• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Cenap Şahabettin

Elif

Onur Üyesi
Pro Üye
12 Temmuz 2006
35.056
30.521
1.123
61
Konya
1870 yılında Manastır'da doğdu. Askerî okullarda okudu. Askerî Tıbbiyeyi bitirdi. Paris'te ihtisasını tamamladı. Çeşitli yerlerde hekimlik yaptı. Emekli olduktan sonra Darülfünûn'da Türk Edebiyatı Tarihi derslerini okuttu. Fransız sembolizmi etkisinde kaldı. Servet-i Fünûn dergisinde yazdı.1934 yılında öldü.

ESERLERİ
İlk şiirleri Tamat adıyla basıldı. Şiirleri, ölümünden sonra "Cenab Şahabettin'in Bütün Şiirleri" adıyla yayımlandı
 
Bitmemiş bir gül



Bir gonce râz-ı aşkı sarar penbe bir güle
Bir gül bugün nişanlanacak andelîb ile

Güller açınca kendini her kalb-i derbeder
Güller açınca arş-ı hayâlâtı devreder

Cûlar güler uzakta, çemenlerde bâd-ı saf
Eyler harem-serâyım eş kuşların tavaf

Güllerle rû-be-rû açılır taze sineler,
Her sine kendi üstüne güllerle iğneler.
 
Elhan-ı Şita



Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
(Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,)
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar
(Eşini kaybeden bir kuş gibi kar)
Gibi kar
(Gibi kar)
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar...
(Geçen ilkbahar günlerini arar)
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
(Ey kalplerin divane şarkısı)
Ey kebûterlerin neşideleri,
(Ey güvercinlerin şiirleri)
O baharın bu işte ferdâsı
(O baharın bu işte yarını)
Kapladı bir derin sükûta yeri
(Kapladı bir derin sessizliğe yeri)
Karlar
(Karlar)
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
(Ki sessizce arasıra ağlar)
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
(Ey uçarken düşüp ölen kelebek)
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
(Bir melek kanadının beyaz püskülü)
Gibi kar
(Gibi kar)
Seni solgun hadîkalarda arar.
(Seni solgun bahçelerde arar.)
Sen açarken çiçekler üstünde
(Sen açarken çiçekler üstünde)
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
(Ufacık bir çiçekli yelpâze,)
Nâ'şun üstünde şimdi ey mürde
(Cansız bedenin üstünde şimdi ey ölü)
Başladı parça parça pervâze
(Başladı parça parça altın kırıntıları)
Karlar
(Karlar)
Ki semâdan düşer düşer ağlar!
(Ki gökyüzünden düşer düşer ağlar!)
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
(Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar ;)
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
(Küçücük, beyaz başlı baykuşlar)
Gibi kar
(Gibi kar)
Sizi dallarda, lânelerde arar.
(Sizi dallarda, yuvalarda arar.)
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
(Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar,)
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
(Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar ;)
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! -
(Yuvalarda -feryat etmeyen yetîm-)
Son kalan mâi tüyleri kovalar
(Son kalan mavi tüyleri kovalar)
Karlar
(Karlar)
Ki havada uçar uçar ağlar.
(Ki havada uçar uçar ağlar.)
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
(Ey kış göğü, elinde yığın yığındır)
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter...
(Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, ıslak bulut...)
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
(Dök ey gökyüzü -doğanın canlılığı uykudadır-)
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
(Siyah toprağın üstüne katışıksız çiçekler!)
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -
(Her ağaçlık yer şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -)
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid...
(Bir gölge yığını ve siyah renkli ve ümitsiz)
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
(Ey kış göğünün eli, durma, durma, çek.)
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
(Her ağaçlığın üstüne bir beyaz örtü!)
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
(Göklerden emeller gibi dökülüyor kar)
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
(Her mutlu hayalim gibi koşarak düşüyor kar)
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
(Sessiz bir rüzgar tüylü bir kanatta uyuklar)
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,
(Yolunda durur bir aralık sonra uçarlar,)

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
(Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçışarak)
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
(Bazen uçmada tüyler gibi, bazen dökülmede)
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
(Karlar, sessizliğin dualarının bütün nağmeleri)
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
(Karlar, ruhların bahçelerinin çiçekleri)
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
(Dök siyah toprak üstüne, ey göğün eli dök.)
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
(Ey göğün eli, izzetin eli, kışın eli, dök :)
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
(Bahar çiçekleri yerine beyaz kar)
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.
(Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu.)

Cenab Şahabettin

 
Senin İçin



Sesin işler gibi bir şûh kanat gamlarıma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.

Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken
Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi

Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan
Ne zaman gençliğini yolda hırâman görsem
Eskiden pembe dudaklarda dağılmış bûsem
Toplanır leblerime bir gece dalgın dursan

Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede
Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu
Genç eder ufkumu hülyalarımın genç kokusu
Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerede

Çehremi varsın o solgun seneler soldursun
Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam
Gençliğin böyle benimken kocamam hiç kocamam
Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun


 
HAKİKAT-I SEVDÂ (1279 Hit)

Bir şüphe-i hissiyye ile dalgalanır dil;
Bir heykel-i gül-rû dikilir kalb üzerinde;
İnsan bütün ahzân ü meserrâta muâdil
Bir tatlı dönüş hisseder âvâre serinde

Her cevf-i hayâtî, sevilen şeyden ibaret
Bir lem'a-i nev, şa'şaasıyla eder ihfâ;
Bir berk arkasından ederek ömrü temâşâ
Bin müddet için göz kamaşır... İşte muhabbet!

Pek boştur o his, lakin o boşlukla dolar dil;
Âfâk-ı hayatiyyedeki cevfi o örter;
Herkes hep o boşlukta arar bir tutacak yer
Pîrâmen-i ömründeki girdâbâ mukâbil

Sevdâya mukabil duyulur rûhta her gâh
Bir def-i pey-â-pey ile bir cezb-i pey-â-pey;
Bir istiyor insan onu, bir istemiyor, âh
Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!
 
roxett .!.:
Elhan-ı Şita

Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,
Eşini kaybeden bir kuş gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar
Ey kalplerin divane şarkısı
Ey güvercinlerin şiirleri
O baharın bu işte yarını
Kapladı bir derin sessizliğe yeri
Karlar
Ki sessizce arasıra ağlar
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir melek kanadının beyaz püskülü
Gibi kar
Seni solgun bahçelerde arar.
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Cansız bedenin üstünde şimdi ey ölü
Başladı parça parça altın kırıntıları
Karlar
Ki gökyüzünden düşer düşer ağlar!
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, beyaz başlı baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, yuvalarda arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar,
Şimdi boş kaldı baştan başa yuvalar ;
Yuvalarda -feryat etmeyen yetîm-
Son kalan mavi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.
Ey kış göğü, elinde yığın yığındır
Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, ıslak bulut...
Dök ey gökyüzü -doğanın canlılığı uykudadır
Siyah toprağın üstüne katışıksız çiçekler!
Her ağaçlık yer şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek!
Bir gölge yığını ve siyah renkli ve ümitsiz
Ey kış göğünün eli, durma, durma, çek.
Her ağaçlığın üstüne bir beyaz örtü!
Göklerden emeller gibi dökülüyor kar
Her mutlu hayalim gibi koşarak düşüyor kar
Sessiz bir rüzgar tüylü bir kanatta uyuklar
Yolunda durur bir aralık sonra uçarlar,
Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçışarak
Bazen uçmada tüyler gibi, bazen dökülmede
Karlar, sessizliğin dualarının bütün nağmeleri
Karlar, ruhların bahçelerinin çiçekleri
Dök siyah toprak üstüne, ey göğün eli dök.
Ey göğün eli, izzetin eli, kışın eli, dök :
Bahar çiçekleri yerine beyaz kar
Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu.
Cenab Şahabettin


Edebiyat dilini anlamadığım için (yurt dışında okuduğumdan) türkçe kısmını ayırdım. Bir de böyle okuyun belki aranızda benim gibi edebiyat dilinden anlamayan vardır.Teşekkürler roxett.
 
TEŞEKKÜRLER ARKADAŞLAR...
Ben de Osmanlıca'yı pek anlamam, fakat bu ahenk ve zarafet çok hoşuma gidiyor...sevgiler...
 
Çok güzel bir paylaşım.Teşekkür ederim canım.Şiir sevgisi daha bir başka.Okuması ayrı bir sanat bence.Sessizlik içinde kendini vererek okursan şiiri,sanki yazan ve hisseden sen olursun.Ben böyle hissederim şiir okurken kendimi,mutlaka kendimden birşeyler bulurum.
 
Yüksel oğlum yüksel! Çıkmak için başvurduğun merdiveni soran bulunmaz.
Zekayı hangi zindana tıksanız kendisine kenarından sıvışacak delik açar.
Zeki adam tepeden tırnağa göz kulaktır.
Zeki adam kitaptan bir yaşam payı ve yaşamdan bir kitap payı çıkarır.
Vesaire sözünü çok severim. Hafızamın ayıbını örttüğü için.
Ulu fikre harcanmış güzel ifadeden çok, basit ifade içinde bulduğum güzel fikre yanarım.
Uzun söz uzun ökçe gibi kadınlara yakışır.
Sadakanı öncelikle kör dilencilere ver. Lutfunu gören seni görmezse nankörlüğünden emin olabilirsin.
Saçlarıyla pek çok oynayan kadının, emin olabilirsiniz ki aklı başında değil.
Samimi düşünenler ile taban tabana zıt bile olsam hoşlanırım. Çünkü fikirlerimizin görünüşü ne kadar değişse güneş bir ve ışık birdir.
Samimi faciaların en acısı: Yüksek görünmek istediğimiz göze gülünç görünmek.
Sen yalnız dilini tutmaya alış, diğer organlarını Allah korur.
Serbest ona derler ki başı ancak bilim ve zekaya bağlıdır.
Ses vardır ki kulağıma tükürüyor sanırım ve söz vardır ki sağır olmadığıma beni pişman eder.
Sevdiğini insan, kendisinden başka herkese karşı kuvvetli, asi ve önemsiz ve aşağılayan bakışlarla görmek ister.
Sevdiğinin biraz aleyhinde bulunmak gizli sevdaların belirgin özelliğidir.
Sevdiğinizi yalnız kalbiniz değil, beyninizi ve vicdanınız da ortaklaşa sev demeli.
Sevdiğinizin bir kadın farkına varmıyor mu, anlayınız ki bir başkasını seviyor.
Sevgilisinin yanında inceliğini ve zekasını kaybetmeyen adam gerçek âşık değildir.
Sevince o kadar az alışığız ki, dün akşam neşeliydim desem sorarlar, ne kadar içmiştin?
Sıhhatin var, aklın var, paran var, bilgin var, makamın var. Ey insaf et, düşmanın olmasın mı?
Yeryüzünün çamuruna sürünmeksizin düşünebilenlerin hapsi beyin kardeşidir.
 
Back