- 12 Temmuz 2006
- 754
- 15
- 44
Güzelim Dilara üzerine karton örtülmüş bir rögar çukurunda boğulup gitti.
Şimdi “kim bunun hesabını verecek!” diye bağırıyoruz.
Kim suçlu?
İSKİ mi, müteahhit firma mı?
O inşaatı yapan işçiler mi? Bir önceki akşam vakti çukura dalıp kapağı bir yana fırlatan ve arkasına bakmadan giden aracın şoförü mü? Açık çukurun üzerini derme çatma bir kapakla örtmeye kalkışan kişi mi?
Suçlu kim olursa olsun, şunu biliyoruz:
Çatısı bulutlara değen gökdelenler yapmaya bayıldığımız ama sokağını, kaldırımını, dere ıslahını en ilkel yöntemlerle inşa etmeyi sürdürdüğümüz bu şehirde Dilara olmayacak artık!..
Zaten itiraf edelim ki, şimdi hepimiz şöyle düşünüyoruz: Bir gariban işçi bulurlar; “taksir sonucu ölüme sebebiyet vermek”ten; yani ihmalden, eksik ve kusurlu iş yapmaktan, tedbirsizlikten mahkemeye çıkartırlar. Konu öylece kapanır!
***
Oysa ihmal ve tedbirsizlik bizim yaşama ve iş yapma biçimimiz...
“Olur olur, böyle de idare eder” diyerek ve hep tehlikenin sınırında, hep derme çatma yaşamıyor muyuz?
Açık prizler, çıplak elektrik kabloları, yıkık dökük balkonlarla, kabak lastikleri yıllarca değiştirilmeyen arabalarla idare edilen bir dünya bu...
Şehrin halinin de pek farkı yok!
Yalnız binaların sıvası, yolların asfaltı mı? Daha ne çok şey yarım yamalak bu şehirde!
“Dünyanın en güzel şehri” diye böbürlenip duruyoruz ama baştan sona kaçak bu şehir! Baştan sona derme çatma!
Kaçak elektrik kullanım oranı yüzde 24...
Kaçak su kullanımı yüzde 29.
Her yüz yapıdan 70’i kaçak!
Ve depremden, rögar kapaklarından, inşaat çukurlarından, trafik cinayetlerinden, adi suç teröründen zor bela “kaçırdığımız” hayatlarımız var!
Ha bir de, dün Yılmaz Özdil’in Sabah’ta yazdığı gibi “15 milyar dolarlık bütçesi, koca koca görkemli belediye binaları, en pahalı makam araçları olan ama rögar kapağı olmayan” bir yönetimi var bu şehrin!
***
Doğruyu söyleyelim.
Bu şehrin doğası güzel! Maddi ve manevi tarihi çok değerli!
Bir de iş ve alışveriş merkezleri ile zengin mahalleleri pek göz alıcı!
Ama hepsi bu!
Yoksa ortak vicdan, adalet duygusu, insana saygı, uygarca yaşamak ve şehir yönetimi açısından ÇİRKİN bir şehir İstanbul! Doğruya doğru!
Taşı toprağı altınmış...
İnsan hayatına bozuk para muamelesi yapıyor olduktan sonra ne fayda?
Haşmet Babaoğlu
Şimdi “kim bunun hesabını verecek!” diye bağırıyoruz.
Kim suçlu?
İSKİ mi, müteahhit firma mı?
O inşaatı yapan işçiler mi? Bir önceki akşam vakti çukura dalıp kapağı bir yana fırlatan ve arkasına bakmadan giden aracın şoförü mü? Açık çukurun üzerini derme çatma bir kapakla örtmeye kalkışan kişi mi?
Suçlu kim olursa olsun, şunu biliyoruz:
Çatısı bulutlara değen gökdelenler yapmaya bayıldığımız ama sokağını, kaldırımını, dere ıslahını en ilkel yöntemlerle inşa etmeyi sürdürdüğümüz bu şehirde Dilara olmayacak artık!..
Zaten itiraf edelim ki, şimdi hepimiz şöyle düşünüyoruz: Bir gariban işçi bulurlar; “taksir sonucu ölüme sebebiyet vermek”ten; yani ihmalden, eksik ve kusurlu iş yapmaktan, tedbirsizlikten mahkemeye çıkartırlar. Konu öylece kapanır!
***
Oysa ihmal ve tedbirsizlik bizim yaşama ve iş yapma biçimimiz...
“Olur olur, böyle de idare eder” diyerek ve hep tehlikenin sınırında, hep derme çatma yaşamıyor muyuz?
Açık prizler, çıplak elektrik kabloları, yıkık dökük balkonlarla, kabak lastikleri yıllarca değiştirilmeyen arabalarla idare edilen bir dünya bu...
Şehrin halinin de pek farkı yok!
Yalnız binaların sıvası, yolların asfaltı mı? Daha ne çok şey yarım yamalak bu şehirde!
“Dünyanın en güzel şehri” diye böbürlenip duruyoruz ama baştan sona kaçak bu şehir! Baştan sona derme çatma!
Kaçak elektrik kullanım oranı yüzde 24...
Kaçak su kullanımı yüzde 29.
Her yüz yapıdan 70’i kaçak!
Ve depremden, rögar kapaklarından, inşaat çukurlarından, trafik cinayetlerinden, adi suç teröründen zor bela “kaçırdığımız” hayatlarımız var!
Ha bir de, dün Yılmaz Özdil’in Sabah’ta yazdığı gibi “15 milyar dolarlık bütçesi, koca koca görkemli belediye binaları, en pahalı makam araçları olan ama rögar kapağı olmayan” bir yönetimi var bu şehrin!
***
Doğruyu söyleyelim.
Bu şehrin doğası güzel! Maddi ve manevi tarihi çok değerli!
Bir de iş ve alışveriş merkezleri ile zengin mahalleleri pek göz alıcı!
Ama hepsi bu!
Yoksa ortak vicdan, adalet duygusu, insana saygı, uygarca yaşamak ve şehir yönetimi açısından ÇİRKİN bir şehir İstanbul! Doğruya doğru!
Taşı toprağı altınmış...
İnsan hayatına bozuk para muamelesi yapıyor olduktan sonra ne fayda?
Haşmet Babaoğlu