Barınaktan bir hayat kurtarmak / Çok Önemli mutlaka sonuna kadar okuyun

angelmask

Nirvana
Kayıtlı Üye
3 Haziran 2007
1.611
36
42
Bir Barınak Gönüllüsünün Mektubu

Bu mektup Amerika – Kuzey Carolina’daki bir hayvan barınağının yöneticisinden gelmektedir.
“Bu toplumun bu uykudan uyanması için çok şiddetli bir kalk borusu gerekli"…
Ben bir barınak yöneticisiyim. Sizlere bir barınağın arka planında olan bitenleri anlatmak istiyorum. Umarım bu sesi duyarsınız..

Öncelikle, siz üreticiler ve satıcılar… Hepiniz bir tek gün olsun bir barınakta çalışmalısınız. Belki o gözlerdeki kederli, acı dolu, hüzünlü ifadeyi görürseniz, tanımadığınız ve hiç tanımayacağınız insanlar için köpek üretmekten ve satmaktan vazgeçersiniz.


Az önce sattığınız şu küçük şirin köpek yavrusu var ya… Büyüyüp de artık “küçük şirin köpek yavrusu” olmadığında büyük olasılıkla benim barınağıma düşecek yolu… Peki, bir barınağa bırakılan bir köpeğin % 90 olasılıkla o barınaktan yürüyerek çıkmadığını biliyor musunuz? İster safkan olsun, ister olmasın… İster sahibi tarafından terkedilmiş olsun, ister başıboş olsun.. Barınağıma gelen köpeklerin en az yarısı safkan köpekler…


En çok duyduğum bahane; “Taşınıyoruz ve köpeğimizi (ya da kedimizi) yeni evimize götürmemiz mümkün değil.” Öyle mi gerçekten? Ya da “Büyüdüğünde bu kadar iri olacağını bilmiyorduk, kocaman oldu”. Bir Alman Çoban Köpeğinin ne kadar olmasını bekliyordunuz ki? “Ona fazla zaman ayıramıyoruz” Öyle mi? Ben günde 10-12 saat çalışıyorum ve 6 köpeğime de zaman ayırabiliyorum, isteyince mümkün bu… “Bahçeyi birbirine katıyor”. Onu evinize alıp ailenizin bir parçası yapmayı denediniz mi hiç? Köpeklerini bana bırakırken hep söyledikleri de; “Biz ona yeni bir yuva bulmakla uğraşamıyoruz, ama eminiz ki barınakta birileri onu sahiplenecektir, çünkü o çok iyi bir köpek”


Hayır… Büyük olasılıkla köpeğiniz barınaktayken yeni bir yuva bulamayacak.


Bir barınakta yaşamanın ne kadar zor ve gerilimli olduğunu bilir misiniz?


Anlatayım size isterseniz…
Siz köpeğinizi barınağa bıraktıktan sonra yuva bulmak için en fazla 72 saat zamanı vardır. Eğer barınakta yeterince boş yer varsa ya da köpeğiniz sağlıklı kalmayı başarırsa bu süre belki birkaç gün daha uzayabilir. Eğer üşütür ve nezle olursa oracıkta ölüverir.


Köpeğiniz, havlayan ve ağlayan 25 diğer hayvanla birlikte daracık bir bölmeye tıkıştırılacaktır. Son derece depresif olacak ve kendisini terkeden aileyi düşünerek durmadan ağlayacaktır.


Eğer köpeğiniz şanslıysa, o gün barınağa köpekleri gezdirmek için yeteri kadar gönüllü insan gelir. Eğer yeteri kadar gönüllü gelmezse, köpeğiniz hiç kimsenin ilgisini ve dikkatini çekecek şansı bulamaz, kimse onun için bir şey yapamaz. Kapısının altından uzatılan bir kap yiyeceği ya da kocaman bir vakumlu hortumla atıklarının temizlenmesini saymazsak tabii…


Eğer köpeğiniz iri ve sert ırklardansa (Pitbull, Rottweiller, Mastiff vb), neredeyse barınaktan içeri girdiği anda ölmüştür zaten… Bu cins köpekler asla yeni bir yuva bulamazlar.. Ne kadar “şirin”, “akıllı” ya da “iyi huylu” olurlarsa olsunlar, farketmez.


Eğer barınak doluysa ve köpeğiniz ilk 72 saatte yuvalandırılamadıysa, yeni geleceklere yer açmak için köpeğiniz imha edilir. Eğer barınakta yeteri kadar boş yer varsa ve köpeğiniz talep gören ırklardan birindense, imha süresi birkaç gün daha ertelenir.


Çoğu köpek birkaç gün içinde yaşadığı bölmeyi aşırı koruyucu tavır geliştirir ve takındığı saldırgan tutum nedeniyle imha edilir. En masum, uysal ve sakin köpekler bile bu tavrı geliştirirler.


Köpeğinizin bu engelleri aştığını varsaysak bile, kulübesinden dışarı çıkmadığı için birkaç günde öksürmeye başlayacak ya da üst solunum yolu enfeksiyonuna yakalanacaktır. Barınakların her köpek için tedavi sağlayacak bir bütçeleri yoktur, bu nedenle hastalanan köpeğinizin imha edilmesi kaçınılmazdır.

Size köpeğinizin barınakta nasıl uyutulacağını da anlatmamı ister misiniz?
Önce, köpeğiniz kafesinden tasmayla alınacak. Sevinerek kuyruğunu sallamaya başlayacak, çünkü gezmeye götürüldüğünü sanacak. O “oda”nın kapısına geldiğinde içeri girmek istemeyecek ve deliye dönecek.
Ölümün kokusu mu var, bilmiyorum. Orada yitip giden ruhları mı hissediyorlar, bilmiyorum. Ama orada benim anlayamadığım bir şey var, ve istisnasız her köpek o kapıdan içeri girmemek için inanılmaz bir direnç gösterir.

Köpeğiniz önce bağlanacak. Ne kadar güçlü olduğuna bağlı olarak, 1 ya da 2 veteriner teknisyeni tarafından sıkıca tutulacak. Sonra ötenazi teknisyeni ya da veteriner işleme başlayacak. Ön ayakta bir toplardamar bulacak ve öldürücü dozda bir pembe sıvıyı damara enjekte edecek.
Umarım köpeğiniz bağlı olduğu için panikleyip aniden bacağını çekmez. Ani hareketlerde bacağı delip geçen iğneler gördüm ben… Fışkıran kandan kıpkırmızıya boyanan duvarlar gördüm. Kulakları sağır edecek çaresiz çığlıklar duydum. Hepsi hemen oracıkta “tatlı bir uykuya dalmaz”, bazen bir süre kasılırlar ve solukları kesilir, nefes almaya çalışırlar ve kendi üzerlerine dışkılarlar.

Herşey sona erdiğinde, köpeğinizin cesedi, barınağın arkasında çöp gibi toplanmayı bekleyen diğer köpeklerin cesetleri üzerine istiflenir, tıpkı yakacak odunlar gibi.
Sonra ne olur dersiniz? Yakılır mı? Çöpe mi atılır? Başka evcil hayvanlar için mamaya mi dönüştürülür?
Bilemezsiniz, hatta hayal bile edemezsiniz. Zaten bilmek de istemezsiniz.
Nasılsa o sadece bir hayvandı. Hem istediğiniz zaman yenisini alabilirsiniz, öyle değil mi?
Umarım bunları okurken gözleriniz yuvalarından fırlıyordur ve umarım benim her gün tanık olduklarımı gözünüzde canlandırıyorsunuzdur.




İşimden nefret ediyorum. İşimin ve barınakların hala var olmak zorunda oluşundan nefret ediyorum. Sizler değişmedikçe barınakların var olmaya devam edecekleri gerçeğinden nefret ediyorum. Etkilediğiniz hayatların, sadece barınağa atıp gittiğiniz zavallı bir köpeğin hayatından ibaret olmadığını bilmiyor oluşunuzdan nefret ediyorum.
Her yıl sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde barınaklarda 11 milyon hayvan ölüyor ve bunu sadece siz durdurabilirsiniz. Her bir canı kurtarabilmek için elimden gelenin fazlasını yapıyorum, ancak barınaklar tıka basa dolu, ve her gün yeni hayvanlar gelmeye devam ediyor.


Söyleyeceğim şeye LÜTFEN kulak verin:
BARINAKLARDAKİ KÖPEKLER ÖLÜYORKEN KÖPEK SATIN ALMAYIN.
KÖPEĞİNİZE EŞ ARAMAYIN, KÖPEĞİNİZİ ÇİFTLEŞTİRMEYİN.
“BİR KEZ OLSUN ANNELİĞİ / BABALIĞI YAŞASIN” DEMEYİN. KÖPEKLERDE ANNELİK / BABALIK DUYGUSU İNSANLARDAKİ GİBİ DEĞİLDİR, AİLE KAVRAMI YOKTUR. DİŞİ KÖPEKLER, BÜYÜDÜĞÜ ZAMAN YAVRULARINI TANIMAZLAR BİLE… ERKEKLER İSE HİÇ BİR ZAMAN YAVRUSUNU BİLMEZ.
KISIRLAŞTIRILMAMIŞ HER BİR KÖPEK, 6 YILDA 67.000 KÖPEĞİN DOĞUMUNA NEDEN OLUR, BUNU UNUTMAYIN.
KAÇINILMAZ SONLARI BARINAKLARDA ÖLMEK OLAN YAVRULARIN DOĞMALARINA İZİN VERMEYİN.
“DOĞACAK YAVRULARIN HEPSİNİ DE SAHİPLENECEK GÜVENİLİR İNSANLAR BULDUM” DİYORSANIZ TEKRAR DÜŞÜNÜN. 6 AY SONRA GİDİP BAKTIĞINIZDA ARTIK O “GÜVENİLİR” KİŞİLERDE OLMADIKLARINI GÖRECEKSİNİZ, BUNDAN EMİN OLUN…
İsterseniz benden nefret edin. Ama gerçeği değiştiremezsiniz ve gerçek her zaman acıdır.
Belki bunu okuyanlar içinde köpeğini çiftleştirmek isteyen, köpeğini barınağa vermeyi düşünen, ya da köpek satın almaya niyetli bir tek kişinin olsun fikrini değiştirebilirim.
Belki bunu okuyan bir kişi bir barınağa gider, “bir yazı okudum ve bir köpeği kurtarmaya geldim” der.
 
Yine iyiymiş. Veteriner eşliğinde öldürülüyorlarmış.(!) Çoğu barınakta belki de hepsinde hayvanların çoğu açlıktan, çeşitli hastalıklardan uzun süre can çekiştikten sonra ölüyor.
İnsanlar ne yazık ki farkında değil... Belki de farkında. Şu yazıyı okuduktan sonra bile gidip o pet shoplardan hayvan alacak insanlar vardır.

Netten 5 dk lık bir araştırma yapın... Sevgi ve bir yuva dışında hiç bir şey beklemeyen milyonlarca hayvan var. İşin içinde de hiç bir ticari amaç yok. Aynı şey barınaklar içinde geçerli...

Yalnız yöneticinin bu duruma alışmamış olması hala vicdan taşıyor olabilmesi ne güzel... Bu gibi durumlar insanlar için sıradanlaşabiliyor ne yazık ki...
 
Teşekkürler,
Hayvanlara yaptığımız zalimliğin sınırı yok bu da onlardan biri maalesef ki.
 
O kadar can acıtıcı bir konu ki bu. Yazıyı yazan bir Amerikalı. Hani o maddi açıdan son derece refah olan ülkenin vatandaşı. Ama anlatılanlar gene de tüyler ürpertici. Bir de Türkiye'yi düşünsek? Yiyecek bulmakta bile zorlanılan, hatta ne yazık ki kimi zaman bulunamayan barınakları, kir içinde olan barınakları, gönüllü sayısı hiçbir zaman yeterli olmadığı için dolaştırma gibi bir eylemin yanından bile geçilemediği o barınakları... Hayvanların yaşadığı duygu açısından çok da bir fark olduğunu düşünmüyorum. Terk edilmek en lüks yerde de en izbe yerde de aynı derecede acıtıyordum
r canlarını diye tahmin ediyorum. Ama o dağlık alanlara bırakılıp birbirlerini parçalamaları kaçınılmaz olan canları, sanki bir çöpmüş gibi çöp arabalarına fırlatılanları düşündükçe yaşadığım duyguyu tarif edemiyorum, sadece insan olduğum için utanıyorum kendimden. Çok klişe olacak ama en acımasız, en şiddet dolu canlının insan olduğu gerçeği düşündükçe daha da sert bir tokat olarak geri dönüyor. Ama yazıda da dendiği gibi "nasıl olsa bir hayvan". Türkiye'ye uyarlamak gerekirse; ülkemizde bu kadar aç varken ne gerek var onların karnını doyurmaya, onlar için bir şeyler yapmaya. Belki insan - hayvan ayırımını bırakıp olaya "canlı" noktasından bakmayı başarabilirsek en azından bazılarımızın vicdanı tekrar devreye girebilir. Ama bu mümkün mü, açıkçası benim hiç ümidim yok ne yazık ki...
 
X