Bedirhan Gökçe Şiirleri

Can mıdır cananı arayan
yoksa canan mıdır canı bulan
yar mıdır uğruna can feda olan
yoksa can mıdır feda olacak yari soran...
 
Tohumdun yüreğimde fidan oldun büyüdün,
Ağaç idin bağımda, çınar oldun yürüdün.
Nasıl söküldün öyle,çatır çatır içimden,
Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden.
Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde,
Hepsi bir kıymık gibi beynimin her yerinde.
Dilin ne derse desin,gözün öyle demiyor,
Seni sevmedim derken,dilin yalan söylüyor.
Burası Ulus parkı,karşımız Anadolu,
Gönlümün öbür yanı ondan böyle sır dolu.
Yalnızım bu şehirde,hem de yapayanlızım,
Boğuluyorum gitme,şair olur bir yanım.
Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen,
Bunun hepsi hikaye,baştan komiğiz zaten.
Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna,
Birde ciddiye aldık,karganın papuç damda.
Bu koca alemde biz,varla yok arasıyız,
Olmasak da olurdu,varsak yaşamalıyız.
Olmayacak duaya YASAK KELİME demeyelim biz,
Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz...
 
Eski bir sevdayı anlatır,
Çalan her şarkı.
Her nağmede gizlidir,
Eski bir sancı.
Bazen hüzzamdır sessiz,
Hüzünlüdür eskiden.
Bazen sabadır sensiz,
Mistik ve de derinden.
Sen ki hasret yüklü gemide,
Yanımdayken özlemim.
Sen ki özlem yüklü sevdada,
Yurt yurt gezindiğimsin.
Ne sen bil bunu,
Nede ben söyleyeyim.
Aşık maşuktan ayrı,
Acı çeker bilirim...
 
Memleket havalarından bir haber ver,
Eylül yağmuru nasıl düşer toprağa?
Kemah’ın kapalı dar yollarında
Hangi kuş hatıra çizdi dal uçlarına?
Yanıp sönen mavi ışıklarla kaybolan Yusuf
Geri döndü mü yurduna?
Ya Viranşehirli Yakup, Çaykaralı Musa?
Onlarda döndü mü yurduna?...
Hani sen;
Aşkı bir üveyikten satın almıştın Sadri.
Ne oldu ona?
Bıçak kesmez oldu ağzını...
Susar oldun,yazmaz oldun daha...
Oysa yüreğimizi koymuştuk ortaya.
Hani,taşırdı be usta!
Bak yine bir Eylül havası var Sadri,
İkibin’e doğru 97 Mart’ında.
O gün doğan İsmail bugün delikanlı çağında
İlkbaharda sonbahar, bu nedir usta?
Maltepe cigarasının adı mı var bugün?
Üç bardak çayın hatırımı kaldı?
Tornacının yanında çıraktı dayın,
O günlerden yüzünde eser mi kaldı?
Gel yine bir gurbet türküsü uçuralım.
Munzur’dan İstanbul’a
Fırat’ın suyundan bulgur aşına
Serin göze başından Eylül ayına.
Üç gurbet türküsü tutturalım
Dostluk adına...
Bilirsin sende de bende de
Eylül’ün acı bir tadı vardı.
Şiire Eylül dediysek
Elbet;
Bir maksadı vardı.
Elbet...
 
Ben hüzünlerle sevdim şiirleri
Ben hüzünlerle büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini.
 
Ayrılığın nağmesi bu duyduğumuz,
Bakışların gönlümü caydırmadan git.
Ne bir hatıran kalsın ne de bir umut,
Duruşların gönlümü yandırmadan git.
Bütün resimlerini sök at duvardan,
Sana ait ne varsa çıkart odamdan.
Kitabın arasında şöyle canından,
Bir gül bırakmıştın ya soldurmadan git.
Hani bir şarkı vardı mazide kalan,
Öyle içten acıklı,öylesi nalan.
Göğsüme yaslanıp da sevince boğan,
Yeşermiş tüm aşkları kurutmadan git.
Nasıl güzeldi herşey hatırlasana,
Nasıl gülüşürdük biz dert ortasında.
Ekmek paramız yokmuş ne gam,ne tasa,
Güzel hatıraları zehretmeden git.
Hani mevsimlerden,hep biri bahardı,
Hani gökten her cemre bize yağardı,
Hani kış ortasında mevsim bahardı,
Şu inanmış gönlümü,kandırmadan git.
Allah aşkına bırak,öldürmeden git...
 
Gideceğim diyorsun,
Gitme be Ali, gitme!
Bu gidiş bitirir tüketir seni,
Hırsla kalkan zararla oturur Ali.
Gel lanet et şeytana gitme,
Gitme be Ali..
Biz sahil kahvelerinin,
Romantik havasıyla,
Otantik havasıyla sevdik.
Tavşan kanı çayı,
Titreyen elleriyle sunan,
İhtiyar balıkçının,
Gülümseyen yüzüyle sevdik.
Sen gideceğim diyorsun,
Gitme be Ali.
Hayallerimiz var,
Geleceğimiz var,
Dualarımız var.
O kızı alacağız Ali,
Hem de istediğin,
Bir “ebruli akşamda”.
Sarı saçlarına Ankara’yı takıp,
Ver elini İstanbul...
Yine gideceğiz ,
O sahil kahvesine.
Tavşan kanında çay,
Yosun tadında köy.
Çaydanlıkta demimiz muhabbet,
Şekerimiz sohbetin olacak.
Sonra ihtiyar balıkçı gelecek,
Oturtup ihtiyarı, ona çay ikram edeceğiz.
Ardından uzaklara dalacak gözleri,
Ve hazin hikayesini anlatacak.
Kim bilir belki de,
Hikayesi sana benzeyecek,
Sonu “yanlıştı” diye bitecek...
Gitme be Ali, gitme.
Bak bana şiir yazdırdın.
Gel yine hayallere dalalım,
Düşüp sokaklara,sürüyelim Ankara’yı.
Tamam mı Ali, tamam mı?
At şu paltoyu,
Çaylar iki oldu Kerim!
Çaylar iki oldu.
Çankaya 1996
 
Ben güzel laflar edemem,
Süslü kelimeleriyse hiç beceremem.
Ne hayat bilgisinden gayrı kitap okudum.
Ne de okul gördüm, ilkokuldan gayri.
Islak görünümlü, kazık gibi saçlarıma dokunduğunda ;
Bu nasıl briyantin demiştin.
Ben limon kullanırım diyememiştim.
Sadece, beğendin mi demiştim.
Hamburger yerken ketçapa, salça dermiş,
Becerememiş köftesini yere düşürmüştüm.
Hele bir gece yanık yanık efkarlı bir türkü okurken,
Dire Straits'i hiç dinledin mi dediğin de;
O şarkıyı çok severim demiştim.
Sen anlam veremediğim bir şekilde kahkahayla gülmüş,
Bense bir halt ettiğimi anlamış ve susmuştum...
Nereden bilebilirdim,
Dre Straits'in bir şarkı değil de, grup olduğunu...
Ama sen hep anlayışlıydın, hep olgundun, hep farklı.
Ben ise her zaman pot kırmaya hazır.
Her kelimesi facia bir şöfor parçası.
Sen hep hatalarıma gülüp geçen, benim moral kaynağım.
Hayatta beni anlayan tek insandın.
İlkokul mezunu olmamı yüzüme vurmamış,
Ortaokulu dışardan bitirdiğimden nasıl gururlanmış, bana çay ısmarlamıştın...
Çünkü, ben çayı, sen kolayı severdin.
Sen kola kadar serinleten,
Bense çay kadar yakan.
Benzetme sanatının mübalağasız örnekleriydik.
Her sabah bugün olmayacaksın korkusuyla uyanmış,
Her gece aynı korkuyla yatmıştım...
Hele arkadaşların ve arkadaş sohbetlerin,
Her birinin delip geçen, küçük düşüren sözleri,
Ve senin sürekli savunmaların.
Israrla duymak istemediğim ama her seferinde yüzüme bir yumruk gibi inen,
Kızım bırak bu herifi sözleri.
Ama sen bırakmadın, ama sen hep tuttun.
Sen tuttukça, ben de hep kendime kahrettim...
İçime kustum...
O kara kızın vizen nasıldı sözüne hemen atlamış.
Yurtdışına mı gidiyorsun diye şaşkın şaşkın bakarken,
Yine herkesin gülüşüyle, yerin dibine batmıştım.
Nerden bileydim, vizenin yazılı sınav olduğunu, kahretsin !
Benin en iyi yaptığım şey araba kullanmaktı.
Hayalimse ; hep bir arabaya sahip olmak,
Bir minibüs alıp, bir okulun servis şöförlüğünü yapacak,
Kendi arabamla, kendi paramı kazanıp,
Bak okumuşlar bu kadar paramı kazanıyor diyebilmekti.
Ama o da olmadı.
Hep başkalarının arabalarında çalıştım.
Gündüz servis attım, gece Ankara sokaklarında...
Yine başkalarının taksilerinde...
Yanık türküler dinleyip, şoförlük yaptım.
Ankara'nın karanlık sokaklarını,
Barları, pavyonları, sarhoşları topladım.
Kimse senin kadar anlayışlı değildi.
Ne baban, ne annen, ne de kardeşlerin.
Belki de haklıydılar.
Sen üniversite mezunu, rahatlıklar içinde.
Ben ise, ortaokulu dışardan bitirme.
Sorunlarla iç içe...
Aslında, bende nice umutları olan, nice hayallere gebe,
Kendi çapında bitirim bir şofördüm.
Evet, şo-för...
İngilizce'sini de öğrendim, Driver-Sürücü.
Taksi zaten ingilizcede de taksiymiş, dün otelci kadın söyledi.
Bak yine abuk-sabuk konuşmaya başladım.
Ama dedim ya ben de hayalleri olan,
Belki Çiçek Abbas'ı on kere izleyen,
Kendi çapında bir İlyas Salman'ım, kim bilir?
Hadi yeniden diyebilmek ne kadar zor bugün.
Hadi baştan yani...
Göz bebeklerimizin her biri farklı yöne terlerken,
Bir daha diyebilmek ne kadar zor gülüm...
Biliyor musun? Saçlarım dökülmeye başladı.
Limondan mı ne ...
Hamburgercilerin ise hepsinden nefret eder oldum.
Makarnayı bile salçasız yiyorum. Ketçapsız yani...
Ne süslü kelimelerle güzel laflar edebildim sana.
Ne de şiir yazabildim...
Ha unutmadan ;
Bir şiir yazmıştım ya sana ;
Orhan Gencebay'ındı. Sen nasıl olsa dinlemezdin,
Bilmezdin o tür şarkıları...
"Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni"
Ama sen yine de, anılarında da olsa, hatıralarımla sev beni.
Bana bir kravat almıştın ya, biz sözlenince takarsın diye,
Dün kapıcının oğlu evlendi, son hatıranda onunla gitti...
Dün kapıcının oğlu evlendi, yüreğimde onunla gitti...
Dün kapıcının oğlu evlendi, şoför bendim.
Dün kapıcının oğlu beni benden etti, gitti...
 
Nasıl kar yağdı bugün,gece sabaha karşı,
Ortalık bembeyazdı,sanki bir gelin gibi.
Tane tane döküldü,göklerin sevda marşı,
Günahtan arındırdı,tüm günahkar yüzleri...
Yüzünde güller açtı kar yağınca herkezin,
İlk kez böyle günahsız,ilk kez böyle neşeli.
Çocuklar gibi gülşen,çocuklar gibi şen
Gökten armağan gibi döküldü her tanesi...
Sokak lambalarından,süzüldü tane tane
Usul usul indiler bir birine değmeden.
Melekler indirirmiş her bir kar tanesi,
Annem öyle derdi de inanmazdım küçükken.
Bir iken bin oldular,on binlere karıştı,
Çoğaldı da yerden bir karış açtı.
İnsanlar döküldüler yollara birer birer,
Değen her ayak izi bir günah gibi kaldı...
Allah kar gibi yağdı kullarının üstüne,
Temizledi akladı,bembeyaz bir kuş gibi.
Her birimiz yıkandı,katran katran üstüne,
Bakamaz olmuştuk biz aynalara gün gibi.
İnsanlar kötü artık,zaman hiç değişmedi,
Geçen zaman ne yapsın,biz ettik kendimize.
Bu karda yağmasaydı halimiz ne olurdu?
Allah yine acıdı,bak yetişti bizlere...
Kar da bembeyaz yağar, anamızın sütü de
Gelinlik de beyazdır,giydiğimiz kefen de,
Birinde ağlarız biz diğerinde güleriz,
Beyazdan ak beyazı, buyurun sıyırın işte...
 
Tut ki gecenin
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki,rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen,ne çıkar...
Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler,seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen,ne çıkar...

 
Gökte rahmet olsan umrum değilsin
Senin yağmurunda ıslanmıyor bedenim
Kızgınlığım sana değil kendime benim
Senin mevsiminde açmıyor çiçeklerim.
 
"Sen gidersen kim kıskanır kim
dolanır pencereme, kimler
gelir kimler geçer çift kapılı şu
hücreme!"

Sen gidersen sesin gider
Kokun gider yüzün gider
Ay dolanır pusularda
Tenim titrer gecem biter
Sen gidersen yüzün gider
Martı küser baykuş öter
Senden kalan son hatıra
İki damla yaşın gider
Sen gidersen boyun gider
Posun gider sözün gider
Bir şey kopar yüreğimden
Çatılmadık kaşın gider
Sen gidersen sohbet gider
Tadım gider tuzum gider
Dinlediğim her şarkıda
Tel kırılır sazdan düşer
Sen gidersen başkent gider
içim üşür ayaz düşer
İzmir de konak meydanı
İstanbul da taksim düşer
Sen gidersen canım gider
Adın geçer içim titrer
Şu dağlanmış yüreğime
Sevda denen akkor düşer
Sen gidersen herşey gider
Sesin gider,sesim düşer
Sen gidersen ey sevgili
Ben biterim,şiir biter...
 
Kar yağıyor türkü gözlüm
Kar yağıyor buralara.
Uzun hava ağıt gibi,
Dökülüyor bulvarlara.
Sen de gittin buralardan,
Böyle bir karlı havada.
Okul bittikten sonra 95'in yılbaşında,
Gelmiş özlemiştin beni,
Sarılmıştın hıçkırıkla,
Kar yağarken dilek tutmuş,
Kar yemiştin avucumda.
Nasıl gittin türkü gözlüm,
Mahzun kaldım buralarda.
Gülüşlerimiz geliyor,
Ağlıyorum buralarda.
Sen bir öğretmensin şimdi,
657 devlet memuru.
Kıt kanaat geçinirsin,
Seni beklediğim gibi,
Beklersin ay sonunu.
Belki de evlisin şimdi,
Bunca yıl geçti aradan.
Sen beni unuttun belli,
Türkü gözlüm çık hatrımdan.
Oralara da kar yağar mı,
Güneş çıkar mı ardından?
Saçaklardan su damlar mı,
Su girer mi papucundan?
Yokluk kötü türkü gözlüm,
Yokluğun çıkmaz aklımdan.
Varlık güzel türkü gözlüm,
Varlığın yitti yanımdan.
Okulun bittiği yıl tayinin çıktı doğuya.
Belki yazarsın diye,
Bir kalem almıştım sana.
O kalemle mektup yazmış
O kalemle ağlamıştın
Ama o son mektubunda
Sen ne kadar değişmiştin
Sözlerinde değişmişti
Değiştiğin belliydi ki
Kaleminde değişmişti.
Ah benim türkü gözlüm
Ne oldu birden sana ?
And içmiştik gündüz gece
And içmiştik kopmamaya.
Hacı Bayram'da dua ettik
Ayırmasın Allah diye...
Bir fakire para verdik,
Belki dua eder diye...
Fakir mi dua etmedi,
Sen mi yalancı çıktın
O fakiri göremedim,
Gelmedi namaz vakti.
Çok oturdum musallada,
Her tabutta kendim vardım,
Dua ettim ardım sıra...
Şimdi en arabesk duygularla
Dudağımda o türkü,
Yürüyorum bulvarlarda...
Ellerim üşürken hep
Ellerin gelir aklıma.
Yüreğim ağlıyor şimdi,
Yanıyorum buralarda...
Kar yağarken hazin hazin,
Ölüyorum türkü gözlüm,
Ölüyorum buralarda...
 
İnsanlar da parsellenmiş arsalar gibi
Duygular bölük bölük,his parça parça.
Bakışları andırır gerçek dost gibi
Yürekler sönük sönük,sis dalga dalga.
Şerefin böylesi ucuz gittiği,
Yüreğin böylesine teslim dediği.
Kulun kula acz ile ram ettiğini
Ne yazık ki burada sizinle gördüm.
Eskiden şeref için ölenler vardı,
Gurur onur şahsiyetin anlamı vardı.
Gerçekleri haykırmak yiğit şanıydı,
Bugün eskiden demek ne kadar acı.
Birleşmiş üçü beşi birlik olmuşlar,
Sükut ikrardan diye suskun kalmışlar.
Cemaziyelevvel malum ya bize
Ucuz ihanete ortak olmuşlar.
Benim adım Bedirhan bilenler bilir,
Benim özüm de bir sözlerim de bir.
Yalan söylüyorsam söyleyin bir bir,
Doğru diyorsanız söyleyin hep bir.
İsim isim yazmak bana yakışmaz,
Teşhir etmem ise yakışık almaz.
Dost oldum herdem dost bulamadım,
Ulan çek git derim size yakışmaz
 
Sana yazdığım şiir yarım kalacak
Boynu bükük kalacak tüm sözcüklerim.
Sana olan sevgimi kalem duyacak,
Kağıt da bilmeyecek canım sevdiğim...
 
Yaşamak güzel be,
Yaşamak güzel;
Ağlamak, gülmek
Sevmek, sevilmek,
Yaşamak güzel be;
Çay içip, simit yemek,
Martılara imrenmek,
Maviyle, yeşille,
Hatta bütün renklerle yeşermek;
Tenine dokunmak gerçeğin,
Ve yanmak;
Henüz doğmuş bir çocuğu koklamak;
Bir kuzunun sesiyle uyanmak;
Korna seslerinde şehre yağmak;
Yaşamak güzel be,
Kayıp vitrinlerin süslü eteklerinden,
Kaldırımlarda yağmura basmak,
Erise de güneşte, kardan adam yapmak,
Delikanlı ağında duyguların,
Biraz hoyrat olmak;
Kadın olmak, erkek olmak, hatta yaşlanmak;
Yaşamak güzel be,
Her şeye rağmen, ama her şeye,
Yaşamak güzel be,
Yaşarken ölürsen,
Yaşadığını kim bilecek,
Yaşamak güzel be,
Yaşamak güzel,
"Sonunu düşünürsen kahraman olamazmışsın"
Olsun, kimin umrunda
Yaşamı seçmişken sen
Kendi hayatının kahramanı değil misin zaten
 

canım cok tesekkur ederım.. opuyorumnanaktan topıgıme renk getırdın.. kaydirigubbakcemile5 sıır sever olarak cok mutlu oldum ınan.. :1hug: cok sag olasın.. emeklerın ıcın.. opuyorumnanaktan
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…