Charles Baudelaire Şiirleri

R

romance

Ziyaretçi
İlk önce en sevdiğim şiiriyle başlayayım.Kendime bu kadar torpil geçeyim artık:)

ALBATROS

Tayfalar sık sık yakalar, iş olsun diye,
Koca deniz kuşlarını, albatrosları,
Keskin çukurlar üstünden kayan gemiye
Eşlik eden o kaygı bilmez dostları.

Ama bırakıldılar mı güvertelere,
O gök kralları ne sünepe, ne sarsak
Seriverir koca kanatlarını yere,
Yanlarında sürünen kürekler gibi, ak.

O kanatlı yolcu ne miskin, ne sümsüktür!
Ne çirkin, ne gülünçtür o güzel kuş şimdi!
Topallar kimi, uçan sakata öykünür,
Bir pipoyla gagasını dürtükler kimi!

O bulutlar prensine benzer Ozan da,
Fırtınayla senlibenli, yaylara gülen;
Yere sürülmüştür yuhalar arasında,
Yürüyemez devce kanatları yüzünden.
 
ALIP GÖTÜREN KOKU

Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında;
Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker,
Dalarım; gözlerimden mesut kıyılar geçer,
Hep aynı günün ateşi vurur sularına.

Sonra birden görünür baygın, tembel bir ada;
Garip ağaçlar, hoş meyveler verir tabiat;
Erkeklerin biçimli vücutlarında sıhhat
Ve bir safiyet kadınların bakışlarında.

O güzel iklimlere sürükler beni kokun;
Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu;
Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun.

Burnuma kadar gelen hava kokular taşır.
Yemyeşil demirhindilerden gelen bu koku
İçimde gemici şarkılarına karışır.
 
AŞIKLARIN ÖLÜMÜ

Yatağımız olacak ,hafif kokuyla dolu,
Divanımız olacak ,bir mezar gibi derin;
Bizim için açılmış, en güzel iklimlerin
O garip çiçekleri süsleyecek konsolu.

Son sıcaklıklarını sarfederek hovarda,
Birer ulu meşale olacak kalplerimiz;
Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz
İkimizin ruhunda, o ikiz aynalarda.

Pembe, lahuti mavi bir akşam saatinde,
Veda'la dolu, uzun bir hıçkırık halinde
Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;
Nihayet kapıları biraz aralayarak,
Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak
Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri
 
DÜŞMAN..

Tükendi gençliğim karanlıklarda,
Çılgın fırtınalarda ve yağmurlarda;
Güneş bazan açtı, kapandı derhal
Bahtımın yazgısı karanlıklarda;
Öyle harap ettiler ki gönül bahçemi
Dallar hep kırıldı, yapraklar yerde
Kuytularda birkaç meyvesi kaldı...

İşte ulaştım güz aylarına
Fikirler sararmış yapraklar gibi;
Kullanmalı artık her bir aleti
Küreği, tırmığı ve ötekileri,
Düzeltip onarmak için yeniden
Bahçemdeki bütün harap yerleri
Suların basıp da oyup açtığı
Kocaman çukurları mezarlar gibi...

Hayal ettiğim yeni çiçekler,
Acaba bulurlar mı kimbilir,
Ardıç kuşlarının bulduğu gibi
Güç alabilecekleri her bir gıdayı,
Gizemli gıdayı, özlü gıdayı
Bu sulak topraklarda. Bu hoş havada.

Ey acı! Ey acı! Yiyip bitiriyor hayatı zaman,
Ve yüreğimizi kemiren düşman
Bu anlaşılmaz, bu garip düşman
Büyüyüp güçleniyor kanlarımızla
Durmadan kaybettiğimiz kanlarımızla.
 
YALNIZIN ŞARABI

Seven kadının o garip bakışı var ya,
Sere serpe yıkansın diye güzelliği
Dalgalı ayın titrek göle gönderdiği
Beyaz ışın gibi bize doğru kayar ya;

Bir kumarbazın sonuncu para kesesi;
Çapkınca bir öpücüğü sıska Adeline’in;
Tıpkı uzak sesi gibi insan derdinin,
Sinirlendirici, tatlı bir müzik sesi,

Bütün bunlar değmez, derin şişe, senin
Dindar ozanın susamış yüreği için
Bağrında tuttuğun etkili balsılara;

Umut, gençlik, yaşam boşaltısın içlere,
- Ve onur, hazine bütün dilencilere,
Ki bizi yengin ve eş kılar Tanrılara!
 
BALKON

Hatıralar annesi, sevgililer sultanı,
Ey beni şadeden yâr, ey tapındığım kadın.
Ocak başında seviştiğimiz o zamanı,
O canım akşamları elbette hatırlarsın.
Hatıralar annesi, sevgililer sultanı.
O akşamlar kömür aleviyle aydınlanan!
Ya pembe buğulu akşamlar, balkonda geçen
Başım göğsünde, ne severdin beni o zaman!
Ne söyledikse çoğu ölmeyecek şeylerden!
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!

Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kâinat ne derindir, kalp ne kudretle çarpar!
Üstüne eğilirken ey aşkımın pınarı,
Sanırdım ciğerimde kanının kokusu var.
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!

Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.
Seçerdim o karanlıkta göz bebeklerini
Mestolur, mahfolurdum nefesini içtikçe.
Bulmuştu ayakların ellerimde yerini.
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece.

Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
Yeniden yaşadığım, dizlerinin dibinde
O "mestinaz" güzelliğini boştur aramak,
Sevgili vücudundan, kalbinden başka yerde,
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;

O yeminler, kokular sonu gelmez öpüşler,
Dipsiz bir uçurumdan tekrar doğacak mıdır?
Nasıl yükselirse göğe taptaze güneşler.
Güneşler ki en derin denizlerde yıkanır.
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler!
 
Uyuşumlar



Bir tapınaktır Doğa,canlı sütunlarından

Belli belirsiz sesler duyulur ara sıra;

İnsanın orada geçe, tanıdık bakışlarla

Kendini gözetleyen simge ormanlarından.



Uzakta birbirine girmiş yankılar gibi

Bir birlik içerisinde,kör karanlık ve derin,

Geceler kadar geniş,aydınlık kadar engin

Sesler,kokular,renkler yanıtlar birbirini.



Kokular vardır çocuk tenleri gibi duru,

Obua kadar tatlı,çim kadar yeşil olan,

-Ve başkaları,çürük,zengin ve utku dolu.



Bedensel haz’ la ruh’un coşkusunu şakıyan,

Misk,amber,reçine ve günlük gibi kokular,

O sonsuz nesnelerin yayılışıdır onlar.



(Çev.: Ahmet Necdet)







Aşıkların Ölümü



Yatağımız olacak ,hafif kokuyla dolu,

Divanımız olacak ,bir mezar gibi derin,

Bizim için açılmış ,en güzel iklimlerin

O garip çiçekleri süsleyen konsolu



Son sıcaklarını sarf edecek hovarda

Birer ulu meşale olacak kalplerimiz;

Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz

İkimizin ruhunda ,o ikiz aynalarda.



Pembe,lahuti mavi bir akşam saatinde

‘’ Veda ‘yla dolu ,uzun bir hıçkırık halinde

yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;

nihayet kapıları biraz aralayarak,

sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak

buğulu aynaları ve ölmüş alevleri.



(Çev.: Sabri Esat Siyavuşgil)









Çalar Saat



Çalar saat ,uğursuz Allah,korkunç bir karar,

Parmağı bizi tehdit eder: ‘’ Hatıralar!’’

Bir hedefteymiş gibi dikilecek yakında

Dehşet dolu kalbinde ürpermiş ıstıraplar.



Kaçak ufak,doğru o buharı andıran

Zevk ,kulisin nihayetinde bir rakkas gibi;

Her insanın bütün ömrü boyunca nasibi

Nimeti bir parça yiyor senden de her an



Ve saniye,üçbinaltıyüz kere saate

Fısıldıyor:Hatırla!Hatırla!-Koşan böcek

Sesiyle .Şimdi der: Ben geçmiş zamanım gerçek,

Ve emdim kirli hortumumla ömrünü işle!



Remember!Hatırla ey sefih!Esto memor!

(Aşinasıdır hançerem bütün lisanların.)

Dakikalar o külçelerdir ki fani çılgın,

Altınını almadan atmaması doğrudur!







Hatıralar ki zaman muhteris bir kumarbazdır

Hilesiz kazanır ,bu bir kanun,her koyuşta.

Gün sona eriyor;gece büyüyor;hatırla!

Susuzdur hep girdap;su saati boşalır.



Yakında çalacak sata ve ilahi kader,

Ve şan dolu fazilet,henüz bakire zevce,

Ve nedamet o dahi (ah! Son misafirhane!)

Ve hepsi diyecek :’’Vakit,koca ödlek!Geber!’’



(Çev.: Ahmet Muhip Dıranas)







Gönüllü Ölü



Koyu bir çamur bulup solucanlara uysam,

Bir derin çukur kazsam canım için cihanda,

Serip kart kemikler’mi,bi yatsam,bi uyusam,

Bataklığa gömülmüş timsah gibi nisyanda







Nefretim vasiyetler,nefretim kabirler tüm.

Avuç açacağıma bidamlacık yaş için,

Sağken,akbabaları başıma üşürürüm,

Gölkanlara belensin o cenabet cesetim!



Kurtlar,gözsüz-kulaksız,benim kankardeşlerim,

Bolahenk feylesoflar,daldölleri leşlerin,

İşte size bir ölü,güloynar ve gönüllü!





Örenimin üstünde fırdönün gönlünüzce!

Var mı ölümden öte ölüye bir işkence,

Ölümü seçmiş madem ölülerle bu ölü?



(Çev.:Can Yücel)





Öbür Dünyadan



Yarı melek,yarı canavar,

Koynuna gireceğim tekrar

Gecenin gölgeleriyle gizlice

Sokulup yamacına bir gece.



Seni ay ışığından da serin

Öpüşlere boğacağım,esmerim,

Bir çukurun etrafında dolanan

Bir yılan gibi seni okşayacağım.



Bozbulanık sabah eriştiğinde

Bulamayacaksın beni,yerimde

Yeller esecek akşama değin.



Varsın onlar aşklarına güvensin

Gencecik ömrüne hükmetmek için,

Ben dehşetimle seni bendedeceğim.



(Çev.:Can Yücel)







Dev Kadın



Doğa’nın o güçlü ve yaratıcı özünden

Her gün azman çocuklar boy gösteren çağında,

Dev bir kadın yanında yaşamak isterdim ben,

Kösnük bir kedi gibi bir sultan ayağında.



İsterdim o canla tenin açtığını görmek,

Geliştiğini ürkünç oyunlarla başıboş;

Gözlerinde yüzen ıslak sislerde o yürek

Bilmek isterdim içten bir alev saklar mı, loş;



Görkemli bedeninde dolaşmak döne döne,

Dev gibi dizlerinin tırmanmak eğimine,

Ve dokunan güneşler yazın, sıcak mı sıcak,



Serdi zaman onu kırlara yorgun argın,

Yatıp göyüslerinin gölgesinde uyumak

Erinçli bir köy gibi eteğinde dağın.



Tek istediğim şimdi, bir gece

Ulaştık mı zevk satına,

Vücudunun saltanatına

Doğru tırmanarak sinsice,



Bir yara açıp geniş, derin

O şaşırakalmış böyrüne

Acı vermek için göysüne,

Şen tenini incitmek için,



Ve, ne esriten tat, değil mi,

Yavrum! o en güzel, en parlak

Yeni dudaklardan akıtmak,

Aşılamak sana zehrimi!



(Çev.:Sait Maden)







Baykuşlar



Yabancı tanrılar gibi, baykuşlar

Kara selvilerde dizi dizi,

Gözleri ok gibi, kırmızı,

Sessiz, düşünmeye koyulmuşlar.



Kımıldamadan duracak onlar

Hüzün taşıyan saatlere dek,

Orda, ışığı sürgün ederek

Açılacak yoğun karanlıklar.



Baykuşlar bu haliyle bize der:

Yaşam bazen de durgunluk ister

Kargaşadan devinimden korkun;



Kişi bir tutkuyla şaşkınlaşır

Yer değiştirmek ister ve bunun

Yıllarca pişmanlığını taşır.



(Çev.: Erdoğan Alkan)
 
YABANCI

-En çok kimi seviyorsun garip yabancı?
Anneni mi, babanı mı, kardeşlerini mi?
-Ne annem var, ne babam, ne de kardeşlerim.
-Vatanını mı?
-Nerde olduğunu bile bilmiyorum.
-Yoksa parayı mı?
-Nefret ederim ondan.
-O halde neyi seversin esrarlı yabancı?
-Bulutları severim.
Karşıdan gelen ve karşılara giden bulutları.



Charles BAUDELAIRE

Çeviri: Ayhan HÜNALP​
 
X