- 12 Temmuz 2006
- 35.047
- 30.494
- 61
Ülkemizin güzellikleri saymakla bitmez ama bu öyle bir güzellik ki; anlatmaya ömür yetmez!
Gördüğümüz manzaralar aklıma iğne iplik gibi işlendi. Hala unutamıyorum. Böylesini dünyada ne gördük ne de duyduk…
]Karadenize adım attığımız gibi kendimi Çayeli’nde ki çay tarlalarına bıraktım. O mis gibi kokuyu içime çekerek yemyeşil doğada yürüdüm. Çayın nasıl ve ne şartlar altında toplandığını öğrenince resmen çaya saygım biraz daha arttı. Karadenizlilerin çayı demleme şekli metropolitan şehirlere göre daha özenli. Onlar bizim demlediğimiz çaya çay değil, çay suyu diyorlar. Çünkü Karadeniz halkı çayı süzmeden, çay yapraklarının taneleri ile birlikte bardağın üzerinde yüzen parçacıklar ile tüketimini yapıyorlar.
Karadeniz denince akla gelen harika manzaraları görebilmek için 4x4 arabalarla dağ tepe 2500 metre rakıma kadar tırmandık. Oksijenin azaldığı bu noktalarda bulunan yaylaların verdiği huzuru tarif etmemin imkânı yok. Herkesin hayatında bir defa mutlaka görmesi gereken yerler!
Yayla yolları oldukça engebeli. Normal bir aracın o kadar yolu çıkması gerçekten büyük şans olur. Biz tırmanırken yolda kalan birçok araca rastladık. Siz siz olun dört çeker bir araçla değilseniz o tehlikeli yollardan tırmanmayı denemeyin derim! Yolların kenarı uçurum, bariyer yok, ışık yok. Sadece dağ, taş ve toprak. Bu tatilde bütün kötü enerjilerden arındığımı söyleyebilirim.
Bizim ilk durağımız Matçahel bölgesi oldu. Bu bölge Gürcistan ile Karadeniz’i ayıran sınır bölgesi. Dedaena pansiyona vardığımızda akşamüzeri olmuş, güneş yavaş yavaş dağların arkasından kayboluyordu. Her yer uçurum, her yer yemyeşil. En değişik özelliklerinden biriyse neredeyse her adımda teleferik olmasıydı. Pansiyonda Teleferiklerle bavullarımızı odaya göndermişlerdi. O kadar değişik geldi ki; gözlerime inanamadım. Uçurumun kenarından süzülerek odamıza yollanan bavullarımızı izlemek değişik bir deneyimdi. Beni bu konuda korkutan şey aslında bu teleferiklerin çoğunu insanların kullanıyor olması. O kadar güvensiz ve pamuk ipliğine bağlı ki; en ufak bir yanlış harekette hayatınız sonlanabilir… Karadeniz insanlarının ne kadar deli dolu ve cesaretli olduğunu ziyaret ettiğinizde anlayacaksınız. Hele ki; Uçurumun kenarlarında konumlanan çay tarlalarında bellerine incecik ip bağlayarak çay toplayan kadınlarımıza diyecek lafım yok. Çok büyük bir emek var çok! Artık çayımı yarım bırakamıyorum. O kadar saygı duydum bu emeğe…
Yaylalarda yapacağınız en güzel aktivite temiz havayı ciğerlerinize doldurmak, güzel hayaller kurmak ve yöresel Karadeniz yemeklerini tatmak olur. Özellikle muhlamayı her kahvaltıda yemenizi öneririm. Lahana dolması bir harika, ev yapımı turşuları, kuzinelerde pişirdikleri mısır ekmelerinin, kendi yetiştirdikleri büyük baş hayvanlarından sağdıkları sütle yaptıkları sütlaçları ve üzerine Ordu’nun meşhur fındığıyla eşlik ettiği lezzetleri unutamıyorum. Dünyada birçok ülke ve şehir gördüm. Her ülkenin yöresel yemeklerinden yedim. Ama böylesine güzel lezzetleri bir arada hiç bir yerde tatmadım.
Popüler yaylalardan ‘Ayder yaylası’ o kadar kalabalıktı ki çok şaşırdım. Biz daha az kalabalık olan, keşfedilmemiş yaylalara ayak basmayı tercih ettik. Mutlaka görmenizi önereceğim yaylalar arasında; Huser, Pokut, Sal ve Gito var
Aslında yayla yolları çok kısa. Ama o kadar engebeli, virajlı ve tehlikeli ki; çıkmanız bir ila bir buçuk saatinizi alıyor. O yüzden Karadeniz’e dört beş gün ve ya bir hafta kadar bir süre ayırmanızı tavsiye ederim. Gezecek, keşfedilecek çok fazla güzellik var.
Ziyaret için En güzel mevsim,
Sonbaharda kırmızının ve yeşilin her tonunu görebilmek için eylül ve ekim aylarını tercih edebilirsiniz. Temmuzda yaylalardaki karlar yeni eridiğinden doğru bir zamanlama olmadığı için tavsiye etmiyorum. Çünkü yollar hala kapalı olabiliyor. Sıcak bir yaz havasını tercih ederseniz de ağustos ayında ziyaret edebilirsiniz. Karadeniz’i tek başınıza gezmek çok zor. Mutlaka bilen biriyle hatta bir tur rehberi ile gezmenizi öneririm. Yüksek rakımlarda ve şehrin bazı noktalarında telefon çekmediği için navigasyon da kullanılamıyor. İlk defa ziyaret edip, sayılı gün de birçok yer görmeyi hedefliyorsanız gitmek istediğiniz yerlerin bir listesini çıkarıp tur rehberinize söyleyebilirsiniz. Böylelikle zamandan kazanmış olursunuz. Biz öyle yaptık!
Çamlıhemşin’de fırtına deresini mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Gittiğinizde adının neden fırtına olduğunu şırıl şırıl, hiddetle akan suyu gördüğünüzde anlayacaksınız. Çinçiva kahve de dereye karşı keyif yapmayı da unutmayın.
Çamlıhemşin tarafında birçok taş köprüye rastlayabilirsiniz. Karşıdan karşıya geçerden yerlilerin sıkça kullandıkları harika yapılar!
Coğrafi yapısı nedeni ile çok yağış alan bu bölgede su kaynakları oldukça değerli. Her kaldığımız otelde dağlardan gelen çeşme suyunu içtik.
Çamlıhemşin yakınlarında Zilkale’yi ziyaret edilecek yerler listenize mutlaka ekleyin. Turist yoğunluğu biraz fazla olsa da görülmeye değer bir yapı. Yüksek ağaçların, derin ormanların arasında konumlanmış harika bir kale.
Yöresel yemeklerin tadına doymak için Çamlıhemşin’deki Makrevis Konağına mutlaka uğrayın. Konumu, manzarası ve lezzetiyle nefes kesici ayrıca konaklama da yapabilirsiniz bu güzel konakta.
Çayların nasıl toplandığını, toplandıktan sonra ne gibi işlemlerden geçtiğini merak ediyorsanız çay fabrikalarını ziyaret edebilirsiniz. Eminim o güzel kokular karşısında çay içmeden duramayacaksınız!
Karadeniz’e gidip de kuru fasulye yemeden olmaz! En beğendiğim iki restoran var. Birisi Lale restoran diğeri ise Hüsrev. Kuru fasulye pilav, üstüne de sütlaç yemeden Karadeniz’e gitmiş sayılmıyorsunuz.
Meşhur Karagöl görülmesi gereken doğa harikası bir yer ama oldukça kalabalık. Özellikle hafta sonuna denk getirmezseniz daha rahat gezebilirsiniz. Piknik alanları mevcut olduğu için çocuğunuzla güzel vakit geçirebilirsiniz. Gölün yemyeşil rengi, dağlardaki ağaçların suya yansıması yağlı boya tablolarından farksızdı. Manzara gözümün önünden gitmiyor.
Bazı yaylalarda salıncaklar göreceksiniz. Dağın en yüksek kısmına konumlanmış, el yapımı, tahtadan… Sallanınca sanki dünya ayaklarınızın altında gibi hissediyorsunuz. Bulut denizinin dağların üstünde süzülüşünü izlemek sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. Bir de doğru açıdan bir fotoğraf çektirmeyi başarabilirseniz sanki uçurumda sallanıyormuşsunuz gibi gözüken harika kareler meydana çıkıyor!
Karadenizlilerin bulut denizi diye isimlendirdikleri manzarayı yakalamak için akşamüzeri saatleri çok değerli. Bu manzarayı yakalamak kolay olmuyor. Özellikle fotoğrafçılar bu kareleri yakalamak için saatlerce bekliyormuş. En mantıklı çözüm yaylalardan birinde konaklamak. Çünkü bulut denizini yakalayacağım diye beklerken akşam olursa yayladan inmeniz zor olabilir. Malum yollar..
Karadeniz’de arıcılık çok yoğun. Her adımda bal kovanları ve ayıları kaçırmak için özel önlemler alındığını görünce şaşırdım. Karadeniz’den sevdiklerinize en güzel hediyeler için; çay, bal, tereyağı ve fındık tercih edebilirsiniz. Bir de benim tatildeki favorim olan; ‘bezdum’ ve ‘darlandum’ yazan tişörtler var…
hurriyet.com.tr
Gördüğümüz manzaralar aklıma iğne iplik gibi işlendi. Hala unutamıyorum. Böylesini dünyada ne gördük ne de duyduk…
]Karadenize adım attığımız gibi kendimi Çayeli’nde ki çay tarlalarına bıraktım. O mis gibi kokuyu içime çekerek yemyeşil doğada yürüdüm. Çayın nasıl ve ne şartlar altında toplandığını öğrenince resmen çaya saygım biraz daha arttı. Karadenizlilerin çayı demleme şekli metropolitan şehirlere göre daha özenli. Onlar bizim demlediğimiz çaya çay değil, çay suyu diyorlar. Çünkü Karadeniz halkı çayı süzmeden, çay yapraklarının taneleri ile birlikte bardağın üzerinde yüzen parçacıklar ile tüketimini yapıyorlar.
Karadeniz denince akla gelen harika manzaraları görebilmek için 4x4 arabalarla dağ tepe 2500 metre rakıma kadar tırmandık. Oksijenin azaldığı bu noktalarda bulunan yaylaların verdiği huzuru tarif etmemin imkânı yok. Herkesin hayatında bir defa mutlaka görmesi gereken yerler!
Yayla yolları oldukça engebeli. Normal bir aracın o kadar yolu çıkması gerçekten büyük şans olur. Biz tırmanırken yolda kalan birçok araca rastladık. Siz siz olun dört çeker bir araçla değilseniz o tehlikeli yollardan tırmanmayı denemeyin derim! Yolların kenarı uçurum, bariyer yok, ışık yok. Sadece dağ, taş ve toprak. Bu tatilde bütün kötü enerjilerden arındığımı söyleyebilirim.
Bizim ilk durağımız Matçahel bölgesi oldu. Bu bölge Gürcistan ile Karadeniz’i ayıran sınır bölgesi. Dedaena pansiyona vardığımızda akşamüzeri olmuş, güneş yavaş yavaş dağların arkasından kayboluyordu. Her yer uçurum, her yer yemyeşil. En değişik özelliklerinden biriyse neredeyse her adımda teleferik olmasıydı. Pansiyonda Teleferiklerle bavullarımızı odaya göndermişlerdi. O kadar değişik geldi ki; gözlerime inanamadım. Uçurumun kenarından süzülerek odamıza yollanan bavullarımızı izlemek değişik bir deneyimdi. Beni bu konuda korkutan şey aslında bu teleferiklerin çoğunu insanların kullanıyor olması. O kadar güvensiz ve pamuk ipliğine bağlı ki; en ufak bir yanlış harekette hayatınız sonlanabilir… Karadeniz insanlarının ne kadar deli dolu ve cesaretli olduğunu ziyaret ettiğinizde anlayacaksınız. Hele ki; Uçurumun kenarlarında konumlanan çay tarlalarında bellerine incecik ip bağlayarak çay toplayan kadınlarımıza diyecek lafım yok. Çok büyük bir emek var çok! Artık çayımı yarım bırakamıyorum. O kadar saygı duydum bu emeğe…
Yaylalarda yapacağınız en güzel aktivite temiz havayı ciğerlerinize doldurmak, güzel hayaller kurmak ve yöresel Karadeniz yemeklerini tatmak olur. Özellikle muhlamayı her kahvaltıda yemenizi öneririm. Lahana dolması bir harika, ev yapımı turşuları, kuzinelerde pişirdikleri mısır ekmelerinin, kendi yetiştirdikleri büyük baş hayvanlarından sağdıkları sütle yaptıkları sütlaçları ve üzerine Ordu’nun meşhur fındığıyla eşlik ettiği lezzetleri unutamıyorum. Dünyada birçok ülke ve şehir gördüm. Her ülkenin yöresel yemeklerinden yedim. Ama böylesine güzel lezzetleri bir arada hiç bir yerde tatmadım.
Popüler yaylalardan ‘Ayder yaylası’ o kadar kalabalıktı ki çok şaşırdım. Biz daha az kalabalık olan, keşfedilmemiş yaylalara ayak basmayı tercih ettik. Mutlaka görmenizi önereceğim yaylalar arasında; Huser, Pokut, Sal ve Gito var
Aslında yayla yolları çok kısa. Ama o kadar engebeli, virajlı ve tehlikeli ki; çıkmanız bir ila bir buçuk saatinizi alıyor. O yüzden Karadeniz’e dört beş gün ve ya bir hafta kadar bir süre ayırmanızı tavsiye ederim. Gezecek, keşfedilecek çok fazla güzellik var.
Ziyaret için En güzel mevsim,
Sonbaharda kırmızının ve yeşilin her tonunu görebilmek için eylül ve ekim aylarını tercih edebilirsiniz. Temmuzda yaylalardaki karlar yeni eridiğinden doğru bir zamanlama olmadığı için tavsiye etmiyorum. Çünkü yollar hala kapalı olabiliyor. Sıcak bir yaz havasını tercih ederseniz de ağustos ayında ziyaret edebilirsiniz. Karadeniz’i tek başınıza gezmek çok zor. Mutlaka bilen biriyle hatta bir tur rehberi ile gezmenizi öneririm. Yüksek rakımlarda ve şehrin bazı noktalarında telefon çekmediği için navigasyon da kullanılamıyor. İlk defa ziyaret edip, sayılı gün de birçok yer görmeyi hedefliyorsanız gitmek istediğiniz yerlerin bir listesini çıkarıp tur rehberinize söyleyebilirsiniz. Böylelikle zamandan kazanmış olursunuz. Biz öyle yaptık!
Çamlıhemşin’de fırtına deresini mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Gittiğinizde adının neden fırtına olduğunu şırıl şırıl, hiddetle akan suyu gördüğünüzde anlayacaksınız. Çinçiva kahve de dereye karşı keyif yapmayı da unutmayın.
Çamlıhemşin tarafında birçok taş köprüye rastlayabilirsiniz. Karşıdan karşıya geçerden yerlilerin sıkça kullandıkları harika yapılar!
Coğrafi yapısı nedeni ile çok yağış alan bu bölgede su kaynakları oldukça değerli. Her kaldığımız otelde dağlardan gelen çeşme suyunu içtik.
Çamlıhemşin yakınlarında Zilkale’yi ziyaret edilecek yerler listenize mutlaka ekleyin. Turist yoğunluğu biraz fazla olsa da görülmeye değer bir yapı. Yüksek ağaçların, derin ormanların arasında konumlanmış harika bir kale.
Yöresel yemeklerin tadına doymak için Çamlıhemşin’deki Makrevis Konağına mutlaka uğrayın. Konumu, manzarası ve lezzetiyle nefes kesici ayrıca konaklama da yapabilirsiniz bu güzel konakta.
Çayların nasıl toplandığını, toplandıktan sonra ne gibi işlemlerden geçtiğini merak ediyorsanız çay fabrikalarını ziyaret edebilirsiniz. Eminim o güzel kokular karşısında çay içmeden duramayacaksınız!
Karadeniz’e gidip de kuru fasulye yemeden olmaz! En beğendiğim iki restoran var. Birisi Lale restoran diğeri ise Hüsrev. Kuru fasulye pilav, üstüne de sütlaç yemeden Karadeniz’e gitmiş sayılmıyorsunuz.
Meşhur Karagöl görülmesi gereken doğa harikası bir yer ama oldukça kalabalık. Özellikle hafta sonuna denk getirmezseniz daha rahat gezebilirsiniz. Piknik alanları mevcut olduğu için çocuğunuzla güzel vakit geçirebilirsiniz. Gölün yemyeşil rengi, dağlardaki ağaçların suya yansıması yağlı boya tablolarından farksızdı. Manzara gözümün önünden gitmiyor.
Bazı yaylalarda salıncaklar göreceksiniz. Dağın en yüksek kısmına konumlanmış, el yapımı, tahtadan… Sallanınca sanki dünya ayaklarınızın altında gibi hissediyorsunuz. Bulut denizinin dağların üstünde süzülüşünü izlemek sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. Bir de doğru açıdan bir fotoğraf çektirmeyi başarabilirseniz sanki uçurumda sallanıyormuşsunuz gibi gözüken harika kareler meydana çıkıyor!
Karadenizlilerin bulut denizi diye isimlendirdikleri manzarayı yakalamak için akşamüzeri saatleri çok değerli. Bu manzarayı yakalamak kolay olmuyor. Özellikle fotoğrafçılar bu kareleri yakalamak için saatlerce bekliyormuş. En mantıklı çözüm yaylalardan birinde konaklamak. Çünkü bulut denizini yakalayacağım diye beklerken akşam olursa yayladan inmeniz zor olabilir. Malum yollar..
Karadeniz’de arıcılık çok yoğun. Her adımda bal kovanları ve ayıları kaçırmak için özel önlemler alındığını görünce şaşırdım. Karadeniz’den sevdiklerinize en güzel hediyeler için; çay, bal, tereyağı ve fındık tercih edebilirsiniz. Bir de benim tatildeki favorim olan; ‘bezdum’ ve ‘darlandum’ yazan tişörtler var…
hurriyet.com.tr