• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Başari Eqdan Geçer

realist

Nirvana
Kayıtlı Üye
Yazar : Ayşegül Aydoğan

Son 10 yılda ortaya atılan duygusal zekâ yani ’EQ’ (Emotinal Qutoient) kavramı, insan ilişkilerinden, iş ve aile yaşantısına kadar hayatın her alanında başarının kapılarını açma özelliğiyle önem kazandı.

Bir grup bilim adamına göre duygusal zekâ EQ, IQ’dan çok daha önemli. Bu tezi günümüzde pek çok işveren ve şirket de destekliyor. Öyle ki, artık şirketler personel alımında duygusal zekâ testleri uyguluyor, gazete ilanlarıyla IQ’su değil de EQ’su yüksek olanları arıyor.

Çocukluktan itibaren yetişme tarzı ve ortama göre şekillenen ’EQ yani duygusal zekâ nedir’, ’Ne işe yarar’, ’Oluşması için neler yapmak lazım’ gibi sorularımızı, Uzman Psikolog Aynur Sayım şöyle cevapladı.


EQ GELİŞTİRİLEBİLİR

Duygusal zekâ (EQ) nedir?

Son yıllarda daha yoğun olarak işlenen EQ, kişinin duygusal ve sosyal yönde iletişim becerisi, kendi duygularını tanıması, sorunlarla başa çıkmayı öğrenmesi, karşı tarafın duygularını anlayabilmesi (empati), problem çözme yeteneğine, yardımseverlik gibi iyi meziyetlere sahip olması, doğru ve sağlıklı ilişkileri kurabilmesini kapsıyor.

EQ’nun IQ’dan farkı nedir?

IQ ve EQ birbirlerine karşıt olmayan ama etkileyen kavramlar. Birbirlerini tamamlarlar. IQ doğuştan gelir. EQ ise gelişebilen bir yetenektir.

EQ insana neler kazandırır?

Duygusal zekâsı yüksek kişi, iş yaşamında ve özel hayatında başarıya ulaşır. Çocukları ve eşiyle mutlu olur. Konuşmayı, kime ne söyleyeceğini iyi bilir. Sosyal ilişkileri çok iyidir. Problem çözmeyi iyi bilir.

LİDERLER ONLARDAN ÇIKAR

Hangi işlerde başarılı olurlar?

Elemanlarının duygu ve düşüncelerini anlayabilen, onlara nasıl yaklaşabileceğini bilen kişiler olduklarından, hangi iş olursa olsun iyi bir lider olurlar. Bir işyerinde veya futbol takımında yönetici olur, şirketlerin yönetim kurulunda yer alırlar.

Çocuklarda ne zaman ve nasıl oluşmaya başlar?

Kişiliğin oluşmaya başlamasıyla diyebiliriz. Çocukların büyüklerle iletişim kurduğu, yani konuşmaya, duygu ve davranışlarını paylaşmaya başladığı andan itibaren gelişmeye başlar. Oluşması için anne babaların çocuklarla doğru iletişim kurmaları çok önemli.

ÇOCUĞUN DÜNYASINA GİRİN

Nasıl iletişim kurulmalı?

Oyun oynamak, onların dünyalarına girmek çok önemli. Çünkü çocuklar oyunda kendilerini yaşıyorlar, ifade ediyorlar. Çocuklarla oyun oynayarak doğru iletişimi kurabilirsiniz. Çocuk, arkadaşlarıyla nasıl konuşacağını, nasıl oynayacağını, problemi nasıl çözeceğini bu şekilde öğrenecek. Anne baba ona nasıl davranıyorsa o da arkadaşlarına o şekilde davranacak. Ev içinde şiddet öğrenen çocuklar sorunlarını şiddetle çözmek isteyecekler. Anne isteklerini bağırarak iletiyorsa, o da arkadaşlarına bunu yapacak. O zaman duygusal zekânın gelişmesi gerileyecek bir şekilde.

Neler EQ’nun gelişimini olumsuz etkiler?

Anne babanın ilgisizliği, çevre şartlarının uygun olmayışı, çocuğun geçirdiği bazı hastalıklar, iyi eğitim alamaması gibi faktörlerle yeterince gelişemeyebilir. Eleştirme, yargılama ve şiddetin çok olduğu ortamda çocuğun duygusal zekâsı gelişmez.

CEZA DEĞİL MAHRUMİYET

Çocukta EQ’nun oluştuğu nasıl anlaşılır?

Oyunlarda, katıldığı sosyal faaliyetlerde lider olur.

Neler yapılmalı?

Yanlış yaptığında ceza yerine mahrum etme yöntemi daha uygun. Televizyon seyrettirmemek gibi. Doğru davrandığında da ödül vermek, onunla oyun oynamak, sinemaya gitmek gibi. Bir problemle karşı karşıya kaldığında problemi nasıl çözeceğini öğretmek, sorumluluk vermek, kendi kararlarını vermesi için yüreklendirmek, onunla ilgili kararlarda fikrini almak, işbirliği ve dürüstlüğün önemini vurgulamak, bol bol sohbet etmek. Bunlar yapılmazsa sosyal yönü ve kendine güveni gelişmez. Kendine yetebilen bir birey yerine çekingen, pasif olur. Sorunlarını çözmek için şiddete başvurur, problemleriyle baş edemez. Bir de 3 - 4 yaşından itibaren anaokuluna gönderilmeli. Aile dışındaki ilk sosyal ve kurallı ortam olduğundan hem okula hem de sosyal yaşama hazırlanır, paylaşımı öğrenir. Burada yaşıtlarıyla oynamayı öğrenir.

Nasıl bir aile ortamı tavsiye edersiniz?

Anne baba birbirlerini sevdiklerini her fırsatta ifade etmeli, bunu çocuğun yanında göstermeliler. Birbirlerini öpmelerini, sarılmalarını çocuğun görmesinden kaçınmamaları lazım. Çünkü çocuğun ilerki yaşamında kurduğu aile, genelde kendi ailesinde gördüğünün aynısı oluyor.

Duygusal zekâ eksikliği nelere yol açar?

Depresyon, yeme bozuklukları, uyuşturucu bağımlılığına kadar uzanan riskleri artırır.

EQ’YU OLUŞTURAN BEŞ YETENEK

Özbilinç: Kendini tanıma. Duygularını tanıyan kişiler yaşamlarını daha iyi idare ederler, kişisel karar gerektiren konularda düşüncelerinden çok daha emindirler, iş, evlilik gibi.

Duygularını idare edebilme: Özbilinç temeli üstünde gelişmektedir. Bu yeteneği zayıf kişiler sürekli huzursuzluk içindeyken, kuvvetli olan kişiler olumsuz yaşantılar sonucu kendilerini daha kolay toparlar.

Kendini harekete geçirmek: Duyguları bir amaç doğrultusunda toplayabilmek, dikkat edebilmek, kendini harekete geçirmek, kendine hâkim olabilmek ve yaratıcılık için gerekli yetenektir. Buna sahip olanlar yaptıkları işlerde üretken ve etkilidirler.

Başkalarının duygularını anlamak (Empati): İnsan ilişkilerinde temel beceridir. Bu yeteneğe sahip kişiler, öğretmenlik, yöneticilik gibi mesleklerde başarılı olurlar.

İlişkileri yürütebilmek: Bu becerisi gelişmiş kişiler, sosyal yaşamlarında oldukça başarılıdırlar.

"SEN" DİLİ YERİNE "BEN" DİLİ KULLANIN

Duygu, düşüncelerimizi karşı tarafa anlatırken ’Ben’li cümleler kurun. Mesela arkadaşımızla bir problem yaşadık. ’Ben şu davranışından dolayı çok üzüldüm, kendimi kötü hissettim, sana kızdım’ gibi kişinin kendisini anlattığı, duygularını ifade ettiği, yargılama olmayan cümleler kurulmalı. Buna ’ben dili’ diyoruz. ’Sen öylesin’, ’sen böylesin’ diye yargılayıcı, suçlayıcı, eleştiri yüklü olmamalı. Bu gibi cümleler ’sen dili’ne giriyor. Sen dili kullanıldığında karşıdaki kişi otomatikman savunmaya geçiyor. Hepimizin doğasında bu var. O zaman da çatışma, kavga başlıyor. Problem çözülmüyor. ’Ben dili’ kullanıldığında karşı taraf sizi, neler yaşadığınızı anlıyor. Kendi davranışlarını görüyor, problem çözülüyor. Çocuklara da ben dili kullanmayı öğretmek gerek. Anne baba bunu kendi aralarında uygularsa çocuk da örnek alır.

VE İŞTE EQ TESTİ

Aşağıdaki soruları okuyun ve çocuğunuza uyma derecesine göre ’Hayır’, ’Az’, ’Evet’ ve ’Çok fazla’ cevaplarından birini verin. Ardından, testin sonundaki puanlama kutusundan cevaplarınıza uygun puanları yazın ve toplayın. Toplam puandan, değerlendirme kutusuna uyan aralığı bulun. Bu aralık, çocuğunuzun duygusal ve görsel zekâsının seviyesini belirleyecek..

Duygusal zekâ
Hedefini belirleyebilme becerisi var mı?
Kendini harekete geçirebilme becerisi var mı?
Ruh halini düzenleyebilme becerisi var mı?
Çevreyle iyi iletişim kurma becerisi var mı?
Kendi duygularını tanıma becerisi var mı?
Başkalarının duygularını anlayabilme becerisi var mı?
Terslikleri yenebilme becerisi var mı?
Duygusal yaşantıları ve olayları çabuk öğrenme becerisi var mı?
Olayları araştırma becerisi var mı?

Görsel zekâ
Yaşıtlarından daha hayalcidir.
Okurken kelimelerden çok resimleri öğrenir.
Sayfalarca resimler çizer.
Sanat etkinliklerinden zevk alır.
Boyama, çizmeyi zevkle yapar.
Motif çizme, örnek bulmada çok başarılıdır.
Harita okumada çok başarılıdır.
Yolunu bul, yap - boz oyunlarını sever.
Zihinde görüntüleri, simaları kolay öğrenir ve iyi hatırlar.
 
Prof.Dr.Acar Baltaş duygusal zeka olgusuna bakarken şunu ifade ediyor:
"Basarinin sirlarindan birisi de duygulari bilincin kontrolü altinda tutabilmektir"
Duygusal Zeka; duygulari zamaninda üretebilme, yasatabilme, denetim altinda tutabilme ve baska bireylerle saglikli duygusal iletisime (empati) girebilme yetenegidir. Bir baska deyisle; D.Z. aklin kendisini "his bombardimanlari"ndan korumasi ve duygulari gerektigi yerde bastirma gücünü gösterebilmesidir. Çogunlukla, duygusal zeka ile sezgisel zeka birbirine karistirilmaktadir.
"içime dogdu, bu is olacak" dedirten sey sezgisel zekadir ve genellikle altinci his, önsezi (intuition) ya da telepati gibi isimlerle anlatilir. Bunlar; bilinçli bir düsüncenin ürünü olmayan ve zihinde kendiliginden beliren birer ani "bilme" isidir. Bu biliste mantik, bilimsellik ve rasyonellik aranmaz. Çünkü; önsezi, düsünce kurallarinin etkisi ve güdümü altinda degildir. "Herkes dogal olarak öfkelenebilir. Bu kolaydir. Kolay olmayan sey; dogru zamanda, dogru amaçla, dogru sekilde ve dogru kisiye ya da olaya karsi öfkelenmektir" ifadesi; duygusal zekanin bir bölümü hakkinda bize bir kanaat vermektedir. Burada öncelikle aralarinda küçük anlam farklari (nüans) olan üç sözcüge açiklik getirmek gerekmektedir.
Bunlar his, duygu ve heyecandir.
His (feeling); herhangi bir seye karsi zihinde veya bedende olusan ve yogunlugu yüksek olmayan bir duygusal tepkinin farkina varma isidir (awareness). Örnegin; bir ayagi topallayarak yürüyen bir kediye duyulan acima hissi, farkina varilan böylesi bir duygusal tepkidir. Duygu (emotion); farkina varilan bir hissin kuvvetlenerek, bilinçte ve bedende genel bir uyarilmislik hali (arousal) olusturmasidir. Korku, üzüntü, ask gibi...
Heyecan (excitement); duyguya oranla daha kisa süreli ama daha yogun ve siddetli bir uyarilmislik halidir. Yani; çabuk gelip geçen siddetli duygudur. "Yüregim agzima geldi!", "Kan beynime firladi!" veya "Kendimi zor tuttum!" ifadelerindeki siddetli duygusal haller heyecan kategorisine girerler.Vücudun sadece bir organini veya bölgesini uyarmak gereksinimi ortaya çiktigi zaman, beyin o organa bir sinirsel sinyal (impulse) gönderir ve bu bir refleks hareketi yaratir. Fakat beyin bedenin tümünü uyarma ihtiyaci hissettigi zaman, bu isi bir sürü sinyal göndererek, zahmetli bir sekilde yapmaz. Hangi duygu veya refleks uyandirilacaksa, o duyguyu gerçeklestirecek hormonlari üreten salgi bezlerine bir sinyal gönderir ve hormonlar hemen üretilip kan dolasimina akitilirlar. Böylece en geç 6 saniye içinde o hormonun istedigi sekilde bir duyguya kapiliriz. Heyecanlanma gerektigi zaman ise hem hormonlar hem de sürekli sinyaller kullanilir. Duygusal zekanin içerigi henüz tam olarak anlasilamamistir ve hatta tanimi bile henüz bilimsellik kazanmamistir.
Fakat duygu derken nelerden söz edildigini açikliga kavusturmak ve hafizalarimizi tazelemek bakimindan asagidaki listeye bir göz atmak yerinde olacaktir:
• Sevgi (çocuk, aile, dost, millet, insan, Tanri sevgisi gibi...)
• * Ask ( cinselligin ve platonik romantizmin dogurdugu sevgi)
• * Sehvet (cinsel dürtüleri bastirma istegi)
• * Utanma (masumiyet ya da serefsizlikten dogan...)
• * Aci (yürek acisi, buruk aci...)
• * Hirs/Ihtiras
• * Gurur/Övünç
• * Kusku/Vesvese
• * Alinma/Küsme
• * Panik/Sok
• * Hayranlik/Gipta
• * Mutlu olma
• * Mutsuz olma
• * Tatmin olma
• * Kendini asagi hissetme
• * Kendini üstün hissetme
• * Zevk alma
• * Hüzün duyma
• * Üzüntü
• * Sevinç
• * Öfke
• * Cesaret
• * Korku
• * Isyan
• * Kiskançlik
• * Suçluluk
• * Pismanlik
• * Sefkat
• * Arzu
• * Minnet
• * Ümit
• * Ümitsizlik
• * Hinçlanma
• * Bikkinlik
Beynimizde, Hipotalamus denen, nohut büyüklügünde bir "duygu merkezi" bulunmaktadir. Bu merkez, bedenin psiko-fiziksel faaliyetlerini düzenleyen ve "Endokrin Sistemi" denen bir hormonlar sistemine bagli olan salgi bezleri ile siki bir isbirligi içindedir. Hipotalamus, bu salgi bezlerinin gerekli hormonlari ürettikten sonra hedef organlara gönderilmelerinde önemli bir rol oynar. Troit bezi, Hipofiz bezi, Epifiz bezi, Pankreas, testisler, yumurtaliklar ve diger birkaç organdan çesitli hormonlar salgilanir. Iste bu hormonlar sayesinde ve vücuttaki bazi fizyolojik fonksiyonlar sonucu hislenir, duygulanir ya da heyecanlaniriz.. Duygulanmamizi saglayan bir baska neden de beynimizin ürettigi "nörotransmiter" denen kimyasallardir. Bunlarin bazilari eroin, kokain, esrar, ekstasi veya alkol ile esdeger etkiler olustururlar.
Duygu dedigimiz sey "kültürel kutsallastirma" yüzünden pekçok insanin yanlis bir inanca kapildigi gibi kalbe yerlestirilmis, manevi bir olusum degildir. Aksine tamamen maddi ve bedensel bir olgudur. Hormonlarin bedenimizde ve beynimizde ortaya çikan etkileridir.
Iste duygusal zeka; tüm bu duygular çerçevesinde, bilinç ile hisler arasindaki pozitif etkilesim süreci olarak ele alindiginda, bu çagda basarili bir yasam için gelistirilmesi gereken önemli bir zeka türü olarak karsimiza çikmaktadir. Bu zeka türünü ölçebilecek testler henüz ortaya çikmamistir. Fakat, kimbilir "Ne soguk insan!" ifadesiyle suçladigimiz kisiler, belki de ortalamanin üstünde bir duygusal zekaya sahip kisilerdir..
 
Türümüz var oluşunu büyük ölçüde duyguların insan ilişkilerindeki gücüne borçludur. Kararlarımızı ve hareketlerimizi şekillendirirken hislerimiz çoğu zaman düşüncelerimize baskın çıkar. Duygular bize hakim olduğu sürece, zeka iyi ya da kötü hiç bir yere varamaz.

Tüm duygular harekete geçmemizi sağlayan dürtülerdir.Aslında biz iki zihne sahibiz; birisi düşünüyor, diğeri ise hissediyor. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedir.Akılcı zihin, bilincimize daha yakındır, düşüncelidir ve tartıp yansıtabilir.

Bunun yanında fevri ve güçlü, bazen de mantıksız olan bir kavrama sistemi daha vardır; bu da duygusal zihindir. Hisler yoğunlaştıkça duygusal zihin devreye girer ve akılcı zihin etkisini yitirir.

Duyguların, akıl üzerindeki etkisini anlamak için beynin gelişimine bakmamız gerekir. Homo sapiens neokorteksi, düşüncenin beşiğidir. Hissettiklerimize düşünce katar. Hayatta kalabilme üstünlüğü neokorteksin strateji geliştirme, uzun vadeli plan yapma gibi kurnazlıklarına borçluyuz.

Amigdala, duygusal belleğin ve başlı başına anlamın deposudur; amigdalasız yaşam, kişisel anlamlarından soyutlanmış bir yaşamdır. Amigdala, psikolojik gözcü konumuyla ruh dünyamızda merkezi bir yere yerleşmiştir. Doğrudan amigdalaya ulaşan duygular bizim en ilkel ve en güçlü hislerimizi kapsıyor; işte bu devre, duyguların gücünü ve akla olan üstünlü ğünü çok iyi açıklıyor.

Hisler, bize doğru yönü gösterir; ondan sonra kuru mantık işe yarar. Demek ki duygular mantıklı olmak için gereklidir. Bir bakıma; akılcı ve duygusal olmak üzere iki beynimiz, iki zihnimiz ve iki farklı türden zekamız vardır. Hayatı nasıl yaşadığımız her ikisi tarafından belirlenir. Sadece IQ değil, duygusal zeka da önemlidir.

Aslında akıl, duygusal zeka olmadan tam verimli çalışamaz. Akademik zekanın, duygusal yaşamla pek ilgisi yoktur. Kişiler arası ilişkilerde zeka, diğer insanları anlamaktır. Özbilinç, duyguları idare edebilmek, kendini harekete geçirmek, başkalarının duygularını anlamak, ilişkileri yürütebilmek, duygusal zekaya ait yeteneklerdir. İnsanı insan yapan niteliklerin çoğu duygusal zekadan gelmektedir.

Kararlar, salt mantığa dayanarak alınamaz; kişinin güdülerine ve geçmiş deneyimlerden derlenmiş duygusal bilgeliğe ihtiyaç vardır. Kişisel açıdan doğru kararlar verebilmenin anahtarı, hislerine kulak vermektir. Bize sıkıntı veren duygulara hakim olabilme, duygusal sağlığımızın anahtarıdır.Duyguların yoğunluğu ve süresi uygun ölçüyü aşıyorsa, o zaman rahatsızlık veren uçlara, yani kronik kaygı, kontrolsüz öfke ve depresyona doğru kayarlar.

Duygusal zeka açısından umutlu olmak, kişinin zorlu engeller veya yenilgiler karşısında bunaltıcı kaygıya, teslimiyetçi bir tutuma ya da depresyona yenik düşmemesi anlamına gelir. İyimserlik tıpkı umut gibi, zorluklara ve engellemelere rağmen genel olarak hayatta herşeyin iyi gideceğine dair beklentidir. İyimserlik ve umut öğrenilebilir. Her ikisinin de temelinde, psikologların özverimlilik dediği görüş, yani kişinin hayatındaki olaylarla başedebileceğine dair inancı vardır.

Empatinin kökeni özbilinçtir.Başkalarının ne hissettiğini kaydedememek duygusal zeka bakımından büyük bir eksikliktir. Çünkü duygusal ahenk, empati yetisinden kaynaklanır; ahlakın kökleri empatide bulunur.

Her temasta duygusal sinyaller göndeririz ve bu sinyaller bizimle birlikte olanları da etkiler. EQ, bu alışverişin idaresini içerir. Sosyal zekanın temelinde ise grupları organize edebilme, tartışarak çözüm bulma, kişisel bağlantı, sosyal analiz becerileri bulunur.

Duygusal öğrenmede cinsiyetler arasında farklılıklar vardır. Kızlar, sözlü-sözsüz duygusal işaretleri okumakta, hislerini ifade etmekte ustalaşırken, erkekler, incinebilirlik, suçluluk, korku ve acıyla ilgili duygularını en aza indirgemekte beceri sahibi olur. Bu da ikili ilişkilerde ve evliliklerde önemli rol oynar.

Evliliklerde anahtar niteliğindeki yeterliliklerden biri, eşlerin sıkıntılı hisleri kendi başına yatıştırmayı öğrenmesidir. Kendi kendine konuşma, savunmacı olmayan dinleme ve konuşma, saygı ve sevgi evlilikte düşmanlığın önünü keser.

Gelecekte, EQ'nun temel becerileri ekip çalışmasında, işbirliğinde ve insanların birlikte daha etkili çalışmayı öğrenmelerine yardımcı olunurken büyük önem kazanacaktır. Duyguların sağlık açısından önemi incelendiğinde ise, merkezi sinir sistemi ile bağışıklık sisteminin sayısız şekilde iletişim halinde olduğu görüldü.

Öfke, kaygı kronikleştiğinde, insanların bir dizi hastalığa karşı direncini kırabilir. Depresyon ise kişilerin daha kolay rahatsızlanmasına neden olmasa bile, özellikle durumu ağır olan hastaların tıbbi açıdan iyileşmesini engelleyebilir ve ölüm riskini artırabilir. İyimserlik, umut, duygusal desteğin ise şifa gücü vardır.Ayrıca, kronik ya da ciddi bir hastalıkla savaşanların hislerini umursamayan tıbbi bir bakıma artık yetersiz kalmaktadır. Tıbbın duygu ve sağlık arasındaki bağdan, yöntem açısından daha fazla yararlanmasının zamanı çoktan gelmiştir.

Ayrıca, çocukların okuldaki başarısızlıklarının ardında da duygusal zekadan yoksunluk yer almaktadır. Bir çocuğun okula hazır olması, nasıl öğreneceğine bağlıdır. Bunun da 7 öğesi vardır: Güven, merak etme, amaç gütme, özdenetim, ilişki kurabilme, iletişim yeteneği, işbirliği yapabilme. Duygusal dersler, (hatta kalbin en derinlerinde yer eden, çocuklukta öğrenilmiş alışkanlıklar bile) yeniden biçimlendirilebilir. Duygusal öğrenme yaşam boyu sürer.

Mizaç, duygusal hayatımızın özelliklerini oluşturan ruh halleri olarak tanımlanabilir.Genler tek başına davranışı belirlemez; çevremiz, özellikle de büyürken yaşadıklarımız ve öğrendiklerimiz, yaşam ilerledikçe mizaçla ilgili bir eğilimin nasıl ifade bulacağını belirler. Duygusal yeteneklerimiz sabit veriler değildir; doğru bir öğrenmeyle geliştirilebilirler.

Alkoliklik, uyuşturucu bağımlılığı, yeme bozuklukları gibi kötü alışkanlıklar depresyon, kaygı belirtilerini kendi kendilerine tedavi etme yöntemi olarak gelişebilmektedir. Duygusal eğitim; hisleri tanıyıp onları tanımlayacak bir sözcük oluşturma anlamında özbilinci; düşünceler, duygular ve tepkiler arasındaki bağlantıları sezmeyi; bir karara duyguların mı yoksa düşüncelerin mi hükmettiğini bilmeyi; farklı seçimlerin sonuçlarını öngörmeyi ve bütün bu içgörüleri uyuşturucu kullanmak, sigara içmek ve seks gibi konulardaki kararlarda uygulamayı içeriyor. Ayrıca, duygu yönetimi, duyguların verimli kullanımı, empati, duyguları okuma, ilişkileri yürütme yeteneklerini yerleştirmek de eğitime dahil.

Yapılan araştırmalara göre, duygusal okuryazarlık programları çocukları okuldaki başarı puanlarını ve performansını iyileştirmektedir. Duygusal okuryazarlık karakter, ahlaki gelişim ve yurttaşlık eğitimiyle birlikte gecerlidir

alintidir
 
Back
X