• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Bir otuz yaş klâsiği

anne-10

eşim ve oğullarıma aşığım
Kayıtlı Üye
19 Haziran 2007
1.049
4
116
39
Kayseri
İçindeki saat bir sabah seni, yarım kalmışlığın acısıyla uyandırdığında bir iç sorgulama yaşarsın, yüreğinin tâ dibinde…
Geçen zamana dikersin gözlerini ve başlayıp da bitiremediğin, bitirip de yeni başlangıçlara adım atamadığın bir sürü anı çarpar yüzüne. Yarım kalmışlıkların ve başlamış yarımların fark ediliş yaşıdır, otuz yaş.
Soğuk bir rüzgâr gibi yüzüne çarpar zaman. Aslında hiç bitmeyecek kadar da bekleyebilirdin, sevgiyi ve başarıyı….
Ama artık beklemeyi göze alacak vaktinin olmadığını da bilirsin.
Otuz demek anne yaşı demekti, senin için. Annelerimizin yaşı ancak otuz olabilirdi. Uzaktı bu yaşlar sana. Aslında hiç yaşlanmayacağını, hiç hastalanmayacağını sanmıştın. Hiç aklına gelmezdi, ama bir gün gücünün de ümidin kadar azaldığını fark ettiğinde içindeki volkanın eskisi kadar kükremediğini duyarsın.
Zaaflarınla ve korkularınla yüzleşirsin otuzlarında, artık kendini bile aldatamazsın. Geçen zamanla birlikte yüzüne vuran zaafların ve korkuların o kadar göze batar ki, onları görmemek için gözlerini sımsıkı kapatman gerekir. Eskisi kadar hayat kolay gelmez sana. Bazen toplumla bir olup, kendini sorguya çekersin. Bazen savcı, bazen suçlusundur, bu duruşmalarda. Eskiden hayallerinle güçlüyken, şimdi sahip olduklarınla güçlü olmaya çalışırsın. Duaların ve hayallerin kadar güçlü olmadığını fark edersin ihtiraslarının… Ümit kokan dualarınla buluşmayalı nice zamanlar olmuştur. Eskisi kadar ümitli olmayı istersin, ama yapamazsın.
Otuzlu yaşlar alarmı kurulan bir saat gibi sürekli geçen zamanı hatırlatır. Yorulan vücudun ve azalan ümidin sana ikinci yarıyı oynuyormuşsun hissini verir. En iyi oyununu çkarman için son bir şansın daha olduğunu bilirsin.
Bir iç sorgulama ve hesaplaşa yaşarsın otuzlu yaşlarında. Verilmiş kararlarını tozlu raflarından indirip tekrar tekrar gözden geçirirsin. Bir zamanlar ne kadar da kolay aldığını fark edersin onları. ”Olmazsa değiştiririm, istemezsem bırakırım” dediğin şeyler şimdi hiç de öyle gözükmez gözüne. Yüreğin acısa da, korkuların seni hareketsiz bırakır.
İniş çıkışlarıyla yaşadığın bilinmişlik, yeni ve parlak bilinmezliğe galip gelir. Kolayca basıp gidemezsin eskisi kadar. Yeni başlangıçlar korkutur seni. Bilmediğin iyi, bildiğin kötüden kazançlı görünmez sana. Daha az risk alır, daha az bilmediğin yaşantıların hayallerini kurarsın. Yalnız kalmaktan ve terk edilmekten daha çok korkarsın. Ama geçen zaman korkularını da yalnızlıklarını da artırır.
Nice kırılmışlıkların gelir aklına, her birinin yeri hala acır. Sürekli yaptığın hataları ve sürekli aynı yerden ısırılışlarını fark edersin. Bir formül gibi tekrarlanan kesitler görürsün geçmişinde. Ama o kadar zordur ki, kendini görmen. Ancak düştüğünde, canın acıdığında bir iç yolculuğa adım atarsın.
Ben ne yaptım dersin, otuzlarında. Çevrende seçmediğin bir sürü ilişki ve bir sürü kararla göz göze gelirsin. Zamanın geri sayımı kararlarını ve ilişkilerini de sorgulamaya götürür seni. İlişkiler içindeki yalnızlığını, kendin olamadığın anları fark edersin.
Artık hiç de kolay değildir yolculuk ya kendinde katlanamadığın onca şeye rağmen taşırsın kendini ya da zorlu bir yolculuğu göze alıp kendinle yüzleşip, değiştirmeye çalışırsın. Kaçınılmazın sükûneti seni çağırmadan, sen kendi içindeki senle karşılaşırsın, o seni sorgulamadan önce, sen kendini sorgularsın.
 
Back