serhan kendisiyle olduğum o utanç anını video olarak görüntülemiş. Bu rezil kaseti size gösterme tehdit ve şantajıyla beni sizden kopardı. Birbirimizi seviyorsak ailemi evliliğe razı ederim böyle bir çirkefliğe neden gerek duydun diye sorduğumda verilen cevap benim bitişimin başlangıcıydı....
Ne evliliği be! Bundan böyle benim malımsın ve istediğim şekilde hareket etmek zorundasın! Aksi halde başına gelebilecekleri sen hesapla!..
Fuhuş ve uyuşturucu bataklığındayım
Parasız kaldığını söyleyerek başka erkeklere pazarlandım uyuşturucu bulamama korkusuyla her denilene boyun eğdim. İnsanlığımdan kadınlığımdan zerre kalmadı anne. İçimde yanan koca bir ateş her gün beni yakıp bitiriyor. Ateşten sıcak olan o kucağını özledim gül kokunu yüreğinin atışını şefkatli bakışını özledim anne!..
Bir gün bu hayata elveda diyeceğim belki de senden önce göçeceğim.. Saçlarım ve gözlerim artık gece siyahı değil!.. Sarı ve yeşil oldular anne.. Burnum düzeltildi...
Öldüğümde teşhis için seni çağırırlarsa tanımakta zorlanır ve belki debu benim nazlı kızım Elifim değilder çeker gidersin.. Beni yadellere bırakma anne beni de al yanına; beni de götür gideceğin yere....
Beni sol göğsümün tam yüreğimin üstüne yaptırdığım ve ANNEM; yazdırdığım dövmeden tanı anne!..
Pezevenkler bu dövmeyi fuhuş pazarında kimse kimsenin de malını kullanmasın diye kazdırırlarmış ama ben sana olan sevgimin bir nişanesi olarak kazdırdım ve beni ölünce rahat tanıyasın diye yazdırdım anne!...
Serhanı polise şikayet ettim üç gün sonra çıkıp geldi ve daha da azıttı korkuyorum anne!.. Bu şebekeyi durduracak tek güç; aileler ve özgüvenle donatılmış gençlerdir anne...
Anne bu mektubu sana mı yazdım yoksa benden sonra bu tuzağa düşmesini istemediğim genç kızlara mı bilemiyorum...
Ben söylenen sözlerden edilen nasihatlerden ders alsaydım bu hale gelmezdim elbette benim yazdıklarımdan da gençlik ibret almayacak ve bu fuhuş şebekesi bu uyuşturucu ve organ mafyası kirli çarklarını işletip duracaklardır.
Nice masum gencin canı yanacak onuru namusu incinecektir. Ama ben son bir kez bana düşen insanlık görevimi yapayım ve sana sesimi ulaştırayım istedim... Sen beni mutlaka duyacak ve affedeceksin biliyorum ama Müslüman-Türk kızları bu çığlığıma kulak verecek mi bilmiyorum...
Seni seven kızın Elif...
alıntıdır