Bedri Rahmi Eyüboğlu Şiirleri

Che

Nirvana
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
2.706
26
Bedri Rahmi EYÜPOĞLU
( 1911 - 1975 )

HAYATI:

1911 yılında Trabzon, Görele'de doğdu. Ailesinin beş çocuğundan ikincisidir. Trabzon Lisesi'nde okurken, 1927'de bu okula resim öğretmeni atanan Zeki Kocamemi'nin öğrencisi oldu. Onun derslerinin etkisi ve okul müdürünün özendirmesiyle 1929'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne (şimdi Mimar Sinan Üniversitesi) girdi. Burada Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. 1930'da eğitimini bitirmeden, ağabeyisi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gitti. Orada André Lhote'un yanında resim çalıştı. Daha sonra evleneceği Rumen asıllı eşi Eren Eyüboğlu ile de burada tanıştı.

Yurda döndükten sonra 1934'te D Grubu'nun dördüncü sergisine otuz resmi ile katıldı. İlk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş'te açtı. 1934'te katıldığı Akademi'nin diploma yarışmasında üçüncü oldu. Bu derece ile mezun olmak istemediği için bir yandan diploma yarışmasına yeniden hazırlanırken, bir yandan da bir süre Çerkeş demiryolu

yapımında çevirmenlik yaptı, Tekel Genel Müdürlüğü'nde çalıştı. 1936'daki diploma yarışmasında Hamam adlı kompozisyonuyla birinci oldu. Aynı yıl Moskova'da düzenlenen Çağdaş Türk Sanat Sergisi'ne katıldı. 1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Akademi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı oldular. Bedri Rahmi birçok ressamın katıldığı CHP'nin kültür programı çerçevesinde resim yapmak için 1938'de Edirne'ye, 1941'de de Çorum'a gitti. Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy kahveleri, faytonlu yollar, iğde dalı takmış gelinler gibi Anadolu'ya özgü görünümler egemendir.

1940'lardan sonra duvar resimlerine yöneldi. İlk duvar resmini 1943'te İstanbul'da, Ortaköy'deki Lido Yüzme Havuzu için yaptı. 1947'de İstanbul'da özel bir atölye ve galeri açtı. 1950'de Ankara'da sanatının o güne kadarki bütün dönemlerini kapsayan bir sergisi düzenlendi. Bedri Rahmi aynı yıl bir kez daha Paris'e gitti ve İnsan Müzesi'nde (Musée de I'homme) ilkel kavimlerin sanatını inceledi. Bu incelemeleri "güzel"in aynı zamanda "yararlı"da olabileceği, "yararlı" olmanın "güzel"in gücünü eksiltmeyeceği düşüncesine ulaşmasına yol açtı. Bu düşünce ise onun bundan sonraki sanat görüşünü tümüyle etkiledi, yönlendirdi. Mozaik çalışmalarına 1950'de başladı. 1958'de Uluslararası Brüksel Sergisi için 272 m²'lik bir mozaik pano gerçekleştirdi ve bu yapıtıyla serginin büyük ödülü olan altın madalyayı kazandı. Bundan bir yıl sonra Paris'teki NATO yapısı için, şimdi Brüksel'de bulunan, 50 m²'lik bir mozaik pano hazırladı. 1960 ve 1961'de iki kez ABD'ye gitti. Orada birçok geziye katıldı, konferanslar verdi ve resim çalışmaları yaptı.1969'da Sao Paulo Bienali'nde (iki yıllık sergi) onur madalyası kazandı. Ayrıca 1940'ta Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde resim dalında üçüncülük, 1943'te aynı serginin 4.sünde ikincilik ve 1972'de de 33. sergide birincilik ödülünü aldı. Ölümünden sonra 1976'da Ankara'da "Yaşayan Bedri Rahmi" adıyla bir sergisi düzenlendi. Aynı yıl İstanbul'da da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde adına düzenlenen bir sergiyle anıldı. 1984'te İstanbul'da "Bedri Rahmi-Her Dönemden" adlı bir toplu sergisi açıldı.

Bedri Rahmi Akademi'deki ilk yıllarından sonra temel bilgilerini Paris'te André Lhote'un akademisinde edinmesine karşın onun kübist ve yapımcı (konstrüktif) yaklaşımını benimsememiş, Dufy ve Matisse'i kendine daha yakın bulmuştur. Paris'ten döndükten sonra Anadolu ve Trakya gezilerinde yaptığı resimlerle İstanbul görünümlerinde Dufy'nin renk ve çizgi anlayışının etkileri görülür. Zamanla bu etkiden sıyrılan Bedri Rahmi halk sanatını sağlam bir kaynak olarak görmeye başlamıştır. Halk sanatından yola çıkarak yeni anlatım biçimleri aramıştır. Minyatürlerden de esinlenmiştir. Anadolu kilimlerinin geometrik, soyut biçimleri, çini, cicim, heybe, yazma ve çorapların bezeme düzeni ve renk uyumlarını kaynak olarak kullanmış, motifin ağırlık kazandığı süslemeci bir tutumla resimler yapmıştır. Ancak, yalnızca motifleri resme uygulamakla yetinmemiş, renk ve malzeme araştırmalarına da girmiştir. Çeşitli teknikleri deneyerek gravür, mozaik, heykel ve seramik alanlarında birçok ürün vermiştir. Yine bir halk sanatı olan yazmacılığa da yönelmiş, kumaş üstüne baskılar yapmış, bu çalışmalarını öğrencileriyle birlikte de yürütmüştür.

İki yıl kadar süren ABD gezisinden sonra değişik malzemelerden yararlanarak soyut resimler ve renk düzenlemelerine yönelmişse de son yıllarında yeniden eski konularına dönmüştür. Kemençeciler, gecekondular, hanlar, kendi portreleri, balıklar ve kahvelerle, yeni renk ve doku deneyimlerinden de yararlanarak, doğaya eğilişin ustaca ve yetkin örneklerini vermiştir. Çağdaş resim öğelerini de içeren bu çalışmalarında, konu soyuta yaklaştığı oranda, resmin de bir tür "nakış"a dönüştüğü izlenir.

Bedri Rahmi 1927'de başladığı resim öğretmenliğini ölümüne değin sürdürmüş, Akademi'deki atölyesinde sayısız öğrenci yetiştirerek, çağdaş Türk resmi için bu açıdan da etkili ve yararlı olmuştur.

Bedri Rahmi 1928'de daha lise öğrencisiyken şiir yazmaya başlamıştır. Şiirlerine, 1933'ten sonra Yeditepe, Ses, Güney, İnsan, İnkılapçı Gençlik ve Varlık dergilerinde yer verilmiştir. 1941'den başlayarak çeşitli şiir kitapları yayımlanmıştır. Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş gibi her türüne karşı duyduğu hayranlık, şiirlerine de yansımıştır. Halk dilinden ve şiirinden aldığı öğeleri kendine özgü bir biçimde kullanarak halk diline yaklaşma çabasını sonuna dek götürmüştür. Bu nitelikleriyle şiirleri, resimleriyle büyük bir benzerlik gösterir. Akıcı, rahat bir dille kaleme aldığı gezi ve deneme yazılarında ise sürekli gündeminde olan halk kültürü, halk sanatı konularındaki görüşlerini sergilemiştir.Bedri Rahmi Eyüboğlu 21 Eylül 1975'te vefat etti.
ESERLERİ:

Yaradana Mektuplar, 1941
Karadut, 1948
Tuz, 1952
Üçü Birden, 1953
Dördü Birden, 1956
Karadut69, 1969
Dol Karabakır Dol, 1974
tüm şiirleri; Yaşadım, (ö.s.), 1977
 
ARKADAS DÖKÜMÜ

evvela dişlerimiz döküldü
sonra saçlarımız
arkasından birer birer arkadaşlarımız
şu canım dünyanın orta yerinde
yalnız başına yapayalnız
kırılmış kolumuz, kanadımız
tatlı canımızdan usanmışız

bir şüphedir sarmış yüreğimizi
ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
bir şüphedir demir atmış ciğerimize
pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
bir çalım bir kurum hepimizde
nereden inceyse oradan kopsun

bu canım dünyanın orta yerinde
hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
yalan mı? gözünü sevdiğim karıncalar
işte: hamsiler sürü sürü
arılar bölük bölük geçer
leylekler tabur tabur

ya bizler? eşrefi mahlukat!..
boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz

bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
bizler sürü sepet
yalnız birbirimizi öldürmüşüz.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
BAHAR VE BİZ

Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden
Rabbim ne güzel çıldırır.
Yılda bir kere uzatır avuçlarını yaprak
Sevincinden titreyerek.
Yılda bir kere kendini verir toprak
Yılda bir kere yarılır bahçeler hazdan
Rabbim ne güzel yarılır.
Biz de bir kere sevinebilseydik.
Çiçek açmış ağaçlar gibi çıldırasıya.
Kimbilir belki bir gün sulh olunca
Biz de deliler gibi seviniriz,
Ağaçları ve baharı taklit ederiz
Renkli bez parçalarıyla donatırız şehri
Renkli ampuller asarız pencerelerden
Kimbilir belki bir gün sulh olunca
Biz de çatır çatır çatlarız binbir yerimizden
Ağaçlar gibi...

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
BİGÜZEL

seni bigüzel giymişim içime gavurun kızı
bir kurşunda vurdular ikimizi
gün ışır, yaprak titrer, tohum üşür
acı güller kızarır hikayemizi.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



BÜYÜK SEHİRLERİ TAKDİM EDERİM

sana büyük şehirlerden bahsedeceğim;
en büyük camiler orda kurulur
en küçük mezarlar orda kazılır
en kara yazılar orda dizilir
yüksek minarelerde sela verilir
civar hanelerde zina edilir
büyük şehirlerde yalan söylenir tosunum
halbuki küçük köylerin
mezarlığı bile yoktur

büyük şehirlere bağlanma mehmedim
öyle bir şehre yerleş ki
küçük fakat bizim olsun
sokaklarında tanımadığın yüz
ensesine şamar atamayacağın kimse dolaşmasın
her ağacına elin
her karış toprağına terin değsin
ve kuytu evlerden birinde
senden habersiz ölenler olmasın

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
CAN ERİGİ

Bir kelime buldum çın çın öter;
Adı candır.
Bir erik kopardım can dalından;
İçi can dolu,
Adı can, yaprağı can, lezzeti candır.
Bir gölge düştü önüme dedi ki:
Bir yüküm var benden ağır
Bir yüküm var beni taşır
Adı candır.

Toprak dedi ki:
Can Allahın yongasıdır
Fakat ben bir deri bir kemik
kaldım.
Bir de misafirim var adı candır.

Işık dedi ki:
Renklerden, kokulardan,
Seslerden önce koşup geldim
İnsanoğluna nur topu gibi
Bir müjde getirdim,
Adı candır.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
ÇAKIL

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
ELEMTERE FİŞ

elemtere fiş
kem gözlere şiş
benim bir yarim var müthiş
bazen yedi yaşında bazen yetmiş

elemtere fiş
kem gözlere şiş
benim bir yarim var müthiş
azcık rum azcık kürd azcık ermeni
aklına esmeye görsün.Galata kulesinin
tepesinden atar beni
sonra benden önce iner, tutar beni

elemtere fiş
kem gözlere şiş
benim bir yarim var müthiş
yarısı imam yarısı keşiş
misli menendi görülmemiş
her parmağında bir marifet
hünerli mi hünerli

ayıptır söylemesi
hemi Galatasaraylı hemi Fenerli

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
ESKİCİ

Eskiden yeterdim kendime
Artardım bile
Şimdi ne yapsam nafile
Ve
Kim demiş can eskimez diye
Bu can tedirgin tende
Can da eskimiş
Ben de..

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



EVLERİMİZİ TAKDİM EDERİM

Şu karşıdaki delikli kutuya ev derler
İnsan oğulları burada yer burada içer
Ve daha tuhaf tuhaf işler görürler
Bunların çoğu ayıp şeylerdir söylenmez
Evlerimizin üstü kapalıdır
Ve bütün şairler gökyüzüne pencereden bakarlar
Halbuki kuş yuvalarının üstü açıktır
Ve kuşlar şiir yazmazlar

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



HÜZÜN GELDİ

Türküler bitti
Halaylar, horonlar durdu
Al damar, mor damar, Şah damar sustu
Bahçeler put kesildi birer birer
Meyveler salkım saçak taş
Bir bulut uçardı
Başı boş bedava
Yandı kül oldu
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu
Ağaç büyür arkasından koşamam
Kervan yürür peşi sıra düşemem
Yıldız akar uçsam da yetişemem
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU​
 
İSTANBUL DESTANI

İstanbul deyince aklıma martı gelir
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş

İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
Anadolu'da toprak damlı bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir
Süt akar cümle musluklarından
Direklerinde güller tomurcuklanır
Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
Gülcemalle gider İstanbul'a
Gülcemalle gelir

İstanbul deyince aklıma
Bir sepet kınalı yapıncak gelir
Şehzadebaşı'nda akşam üstü
Sepetin üstünde üç tane mum
Bir kız yanaşır insafsızca dişi
Boyuna posuna kurban olduğum
Kalın dudaklarında yapıncağın balı
Tepeden tırnağa arzu dolu
Sam yeli söğüt dalı harmandalı
Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı
Şehzadebaşı'nda akşam üstü
Yine zevrak-i derunum
Kırılıp kenara düştü
İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir
Dokuzuncu Senfoniyle kolkola
Cezayir marşı gelir
Dört başı mamur bir gelin odası
Haraç mezat satılmakta
Bir gelinle güvey eksik yatakta
Köşede sedef kakmalı tombul bir ut
Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
Sonra ellerinde şamdanlar nargileler
Paslı Acem kılıçları
Amerikan kovboyları
Eller yukarı

Ne kadar da beyaz elbiseleri
Amerikan deniz erleri
Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi
Sütten duru buluttan beyaz
Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin
Yakışmaz
Ama harbederken onlara
Bambaşka elbiseler giydirirler
Kan rengi, barut rengi, duman rengi
Kin tutar kir tutmaz

İstanbul deyince aklıma
Kocaman bir dalyan gelir
Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
Gerinir Beykoz'da
Kimi Fenerbahçe'de yan gelir
Dalyanda kırk tane Orkinos
Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir
Orkinos dediğin balıkların şahı,
Orkinos mavzerle gözünden vurulur
Denizin içinde ağaçlar devrilir
Kan çanağına döner dalyanın yüzü
Camgöbeği yeşili bulanır
Bir çırpıda kırk Orkinos
Reisin sevinçten dili dolanır
Bir martı gelir konar direğe
Atılan Kolyosu havada yutar
Bir başkasını beklemez gider
Balıkçı gülümser tatlı tatlı
Adı Marikadır bu martının der
Her zaman böyle gelir böyle gider

İstanbul deyince aklıma Adalar gelir
Dünyanın en kötü Fransızcası orda harcanır
Çalımından geçilmez altmışlık madamların
Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların
Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların

İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kızkulesinin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur

İstanbul deyince aklıma
Tophane'de küçücük bir sokak gelir
Her Allahın günü kahvelerine
Anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir
Kimi dilenecek dilenmesine utanır
Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
Dudaklarında kirli paslı bir tebessüm
Çöpçü olmuştur bugüne bugün
Kiminin sırtında perişan bir küfe
Kiminin sırtında nakışlı semer
Şehrin cümbüşüne katılır gider
Kalın yağlı bir kolana koşulur
Piyano taşırlar omuz omuza
Kendinden ağır yükün altında adamlar
Balmumu gibi erir dururlar
Sonra kanter içinde soluk alırlar
Nazik eşya nazik hamallar ister neylersin
Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersin
Nazdan nazik çiniden bilezik eller
Derken
Karşı radyoda gayetle mülayim bir ses
Evlere şenlik Üstad Sinir Zulmettin
Hacıyağına bulanmış sesiyle esner:
Gamı sadiyi felek
Böyle gelir böyle gider

İstanbul deyince aklıma
Stadyum gelir
Güne güneşe karşı yirmibeşbin kişi
Hepsinin dudağında İstiklal Marşı
Bulutlar atılır top top pare pare
Yirmibeşbin kişilik bir aydınlık içinde eririm
Canım ağzıma gelir sevinçten hilafsız
İsteseler bir gelincik gibi koparır veririm

İstanbul deyince aklıma
Stadyum gelir
Kanımın karıştığını duyarım ılık ılık
Memleketimin insanlarına
Daha fazla sokulmak isterim yanlarına
Ben de bağırırım birlikte
Avazım çıktığı kadar
Göğsümü gere gere
Ver Lefter'e yaz deftere
Stadyum gelir
İstanbul deyince aklıma
Binlerce insanın aynı anda
Aynı şeyi duymasından doğan sevincin
Heybetini düşünürüm
Birbirine eklenir kafamda
Binler yüzbinler milyonlar
Sonra bir mısra havalanır ürkek
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar

İstanbul deyince aklıma
Yahya Kemal gelirdi bir eyyam
Şimdi Orhan Veli gelir
Demindenberi dilimin ucundasın Orhan Veli
Demindenberi senin tadın senin tuzun
Senin şiirin senin yüzün
Yaralı bir güvercin misali
Başımın üstünde dolanır durur
Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
Neresine mi arayan bulur
Erbabı bilir
Deli eder insanı bu şehir deli
Kadehlerin çınlasın Orhan Veli

İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir
Burgaz adasında kıyıda
Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
Mavi gözlü bir ihtiyar balıkçı gencelir küçülür
İkisi bir boya geldi mi Sait kesilirler
Bütün İstanbul'u dolaşırlar elele başbaşa
Ana avrat küfrederler uçan kuşa eşe dosta
Sivriadada da martı yumurtası toplarlar çilli çilli
Ziba mahallesinde gece yarısı
Sabaha Galata'dan geçer yolları
Maytaba alacakları tutar kahvede
Zararsız bir deliyi
Ula Hasan derler gazeteyi ters tutaysun
Çaktırmadan gazetesini tutuştururlar fakirin
Sonra oturup sessizce ağlarlar

İstanbul deyince aklıma
Sait Faik gelir
Taşında toprağında suyunda
Fakirin fukaranın yanıbaşında
Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir
Kıldan ince kılıçtan keskin
Hep iyiden güzelden yana
Hep kimsesizlerin

İstanbul deyince aklıma
Sait'in son yılları gelir
Hey Allahım en güzel çağında Sait'e
Dört beş yıl ömrün kaldı denir
Sait Sait olur da nasıl dayanır
Mavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberine
İhtiyar balıkçı pis pis düşünür
Bir zehir yeşilidir açılır
Bir yeşil ki ciğerine işler adamın
Bir yeşil ki kasıp kavurur
Küçük mavi çocuk
İhtiyar balıkçı
Ve dilimize bulaşan zehir yeşili
İstanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiri
Dilimiz yaşadıkça yaşasın Sait'in şiiri

İstanbul deyince aklıma
Sabiyem gelir
Sabiyem boynundan büyük bir demetle
Sarıyer'den gelir Pendik'ten gelir
Bahar nereden gelirse velhasıl
Sabiyem oradan gelir
Ne delidir ne divane
Aslını ararsan çingenedir
Tepeden tırnağa güneştir
Topraktır
Anadır
Analar içinde bir tanedir
Biri sırtında biri memesinde biri karnında
Karnı her daim burnundadır
Canını mendil gibi takar dişine
Yürekten birşeyler katar işine
Bir ucundan girer şehrin ötekinden çıkar
Alçakgönüllüdür Sabiyem
Hem masa satar, hem göbek atar
Ver bir çeyrek güzelim der
Neyse halin o çıksın falin
Canı çıkar Sabiyemin falı çıkmaz
Sonra anlatır dün gece başına gelenleri
Görürüm üryamda bir sarı yılan
Cenabet ugraşır durur benimlen
Uyanır bakarım benim bebeler
Yatağın ucuna kaymış
Ayağımın parmaklarını emer

İstanbul deyince aklıma
Bir basma fabrikası gelir
Duvarları uzun masaları uzun sobaları uzun
Dal gibi dalyan gibi kızlar çalışır bütün gün ayakta
Kanter içinde mahzun
Yüzleri uzun elleri uzun günleri uzun
Fabrikada pencereler tavana yakın
Al topuklu beyaz kızlar dalga geçmeyin
Dışarda ağaçlar dizi dizi
Duvarlar duvarlar uzun duvarlar
Niçin ağaçlardan ayırdınız bizi
Dışarda tarlalar turuncu asfalt mosmor
Dışarda dışarda dışarda
Mevsim gürül gürül akıp gidiyor
Ondokuz yaşında Eyüplü Gülsüm
Dalmış beyaz köpüklü akışına ipeklilerin
Kötü kötü düşünüyor
İpeğin akışına doyum olmaz
Ama gel gör ki ipekli emprimeden oğlana don olmaz
Bir top Amerikan bezi sakız gibi beyaz
Bir top Amerikandan neler çıkmaz
Perdeler yatak çarşafları çoluğa çocuğa çamaşır
Sakız gibi ağarmış bir top Amerikan bezi
Gülsüm'ün gözleri kamaşır
Üçüncü oğlanı doğururken Gülsüm
Bir top Amerikana hasret sizlere ömür
Gülsüm'lerin sürüsüne bereket
Yerine bir Gülsüm'cük bulunur elbet
Gider Gülsüm gelir Gülsüm
Azrail ettiğin bulsun

İstanbul deyince aklıma
Ağzına kadar soğan yüklü bir taka gelir
Sülyen kırmızısı üstüne zehir gibi yeşil
Samsun'dan Sürmene'den Sinop'tan
Yaz demez kış demez mutlaka gelir
Kirli yelkeninde yeni bir yama
Demirinin pası gelir dilime
Nabzımda duyarım motorunun hızını
Canımın içine sokasım gelir
İri kalçaları pullu denizkızını

İstanbul deyince aklıma
Takalar gelir
Alçakgönüllü kalender
Ya Peleng-i Deryadır adları ya Şimşir-i Zafer
İstanbul deyince aklıma
Koca Sinan gelir
On parmağı on ulu çınar gibi
Her yandan yükselir
Sonra gecekondular gelir ardısıra
İsli paslı yetim
Eyy benim dev memesinde cüceler emziren acayip memleketim

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
İSTİDA

Yarab! İnsan oğullarından çektiğim yeter
Gök yüzünden benim hisseme düşeni ver
Altına dilediğim gibi ömrümü sereyim
Mendil kadar olsun tarlamı ayır
Beni doyuracak ağacı göster
Rabbim! İnsan oğullarından çektiğim yeter
Yalnız senin ellerin gezinsin ömrümde
Beni yalnız sen mahkum eyle sen azat
Ve yalnız sen canımı iste benden ki
Nereye saklayacağımı şaşırmadan vereyim

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



KARA SEVDA

...ve nihayet gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.
Masallarla indi yere
Sebil oldu cümle hikayelere
kara kara kazanlarda kaynadı
Diyar diyar al kanlara boyandı
Türkülerde ateş alev yandı tutuştu
Gördes kiliminde nakış
Minyatür bahçelerinde suret kesildi.
Ve nihayet gelip çattı
Elveda belirsiz bedava sevince
Uçan kuşa eşe dosta elveda
Bütün haşmetiyle gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
KARADUT

Karadutum catal karam cingenem..
Nar tanem nur tanem bir tanem...
Agac isem dalimsin salkim sacak
Petek isem balımsın ogulum
Günahımsın vebalimsin....

Dili mercan dizi mercan disi mercan
Yoluna bir can koydugum
Gokte ararken yerde buldugum
Karadutum catal karam cingenem
Daha nem olacaktin bir tanem
Gulen ayvam, aglayan narimsin
Kadinim, kisragim, karimsin....

Sigara paketlerine resmini cizdigim
Korpe fidanlara adini yazdigim
Karam, karam
Kası karam, gozu karam, bahti karam
Sila kokar, arzu tüter
Ilgit ilgit buram buram.
Ben beyzade, kisizade,
Her turlu dertten topyekun azade
Hani su ekmegi elden suyu golden.
Durup dururken yorulan
Kibrit copu gibi kirilan
Yalniz sanat cikmazlarinda basini kasiyan
Artik otlar gostermelik atlar gibi bedava yasayan
Sen benim mihnet icinde yanmis kavrulmusum

Netmis, neylemis, nolmusum
Comert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtin karısmıs bahtima cok sükür.
Yunmus, yıkanmis adam olmusum

Karam, karam
Kasi karam, gozu karam, bahti karam
Sensiz bana canim dunya haram olsun

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
KARINCA

ulan karınca
46'ncı kata nasıl çıktın
merdivenle mi
asansöre mi bindin?

ulan insan
kendini beğenmiş şaşkın
demek senin yaptığını
yapabildiğime şaştın
bahse girer misin her işte
karıncadan üstün olduğuna?

insan oğlu güldü
sonra 46'ncı katın
pencerelerinden birini açtılar
ikisi birden atladılar

insancık torba kağıdı gibi
patlayıverdi kaldırımda kan revan
karıncaya gelince acelesi yoktu
o daha 42'nci katın önündeydi.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU


KEÇİYİ YARDAN

keçiyi yardan uçuran
bir tutam ottur
gözümün önüne geliyor keçi
hala cıvıl cıvıl gözlerinin içi
ağzında ecel yeşili
körpe ıslak
ezilmiş yırtılmış bir çift yaprak
uçurumun dibinde incecik bir su
tatlı mı tatlı, duru mu duru
açmış kocaman gözlerini
düşünür su
canlıyken ne kadar hafifti keçi
şimdi ne kadar ağır

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
KİMİ

kimi güneşle düşünür
Van Gok olur.

kimi yağmurla düşünür
Şopen olur.

kimi iki kere ikiyle...
Aynştayn olur...
kimide sadece insanlarla düşünür
ama sadece insanlarla
işte o eşşoğlueşşek
Adam olur , adam...

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



KORKMA

Dün sabah işe giderken
Ölümü gördüm ölümü
Ansızın kesti yolumu
Usulca tuttu kolumu
Korkma dedi.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



NEN VAR KARDEŞİM

bir salkım üzüm bir bardak şaraba
ne kadar benzerse
bir nefes tütün bir demet yaprağa
ne kadar benzerse
nen var canım kardeşim?
her nefeste biraz daha buğulanıyor cam
hep bir buzlu camın arkasından
bakıyormuşsun gibi geliyor yüzüme
çıldıracam
iki nokta bir benek gözlerim
erimiş uzanmış dökülmüş ellerim
nen var canım kardeşim?

hay camına camekanına büyüsüne buğusuna aldıranın
kırmak mı dedin
kırmayanın..

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
PARAMPARÇA

Ağaç bütün
Meyva bütün
Işık bütün
Benim dünyam paramparça

Bir büyük ayna kırılmış
Kırılıp yere dökülmüş
Kainat içine düşmüş
Düşmüş ama paramparça

Yaprak yaprak yapıştırdım
Diyar diyar dolaştırdım
Bir alevdir tutuşturdum
Yandım ama paramparça

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



PUL PUL

yedi tepeye kurulmuş
pul pul
gümüş gümüş balıkları
pul pul
ışıktan sudan örülmüş
canım İstanbul

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



SEVİNSİN

Aldık nasibimizi hüzünden
İşte geldik gidiyoruz sevinsin
Halbuki ne güzel başlamıştı hikaye
Şerbet gibi bir gök üstümüzde.
Ve bütün lezzetleriyle toprak
Gözümüzde nur, dizimizde takat
On parmağımızda on hüner vardı
Biz onun sevgili kulları.
Dünyasını abad eyledik
Bir can verdi bize bin alır
Gideriz gözümüz arkada kalır
Sevinsin.
Açın kapıları açın
Gidin haber verin meleklere
Can çekişip durmasın beyhude yere
Elbet bir tutam ot biter üstümüzde
Mezara göre ayağını uzatır ölülerimiz.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
SITEM

Onde zeytin agaclari arkasinda yar
Sene bindokuzyüz kırkaltı
Mevsim,Sonbahar
Onde zeytin agaclari neyleyim neyleyim
Dallari neyleyim.
Yar yollarina dokulmedik dilleri neyleyim.

Yar yar...
Seni kara sapli bir bicak gibi sineme sapladilar
Degirmen misali doner basim
Sevda degil bu bir hisim
Gel gor beni darmadagin
Tel tel cozulup kalmisim.
Yar yar
Canimin cekirdeginde diken
Gozumun bebeginde sitem var

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
SOYUN PİLOGLU

gayri dağarcıkta balımız kalmadı
tükendi tadımız tuzumuz
uçup gitmiyor sözümüz
utan Piloğlu Piloğlu

ışıkları söndürmeğe başladılar
sepethavası bu
düğün dağılıyor dernek tamam
davran Piloğlu Piloğlu

meydan geniş yüreğin dar
daha bir atımlık barutun var
şöyle Yaradana sığın
patlat Piloğlu Piloğlu

Allah büyük sandal küçük
ahrete götürmektense
üstünde başında ne varsa
ağır ağır tatlı tatlı
soyun Piloğlu Piloğlu

böyle kurulmuş bu düzen
böyle oynanır bu oyun
şöyle elalem önünde
soyun Piloğlu Piloğlu

ama edebinle soyun
önce şapkanı çıkar sonra donunu
kimsecikler kestirmesin sonunu
meraktan çatlasınlar biraz
kimi kocayemişi çıkacak sansın
kimi çitlenbik kimi muz
umurunda mı kimsenin
aynı çamurdan yoğrulduğumuz
kimi kurt sansın seni kimi kuzu
soyunurken herkes unutsun
topyekun insan olduğumuzu
oyunun püf noktası bu
oyun olmasına oyun
Soyun Piloğlu Piloğlu

edebinle soyunabilmen için
çok iyi giyinmen şart
yüzlerce kıyafet üstüste
yüzlerce kişilik kat kat
seyirci hazretlerini oyalamak lazım
üstünde hakim cübbesi mesela
altında mülazim
daha sonra ahçı önlüğü
sonra deli gömleği
şoför kondüktör falan filan
kulak kirişte
yürek kirişte
bu böyle işte
tempoyu kaçırmadan
ağır ağır tatlı tatlı
Soyun Piloğlu Piloğlu

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
TELGRAFIN TELLERİNE

telgrafın tellerini arşınlamalı
yar üstüne yar seveni kurşunlamalı
tam beş defa
kurşuna dizildi Mernuş
ya kurşunu sıkan YAR değildi
ya kurşun kurşun değildi
ya Mernuş Mernuş değildi.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



TÜRKÜLER DOLUSU

Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.

Yerliyim yerli olmasına
İlmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.

Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
İnsancasına, erkekçesine
"Bana bir bardak su" dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü gibi candan
Ana südü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Biçağı bıçak.
Ah bu türküler, köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
İşte söz, işte ses, işte biçim:
"Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar"
İliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.

Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen...

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
ÜÇ DİL

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelimede bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.


BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
ÜZÜM YESİLİ

Gel benim üzüm yeşilim
Yandaki zeytine gidelim
Gel benim üzüm yeşilim
Çam ağacına gidelim
Zeytinin rüzgarı tir tir
Çam ağacınınki pir pir
Benimki oldum olası delidir
Gel benim üzüm yeşilim
Nar ağacına gidelim
Gel benim üzüm yeşilim
Trabzon üzümüne gidelim
Gel benim üzüm yeşilim
Yeşillerin gönüllüsü
Yeşillerin durucusu
Haydi bakkala gidelim
Bir kilo üzüm alalım
Torba kağıdına girmeden
Yürü çeşmeyi boylayalım
Yıkansın üzüm yeşilim
Sonra salkım almalı
Çarşının içine dalmalı
"Var mı" "Var mı" diye sormalı.
Üzümün böyle derlisi
Yeşilin böyle toplusu.
Gel benim üzüm yeşilim
Haydi maviye gidelim
Biz değmesek
Mavi küser
Mavi bizsiz ne halteder
Gel benim üzüm yeşilim
Yeşillerin en nazlısı
Sen üzümün yeşilisin
Üzüm olman şart değil
Bir çok dallara konarsın
Hatır sualler sorarsın
Gel benim üzüm yeşilim
Seninle Bedros'a gidelim.

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
YALNIZLIK

yalnızlığın kadarsın
yalnızlığın mis kokmalı
yalnızlık dediğin büyük bir zindan
dünyanın en kalabalık zindanı
dinden imandan çıkarır
ama öyle bir adam eder ki insanı

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



ZINDANI TASTAN OYARLAR

Silanin ufak tefek yollari
Agridan sizidan tutmaz elleri
Tepeden tirnaga siir gulleri
Yigitim aslanim aman burda yatiyor..

Bugun efkarliyim acmasin guller
Yigitimden kotu haber verirler
Demirden dosegi tastan sedirler
Yatak diken diken yastik batiyor
Yigitim aslanim aman burda yatiyor..

Bir subat gecesi tutuldu dilin
Silaha bicaga varmadi elin
ne ana ne baba ne kiz ne gelin
Yigitim aslanim aman burda yatiyor..

Ne bir haram yedin ne bir cana kiydin
Ekmek kadar temiz su gibi aydin
Hic kimse duymadan hukumler giydin
Yigitim aslanim aman burda yatiyor
Dosek melil mahzun yastik batiyor ..

Mezar arasinda harman olur mu
onuc yil hapiste derman kalir mi
Azrail ac susuz canin alir mi
Yigitim aslanim aman burda yatiyor
Dosek melil mahzun yastik batiyor..

Zindani tastan oyarlar
Icine bir yigit koyarlar
Saga doner bogru tasa gelir
Sola doner cirilciplak demir
Celigin hasi da yigitim aman boyle bilenir..
Dosek melil mahzun yastik batiyor
Yigitim aslanim aman burda yatiyor

Dilimde dilimi buldugum, gucune kurban oldugum
Anam babam gibi ovdugum
Dayan aslan ustam yigitim dayan
Dayan hey gozunu sevdigim
Bugun efkarliyim acmasin guller
Yigitimden kotu haber verirler..

Sana koku disarda diyenlerin kokleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri curusun
Siirin gokyuzu gibi herkesin
Sen Kizilirmak'casina bizimsin
En buyuk demircisi dilimizin
Canimiz cigerimizsin ..

Bugun burdaysa siirin yarin Cin'dedir
Butun hismiyla dilimiz
Kokunden sokulmus bir cinar gibi yuregimiz icindedir..

Bugun burdaysa siirin yarin Cin'dedir
Acisiyla sizisiyla alninin kara yazisiyla
Bir yani nur icinde tertemiz
Bir yani sizim sizim sizlayan memleketimiz icindedir..

Bugun burdaysa siirin yarin Cin'dedir
Butun hismiyla dilimiz
Kokunden sokulmus bir cinar gibi yuregimiz icindedir..

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
 
X