1. Amaç ve Yöntem :
Bu çalışmanın amacı, tüketicinin korunması hukukuna hakim olan ilkelerin incelenerek konuyla ilgili olan kişilerin olaylara hangi gözle bakması ve yasaları nasıl yorumlaması gerektiği konusunda bir düşünce oluşturabilmektir. Amaç, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un maddelerinin ya da değişikliklerin teker teker incelenmesi değil uluslararası ortamda kabul edilen tüketicinin korunmasına ilişkin temel ilkelerin ışığında yasanın ruhunun ortaya konmasıdır. Yasanın maddelerindeki eksikler ve olması gerekenlerden çok ‘yasanın yapılması değil uygulanması esastır ve uygulayacak olanlar da hukukçulardır’ görüşüne uygun olarak yasanın yorumlanmasında uygulamacılara yardımcı olmaya çalışılmıştır.
Amacın gerçekleştirilmesinde, Birleşmiş Milletler’in Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nden Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü’nün temel tüketici hakkı olarak saptadığı ve ilan ettiği sekiz ilkenin ışığında Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un incelenmesi uygun yöntem olarak düşünülmüştür. Ancak ilkelerin sınırlarının belirtilmesinin olanaksızlığı açıktır. Belirtilen ilkeler çoğu durumda kesişmekte ve hatta birbirinin içine geçmektedir. Bu nedenle yasadaki herhangi bir madde yorumlanırken ayrı ayrı her ilkenin süzgecinden geçirmek en doğru yöntem olacaktır.
2. Giriş :
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Anayasa’da ve yasanın ilgili maddesinde belirtildiği üzere “tüketicileri korumak, bilgilendirmek ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik etmek” üzere ihdas olunmuştur. Bu anlamda tüketici mahkemelerine yapılan müracaatların %84’ünün tüketiciler lehine sonuçlanması, yasanın tüketiciler için ne kadar geniş bir koruma sağladığını göstermesi açısından önemlidir.
Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin ‘Hedefler’ başlıklı ilk maddesinde “tüketicilerin çıkarlarını ve gereksinimlerini göz önünde tutarak; tüketicilerin çoğu zaman ekonomik şartlar, eğitim seviyeleri ve pazarlık gücü yönünden dengesizliklerle karşılaştıklarının ayırdında olarak ... tüketicilerin zararsız ürünlere erişme hakkına sahip olması gerektiği düşüncesi ile ...” bu beyannamenin hazırlandığı belirtilmiştir. Bu nedenle tüketici hakları konusunda yapılacak çağdaş her çalışmanın, yorumun ve yasa değişikliğinin yukarıda belirtilen uluslararası kabul görmüş saptamalar ve ilkeler doğrultusunda olması gerekir.
Çalışmamızın birçok noktasında örnekleyeceğimiz üzere tüketicinin korunması ile ekonomik çıkarlar arasında yakın ve karşılıklı bir ilişki vardır. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da 4822 sayılı yasayla yapılan değişiklikle “Amaçlar”a ilişkin birinci maddedeki “ekonominin gereklerine ve” ibaresi çıkarılmıştır. Bu değişiklikle yasa koyucu açıkça, yoruma gerek duyulan durumlarda tüketicinin korunmasının ekonominin gereklerine göre ön planda tutulması gerektiğini ortaya koymuştur. Yukarıda alıntı yaptığımız hedeflere ilişkin maddeye uygun olan bu düzenlemenin yapılması ile tüketici haklarının yorumunda ekonomik gereklerin değil yalnızca kamu yararının dikkate alınması gerektiği ortaya konmuştur.
Tarihsel gelişimi de göz önüne alındığında tüketicinin korunması yönündeki çalışmalar, bilgi ve görgüsü yetersiz tüketicilerin organize, örgütlü, parasal güce egemen ve bunlarla siyasal iktidarı bile etkileyebilen, profesyonelleşmiş satıcı ve üreticilere karşı tüketicinin korunması amacından doğmuştur. Bu amacı gerçekleştiren uygun yol, ekonominin gereklerini öne sürerek tacirleri korumanın yerine kamu yararını da göz ardı etmeden tüketicinin haklarına ağırlık vermektir.
Yasa düzenlendiği şekliyle çok çeşitli alanlarda kullanılmaya elverişlidir. Yasanın ‘Kapsam’ başlıklı ikinci maddesinde ortaya konulduğu gibi “...mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” Değişmeden önce yalnız mal piyasalarındaki işlemleri kapsayan yasa artık tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü hizmeti de kapsamaktadır. Yine yasa devre-tatil, paket tur sözleşmeleri ve benzeri maddelerle kapsam olarak daha da genişletilmiştir. 4822 sayılı yasa ile yapılan değişiklikler açıklanan nedenlerle yüzeysel değil tüm yasayı etkileyen önemli değişikliklerdir.
Tüketici haklarının sağlanması ve korunmasında birçok noktada tüketicinin idare ile karşı karşıya geleceği de açıktır. Düzenlemelerin yapılmasından uygulanmasına kadar birçok alanda tüketicinin ve tüketici örgütlerinin -zaten hayatımızın her yerine fazlasıyla girmiş bulunan- devletle karşı karşıya geleceğini tüketicinin korunmasına ilişkin yasanın hemen her maddesinde görmek mümkündür.
3. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Yorumunda Gözetilecek İlkeler:
Bu kısımda Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi ışığında nasıl yorumlanması gerektiği üzerinde duracağız. Bunu yaparken önceden de belirttiğimiz gibi Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü’nün beyannameye uygun olarak saptadığı tüketicinin sekiz temel hakkını genel bir düşünce oluşturmak için kullanacağız.
A. Tüketicinin Temel Gereksinimlerinin Karşılanması Hakkı:
Bireyin yaşamını sürdürebilmesine yetecek en az gereksinimlerini sağlayabileceği olanaklara sahip olması insanın en başta gelen hakkıdır. Bu hak ilk olarak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile uluslararası düzeyde geniş çaplı olarak kabul edilmiştir. İnsanın, insan olması nedeniyle ve bir insana yakışacak biçimde yaşayabilmesi standart kabul edilerek, en az gereksinimlerinin karşılanması için devletlerin etkin olarak çalışmasını amaçlayan bu ilke, pekiştirmek amacıyla Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nde yeniden sayılmış ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un hazırlanmasında ve değişiklikler yapılırken dikkate alınmıştır.
Bu ilke devlete, tüketicilerin korunması konusunda etkin bir politika oluşturması sorumluluğunu yüklemektedir. Yani devlet bu ilke nedeniyle edilgen bir durumda bekleyemez. Tüketicinin haklarının korunması ve yerleşmesi için gerekli düzenlemeleri ve uygulamaları yapmak, korumanın etkin bir biçimde gerçekleşmesi için açık bir çaba göstermek durumundadır. Görüleceği gibi bu ilke bakımından tüm vatandaşlar tüketicidir.
Bireyin temel gereksinimleri karşılandığı ölçüde yaşamı anlam kazanacaktır. Abraham Maslow’un ortaya koyduğu ihtiyaçlar teorisine göre ihtiyaçlar piramidinin en alt katında bedensel ve yaşamsal gereksinim ve istekler yer alır. Piramidin alt basamaklarındaki gereksinimler karşılanmadan üst basamaklara yönelinmez. Yaşantının sürekliliğini sağlayacak kadar beslenme, giyinme, barınma ve temel sağlık hizmetlerinden yararlanma bu teoride en alt basamak olan fizyolojik ihtiyaçlardır. Bu teoriye uygun olarak temel ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin ilkenin az önce sayılmış olan uluslararası anlaşmalarda en başta sayılması isabetli olmuştur.
Temel gereksinimler durağan değildir ve sürekli genişlemektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edildiği 1946 yılında beslenme, giyim, konut ve temel sağlık hizmetlerinden yararlanabilme hakkı temel ihtiyaçlar olarak sayılmıştır. Ancak bugün ısınma, aydınlanma, içecek ve su bulma, ulaşım, haberleşme tüketicinin en temel hakları olarak sayılmaktadır. Ekonomik kalkınmaya paralel olarak bundan sonra da temel haklar nicelik ve nitelik olarak sürekli bir biçimde tüketici lehine genişleyecektir.
Daha çok devletlere tüketicilerin korunması konusunda yükümlülükler getiren bu ilke tüketicinin korunmasına ilişkin düzenlemelerin ve uygulamaların yorumlanmasında ‘tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması’na ilişkin madde ile birlikte en başta dikkate alınmalıdır. Örneğin aydınlanma, su, ısınma gibi temel ihtiyaçları karşılayan kuruluşların, verdikleri hizmetin karşılığının ödenmemesi durumunda, hukuki yollara başvurmadan önce, hizmeti kesmeleri tüketicilerin temel gereksinimlerinin karşılanmasına ilişkin bu ilkeye aykırıdır.
B. Tüketicinin Sağlık ve Güvenliğinin Korunması Hakkı:Çağımızda tüketicilere sunulan ürünlerin insan sağlığına önemli zararlar verme riskinin olması ve bazı durumlarda ölümlere neden olabilecek olması nedeniyle tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması hakkı, tüketicinin temel gereksinimlerinin karşılanması hakkı ile kesin ayrımlarının çizilemeyeceği kadar sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin 3. maddesinin (a) bendinde değinilen bu hakkı en basit şekliyle “satışa sunulan her türlü mal ve hizmetin sağlık açısından tüketicilere zarar vermeyecek kalite ve nitelikte olması hakkı” şeklinde tanımlayabiliriz. Tüketicinin, üretimin başlangıcından mal veya hizmet satın alınıp ticari ömrü sonlanana kadar, yaşamını sürdürmesi ve genel sağlığı bakımından tehlikeli ve zararlı etkileri olan ya da ileride olabilecek her çeşit mal ve hizmete karşı korunmasıdır.
Bu çalışmanın amacı, tüketicinin korunması hukukuna hakim olan ilkelerin incelenerek konuyla ilgili olan kişilerin olaylara hangi gözle bakması ve yasaları nasıl yorumlaması gerektiği konusunda bir düşünce oluşturabilmektir. Amaç, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un maddelerinin ya da değişikliklerin teker teker incelenmesi değil uluslararası ortamda kabul edilen tüketicinin korunmasına ilişkin temel ilkelerin ışığında yasanın ruhunun ortaya konmasıdır. Yasanın maddelerindeki eksikler ve olması gerekenlerden çok ‘yasanın yapılması değil uygulanması esastır ve uygulayacak olanlar da hukukçulardır’ görüşüne uygun olarak yasanın yorumlanmasında uygulamacılara yardımcı olmaya çalışılmıştır.
Amacın gerçekleştirilmesinde, Birleşmiş Milletler’in Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nden Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü’nün temel tüketici hakkı olarak saptadığı ve ilan ettiği sekiz ilkenin ışığında Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un incelenmesi uygun yöntem olarak düşünülmüştür. Ancak ilkelerin sınırlarının belirtilmesinin olanaksızlığı açıktır. Belirtilen ilkeler çoğu durumda kesişmekte ve hatta birbirinin içine geçmektedir. Bu nedenle yasadaki herhangi bir madde yorumlanırken ayrı ayrı her ilkenin süzgecinden geçirmek en doğru yöntem olacaktır.
2. Giriş :
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Anayasa’da ve yasanın ilgili maddesinde belirtildiği üzere “tüketicileri korumak, bilgilendirmek ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik etmek” üzere ihdas olunmuştur. Bu anlamda tüketici mahkemelerine yapılan müracaatların %84’ünün tüketiciler lehine sonuçlanması, yasanın tüketiciler için ne kadar geniş bir koruma sağladığını göstermesi açısından önemlidir.
Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin ‘Hedefler’ başlıklı ilk maddesinde “tüketicilerin çıkarlarını ve gereksinimlerini göz önünde tutarak; tüketicilerin çoğu zaman ekonomik şartlar, eğitim seviyeleri ve pazarlık gücü yönünden dengesizliklerle karşılaştıklarının ayırdında olarak ... tüketicilerin zararsız ürünlere erişme hakkına sahip olması gerektiği düşüncesi ile ...” bu beyannamenin hazırlandığı belirtilmiştir. Bu nedenle tüketici hakları konusunda yapılacak çağdaş her çalışmanın, yorumun ve yasa değişikliğinin yukarıda belirtilen uluslararası kabul görmüş saptamalar ve ilkeler doğrultusunda olması gerekir.
Çalışmamızın birçok noktasında örnekleyeceğimiz üzere tüketicinin korunması ile ekonomik çıkarlar arasında yakın ve karşılıklı bir ilişki vardır. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da 4822 sayılı yasayla yapılan değişiklikle “Amaçlar”a ilişkin birinci maddedeki “ekonominin gereklerine ve” ibaresi çıkarılmıştır. Bu değişiklikle yasa koyucu açıkça, yoruma gerek duyulan durumlarda tüketicinin korunmasının ekonominin gereklerine göre ön planda tutulması gerektiğini ortaya koymuştur. Yukarıda alıntı yaptığımız hedeflere ilişkin maddeye uygun olan bu düzenlemenin yapılması ile tüketici haklarının yorumunda ekonomik gereklerin değil yalnızca kamu yararının dikkate alınması gerektiği ortaya konmuştur.
Tarihsel gelişimi de göz önüne alındığında tüketicinin korunması yönündeki çalışmalar, bilgi ve görgüsü yetersiz tüketicilerin organize, örgütlü, parasal güce egemen ve bunlarla siyasal iktidarı bile etkileyebilen, profesyonelleşmiş satıcı ve üreticilere karşı tüketicinin korunması amacından doğmuştur. Bu amacı gerçekleştiren uygun yol, ekonominin gereklerini öne sürerek tacirleri korumanın yerine kamu yararını da göz ardı etmeden tüketicinin haklarına ağırlık vermektir.
Yasa düzenlendiği şekliyle çok çeşitli alanlarda kullanılmaya elverişlidir. Yasanın ‘Kapsam’ başlıklı ikinci maddesinde ortaya konulduğu gibi “...mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” Değişmeden önce yalnız mal piyasalarındaki işlemleri kapsayan yasa artık tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü hizmeti de kapsamaktadır. Yine yasa devre-tatil, paket tur sözleşmeleri ve benzeri maddelerle kapsam olarak daha da genişletilmiştir. 4822 sayılı yasa ile yapılan değişiklikler açıklanan nedenlerle yüzeysel değil tüm yasayı etkileyen önemli değişikliklerdir.
Tüketici haklarının sağlanması ve korunmasında birçok noktada tüketicinin idare ile karşı karşıya geleceği de açıktır. Düzenlemelerin yapılmasından uygulanmasına kadar birçok alanda tüketicinin ve tüketici örgütlerinin -zaten hayatımızın her yerine fazlasıyla girmiş bulunan- devletle karşı karşıya geleceğini tüketicinin korunmasına ilişkin yasanın hemen her maddesinde görmek mümkündür.
3. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Yorumunda Gözetilecek İlkeler:
Bu kısımda Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi ışığında nasıl yorumlanması gerektiği üzerinde duracağız. Bunu yaparken önceden de belirttiğimiz gibi Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü’nün beyannameye uygun olarak saptadığı tüketicinin sekiz temel hakkını genel bir düşünce oluşturmak için kullanacağız.
A. Tüketicinin Temel Gereksinimlerinin Karşılanması Hakkı:
Bireyin yaşamını sürdürebilmesine yetecek en az gereksinimlerini sağlayabileceği olanaklara sahip olması insanın en başta gelen hakkıdır. Bu hak ilk olarak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile uluslararası düzeyde geniş çaplı olarak kabul edilmiştir. İnsanın, insan olması nedeniyle ve bir insana yakışacak biçimde yaşayabilmesi standart kabul edilerek, en az gereksinimlerinin karşılanması için devletlerin etkin olarak çalışmasını amaçlayan bu ilke, pekiştirmek amacıyla Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nde yeniden sayılmış ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un hazırlanmasında ve değişiklikler yapılırken dikkate alınmıştır.
Bu ilke devlete, tüketicilerin korunması konusunda etkin bir politika oluşturması sorumluluğunu yüklemektedir. Yani devlet bu ilke nedeniyle edilgen bir durumda bekleyemez. Tüketicinin haklarının korunması ve yerleşmesi için gerekli düzenlemeleri ve uygulamaları yapmak, korumanın etkin bir biçimde gerçekleşmesi için açık bir çaba göstermek durumundadır. Görüleceği gibi bu ilke bakımından tüm vatandaşlar tüketicidir.
Bireyin temel gereksinimleri karşılandığı ölçüde yaşamı anlam kazanacaktır. Abraham Maslow’un ortaya koyduğu ihtiyaçlar teorisine göre ihtiyaçlar piramidinin en alt katında bedensel ve yaşamsal gereksinim ve istekler yer alır. Piramidin alt basamaklarındaki gereksinimler karşılanmadan üst basamaklara yönelinmez. Yaşantının sürekliliğini sağlayacak kadar beslenme, giyinme, barınma ve temel sağlık hizmetlerinden yararlanma bu teoride en alt basamak olan fizyolojik ihtiyaçlardır. Bu teoriye uygun olarak temel ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin ilkenin az önce sayılmış olan uluslararası anlaşmalarda en başta sayılması isabetli olmuştur.
Temel gereksinimler durağan değildir ve sürekli genişlemektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edildiği 1946 yılında beslenme, giyim, konut ve temel sağlık hizmetlerinden yararlanabilme hakkı temel ihtiyaçlar olarak sayılmıştır. Ancak bugün ısınma, aydınlanma, içecek ve su bulma, ulaşım, haberleşme tüketicinin en temel hakları olarak sayılmaktadır. Ekonomik kalkınmaya paralel olarak bundan sonra da temel haklar nicelik ve nitelik olarak sürekli bir biçimde tüketici lehine genişleyecektir.
Daha çok devletlere tüketicilerin korunması konusunda yükümlülükler getiren bu ilke tüketicinin korunmasına ilişkin düzenlemelerin ve uygulamaların yorumlanmasında ‘tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması’na ilişkin madde ile birlikte en başta dikkate alınmalıdır. Örneğin aydınlanma, su, ısınma gibi temel ihtiyaçları karşılayan kuruluşların, verdikleri hizmetin karşılığının ödenmemesi durumunda, hukuki yollara başvurmadan önce, hizmeti kesmeleri tüketicilerin temel gereksinimlerinin karşılanmasına ilişkin bu ilkeye aykırıdır.
B. Tüketicinin Sağlık ve Güvenliğinin Korunması Hakkı:Çağımızda tüketicilere sunulan ürünlerin insan sağlığına önemli zararlar verme riskinin olması ve bazı durumlarda ölümlere neden olabilecek olması nedeniyle tüketicinin sağlık ve güvenliğinin korunması hakkı, tüketicinin temel gereksinimlerinin karşılanması hakkı ile kesin ayrımlarının çizilemeyeceği kadar sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’nin 3. maddesinin (a) bendinde değinilen bu hakkı en basit şekliyle “satışa sunulan her türlü mal ve hizmetin sağlık açısından tüketicilere zarar vermeyecek kalite ve nitelikte olması hakkı” şeklinde tanımlayabiliriz. Tüketicinin, üretimin başlangıcından mal veya hizmet satın alınıp ticari ömrü sonlanana kadar, yaşamını sürdürmesi ve genel sağlığı bakımından tehlikeli ve zararlı etkileri olan ya da ileride olabilecek her çeşit mal ve hizmete karşı korunmasıdır.