B
burcuhan
Ziyaretçi
- Konu Sahibi burcuhan
- #1
Yüz yıllar sonra, yeme içme tarihçileri günümüzü incelediklerinde, baş başa yenen romantik yemeklerden, bu arada ‘Sevgililer Günü’ yemeklerinden mutlaka söz edeceklerdir.
Restoranlarda, mum ışığındaki romantik buluşmalar, 20. Yüzyıl’ın başından itibaren görülmeye başlansa da, erkek ile kadın arasındaki baş başa yemeklerin geçmişi, Adem ile Havva’nın elma hikâyesi ile başlar.
Sümer tanrılarından en akıllı ve beceriklisi olan Enki ile Tanrıça İnanna’nın baş başa yemekleri de en eski hikâyelerden biridir.
Başarılı yönetiminin sırlarını ele geçirmek amacıyla kendisini ziyarete gelen İnanna’nın baş döndürücü güzelliğinden etkilenen Enki, onun için bir şölen düzenler:
“Kutsal sofrada, Tanrısal sofrada / Hoş geldin dedi Tanrı İnanna’ya” diye başlayan hikâyenin Sümer tabletlerinden okuyabildiğimiz devamı şöyledir:
“Ve tapınağında onunla baş başa / Lıkır lıkır bira ve şarap içti Enki / Maşrapalar dolusu içki içtiler / Yarışırcasına tokuştura tokuştura / Gök ve Yer onuruna / Yavaş yavaş ve tadına vara vara şalupalar kadar derin maşrapalarda!”
İlk örnek, eski Mezopotamya âdetlerini yansıtan küçük bir kabartmada karşımıza çıkıyor. M.Ö. 3000 yılına ait olan bu kabartma, oturmuş durumdaki bir erkek ve kadını boru ile aynı küpten içki çekerken gösteriyor.
Bir kral ve kraliçenin hasat festivali sırasında tapınakta birlikte bira içmelerini simgeleyen bu kabartma, Sümerlerin ‘Kin.sig’, Akadların ‘Naptanu’ adını verdikleri akşam yemeğini gösteriyor.
Yemeği şölene dönüştüren içki ise, şarabın en eski dönemlerden beri çok tanındığı bu coğrafyanın şaraptan önce gelen ‘ulusal’ içkisi olan ‘bira’...
Bira, alt taraflarında tortuları süzmeye yarayan eleği olan borularla doğrudan küpten çekilerek içiliyordu. Ve genellikle tek başına değil, ortaklaşa...
Mutfak kültürleriyle ilgili ayrıntılı ve zengin bilgileri yazılı tabletlerle günümüze kadar ulaştıran Sümerler, içkili şölenler sırasında şarkılar da söylüyorlardı: “Hayatlarımız mutlu, kalbimiz neşe dolu, kendimi harika hissederken, kendimi harika hissederken.”
Tarih boyu, insanlar bir arada yemek yemeğe çok önem vermişlerdir. Bu sadece iyi yemek yeme, keyiflenme, zevk alma ya da dinlenme amaçlı bir birliktelik değildir. Sofralar önemli kararların alındığı yerlerdir aynı zamanda. Hükümdarlar için, kendi seçtikleri ile aynı sofra etrafında toplanmak, yemeği ve içkiyi paylaşmak, aynı vücutta birleşmek anlamına geliyordu.
Böylece efendinin iktidarı altında birleşmenin önemi, herkesin gözleri önüne seriliyordu.
Bu şölenlerin en zengini, Asur kralı Assurnasirpal’in M.Ö. 870’lere doğru, başkentin Kalhu’ya taşınması nedeniyle verdiği şölendir. Musul’un 25 km güneyine denk gelen Kalhu’daki büyük şölene “altmış dokuz bin beş yüz yetmiş dört kişinin” katıldığını öğreniyoruz.
Ortak yemeklerin siyasî sonuçlarının yanı sıra, sosyal sonucu da “bütünleşme”yi vurguluyor.
Evliliklerin düğün yemekleriyle kutlanması, iki yabancı ailenin bütünleşmesi anlamını taşıyor. Evlat edinme âdetleri arasında da çeşitli toplumlarda birlikte yemek yeniyor.
Topraklarına çok önem veren Mezopotamyalılar, arazilerini birine satmak zorunda kaldıklarında, onunla birlikte yemek yiyorlar. Toprağı satın alanın böylece, aileden biri haline geldiği düşünülüyor.
İster büyük bir şölende, ister mum ışığında hoş bir restoranda olsun, aynı yemekten tatmak, birlikte içmek, insanların paylaşarak bütünleşmeyi en fazla hissettikleri deneyimleri olarak günümüze kadar uzanıyor.
:içelim:
Restoranlarda, mum ışığındaki romantik buluşmalar, 20. Yüzyıl’ın başından itibaren görülmeye başlansa da, erkek ile kadın arasındaki baş başa yemeklerin geçmişi, Adem ile Havva’nın elma hikâyesi ile başlar.
Sümer tanrılarından en akıllı ve beceriklisi olan Enki ile Tanrıça İnanna’nın baş başa yemekleri de en eski hikâyelerden biridir.
Başarılı yönetiminin sırlarını ele geçirmek amacıyla kendisini ziyarete gelen İnanna’nın baş döndürücü güzelliğinden etkilenen Enki, onun için bir şölen düzenler:
“Kutsal sofrada, Tanrısal sofrada / Hoş geldin dedi Tanrı İnanna’ya” diye başlayan hikâyenin Sümer tabletlerinden okuyabildiğimiz devamı şöyledir:
“Ve tapınağında onunla baş başa / Lıkır lıkır bira ve şarap içti Enki / Maşrapalar dolusu içki içtiler / Yarışırcasına tokuştura tokuştura / Gök ve Yer onuruna / Yavaş yavaş ve tadına vara vara şalupalar kadar derin maşrapalarda!”
İlk örnek, eski Mezopotamya âdetlerini yansıtan küçük bir kabartmada karşımıza çıkıyor. M.Ö. 3000 yılına ait olan bu kabartma, oturmuş durumdaki bir erkek ve kadını boru ile aynı küpten içki çekerken gösteriyor.
Bir kral ve kraliçenin hasat festivali sırasında tapınakta birlikte bira içmelerini simgeleyen bu kabartma, Sümerlerin ‘Kin.sig’, Akadların ‘Naptanu’ adını verdikleri akşam yemeğini gösteriyor.
Yemeği şölene dönüştüren içki ise, şarabın en eski dönemlerden beri çok tanındığı bu coğrafyanın şaraptan önce gelen ‘ulusal’ içkisi olan ‘bira’...
Bira, alt taraflarında tortuları süzmeye yarayan eleği olan borularla doğrudan küpten çekilerek içiliyordu. Ve genellikle tek başına değil, ortaklaşa...
Mutfak kültürleriyle ilgili ayrıntılı ve zengin bilgileri yazılı tabletlerle günümüze kadar ulaştıran Sümerler, içkili şölenler sırasında şarkılar da söylüyorlardı: “Hayatlarımız mutlu, kalbimiz neşe dolu, kendimi harika hissederken, kendimi harika hissederken.”
Tarih boyu, insanlar bir arada yemek yemeğe çok önem vermişlerdir. Bu sadece iyi yemek yeme, keyiflenme, zevk alma ya da dinlenme amaçlı bir birliktelik değildir. Sofralar önemli kararların alındığı yerlerdir aynı zamanda. Hükümdarlar için, kendi seçtikleri ile aynı sofra etrafında toplanmak, yemeği ve içkiyi paylaşmak, aynı vücutta birleşmek anlamına geliyordu.
Böylece efendinin iktidarı altında birleşmenin önemi, herkesin gözleri önüne seriliyordu.
Bu şölenlerin en zengini, Asur kralı Assurnasirpal’in M.Ö. 870’lere doğru, başkentin Kalhu’ya taşınması nedeniyle verdiği şölendir. Musul’un 25 km güneyine denk gelen Kalhu’daki büyük şölene “altmış dokuz bin beş yüz yetmiş dört kişinin” katıldığını öğreniyoruz.
Ortak yemeklerin siyasî sonuçlarının yanı sıra, sosyal sonucu da “bütünleşme”yi vurguluyor.
Evliliklerin düğün yemekleriyle kutlanması, iki yabancı ailenin bütünleşmesi anlamını taşıyor. Evlat edinme âdetleri arasında da çeşitli toplumlarda birlikte yemek yeniyor.
Topraklarına çok önem veren Mezopotamyalılar, arazilerini birine satmak zorunda kaldıklarında, onunla birlikte yemek yiyorlar. Toprağı satın alanın böylece, aileden biri haline geldiği düşünülüyor.
İster büyük bir şölende, ister mum ışığında hoş bir restoranda olsun, aynı yemekten tatmak, birlikte içmek, insanların paylaşarak bütünleşmeyi en fazla hissettikleri deneyimleri olarak günümüze kadar uzanıyor.
:içelim: