ve işte o yazı.............
---------------------------------------------------------
Tekrar çocuk olursan yaratıcı olursun. Bütün çocuklar yaratıcıdır.
Yaratıcılığın özgürlüğe ihtiyacı vardır. Zihinden özgür. Bilgiden özgür. Önyargıdan özgür. Yaratıcı bir insan, yeniyi deneyebilen insandır. Yaratıcı insan, bir robot değildir. Robotlar asla yaratıcı olmaz. Sadece tekrar eder. O yüzden tekrar çocuk ol.
Bütün çocukların yaratıcı olması seni şaşırtacaktır. Bütün çocuklar. Nerede doğarsa doğsun, yaratıcıdır. Ama biz yaratıcılıklarına izin vermeyiz. Yaratıcılıklarını ezip öldürürüz. Üzerlerine zıplarız. Onlara “doğru şekilde” yapmayı öğretiriz.
Unutma; yaratıcı bir insan, her zaman yanlış yolları deneyecektir. Eğer her zaman bir şeyi yapmanın doğru yolunu takip edersen, asla yaratıcı olamazsın. Çünkü doğru yol, başkası tarafından keşfedilmiş yol demektir. Doğru yoldan tabii ki bir şeyler yapabileceksin. Bir yapımcı olacaksın. Bir üretici, bir teknisyen olacaksın. Ama asla yaratıcı olamayacaksın.
Bir üreticiyle yaratıcı arasındaki fark nedir? Üretici, bir şeyi yapmanın doğru yolunu, en ekonomik yolunu, en az çaba gerektiren yolunu bilir. O, üreticidir. Yaratıcı, arar durur. Bir şeyi yapmanın doğru yolunu bilmediği için, farklı yollarda tekrar tekrar arar durur. Birçok kere yanlış yola sapar. Ama her defasında öğrenir. Sürekli zenginleşir. Başkasının daha önce yapmadığı bir şeyi yapmış olur. Eğer doğru yolu izlemiş olsaydı bunu yapamazdı.
Şu küçük hikâyeyi dinle:
Bir kilise okulu öğretmeni, öğrencilerinden İsa’nın ailesinin resmini çizmesini ister. Resimler kendine getirildikten sonra, çocukların çoğunun bildik resimler yaptığını görür. Kutsal aile ahırda. Kutsal aile katıra biniyor. Falan filan.
Sonra küçük bir çocuğu çağırıp, resmini açıklamasını ister. Resimde uçağın pencerelerinden çıkmış olan dört tane kafa vardır.
“Bu kafaların üçünü neden çizdiğini anlıyorum. Onlar Yusuf, Meryem ve İsa,” diye konuşur öğretmen, “ama dördüncü kafa kim?”
“Oh!” diye yanıtladı çocuk. “O, pilot Pontius.”
Şimdi bu çok güzel. Yaratıcılık işte bu. Çocuk bir şey yarattı. Bunu ancak çocuklar yapabilir. Sen yapmaya korkarsın. Aptal görünmekten korkarsın. Bir yaratıcının aptal görünebilmesi gerekli. Bir yaratıcının saygınlık denen şeyi riske etmesi gerekir. O yüzden şairlerin, ressamların, dansçıların, müzisyenlerin saygın insanlar olmadığını görürsün. Saygın oldukları zaman, onlara Nobel ödülü verildiği zaman, artık yaratıcı değillerdir. O andan itibaren yaratıcılık yok olur.
Ne oluyor? Sen hiç Nobel ödüllü bir yazarın, daha sonra değeri olan bir eser çıkardığını gördün mü? Sen hiç herhangi bir saygın insanın, yaratıcı bir şey yaptığını gördün mü? Korkmaya başlar. Eğer yanlış bir şey yaparsa ya da bir şey ters giderse, prestijine ne olacaktır? Bunu riske edemez. O yüzden bir sanatçı saygın olduğu zaman ölmüş olur.
Ancak prestijlerini, gururlarını, saygınlıklarını, tekrar tekrar riske atmaya ve kimsenin yapmaya değer vermeyeceği şeylere girmeye hazır insanlar... Yaratıcılar her zaman deli olarak görülmüştür. Dünya onları tanır, ama çok geç tanır. Sürekli yaptıklarında bir yanlış olduğunu düşünür. Yaratıcılar eksantrik insanlardır.
Sakın unutma, her çocuk yaratıcı olma kapasitesiyle birlikte doğar. İstinasız her çocuk, yaratıcı olmaya çalışır. Ama biz onlara izin vermeyiz. Hemen onlara bir işi yapmanın “doğru” yolunu öğretiriz. Doğru yolu öğrendikleri zaman, birer robota dönüşürler. Sonra doğru olanı, tekrar ve tekrar ve tekrar yaparlar. Ne kadar çok tekrarlarlarsa o kadar verimli olurlar. Ne kadar verimli olurlarsa, o kadar çok saygı görürler.
Yedi ila ön dört yaşları arasında çocukta büyük bir değişim yaşanır. Psikologlar bu olguyu araştırıyor. Ne oluyor ve neden oluyor?
İki zihnin var. Beynin iki lobu var. Zihnin sol lobu yaratıcı değildir. Teknik anlamında çok kapasitelidir. Ancak, yaratıcılık söz konusu olunca hiçbir işe yaramaz. Bir şeyi ancak öğrendikten sonra yapabilir. Ve onu, çok verimli, mükemmel şekilde yapar. Mekaniktir. Bu sol lob, muhakemenin, mantığın, matematiğin lobudur. Hesap, akıl, disiplin ve düzenin lobudur.
Sağ lob ise, bunun tam karşıtıdır. Düzenin değil, kargaşanın lobudur. Düz yazının değil, şiirin lobudur. Mantığın değil, sevginin lobudur. Güzelliğe karşı çok duyarlıdır. Eşsizliğe karşı büyük bir kavrayışı vardır. Ama verimli değildir. Verimli olamaz. Yaratıcı, verimli olamaz. Deney yapmaya devam etmesi gerekir.
Yaratıcı, herhangi bir yere yerleşemez. Yaratıcı, bir gezgindir. Çadırını sırtında taşır. Evet, bir geceliğine kalabilir, ama sabah olunca tekrar gider. O yüzden ona gezgin diyorum. O, asla ev sahibi olamaz. Bir yere yerleşemez. Yerleşmek onun için ölüm demektir. O her zaman risk almaya hazırdır. Risk onun aşkıdır.
Ama bu sağ lobdur. Çocuk doğduğu zaman, sağ lob işlemektedir. Sol lob işlemez. Sonra çocuğa öğretmeye başlarız. Bilmeden. Bilimsel olmadan. Çağlar boyunca, enerjiyi sağ lobdan sol loba kaydırmanın nasıl yapılacağını öğrendik. Sağ loba dur deyip, sol lobu çalıştırmayı öğrendik. Eğitim sistemimiz tamamen bundan ibarettir. Anaokulundan üniver- siteye kadar bütün eğitimimiz bundan ibarettir. Sağ lobu yok edip, sol lobu destekleme çabasıdır. Yedi ila on dört yaşları arasında başarırız ve çocuk ölür. Çocukluk imha edilmiştir.
Artık çocuk çılgın değildir. O bir vatandaş olur. Artık disiplini, dili, mantığı, düz yazıyı öğrenir. Okulda rekabet etmeye başlar. Egoist olur. Toplumda geçerli olan bütün nevrotik şeyleri öğrenir. Güce ve paraya fazla, daha fazla ilgi duymaya başlar. Ve daha güçlü olabilmek için, nasıl daha iyi eğitim alacağını düşünmeye başlar. Nasıl daha çok para kazanacağını. Nasıl büyük ev sahibi olacağını. Ve bunun gibi şeyleri öğrenir. Sol loba kayar. O zaman sağ lob daha az işlemeye başlar. Ya da ancak rüyanda, sen uyurken işler. Bazen, uyuşturucu aldığın zaman işler.