- 12 Temmuz 2006
- 55.480
- 212.622
- 52
Namus lakırdısı klasik bir lakırdıdır. Ancak tahmin edersiniz ki, yazarınızın eşine az rastlanır üslubu ve amuda kalkmış bakış açısıyla tepkimeye girdiğinde, mevzuu illa ki ilginç mecralara akacaktır. Böyle olacağına 'namusum üzerine' yemin edebilirim. Denemesi bedava!
Malumu bir de ben ilan edeyim ki sağlam olsun: Dişi kişilerin namusunu bozmak, onarmak, kirletmek, temizlemek, kollamak ve korumak er kişilere tahsis edilmiş bir misyondur. Bu saydığım edimleri bir dişinin tek başına becermesi imkansız değildir ama marjinaldir.
Gerçi 'bozulma, kirlenme' gibi eylemleri tek başına becerememesi, dişiyi asla suçsuz kılmaz. Zira olayın bir yerinde ya bir kuyruk sallama, ya bir göz süzme, ya bir kırıtma girişimi mutlaka vardır ve bu girişimler çok büyük suçtur. Eh bir de üstüne 'mundar olmak' gibi durumlar eklenince, affedilecek gibi değildir hani!
Peki neden erkekler kendilerine ait olmayan ve kendi tasarruflarında olmayan 'organlar' üstünde hak ya da sorumluluk iddia ederler? Babama ne mesela benim namusumdan? Yahut Belma'nın abisinin işi gücü yok mudur ki, Belma'nın 'bilmemneresinin' güvenliğini düşünsün?
Nedir kuzum erkeklerin başındaki bu bela? Kızının namusu, karısının namusu, bacısının namusu.. O da yetmez komşu kızının namusu, yengesinin namusu, baldızının namusu, ninesinin namusu, ebesinin... örekesi....
* * *
Efendim, Türk tipi klasik aile hiyerarşisinde, baba-kız ilişkilerinden başlar bu koruma-kollama tripleri. Bakınız baba-kız ilişkileri şu minvalde seyreder:
Küçük kız çocukları, önceleri babalarının göz bebeğidir. Anneler, kız çocuklarının boklu bezleriyle, mızmızlanmalarıyla ve diğer ihtiyaçlarıyla saçlarını süpürge ederken; babalar sadece sevmek ve onların cilvelerinden eğlenceler yaratmakla meşguldür. Hele bir de kızları akşam eve döndüklerinde terliklerini getirecek kadar büyümüşse, babanın keyfine diyecek yoktur. Küçük kızı büyümüş, babasına hizmet etmeye bile başlamıştır. Eh, fazla hizmetli göz çıkarmaz değil mi?
Kız çocuğu biraz daha büyüyüp serpilmeye başlayınca, işlerin rengi değişiverir. Önceleri övünç ve sempati kaynağı olan cilveler tehlike arz etmeye başlar. Baba lugatında 'serpilmiş kız' demek, namusu korunması gereken 'bişey' demektir. Çok tehlikelidir. Derhal güvenlik artırılmalıdır.
Küçük yaşlarda anneleri tarafından terbiye edilip, babaları tarafından şımartılan kız çocuklarının terbiye işi, ergenlikle birlikte babaya devredilir. Namus bekçiliği vakti gelmiştir.
Bu durum, 'kız çocuk' evlenene kadar sürer. Ne zaman ki 'kız çocuk' evlenir ve başka bir erkeğe teslim edilir, işte o zaman kız babaları rahata erer. Baba emekli olur, yeni namus bekçisi (koca) nöbeti devralır.
Kadın kısmısının illa ki bir tane namus bekçisi olmalıdır vesselam. Bu görev, bekarken babalar ya da abilere, evlendikten sonra da kocalara düşer. Kadınların 'şeyi' sonsuza kadar en az 1 bodyguard tarafından korunmalıdır. O kadar kıymetlidir yani! (Eh kıymetli olmasa satınca para etmezdi değil mi? Tamam tamam adileştim, kabul ediyorum.)
* * *
Evlilik müessesesine bakın, orada da durum tuhaflıklardan ve kavram kargaşalarından kurtulamaz.
Karı-koca ilişkilerinde namus kavramının en çetrefilli olduğu durum ihanet durumudur. Çünkü, 'aldatma' konusunda kadın ve erkeğin olaya bakış açısı tamamen farklıdır.
Evli bir kadın aldatıldığında, öteki kadın için: "Benden daha üstün nesi var ki? Erkek milleti değil mi, hepsinin aklına şaşayım. O meymenetsiz aşüfte için evdeki gül gibi karısını bıraktı" diye düşünür. Ve 'öteki kadının kendisinden daha güzel olup olmadığını' merak eder.
En büyük sorunsalı ise, başka bir kadına tercih edilmektir. Bu duygu onu yer, bitirir.
Aldatılan bir erkek bunu asla merak etmez. "Acaba onda ne buldu?" sorusu bir erkeğin soracağı soru değildir. Erkek bilir ki, eğer kadın öteki adama gitmişse, öteki adam daha tercih edilir bir adamdır.
Erkeğin sorguladığı ise şudur: "Ama evli bir kadın bunu nasıl yapar?"
İhanete konu olan diğer erkek için de: "Ama o şerefsiz evli bir kadına nasıl sarkar?" diye düşünür.
Değil mi ki karısı 'mundar' oldu, detaya girmez erkek.
Dava, namus davasıdır artık. Ve düşünülmesi gereken tek şey, 'kirlenmiş namusun' nasıl temizleneceğidir. Hanzo olmuş, profesör olmuş hiç fark etmez. Erkeklerin geneli böyle yaklaşır olaya.
Bu yaklaşım, kadının 'MAL' olduğu ve 'erkeğe ait' olduğu varsayımından yola çıkıyor elbette. İlginçtir, kadınların da bu yaklaşıma itiraz ettikleri yok gibi. Her ne kadar 'özgür ve eşit' olduklarını ifade etseler de, mevzuu 'namus' olduğunda özgürlük ve eşitlik ayarlarında bozulmalar oluşuyor.
Anlayacağınız, teori var ama pratik nanay!
Eh özgür ve eşit olmak demek karar verme, sorumluluk üstlenme, yaşamı şekillendirme gibi mükellefiyetlerin yarısını da yüklenmek demektir. 'Kararları veren, sorumlulukları üstlenen, namusu koruyan bir koç yiğit bulmuşsun, neden dertsiz başına dert alasın ki?'
Bazen düşünüyorum da, bir kısım kadınların işine mi geliyor acaba 'mal' olmak?
Tuba Çiçek :çiçek:
Malumu bir de ben ilan edeyim ki sağlam olsun: Dişi kişilerin namusunu bozmak, onarmak, kirletmek, temizlemek, kollamak ve korumak er kişilere tahsis edilmiş bir misyondur. Bu saydığım edimleri bir dişinin tek başına becermesi imkansız değildir ama marjinaldir.
Gerçi 'bozulma, kirlenme' gibi eylemleri tek başına becerememesi, dişiyi asla suçsuz kılmaz. Zira olayın bir yerinde ya bir kuyruk sallama, ya bir göz süzme, ya bir kırıtma girişimi mutlaka vardır ve bu girişimler çok büyük suçtur. Eh bir de üstüne 'mundar olmak' gibi durumlar eklenince, affedilecek gibi değildir hani!
Peki neden erkekler kendilerine ait olmayan ve kendi tasarruflarında olmayan 'organlar' üstünde hak ya da sorumluluk iddia ederler? Babama ne mesela benim namusumdan? Yahut Belma'nın abisinin işi gücü yok mudur ki, Belma'nın 'bilmemneresinin' güvenliğini düşünsün?
Nedir kuzum erkeklerin başındaki bu bela? Kızının namusu, karısının namusu, bacısının namusu.. O da yetmez komşu kızının namusu, yengesinin namusu, baldızının namusu, ninesinin namusu, ebesinin... örekesi....
* * *
Efendim, Türk tipi klasik aile hiyerarşisinde, baba-kız ilişkilerinden başlar bu koruma-kollama tripleri. Bakınız baba-kız ilişkileri şu minvalde seyreder:
Küçük kız çocukları, önceleri babalarının göz bebeğidir. Anneler, kız çocuklarının boklu bezleriyle, mızmızlanmalarıyla ve diğer ihtiyaçlarıyla saçlarını süpürge ederken; babalar sadece sevmek ve onların cilvelerinden eğlenceler yaratmakla meşguldür. Hele bir de kızları akşam eve döndüklerinde terliklerini getirecek kadar büyümüşse, babanın keyfine diyecek yoktur. Küçük kızı büyümüş, babasına hizmet etmeye bile başlamıştır. Eh, fazla hizmetli göz çıkarmaz değil mi?
Kız çocuğu biraz daha büyüyüp serpilmeye başlayınca, işlerin rengi değişiverir. Önceleri övünç ve sempati kaynağı olan cilveler tehlike arz etmeye başlar. Baba lugatında 'serpilmiş kız' demek, namusu korunması gereken 'bişey' demektir. Çok tehlikelidir. Derhal güvenlik artırılmalıdır.
Küçük yaşlarda anneleri tarafından terbiye edilip, babaları tarafından şımartılan kız çocuklarının terbiye işi, ergenlikle birlikte babaya devredilir. Namus bekçiliği vakti gelmiştir.
Bu durum, 'kız çocuk' evlenene kadar sürer. Ne zaman ki 'kız çocuk' evlenir ve başka bir erkeğe teslim edilir, işte o zaman kız babaları rahata erer. Baba emekli olur, yeni namus bekçisi (koca) nöbeti devralır.
Kadın kısmısının illa ki bir tane namus bekçisi olmalıdır vesselam. Bu görev, bekarken babalar ya da abilere, evlendikten sonra da kocalara düşer. Kadınların 'şeyi' sonsuza kadar en az 1 bodyguard tarafından korunmalıdır. O kadar kıymetlidir yani! (Eh kıymetli olmasa satınca para etmezdi değil mi? Tamam tamam adileştim, kabul ediyorum.)
* * *
Evlilik müessesesine bakın, orada da durum tuhaflıklardan ve kavram kargaşalarından kurtulamaz.
Karı-koca ilişkilerinde namus kavramının en çetrefilli olduğu durum ihanet durumudur. Çünkü, 'aldatma' konusunda kadın ve erkeğin olaya bakış açısı tamamen farklıdır.
Evli bir kadın aldatıldığında, öteki kadın için: "Benden daha üstün nesi var ki? Erkek milleti değil mi, hepsinin aklına şaşayım. O meymenetsiz aşüfte için evdeki gül gibi karısını bıraktı" diye düşünür. Ve 'öteki kadının kendisinden daha güzel olup olmadığını' merak eder.
En büyük sorunsalı ise, başka bir kadına tercih edilmektir. Bu duygu onu yer, bitirir.
Aldatılan bir erkek bunu asla merak etmez. "Acaba onda ne buldu?" sorusu bir erkeğin soracağı soru değildir. Erkek bilir ki, eğer kadın öteki adama gitmişse, öteki adam daha tercih edilir bir adamdır.
Erkeğin sorguladığı ise şudur: "Ama evli bir kadın bunu nasıl yapar?"
İhanete konu olan diğer erkek için de: "Ama o şerefsiz evli bir kadına nasıl sarkar?" diye düşünür.
Değil mi ki karısı 'mundar' oldu, detaya girmez erkek.
Dava, namus davasıdır artık. Ve düşünülmesi gereken tek şey, 'kirlenmiş namusun' nasıl temizleneceğidir. Hanzo olmuş, profesör olmuş hiç fark etmez. Erkeklerin geneli böyle yaklaşır olaya.
Bu yaklaşım, kadının 'MAL' olduğu ve 'erkeğe ait' olduğu varsayımından yola çıkıyor elbette. İlginçtir, kadınların da bu yaklaşıma itiraz ettikleri yok gibi. Her ne kadar 'özgür ve eşit' olduklarını ifade etseler de, mevzuu 'namus' olduğunda özgürlük ve eşitlik ayarlarında bozulmalar oluşuyor.
Anlayacağınız, teori var ama pratik nanay!
Eh özgür ve eşit olmak demek karar verme, sorumluluk üstlenme, yaşamı şekillendirme gibi mükellefiyetlerin yarısını da yüklenmek demektir. 'Kararları veren, sorumlulukları üstlenen, namusu koruyan bir koç yiğit bulmuşsun, neden dertsiz başına dert alasın ki?'
Bazen düşünüyorum da, bir kısım kadınların işine mi geliyor acaba 'mal' olmak?
Tuba Çiçek :çiçek: