http://www.grihat.com.tr/ceyda-karan-one-minute-cikisi-goz-boyamak-icindi-33440h.htm
Gazeteci Ceyda Karan, Türkiye'nin İsrail ile yaptığı Mavi Marmara anlaşmasını değerlendirirken ilginç tespitlerde bulundu.
Zaman'dan Doğan Ertuğrul'un sorularını yanıtlayan Karan, Erdoğan'ın ‘one minute' siyasetinin Türkiye ile İsrail arasındaki ticarî ilişkilerin yolunda gitmesiyle zaten anlamsız hale geldiğini belirterek, “One minute çıkışı iç tüketime yönelik bir göz boyamadan ibaretti.” dedi. Ayrıca Karan, Avrupa Birliği ile yakınlaşmanın da pazarlama taktiği olduğunu savundu.”
Zaman'dan Doğan Ertuğrul'un Gazeteci Ceyda Karan'la röportajı şöyle:
Otorite ile 20 milyon dolara neden anlaştık
Evet, bu da oldu. Rusya sahaya inince Ortadoğu politikasını -en azından söylem düzeyinde- hamasi bir İsrail karşıtlığı üzerine kuran AKP iktidarı, tabanının gözünün içine baka baka otorite ile 20 milyon dolara anlaştı. Hem de petrol ve doğalgaz ticareti karşılığında ve Hamas liderlerini sınır dışı etmeyi taahhüt ederek... Geçen hafta sürpriz şekilde vizyona giren ‘Halep olmadı Musul verelim' tiyatrosu da Bağdat'tan, pardon ABD'den döndü… Ama biz âleme nizamat vermeye devam ediyoruz... Baksanıza Erdoğan ve Davutoğlu'nun açıklamalarına... Neler oluyor? Erdoğan rejiminin dış politika analistlerinin başını döndüren zikzaklarını ilkesizliğini kıdemli dış haberci Ceyda Karan ile konuştuk.
En güncel olandan başlayalım. İktidar sert bir u dönüşü yaptı ve 20 milyon dolar tazminat karşılığında İsrail ile anlaştı. Gazze'de abluka sürerken, İsrail ile anlaşma senin için sürpriz oldu mu?
Hayır, zaten iki senedir müzakereler sürüyordu. Bence daha önemlisi zamanlaması. İsrail ile normalleşme hamlesi esasında Türkiye dış politikasının “hizaya getirilmesinin” son halkası. Nihai anlaşma sağlanırsa bu Suriye/Irak politikası iflas edip Rusya ile papaz olunca NATO şemsiyesine sığınmak, Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği gibi heveslerden vazgeçmek ve Çin'le füze savunma ihalesini iptal etmek zorunda kalmak gibi gelişmelerin tamamlayıcısı olur. Tabii bu, dış politikayı mütemadiyen iç siyasetin kaldıracı kılan AKP'nin ideolojik duruşunu hayli yamultacak bir resim. Bu kez doğrudan kendi tabanları açısından. Daha şimdiden Mavi Marmara için verilen tavizlerle ilgili İHH bayrak açtı. Doğrusu İsrail basını yazdığından 20 milyon dolarlık tazminat fonu iki yıldır biliniyordu. Ama TBMM kararıyla Mavi Marmara vakasındaki İsrail asker ve yetkililerin hakkındaki tüm davaların düşürülmesi, yenilerinin önlenmesi AKP tabanı açısından yenilir yutulur gibi değil. Erdoğan'ın “Şahsen bu görevde olduğum sürece hiçbir zaman İsrail ile olumlu bir şey düşünemem”, “İsrail elindeki bu kanı temizleyemez” gibi üst perdeden sözleri düşünülürse... Basında ‘tek sorun Gazze ablukası' deniliyor, eh davalardan vazgeçen Gazze'den hayda hayda geçer. Eylül başında Gazze'ye ablukanın zaten hafifletildiğini sınır ziyaretimde görmüştüm. İsrail'in ablukayı tümüyle kaldırmasını ise zaten olası bulmuyorum.
Doğalgaz karşılığında Hamas liderlerini sınır dışı etmeyi de öngören bu anlaşmayı nasıl okumak lazım? Bölgedeki etkisi ne olur? Mesela İhvan'la ilişkileri Gazze'yi nasıl etkiler?
Hamas gücenir, İran'a yüzünü döner, Türkiye Filistin'de zorlanır diyorlar... Ben katılmıyorum. Filistin İhvan'ı bütün İhvan kolları gibi hayli pragmatik. Dün Suriyeci'dir, bugün Türkiye'ci olur, yarın İrancı yahut hepsi birden. İlkesellik aramanın âlemi yok. İdeolojik kardeşlik/biat kültürünü de yabana atmayın. Bölgede ise Suriye savaşı Türkiye'yi imaj olarak o denli yıprattı ki, ne değiştirir. Türkiye'yi yönetenler açısından resim trajik tabii. Bir düşünün, Gazze kaç sene önce İsrail geçit vermediğinden Mısır üzerinden ziyaret edilecekti; şimdi Mısır geçit vermeyeceğinden İsrail üzerinden mi? Anlaşmada gizli madde olduğu ve Erdoğan'ın başkanlık emeli hedefli bir Gazze çıkarması yapacağı iddiaları bile var. Tam ‘yeni Osmanlıcı' işi olur doğrusu. İsrail yönetimi açısından ise ‘güvensizlik' sürüyor ama onlar siyaseten taleplerini kabul ettirmeye ve ticari çıkarlarına bakarlar. İdeolojik dış siyaset yürütmüyorlar ki...Anlaşma Erdoğan'ın ünlü ‘one minute' siyasetinde sona gelindiği anlamına mı geliyor? Yani AKP İslamcı dış politikada geri adım mı atıyor?
Erdoğan'ın ‘one minute' siyaseti Gazze ablukasına dair savrulanlara rağmen Türkiye ile İsrail arasındaki ticari ilişkilerin yolunda gitmesiyle zaten anlamsız hale gelmişti. İç tüketime yönelik bir göz boyamadan ibaretti. AKP'nin İslamcı dış politikasının ise sonu mümkün değil. İdeolojik ve zihniyet kodları geçit vermez. Tabii bunun meali projelerini uygulamaları filan değil. Hayallerini zorlayıp memlekete kâbus gördürmek.
Türkiye dış politikada ‘dön babam dön' yapıyor diye yazdınız. AB ile yakınlaşma İsrail'le anlaşma… Ankara çok mu sıkıştı, fabrika ayarlarına mı dönüyor?
Türkiye her söylemini üç beş gün geçmeden yalanlayan bundan öte bir siyasi heyet gördü mü? Ben yarım yüzyıla yaklaşan hayatımda bu kadarını anımsamıyorum. ‘AB ile yakınlaşma' dediniz. Tümüyle bir pazarlamadan ibaret. Neyin yakınlaşması? Komşunuzda körüklediğiniz savaşın sığınmacıları üzerinden ekonomi başlıkları açılıyor. Bütün yaz sığınmacılar konusunda en başından izlenen savaş siyasetini yazmaya çalıştım. ‘Asıl Türkiye tampon ülke oluyor' diye ilk adlandıran benim. AB kendisini bu anlaşma ile garantiye aldığını zannediyor ama bu da işe yaramayacak. Onlar beni bir yerden sonra da ilgilendirmiyor. Kendi siyasetlerinin bedelini ödesinler. Beni kendi memleketim ilgilendirir ve bu siyasetin Türkiye'ye daha çok ağır bedelleri olacak. Sınırda kamplar açıp “en güzel kamp bizde” diye sırıtıp Hollywood yıldızlarıyla promosyon yapmak değil. Şimdi atı alıp Üsküdar'ı geçmiş. Neresinden tutsanız elinizde kalır. Ne ayarı Allah aşkına…
Putin, en son ‘Türk liderliğini' ABD'nin ‘bir yerlerini yalamakla' suçladı. Putin'in hedefi ne? Amaç gerçekten özür ve tazminat mı?
Rusya liderini yıllar var ki tanıyoruz. Rus uçağının düşürülmesi, Vladimir Putin gibi bir lider için alenen karizmasının çizilmesidir. Düşünün bir NATO üyesi 60 küsur yıl sonra ilk kez bir uçağını düşürmüş. İşaret ettiğiniz son sözleri şahsi hıncını alamadığının işareti olsa bile aldanmamak icab eder. Bana sorarsanız, öfke nöbetlerine bilerek son vermiyor. Erdoğan-Putin kıyasları malum çok yapılıyor ve siyasi kültürlerimizin yakınlığından ötürü haklılık payı var. Ancak Putin'i basit kıyaslarla anlayamayız. Eski KGB ajanı, Sovyetler'in çöküşü sonrasının ipleri eline alan ‘Siloviki' ekibinden çıkmadır. Türkiye ve Rusya'yı yöneten siyasi heyetler arasında benzetme yapmaya kalkışsam “biz tavlacıyız, Ruslar satranççı” derdim. Biz zarları savurup şansımıza bakarız, usta oyuncularımız varsa ne âlâ. Onlar tahtada 10 hamle sonrasını hesaplarlar. Korkarım mesele Rusya'nın Türkiye'yi zaten çuvallamış dış politikasında daha da zorlayacak olası hamlelerinde ve içeride zaten karışık olan ortamın tuzu biberi olma potansiyelinde.
Ankara ise sürekli alttan alıyor ve üzüntü bildiriyor. Açık konuşalım… Türkiye, Rusya karşısında bu kadar çaresiz mi?Ankara'nın bu hesapsız kitapsız yahut diyelim ki ‘başkalarının hesap kitaplarında aradan sıyrılma' hedefli uçak düşürme eyleminden sonra başka şansı var mı? Bunların daha bedelleri ödenmedi. Kimisi 9 milyar dolar diyor, kimisi 20 milyar dolar! Bedeli kim ödeyecek Türk vatandaşları, Türkiye'nin işadamları, emekçileri. Açık konuşalım peki, Türkiye en başta ‘ben tek başıma da bölge lideriyim' deyip Batı'ya sürekli dayılandığı için Rusya karşısında bu kadar çaresiz.
Putin, aynı konuşmada Ankara'yı ‘Suriye sınırında uçuş yapabiliyorsanız uçun' diye tehdit etti. Rusya krizi ile Türkiye'nin Suriye politikası fiilen bitti mi?
Savaş seçeneğinin tercih edilmesi yahut NATO/ABD'nin müttefiklik icabı politikalarına eklemlenmenin ötesinde bitmiş görünüyor. Rus uçağını vurarak Putin'e Suriye'ye S400 şemsiyesi kurdurma başarısını sergiledik! Rusya vekil Türkmen gruplara daha şiddetli yükleniyor. Suriye'ye dair diplomatik pazarlıklar ve olur da başarılabilirse kurulacak masada yerimiz sığıntılık. ABD, Rusya'nın uydu görüntüleriyle ortaya attığı iddiaları “pişirmek” istemedi anlaşılan lakin bir baktık Rusya ile elbirliği edip petrol, silah vs. ne kaçakçılığı varsa sıkı yaptırım rejimini BM Güvenlik Konseyi'nde yeniden dizayn etti. Türkiye ise bırakın Suriye politikasının bitmesini, bugün Suriye iç savaşını kendi içine ithal eden bir ülke. Ve Güneydoğu'dan dumanlar yükselirken, etrafına gülerek bakıp “Her yerde sadece Türkiye'nin jeopolitik açısına değil demokrasisine de gıptayla bakıldığını görüyoruz” diyen bir başbakanımız var.
Allah aşkına Musul hayali kurabilecek durumda mıyız?
Musul hamlesiyle Ankara gerçekten ‘tarihi bir rüyayı' (Musul-Kerkük petrolleri) gerçekleştirmek üzere olabilir mi?
Allah aşkına, bu hayali kurabilecek durumda mıyız? 50-60 eğitmeni koruma gerekçesiyle 600+ -yandaş medyaya kalsa binlerce- askeri tank, zırhlı araçlar, ağır silahlar eşliğinde yolluyorsunuz. Uluslararası kılıfınız bile yok. ABD IŞİD'le savaş misyonunun parçası değil diyor hemen. Bağdat ‘Türkiye egemenlik haklarımızı çiğniyor' diye çığlığı basıp BM ve ABD üzerinden size bu askerleri ‘çektiriveriyor'. Yaptığınız “Ama onlar geçen sene yardım istemişlerdi” izahatı, zevahiri kurtarmıyor. Askerlerinizi daha güvenli olan Kürt bölgesine Türkiye sınırında çekiyorsunuz, yetmiyor, Obama telefon açıyor. Beyaz Saray'ın üslubuna bakın: “Obama Erdoğan'ı askerlerin çekilmeye devam etmesi için uyardı. (urged)” Diplomasinin üslubu da mühimdir, müttefikler arasında hele. Bitmedi. NATO, Rusya'ya karşı Türkiye'yi savunma sistemleri ile güçlendirme kararı alıyor. Bir bakıyorsunuz Batılı diplomatlar Reuters'a ‘Türkiye'nin saldırganlığını engellemek için' diye fısıldayıveriyor. İdeolojik saplantılarla, aklını kullanmadan, gücüne, kapasitene bakmadan böylesine bir bölgede bu şekliyle oyun oynamaya kalkışınca sonuç bu. Bırakın Musul'u Kerkük'ü...
NATO müttefikleri İncirlik'e geldi. Hedef gerçekten IŞİD mi yoksa, NATO-Rusya rekabeti mi?
Bu da Türkiye'yi yöneten siyasi heyetin müthiş başarısı! 10 küsur senedir gözün gibi sakındığın üstüne “sınırlı kullanılabilir” diye nutuklar attığın bu üsse tarihin cilvesi Almanları bile getirip konuşlandırdılar. Elbette İncirlik NATO için önemli ve kullanışlı bir üs. IŞİD bu saatten sonra tüm dünyanın derdi, bu sahte hilafet devletini öyle ya da böyle oradan söküp atacaklar. Size düşen sahadaki vekil güçlerinizi sallamadan “ılımlı” değil hakikaten “ılımlı” kılmak. Artık yapabilirseniz tabii! Rusya'ya gelince herkesin gözü önünde 4,5 sene Suriye politikasında milim geri adım atmadı, sonra gelip Ortadoğu'nun göbeğine oturuverdi. Batı'ya rağmen, size rağmen… İşin içinde Rusya ile rekabet de var tabii ki. Olmaz mı hiç...
Son sorum iç politika... AKP'nin Rusya, Irak ve Suriye'ye karşı bu sert hamlelerinin nedeni başkanlık referandumu olabilir mi?
Kuvvetle muhtemel. En başta da dedim, Türkiye tarihinde dış politikayı iç siyasetin bu denli kaldıracı kılan bir iktidar görülmüş değil. Yaz aylarından beri yazıp çiziyoruz. 7 Haziran seçim hezimeti üzerine, pek nazlanılan IŞİD karşıtı koalisyona katılıp Kürtlerle çatışmasızlığı çöpe atarak ülke içinde milliyetçi cephe mobilize edildi. Herkesin malumu. 7 Haziran sürecinde başkanlık istemediği iktidarın kendi ağızlarından bile teslim edilmişken, şimdi de ‘dış düşman' retoriğiyle içeride başkanlık pazarlamasına girişileceğine benim hiç şüphem yok.
İktidardan korkmamak ne mümkün ama mesele korkuya boyun eğmemek
Yakın çalışma arkadaşların Can Dündar ve Erdem Gül ‘terör örgütü' üyeliği ve ‘ajanlık' suçlamalarıyla tutuklandı. Sen de bir gazeteci olarak Suriye-Irak sınır hattında kritik haberlere imza atıyorsun. Korkmuyor musun?
Bu denli gemi azıya almış bir iktidar karşısında korkmamak ne mümkün. Her insan korkar. Ama mesele korkuya boyun eğmemektir. Bizim memleketimize ve insanlarımıza karşı sorumluluğumuz, mesleğimiz icabı gördüğümüz resmi dürüstçe yansıtmaktır. Beğenirler, beğenmezler, orası bizi ilgilendirmez. Bütün gayeleri normal koşullarda asla hak etmeyecekleri yumuşak koltuklarına kurulup ceplerini doldurmak olanlarınsa salt ‘algı mühendisliğiyle' yol açtıklarını görüyoruz. Hakikatler gelip suratlarına tükürüyor, yağmur yağdı diyorlar. Desinler. Sonuçta korku konusunda söyleyebileceğim tek bir şey var: Demirden korkan trene binmez.
Gazeteci Ceyda Karan, Türkiye'nin İsrail ile yaptığı Mavi Marmara anlaşmasını değerlendirirken ilginç tespitlerde bulundu.
Zaman'dan Doğan Ertuğrul'un sorularını yanıtlayan Karan, Erdoğan'ın ‘one minute' siyasetinin Türkiye ile İsrail arasındaki ticarî ilişkilerin yolunda gitmesiyle zaten anlamsız hale geldiğini belirterek, “One minute çıkışı iç tüketime yönelik bir göz boyamadan ibaretti.” dedi. Ayrıca Karan, Avrupa Birliği ile yakınlaşmanın da pazarlama taktiği olduğunu savundu.”
Zaman'dan Doğan Ertuğrul'un Gazeteci Ceyda Karan'la röportajı şöyle:
Otorite ile 20 milyon dolara neden anlaştık
Evet, bu da oldu. Rusya sahaya inince Ortadoğu politikasını -en azından söylem düzeyinde- hamasi bir İsrail karşıtlığı üzerine kuran AKP iktidarı, tabanının gözünün içine baka baka otorite ile 20 milyon dolara anlaştı. Hem de petrol ve doğalgaz ticareti karşılığında ve Hamas liderlerini sınır dışı etmeyi taahhüt ederek... Geçen hafta sürpriz şekilde vizyona giren ‘Halep olmadı Musul verelim' tiyatrosu da Bağdat'tan, pardon ABD'den döndü… Ama biz âleme nizamat vermeye devam ediyoruz... Baksanıza Erdoğan ve Davutoğlu'nun açıklamalarına... Neler oluyor? Erdoğan rejiminin dış politika analistlerinin başını döndüren zikzaklarını ilkesizliğini kıdemli dış haberci Ceyda Karan ile konuştuk.
En güncel olandan başlayalım. İktidar sert bir u dönüşü yaptı ve 20 milyon dolar tazminat karşılığında İsrail ile anlaştı. Gazze'de abluka sürerken, İsrail ile anlaşma senin için sürpriz oldu mu?
Hayır, zaten iki senedir müzakereler sürüyordu. Bence daha önemlisi zamanlaması. İsrail ile normalleşme hamlesi esasında Türkiye dış politikasının “hizaya getirilmesinin” son halkası. Nihai anlaşma sağlanırsa bu Suriye/Irak politikası iflas edip Rusya ile papaz olunca NATO şemsiyesine sığınmak, Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği gibi heveslerden vazgeçmek ve Çin'le füze savunma ihalesini iptal etmek zorunda kalmak gibi gelişmelerin tamamlayıcısı olur. Tabii bu, dış politikayı mütemadiyen iç siyasetin kaldıracı kılan AKP'nin ideolojik duruşunu hayli yamultacak bir resim. Bu kez doğrudan kendi tabanları açısından. Daha şimdiden Mavi Marmara için verilen tavizlerle ilgili İHH bayrak açtı. Doğrusu İsrail basını yazdığından 20 milyon dolarlık tazminat fonu iki yıldır biliniyordu. Ama TBMM kararıyla Mavi Marmara vakasındaki İsrail asker ve yetkililerin hakkındaki tüm davaların düşürülmesi, yenilerinin önlenmesi AKP tabanı açısından yenilir yutulur gibi değil. Erdoğan'ın “Şahsen bu görevde olduğum sürece hiçbir zaman İsrail ile olumlu bir şey düşünemem”, “İsrail elindeki bu kanı temizleyemez” gibi üst perdeden sözleri düşünülürse... Basında ‘tek sorun Gazze ablukası' deniliyor, eh davalardan vazgeçen Gazze'den hayda hayda geçer. Eylül başında Gazze'ye ablukanın zaten hafifletildiğini sınır ziyaretimde görmüştüm. İsrail'in ablukayı tümüyle kaldırmasını ise zaten olası bulmuyorum.
Doğalgaz karşılığında Hamas liderlerini sınır dışı etmeyi de öngören bu anlaşmayı nasıl okumak lazım? Bölgedeki etkisi ne olur? Mesela İhvan'la ilişkileri Gazze'yi nasıl etkiler?
Hamas gücenir, İran'a yüzünü döner, Türkiye Filistin'de zorlanır diyorlar... Ben katılmıyorum. Filistin İhvan'ı bütün İhvan kolları gibi hayli pragmatik. Dün Suriyeci'dir, bugün Türkiye'ci olur, yarın İrancı yahut hepsi birden. İlkesellik aramanın âlemi yok. İdeolojik kardeşlik/biat kültürünü de yabana atmayın. Bölgede ise Suriye savaşı Türkiye'yi imaj olarak o denli yıprattı ki, ne değiştirir. Türkiye'yi yönetenler açısından resim trajik tabii. Bir düşünün, Gazze kaç sene önce İsrail geçit vermediğinden Mısır üzerinden ziyaret edilecekti; şimdi Mısır geçit vermeyeceğinden İsrail üzerinden mi? Anlaşmada gizli madde olduğu ve Erdoğan'ın başkanlık emeli hedefli bir Gazze çıkarması yapacağı iddiaları bile var. Tam ‘yeni Osmanlıcı' işi olur doğrusu. İsrail yönetimi açısından ise ‘güvensizlik' sürüyor ama onlar siyaseten taleplerini kabul ettirmeye ve ticari çıkarlarına bakarlar. İdeolojik dış siyaset yürütmüyorlar ki...Anlaşma Erdoğan'ın ünlü ‘one minute' siyasetinde sona gelindiği anlamına mı geliyor? Yani AKP İslamcı dış politikada geri adım mı atıyor?
Erdoğan'ın ‘one minute' siyaseti Gazze ablukasına dair savrulanlara rağmen Türkiye ile İsrail arasındaki ticari ilişkilerin yolunda gitmesiyle zaten anlamsız hale gelmişti. İç tüketime yönelik bir göz boyamadan ibaretti. AKP'nin İslamcı dış politikasının ise sonu mümkün değil. İdeolojik ve zihniyet kodları geçit vermez. Tabii bunun meali projelerini uygulamaları filan değil. Hayallerini zorlayıp memlekete kâbus gördürmek.
Türkiye dış politikada ‘dön babam dön' yapıyor diye yazdınız. AB ile yakınlaşma İsrail'le anlaşma… Ankara çok mu sıkıştı, fabrika ayarlarına mı dönüyor?
Türkiye her söylemini üç beş gün geçmeden yalanlayan bundan öte bir siyasi heyet gördü mü? Ben yarım yüzyıla yaklaşan hayatımda bu kadarını anımsamıyorum. ‘AB ile yakınlaşma' dediniz. Tümüyle bir pazarlamadan ibaret. Neyin yakınlaşması? Komşunuzda körüklediğiniz savaşın sığınmacıları üzerinden ekonomi başlıkları açılıyor. Bütün yaz sığınmacılar konusunda en başından izlenen savaş siyasetini yazmaya çalıştım. ‘Asıl Türkiye tampon ülke oluyor' diye ilk adlandıran benim. AB kendisini bu anlaşma ile garantiye aldığını zannediyor ama bu da işe yaramayacak. Onlar beni bir yerden sonra da ilgilendirmiyor. Kendi siyasetlerinin bedelini ödesinler. Beni kendi memleketim ilgilendirir ve bu siyasetin Türkiye'ye daha çok ağır bedelleri olacak. Sınırda kamplar açıp “en güzel kamp bizde” diye sırıtıp Hollywood yıldızlarıyla promosyon yapmak değil. Şimdi atı alıp Üsküdar'ı geçmiş. Neresinden tutsanız elinizde kalır. Ne ayarı Allah aşkına…
Putin, en son ‘Türk liderliğini' ABD'nin ‘bir yerlerini yalamakla' suçladı. Putin'in hedefi ne? Amaç gerçekten özür ve tazminat mı?
Rusya liderini yıllar var ki tanıyoruz. Rus uçağının düşürülmesi, Vladimir Putin gibi bir lider için alenen karizmasının çizilmesidir. Düşünün bir NATO üyesi 60 küsur yıl sonra ilk kez bir uçağını düşürmüş. İşaret ettiğiniz son sözleri şahsi hıncını alamadığının işareti olsa bile aldanmamak icab eder. Bana sorarsanız, öfke nöbetlerine bilerek son vermiyor. Erdoğan-Putin kıyasları malum çok yapılıyor ve siyasi kültürlerimizin yakınlığından ötürü haklılık payı var. Ancak Putin'i basit kıyaslarla anlayamayız. Eski KGB ajanı, Sovyetler'in çöküşü sonrasının ipleri eline alan ‘Siloviki' ekibinden çıkmadır. Türkiye ve Rusya'yı yöneten siyasi heyetler arasında benzetme yapmaya kalkışsam “biz tavlacıyız, Ruslar satranççı” derdim. Biz zarları savurup şansımıza bakarız, usta oyuncularımız varsa ne âlâ. Onlar tahtada 10 hamle sonrasını hesaplarlar. Korkarım mesele Rusya'nın Türkiye'yi zaten çuvallamış dış politikasında daha da zorlayacak olası hamlelerinde ve içeride zaten karışık olan ortamın tuzu biberi olma potansiyelinde.
Ankara ise sürekli alttan alıyor ve üzüntü bildiriyor. Açık konuşalım… Türkiye, Rusya karşısında bu kadar çaresiz mi?Ankara'nın bu hesapsız kitapsız yahut diyelim ki ‘başkalarının hesap kitaplarında aradan sıyrılma' hedefli uçak düşürme eyleminden sonra başka şansı var mı? Bunların daha bedelleri ödenmedi. Kimisi 9 milyar dolar diyor, kimisi 20 milyar dolar! Bedeli kim ödeyecek Türk vatandaşları, Türkiye'nin işadamları, emekçileri. Açık konuşalım peki, Türkiye en başta ‘ben tek başıma da bölge lideriyim' deyip Batı'ya sürekli dayılandığı için Rusya karşısında bu kadar çaresiz.
Putin, aynı konuşmada Ankara'yı ‘Suriye sınırında uçuş yapabiliyorsanız uçun' diye tehdit etti. Rusya krizi ile Türkiye'nin Suriye politikası fiilen bitti mi?
Savaş seçeneğinin tercih edilmesi yahut NATO/ABD'nin müttefiklik icabı politikalarına eklemlenmenin ötesinde bitmiş görünüyor. Rus uçağını vurarak Putin'e Suriye'ye S400 şemsiyesi kurdurma başarısını sergiledik! Rusya vekil Türkmen gruplara daha şiddetli yükleniyor. Suriye'ye dair diplomatik pazarlıklar ve olur da başarılabilirse kurulacak masada yerimiz sığıntılık. ABD, Rusya'nın uydu görüntüleriyle ortaya attığı iddiaları “pişirmek” istemedi anlaşılan lakin bir baktık Rusya ile elbirliği edip petrol, silah vs. ne kaçakçılığı varsa sıkı yaptırım rejimini BM Güvenlik Konseyi'nde yeniden dizayn etti. Türkiye ise bırakın Suriye politikasının bitmesini, bugün Suriye iç savaşını kendi içine ithal eden bir ülke. Ve Güneydoğu'dan dumanlar yükselirken, etrafına gülerek bakıp “Her yerde sadece Türkiye'nin jeopolitik açısına değil demokrasisine de gıptayla bakıldığını görüyoruz” diyen bir başbakanımız var.
Allah aşkına Musul hayali kurabilecek durumda mıyız?
Musul hamlesiyle Ankara gerçekten ‘tarihi bir rüyayı' (Musul-Kerkük petrolleri) gerçekleştirmek üzere olabilir mi?
Allah aşkına, bu hayali kurabilecek durumda mıyız? 50-60 eğitmeni koruma gerekçesiyle 600+ -yandaş medyaya kalsa binlerce- askeri tank, zırhlı araçlar, ağır silahlar eşliğinde yolluyorsunuz. Uluslararası kılıfınız bile yok. ABD IŞİD'le savaş misyonunun parçası değil diyor hemen. Bağdat ‘Türkiye egemenlik haklarımızı çiğniyor' diye çığlığı basıp BM ve ABD üzerinden size bu askerleri ‘çektiriveriyor'. Yaptığınız “Ama onlar geçen sene yardım istemişlerdi” izahatı, zevahiri kurtarmıyor. Askerlerinizi daha güvenli olan Kürt bölgesine Türkiye sınırında çekiyorsunuz, yetmiyor, Obama telefon açıyor. Beyaz Saray'ın üslubuna bakın: “Obama Erdoğan'ı askerlerin çekilmeye devam etmesi için uyardı. (urged)” Diplomasinin üslubu da mühimdir, müttefikler arasında hele. Bitmedi. NATO, Rusya'ya karşı Türkiye'yi savunma sistemleri ile güçlendirme kararı alıyor. Bir bakıyorsunuz Batılı diplomatlar Reuters'a ‘Türkiye'nin saldırganlığını engellemek için' diye fısıldayıveriyor. İdeolojik saplantılarla, aklını kullanmadan, gücüne, kapasitene bakmadan böylesine bir bölgede bu şekliyle oyun oynamaya kalkışınca sonuç bu. Bırakın Musul'u Kerkük'ü...
NATO müttefikleri İncirlik'e geldi. Hedef gerçekten IŞİD mi yoksa, NATO-Rusya rekabeti mi?
Bu da Türkiye'yi yöneten siyasi heyetin müthiş başarısı! 10 küsur senedir gözün gibi sakındığın üstüne “sınırlı kullanılabilir” diye nutuklar attığın bu üsse tarihin cilvesi Almanları bile getirip konuşlandırdılar. Elbette İncirlik NATO için önemli ve kullanışlı bir üs. IŞİD bu saatten sonra tüm dünyanın derdi, bu sahte hilafet devletini öyle ya da böyle oradan söküp atacaklar. Size düşen sahadaki vekil güçlerinizi sallamadan “ılımlı” değil hakikaten “ılımlı” kılmak. Artık yapabilirseniz tabii! Rusya'ya gelince herkesin gözü önünde 4,5 sene Suriye politikasında milim geri adım atmadı, sonra gelip Ortadoğu'nun göbeğine oturuverdi. Batı'ya rağmen, size rağmen… İşin içinde Rusya ile rekabet de var tabii ki. Olmaz mı hiç...
Son sorum iç politika... AKP'nin Rusya, Irak ve Suriye'ye karşı bu sert hamlelerinin nedeni başkanlık referandumu olabilir mi?
Kuvvetle muhtemel. En başta da dedim, Türkiye tarihinde dış politikayı iç siyasetin bu denli kaldıracı kılan bir iktidar görülmüş değil. Yaz aylarından beri yazıp çiziyoruz. 7 Haziran seçim hezimeti üzerine, pek nazlanılan IŞİD karşıtı koalisyona katılıp Kürtlerle çatışmasızlığı çöpe atarak ülke içinde milliyetçi cephe mobilize edildi. Herkesin malumu. 7 Haziran sürecinde başkanlık istemediği iktidarın kendi ağızlarından bile teslim edilmişken, şimdi de ‘dış düşman' retoriğiyle içeride başkanlık pazarlamasına girişileceğine benim hiç şüphem yok.
İktidardan korkmamak ne mümkün ama mesele korkuya boyun eğmemek
Yakın çalışma arkadaşların Can Dündar ve Erdem Gül ‘terör örgütü' üyeliği ve ‘ajanlık' suçlamalarıyla tutuklandı. Sen de bir gazeteci olarak Suriye-Irak sınır hattında kritik haberlere imza atıyorsun. Korkmuyor musun?
Bu denli gemi azıya almış bir iktidar karşısında korkmamak ne mümkün. Her insan korkar. Ama mesele korkuya boyun eğmemektir. Bizim memleketimize ve insanlarımıza karşı sorumluluğumuz, mesleğimiz icabı gördüğümüz resmi dürüstçe yansıtmaktır. Beğenirler, beğenmezler, orası bizi ilgilendirmez. Bütün gayeleri normal koşullarda asla hak etmeyecekleri yumuşak koltuklarına kurulup ceplerini doldurmak olanlarınsa salt ‘algı mühendisliğiyle' yol açtıklarını görüyoruz. Hakikatler gelip suratlarına tükürüyor, yağmur yağdı diyorlar. Desinler. Sonuçta korku konusunda söyleyebileceğim tek bir şey var: Demirden korkan trene binmez.