- 12 Temmuz 2006
- 35.047
- 30.493
- 61
Efes
Bodrum'un 220 km. Kuzeyinde, Selçuk kasabası yakınlarında bulunan Efes, Türkiye'nin güneybatısında -haklı olarak- en çok tanınan tarihi yerdir. Kazısı dikkatle yapılmış birçok dönüm harabe, eski çağların ihtişamının benzersiz şekilde yeniden yaratımıdır. Bu bir zamanların refah içindeki metropolünde 250,000 kişi kadar yaşarmış. Bu harabeleri gezmek en az bir gün alır.
Denizkenarındaki mükemmel yerleşim noktasıyla ve birçok hükümdarın finansal katkılarıyla, Efes, birçok medeniyetler süresince, Asya yakasındaki en önemli kent olmuştur.
Yunanlılar Efes'i M.Ö. 11. Yüzyılda kurdular. Şehir en kısa sürede ticaret, kültür ve güç merkezi haline geldi, öyle ki, yeterince gelişimci fikirlerin yuvası olması nedeniyle, bazı tarihçilere göre, Batı Medeniyetinin beşiği oldu. M.Ö. 6. Yüzyılda, gücün merkezi Atina'ya kaydı, ancak Efes yine de büyümeyi sürdürdü. M.Ö. 4. Yüzyılda Büyük İskender de dahil olmak üzere, çeşitli imparatorlukların hükümdarları, şehri fethederek, zenginliğine zenginlik kattılar.
İskender'in ardından gelen hükümdar Lisimakus, Kayster (Menderes) nehrinden gelen alüvyonların limanda yarattığı tehlikeyi farkederek, şehri kıyıdan içeriye taşıttı.
omalılar M.Ö. 2. Yüzyılda Efes'i ele geçirdi ve kendileri için burayı Asya Başkenti yaptılar. Avgustus'un krallığı sırasında (M.Ö.34-31), Efes'in, Batı Anadolu'nun ticaret ve bankacılık merkezi olarak 200 yıl sürecek bir parlaklık dönemi başladı. Roma İmparatorluğu'nun çöküşü, limana hiçbir zaman olmadığı kadar çok alüvyonun doluşmasıyla aynı zamana rastlar. Nero da, Hadrian da, mehrin yatağını değiştererek, alüvyondan korunma yollarını aradılar.
Ancak, kaçınılmaz olan gerçekleşecekti. Günümüzde deniz, eski Efes limanından 5 kilometre geriye çekilmiş durumdadır. Nüfus yoğunluğu ise, antik yapıların yerini günün konutlarının aldığı şimdiki Selçuk'un bulunduğu yere kaymış bulunmaktadır.
İngiliz mühendis J.T. Wood'a göre, dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı, zelzele ve doğa koşulları nedeniyle, toprak altında kalmış olmalıydı. Wood'un, tapınağı 1895'te araştırmaya başlamasına kadar, Efes toprak altında saklı kaldı. Wood'un araştırması başarılı oldu ve 1895'te Avusturya ekibi kazıya başladı. Kazı halen sürmektedir. Mekandaki bir rehberin ziyaretçilere anlattığı gibi, eğer bu çalışmalar bugünkü hızıyla sürerse, bütün Efes kentini ortaya çıkarmak için 200 yıl daha gerekecektir. Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!
Efes'i görmeğe gidenler, önce Selçuk'taki müzeyi görmekle işe başlamalıdır. Bu müzede, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bulunan ve yerinden çıkarılabilen buluntular sergilenmektedir (İzmir ve Viyana müzeleri de bu buluntulardan bazılarına sahiptir). Bunların arasında, çok göğüslü (tam olarak 37 adet) Tanrıça Artemis Efesya'ya ait iki heykel ve yunusun üzerine binmiş olan Eros'a ait güzel bronz bir heykel de görülmektedir.
Henüz Efes'te, Artemis Tapınağı'nın harikuladeliğini gösterebilecek bir tek sütun ve temelden başka kalıntı bulunamamıştır. Bununla beraber, Efes kentinin geri kalanına henüz el sürülmüş değildir. Ziyaretçiler, hangisinden daha çok etkilendiklerini söyleyebilmekte zorluk çekmektedirler. Acaba 25,000 oturma yeri bulunan tiyatro mu, Kolsüs Kütüphanesi'nin ince işçilikli fasetası mı, yoksa Hedriyan Mabedi'nin yeniden inşası mı daha etkileyicidir? Bir çok ziyaretçiye ise, düzgün mermer sokaklar ve iki tekerlekli savaş arabalarının bu sokaklardaki izlere daha ilginç gelmektedir.
Efes'in tam güneyindeki bir başka ilgi odağı da, Meryem Ana'nın evidir. Efsaneye göre, İsa, Havarilerinden John'a annesini emanet eder. O da Meryem Ana'yı M.S. 37'de Efes'e getirir. Cathrine Emmerich, Meryem hakkındaki görüşlerini 1891'de yayımlayana kadar, sözkonusu evin yeri bir sırdı. Bu Alman hanım Türkiye'ye hiç ayak basmadığı halde, Meryem'in evini, Efes'in yakınlarındaki bir tepenin üzerindeki kesin bir noktada olduğu şeklinde tarif ettiğini söylerler. Bir araştırma grubu, tarif edilen yerde, yine bu tarife tamıtamına uyan bir evin kalıntılarını buldu; 1892'de de Vakimah .unahıh .in rihbey sişanek şeni (hac yeri) olduğunu resmen açıkladı. O günden sonra bir çok inananlar ve turistler, 1951 yılında bu evin yerine kurulan mütevazi bir kiliseyi ziyaret etmektedirler.
Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!
Bodrum'un 220 km. Kuzeyinde, Selçuk kasabası yakınlarında bulunan Efes, Türkiye'nin güneybatısında -haklı olarak- en çok tanınan tarihi yerdir. Kazısı dikkatle yapılmış birçok dönüm harabe, eski çağların ihtişamının benzersiz şekilde yeniden yaratımıdır. Bu bir zamanların refah içindeki metropolünde 250,000 kişi kadar yaşarmış. Bu harabeleri gezmek en az bir gün alır.
Denizkenarındaki mükemmel yerleşim noktasıyla ve birçok hükümdarın finansal katkılarıyla, Efes, birçok medeniyetler süresince, Asya yakasındaki en önemli kent olmuştur.
Yunanlılar Efes'i M.Ö. 11. Yüzyılda kurdular. Şehir en kısa sürede ticaret, kültür ve güç merkezi haline geldi, öyle ki, yeterince gelişimci fikirlerin yuvası olması nedeniyle, bazı tarihçilere göre, Batı Medeniyetinin beşiği oldu. M.Ö. 6. Yüzyılda, gücün merkezi Atina'ya kaydı, ancak Efes yine de büyümeyi sürdürdü. M.Ö. 4. Yüzyılda Büyük İskender de dahil olmak üzere, çeşitli imparatorlukların hükümdarları, şehri fethederek, zenginliğine zenginlik kattılar.
İskender'in ardından gelen hükümdar Lisimakus, Kayster (Menderes) nehrinden gelen alüvyonların limanda yarattığı tehlikeyi farkederek, şehri kıyıdan içeriye taşıttı.
omalılar M.Ö. 2. Yüzyılda Efes'i ele geçirdi ve kendileri için burayı Asya Başkenti yaptılar. Avgustus'un krallığı sırasında (M.Ö.34-31), Efes'in, Batı Anadolu'nun ticaret ve bankacılık merkezi olarak 200 yıl sürecek bir parlaklık dönemi başladı. Roma İmparatorluğu'nun çöküşü, limana hiçbir zaman olmadığı kadar çok alüvyonun doluşmasıyla aynı zamana rastlar. Nero da, Hadrian da, mehrin yatağını değiştererek, alüvyondan korunma yollarını aradılar.
Ancak, kaçınılmaz olan gerçekleşecekti. Günümüzde deniz, eski Efes limanından 5 kilometre geriye çekilmiş durumdadır. Nüfus yoğunluğu ise, antik yapıların yerini günün konutlarının aldığı şimdiki Selçuk'un bulunduğu yere kaymış bulunmaktadır.
İngiliz mühendis J.T. Wood'a göre, dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı, zelzele ve doğa koşulları nedeniyle, toprak altında kalmış olmalıydı. Wood'un, tapınağı 1895'te araştırmaya başlamasına kadar, Efes toprak altında saklı kaldı. Wood'un araştırması başarılı oldu ve 1895'te Avusturya ekibi kazıya başladı. Kazı halen sürmektedir. Mekandaki bir rehberin ziyaretçilere anlattığı gibi, eğer bu çalışmalar bugünkü hızıyla sürerse, bütün Efes kentini ortaya çıkarmak için 200 yıl daha gerekecektir. Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!
Efes'i görmeğe gidenler, önce Selçuk'taki müzeyi görmekle işe başlamalıdır. Bu müzede, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bulunan ve yerinden çıkarılabilen buluntular sergilenmektedir (İzmir ve Viyana müzeleri de bu buluntulardan bazılarına sahiptir). Bunların arasında, çok göğüslü (tam olarak 37 adet) Tanrıça Artemis Efesya'ya ait iki heykel ve yunusun üzerine binmiş olan Eros'a ait güzel bronz bir heykel de görülmektedir.
Henüz Efes'te, Artemis Tapınağı'nın harikuladeliğini gösterebilecek bir tek sütun ve temelden başka kalıntı bulunamamıştır. Bununla beraber, Efes kentinin geri kalanına henüz el sürülmüş değildir. Ziyaretçiler, hangisinden daha çok etkilendiklerini söyleyebilmekte zorluk çekmektedirler. Acaba 25,000 oturma yeri bulunan tiyatro mu, Kolsüs Kütüphanesi'nin ince işçilikli fasetası mı, yoksa Hedriyan Mabedi'nin yeniden inşası mı daha etkileyicidir? Bir çok ziyaretçiye ise, düzgün mermer sokaklar ve iki tekerlekli savaş arabalarının bu sokaklardaki izlere daha ilginç gelmektedir.
Efes'in tam güneyindeki bir başka ilgi odağı da, Meryem Ana'nın evidir. Efsaneye göre, İsa, Havarilerinden John'a annesini emanet eder. O da Meryem Ana'yı M.S. 37'de Efes'e getirir. Cathrine Emmerich, Meryem hakkındaki görüşlerini 1891'de yayımlayana kadar, sözkonusu evin yeri bir sırdı. Bu Alman hanım Türkiye'ye hiç ayak basmadığı halde, Meryem'in evini, Efes'in yakınlarındaki bir tepenin üzerindeki kesin bir noktada olduğu şeklinde tarif ettiğini söylerler. Bir araştırma grubu, tarif edilen yerde, yine bu tarife tamıtamına uyan bir evin kalıntılarını buldu; 1892'de de Vakimah .unahıh .in rihbey sişanek şeni (hac yeri) olduğunu resmen açıkladı. O günden sonra bir çok inananlar ve turistler, 1951 yılında bu evin yerine kurulan mütevazi bir kiliseyi ziyaret etmektedirler.
Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!