ÖLÇÜ MUTLULUK OLUNCA
Doç. Dr. Şafak Nakajima
Çocukların ödevlerine yardım etmek, annelerin görev listesinin kaçıncı sırasında yer alır bilemem ama benim için bir dönem, birinci sıradaydı.
Küçük kızım birkaç yıl önce, kültürünün diğer yarısını yaşama arzusuyla, lise eğitimi için Japonyaya gitti.
Bu gidiş pek de kolay olmadı!
Okuduğu okulun eğitim modeli, bizdeki gibi, öğrencilere kavramları hazır sunup ezberletme yerine, bilgiyi derleme, analiz ve sentez etme becerilerini kazandırmayı amaçlıyordu.
Bu durum onun için büyük bir değişimdi.
Yetmezmiş gibi, her konuda nazını çeken annesinin yerini, kendisinden bir yetişkin sorumluluğuyla davranmasını bekleyen babaannesi almıştı.
Tüm bunlar, bizim atarlı ergeni epey bunalttı.
Neyse ki, şanslı bir dönemin çocuğuydu ve Skype denen olağanüstü iletişim aracı yardımımıza yetişti.
Babaannesinden dağınık odası için yediği fırça darbelerinin izlerini silmek üzere, 7/24 terapi hizmeti sunmak bana düştü.
Matematik ve fen bilimlerinde başarılı olan kızım, dil ve sosyal bilimler derslerinden hiç hoşlanmadığı için, Japonyada saatin bizden ileri olması nedeniyle, saat farkından kaynaklanan hızlanmış zamana karşı yarışarak bu konularda acil ödev düzeltme görevi yine benim oldu.
Bir Pazartesi akşamıydı.
Panik içinde beni aradı ve ertesi gün iki sınavı olduğunu, bir de bir sunum yapması gerektiğini, bir şeyler hazırladığını ama yazdıklarını toparlayacak zamanı kalmadığını, bunu da yalnızca benim yapabileceğimi söyledi.
Konu ne diye sordum.
''Butan'' dedi.
''Butan mı? Nereden çıktı Butan?''
Soruyu sorarken bir yandan da Butanın, Asyada küçük bir devlet olmasından başka hiçbir bilgiye sahip olmadığımı geçiriyordum aklımdan.
Sınıflarında herkese, tanıtmak üzere bir devlet verilmiş ve kendisine de Butan düşmüştü.
Görevi mecburen kabul edip, bilgisayarın başına oturdum ve araştırmaya başladım:
''Butan, Himalayaların ırak bir köşesinde, 750 bin nüfuslu bir krallıktır.
Batısında ve güneyinde Hindistan, kuzeyinde Çin yer alır.
Butanın kendi dillerindeki ismi,''Druk-Yul'', yani gök gürültüsü ejderhasının ülkesi demektir.''
Okudukça, çok enteresan bir ülkeyle karşı karşıya olduğumu fark ettim.
Yabancılara ve uluslar arası medyaya kapılarını 1974 yılında açan Butana televizyon, 1999 yılında girmişti.
2006 yılında parlamenter rejime geçilmişti.
Butanı ilginç kılan en önemli unsursa, ülkede 1972 yılında Kral Jigme Singye öderliğinde geliştirilen bir kalkınma ilkesiydi.
Bu ülkede Gayri Safi Milli Mutluluk diye bir kavram vardı.
Çoğunuzun bildiği üzere, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH), bir ülkenin vatandaşlarının, bir yılda ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, para cinsinden karşılığı demektir.
Ülkeler gelişmişliklerini sıklıkla, bu değerle ölçerler.
Butan ise, bunun halk için gerçekten önemli bir ölçek olamayacağını düşünmüş ve yerine Gayri Safi Milli Mutluluk kavramını getirmişti.
Butanlılar, sözde kalkınmış ekonomilerin, doğayı tahrip ederek ve insanları sadece tüketime para yetiştirmek için hiç sevmedikleri işlerde deliler gibi çalışmaya zorlayarak mutsuz ettikleri sonucuna varmıştı.
Gerçek başarı, mutlu olabilmekti.
Mutluluk, Butanda, tüketime ve dış faktörlere bağlı bir duygu değil, doğal dünyada, huzurlu ve dengeli bir toplumun içinde, kültürel mirasla tam uyum içinde yaşamak olarak tanımlanıyordu.
Butandaki Gayri Safi Milli Mutluluk, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına, iyi bir yönetime, çevrenin ve kültürel değerlerin korunmasına dayandırılmış bir kavramdı.
Bu kavramın kabulüyle birlikte, halkın rahatlık ve mutluluğunda en önemli yeri tutan eğitim, sağlık, konut, ısınma ve kültür hizmetleri ücretsiz sunulmaya başlanmıştı.
Şiddet içeren programlar, sigara ve plastik torbalar, halkın mutluluğunu azaltacağı için yasaktı.
Hükümetin birincil görevinin, halkı mutlu etmek olduğu, anayasalarında yazılıydı.
Bunu başarmak ve başarılarını ölçmek için de, dokuz alan belirlenmişti:
1. Psikolojik İyilik
2. Ekolojik denge / Doğanın Korunması
3. Sağlık Hizmet Kalitesi
4. Eğitim Kalitesi
5. Kültür Hizmetleri
6. Halkın Yaşam Standardı
7. Zaman Kullanımı
8. Toplumsal Canlılık
9. İyi Yönetim
Bu alanlarda devletin performansı matematiksel yöntemlerle ayrıntılı bir biçimde hesaplanıp, endeks haline getiriliyordu.
Hükümet, çıkan sonuçlarla ilgili parlamentoya hesap vermekle yükümlüydü.
Bu hesap doğru veriliyor olmalıydı ki, ülkeyle ilgili hangi resme baksam, yüzü tebessümle ışıldayan insanlar gördüm.
Tüm bunlardan, Butan'ın bir yeryüzü cenneti olduğu sonucuna varmamız elbette mümkün değil.
Ayrıca, Butanlıların, ekonomik ve kültürel yayılmacılığa karşı tüm bu değerleri koruyabilmeleri çok zor.
Ama bu değerlerin, er ya da geç, sadece Butanlılar değil, tüm insanlık için ihtiyaçtan öte bir zorunluluk haline geleceği aşikâr.
Bu aralar sizlerden, ülkemizde olup bitenler üzerine yazmamı isteyen pek çok mesaj ve elektronik posta geldi.
Ben ödevimi yaptım.
Kıssadan hisse çıkarmaksa, size düşüyor!
Doç. Dr. Şafak Nakajima
Çocukların ödevlerine yardım etmek, annelerin görev listesinin kaçıncı sırasında yer alır bilemem ama benim için bir dönem, birinci sıradaydı.
Küçük kızım birkaç yıl önce, kültürünün diğer yarısını yaşama arzusuyla, lise eğitimi için Japonyaya gitti.
Bu gidiş pek de kolay olmadı!
Okuduğu okulun eğitim modeli, bizdeki gibi, öğrencilere kavramları hazır sunup ezberletme yerine, bilgiyi derleme, analiz ve sentez etme becerilerini kazandırmayı amaçlıyordu.
Bu durum onun için büyük bir değişimdi.
Yetmezmiş gibi, her konuda nazını çeken annesinin yerini, kendisinden bir yetişkin sorumluluğuyla davranmasını bekleyen babaannesi almıştı.
Tüm bunlar, bizim atarlı ergeni epey bunalttı.
Neyse ki, şanslı bir dönemin çocuğuydu ve Skype denen olağanüstü iletişim aracı yardımımıza yetişti.
Babaannesinden dağınık odası için yediği fırça darbelerinin izlerini silmek üzere, 7/24 terapi hizmeti sunmak bana düştü.
Matematik ve fen bilimlerinde başarılı olan kızım, dil ve sosyal bilimler derslerinden hiç hoşlanmadığı için, Japonyada saatin bizden ileri olması nedeniyle, saat farkından kaynaklanan hızlanmış zamana karşı yarışarak bu konularda acil ödev düzeltme görevi yine benim oldu.
Bir Pazartesi akşamıydı.
Panik içinde beni aradı ve ertesi gün iki sınavı olduğunu, bir de bir sunum yapması gerektiğini, bir şeyler hazırladığını ama yazdıklarını toparlayacak zamanı kalmadığını, bunu da yalnızca benim yapabileceğimi söyledi.
Konu ne diye sordum.
''Butan'' dedi.
''Butan mı? Nereden çıktı Butan?''
Soruyu sorarken bir yandan da Butanın, Asyada küçük bir devlet olmasından başka hiçbir bilgiye sahip olmadığımı geçiriyordum aklımdan.
Sınıflarında herkese, tanıtmak üzere bir devlet verilmiş ve kendisine de Butan düşmüştü.
Görevi mecburen kabul edip, bilgisayarın başına oturdum ve araştırmaya başladım:
''Butan, Himalayaların ırak bir köşesinde, 750 bin nüfuslu bir krallıktır.
Batısında ve güneyinde Hindistan, kuzeyinde Çin yer alır.
Butanın kendi dillerindeki ismi,''Druk-Yul'', yani gök gürültüsü ejderhasının ülkesi demektir.''
Okudukça, çok enteresan bir ülkeyle karşı karşıya olduğumu fark ettim.
Yabancılara ve uluslar arası medyaya kapılarını 1974 yılında açan Butana televizyon, 1999 yılında girmişti.
2006 yılında parlamenter rejime geçilmişti.
Butanı ilginç kılan en önemli unsursa, ülkede 1972 yılında Kral Jigme Singye öderliğinde geliştirilen bir kalkınma ilkesiydi.
Bu ülkede Gayri Safi Milli Mutluluk diye bir kavram vardı.
Çoğunuzun bildiği üzere, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH), bir ülkenin vatandaşlarının, bir yılda ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, para cinsinden karşılığı demektir.
Ülkeler gelişmişliklerini sıklıkla, bu değerle ölçerler.
Butan ise, bunun halk için gerçekten önemli bir ölçek olamayacağını düşünmüş ve yerine Gayri Safi Milli Mutluluk kavramını getirmişti.
Butanlılar, sözde kalkınmış ekonomilerin, doğayı tahrip ederek ve insanları sadece tüketime para yetiştirmek için hiç sevmedikleri işlerde deliler gibi çalışmaya zorlayarak mutsuz ettikleri sonucuna varmıştı.
Gerçek başarı, mutlu olabilmekti.
Mutluluk, Butanda, tüketime ve dış faktörlere bağlı bir duygu değil, doğal dünyada, huzurlu ve dengeli bir toplumun içinde, kültürel mirasla tam uyum içinde yaşamak olarak tanımlanıyordu.
Butandaki Gayri Safi Milli Mutluluk, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına, iyi bir yönetime, çevrenin ve kültürel değerlerin korunmasına dayandırılmış bir kavramdı.
Bu kavramın kabulüyle birlikte, halkın rahatlık ve mutluluğunda en önemli yeri tutan eğitim, sağlık, konut, ısınma ve kültür hizmetleri ücretsiz sunulmaya başlanmıştı.
Şiddet içeren programlar, sigara ve plastik torbalar, halkın mutluluğunu azaltacağı için yasaktı.
Hükümetin birincil görevinin, halkı mutlu etmek olduğu, anayasalarında yazılıydı.
Bunu başarmak ve başarılarını ölçmek için de, dokuz alan belirlenmişti:
1. Psikolojik İyilik
2. Ekolojik denge / Doğanın Korunması
3. Sağlık Hizmet Kalitesi
4. Eğitim Kalitesi
5. Kültür Hizmetleri
6. Halkın Yaşam Standardı
7. Zaman Kullanımı
8. Toplumsal Canlılık
9. İyi Yönetim
Bu alanlarda devletin performansı matematiksel yöntemlerle ayrıntılı bir biçimde hesaplanıp, endeks haline getiriliyordu.
Hükümet, çıkan sonuçlarla ilgili parlamentoya hesap vermekle yükümlüydü.
Bu hesap doğru veriliyor olmalıydı ki, ülkeyle ilgili hangi resme baksam, yüzü tebessümle ışıldayan insanlar gördüm.
Tüm bunlardan, Butan'ın bir yeryüzü cenneti olduğu sonucuna varmamız elbette mümkün değil.
Ayrıca, Butanlıların, ekonomik ve kültürel yayılmacılığa karşı tüm bu değerleri koruyabilmeleri çok zor.
Ama bu değerlerin, er ya da geç, sadece Butanlılar değil, tüm insanlık için ihtiyaçtan öte bir zorunluluk haline geleceği aşikâr.
Bu aralar sizlerden, ülkemizde olup bitenler üzerine yazmamı isteyen pek çok mesaj ve elektronik posta geldi.
Ben ödevimi yaptım.
Kıssadan hisse çıkarmaksa, size düşüyor!