- 12 Temmuz 2006
- 799
- 11
Biz olabilmek
“Neden zaman ayırıp yüzyüze konuş muyorsun benimle” diye soruyorsun telefonda. Konuşacak bir şeyim olsa konuşmaz mıyım diye soruyorum, soruna karşılık. “Bizim hakkımızda tek başına karar veremezsin buna birlikte karar vermemiz gerekmiyor mu?” diye kızgınlıkla sorduğun soruya “İkimiz hiç biz olabildik mi” diye soruyorum gereğinden fazla sakin bir ses tonuyla.
Bütün ifadelerden arınmış ses tonum bana bile yabancı geliyor. Biz olmak ne demek acaba diye düşünüyorum. Beni bir kenara bırakarak, benleri bütünleştirerek yeni bir daire oluşturup, olacakların hesabını kar hanesinin içine katmadan yaşayabilmek. Becerebildik mi biz olamadan bunu? Hayır. Paylaşılmamış uzayan zaman dilimlerinde hem birlikte hem ayrı ayrı kendi zamanlarımızı ayrı mekanlarda tüketerek biz olunmuyor.
Biz olabilmek için daha fazlası lazım. Sadece sevmek, kırılganlıkları karşındakini üzmemeye çalışırken susturmak, isteyip de söyleyememek, isteyip de elde edememek hemde inançlarını yok farz edip neyi beklediğini bilmeden beklemek yetmiyor biz olmaya. Ne aşk ne de hayat ince hesaplarla uğraşanlardan hoşlanmıyor biliyor musun? Şu olsun sonra, bu da geçsin belkilerle asla bütün olamayan bizler gibi sonuçlar yaşıyor sonunda insanlar.
Biz olabilmek için ertelenemez zamanlar, bekletilemez yaşananlar. Hayata dair fikri ve kararlılığı olamayanlar bitenin ve gidenin ardından ne olduğunu anlayamadan şaşırırlar ya, ben de buna çok şaşırıyorum. Neyi konuşabiliriz ki bütün konuşmaların yetersiz kaldığı noktalarda. Bundan sonrası oluşamamış biz’in benlerini yıpratmaktan başka bir işe yaramaz.
Ne garip, hep tüketmemek adına ilişikimizi, susturulmuş bütün konuşmalarımı dile getirmezken kendi içimde yarattığım sevgimi tüketmişim farkında olmadan hemde yıpratmadan bitirmemek adına yapmışım bunu. Olduğu gibi saklamaya çalışırken azalmış isteklerim ertelenmişlikler ardında. Çok klasiktir ama sevmek emek ister. Aşırılıkların hiçbirini içine almazken fazla serbest bırakmalarda da ipini salar gitsin diye aşk.
Biz olmak biraz da paylaşmaktır aslında. Ben’leri boğmadan, bunaltmadan biz’i korumak. Yaşamak ister biz, toparlanması gerekirse toparlanmalı, eksiklikler varsa bölüşerek giderilmeli, eldekiler çarpılarak çoğaltılmalıdır ki büyüyebilsin ve tamamlasın gelişimini. Ortak paydaların olmadığı mekansız birlikteliklerde mahremiyet ne kadar korunabilir ki?
Evet, mekan-zaman ister birliktelikler. Sabah birlikte uyanmaya, paylaşmaya, yalnızlığa-kalabalığa, sessizliğe-gürültüye, bazen günü onu çok özleyerek geçirmeye bazen de kısa yokluklarda nefes almaya ihtiyacı vardır. Hastalıklarda kötü günlerde “Ben yanındayım” lara iyi günlerde de uyumla dans ederken “Sen olmasan olmazdı”larla beslenmesi gerekir. Kimi zaman sinsi sinsi sokuşturmalara kimi zaman da ağız tadıyla yapılan kavgalar ister. Fırtınalarda pencereleri sıkı sıkı kapatmak, soğuklarda sıkı sıkı ısınmak, güneşli günlerde uzun yolculuklar, farklı manzaralar seyretmek ister. Güzel bir film seyrederken aynı mendille sessizce gözyaşlarının silinmesidir, flörtümsü kıskançlıklarla ben buradayım dikkatli ol mesajları veren tehditle bakan sevgi dolu gözlerdedir. Ama illa güvenle uyumaktır koyun koyuna. Hayata ve insanlara “Biz” adına laf söyletmeyenler, hayatı ve getirdiklerini yaşabiliyorlarsa yan yana çoğu kez de onaya sunmadan yapabiliyorlarsa bunu ve o noktada cevapsız suskun sorular doluyorsa ortalığa oluşmaya çalışan “biz” yavaş yavaş başlıyor ayrılmaya.
Birlikteliğini, başkalarının gözüyle hayata bakarak, başkalarının sözüyle yönlendirmeye ve şekillendirmeye çalışırken onaya sunan, onay bulamayınca yaşanacakları erteleyen insanların birlikte bir “biz” olamayacaklarını anlaman dileklerimle bağlamak istiyorum yazımı.
Oldum olası keşkelerden hiç hoşlanmamışımdır ama keşke bugün seninle konuşabilecek bir şeylerim olsaydı da bu boğan sessizlik içinde olmasaydık.
“Neden zaman ayırıp yüzyüze konuş muyorsun benimle” diye soruyorsun telefonda. Konuşacak bir şeyim olsa konuşmaz mıyım diye soruyorum, soruna karşılık. “Bizim hakkımızda tek başına karar veremezsin buna birlikte karar vermemiz gerekmiyor mu?” diye kızgınlıkla sorduğun soruya “İkimiz hiç biz olabildik mi” diye soruyorum gereğinden fazla sakin bir ses tonuyla.
Bütün ifadelerden arınmış ses tonum bana bile yabancı geliyor. Biz olmak ne demek acaba diye düşünüyorum. Beni bir kenara bırakarak, benleri bütünleştirerek yeni bir daire oluşturup, olacakların hesabını kar hanesinin içine katmadan yaşayabilmek. Becerebildik mi biz olamadan bunu? Hayır. Paylaşılmamış uzayan zaman dilimlerinde hem birlikte hem ayrı ayrı kendi zamanlarımızı ayrı mekanlarda tüketerek biz olunmuyor.
Biz olabilmek için daha fazlası lazım. Sadece sevmek, kırılganlıkları karşındakini üzmemeye çalışırken susturmak, isteyip de söyleyememek, isteyip de elde edememek hemde inançlarını yok farz edip neyi beklediğini bilmeden beklemek yetmiyor biz olmaya. Ne aşk ne de hayat ince hesaplarla uğraşanlardan hoşlanmıyor biliyor musun? Şu olsun sonra, bu da geçsin belkilerle asla bütün olamayan bizler gibi sonuçlar yaşıyor sonunda insanlar.
Biz olabilmek için ertelenemez zamanlar, bekletilemez yaşananlar. Hayata dair fikri ve kararlılığı olamayanlar bitenin ve gidenin ardından ne olduğunu anlayamadan şaşırırlar ya, ben de buna çok şaşırıyorum. Neyi konuşabiliriz ki bütün konuşmaların yetersiz kaldığı noktalarda. Bundan sonrası oluşamamış biz’in benlerini yıpratmaktan başka bir işe yaramaz.
Ne garip, hep tüketmemek adına ilişikimizi, susturulmuş bütün konuşmalarımı dile getirmezken kendi içimde yarattığım sevgimi tüketmişim farkında olmadan hemde yıpratmadan bitirmemek adına yapmışım bunu. Olduğu gibi saklamaya çalışırken azalmış isteklerim ertelenmişlikler ardında. Çok klasiktir ama sevmek emek ister. Aşırılıkların hiçbirini içine almazken fazla serbest bırakmalarda da ipini salar gitsin diye aşk.
Biz olmak biraz da paylaşmaktır aslında. Ben’leri boğmadan, bunaltmadan biz’i korumak. Yaşamak ister biz, toparlanması gerekirse toparlanmalı, eksiklikler varsa bölüşerek giderilmeli, eldekiler çarpılarak çoğaltılmalıdır ki büyüyebilsin ve tamamlasın gelişimini. Ortak paydaların olmadığı mekansız birlikteliklerde mahremiyet ne kadar korunabilir ki?
Evet, mekan-zaman ister birliktelikler. Sabah birlikte uyanmaya, paylaşmaya, yalnızlığa-kalabalığa, sessizliğe-gürültüye, bazen günü onu çok özleyerek geçirmeye bazen de kısa yokluklarda nefes almaya ihtiyacı vardır. Hastalıklarda kötü günlerde “Ben yanındayım” lara iyi günlerde de uyumla dans ederken “Sen olmasan olmazdı”larla beslenmesi gerekir. Kimi zaman sinsi sinsi sokuşturmalara kimi zaman da ağız tadıyla yapılan kavgalar ister. Fırtınalarda pencereleri sıkı sıkı kapatmak, soğuklarda sıkı sıkı ısınmak, güneşli günlerde uzun yolculuklar, farklı manzaralar seyretmek ister. Güzel bir film seyrederken aynı mendille sessizce gözyaşlarının silinmesidir, flörtümsü kıskançlıklarla ben buradayım dikkatli ol mesajları veren tehditle bakan sevgi dolu gözlerdedir. Ama illa güvenle uyumaktır koyun koyuna. Hayata ve insanlara “Biz” adına laf söyletmeyenler, hayatı ve getirdiklerini yaşabiliyorlarsa yan yana çoğu kez de onaya sunmadan yapabiliyorlarsa bunu ve o noktada cevapsız suskun sorular doluyorsa ortalığa oluşmaya çalışan “biz” yavaş yavaş başlıyor ayrılmaya.
Birlikteliğini, başkalarının gözüyle hayata bakarak, başkalarının sözüyle yönlendirmeye ve şekillendirmeye çalışırken onaya sunan, onay bulamayınca yaşanacakları erteleyen insanların birlikte bir “biz” olamayacaklarını anlaman dileklerimle bağlamak istiyorum yazımı.
Oldum olası keşkelerden hiç hoşlanmamışımdır ama keşke bugün seninle konuşabilecek bir şeylerim olsaydı da bu boğan sessizlik içinde olmasaydık.