Benim bir amcam var. Üçkağıtcının önde gideni. Birkaç sene evvel Batum'da kaçakçılıktan dolayı hakkında yakalama kararı çıkmıştı. Babam ta Gürcistan'dan Sakarya'ya kadar rüşvet ağı kurmuştu: Ülkeye getirmek ve siciline kaçakçılıktan hüküm giydiği yazılmaması için. Hapishaneden çıktıktan sonra çok borcu olduğu için rahmetli dedemin cüzdanın maaş kartını çalıp hesabındaki tüm parayı çalmıştı. Bu suçunu da örtbas ettiler. Ama akıllanmadı iş kuracağım diye sürekli para istedi kurmadı, borçlarına yatırdı. Böyle bir döngüye girildi. Beyefendi borçlandı, iş kurma bahanesiyle babamdan, dedemden para aldı, borçlarına yatırdı, sonra tekrar başa sardı. Ben küçükken bir ameliyat geçirmişim. Ameliyatta bana amcam kan vermiş. O zaman küçüktüm, beni ameliyathaneye içeride bisiklet var diye kandırarak sokuyorlardı. Kendimi bildim bileli amcam sürekli bana "Sana kan verdim. Sen benim kanımı taşıyorsun" diye söyler. Sonradan öğrendim ki amcam ameliyat olacağım gün "Hastaneye gitmem. Kan vermem" gibi triplere girmiş. Rahmetli babaannem onu ikna etmiş. Bu mevzuyu sadece benim başıma kakmıyor. Aynısını anneme, babama da yapıyor. Özellikle onların yanında bana bu lafları çok söylüyor. Tamam, Allah razı olsun ondan, lütfetmiş, kan vermiş. Ama ben o zaman küçüktüm yapışmadım boğazına bana kan ver diye. Sen insaniyet namına verdin, sürekli başıma neden kakıyorsun? Bir yerden sonra artık sinirim bozulmaya başladı. Lanet olsun verdiğin kana diyecek boyuta geldim. Ama asıl beni üzen babamın tutumu. Aslında üzülmemem gereken bir konu ama insanı üzen de hep ceviz kabuğunu doldurmayacak konular olur. Bu şişen bir balona iğne batırmak gibi. Ya da çok sevdiğin ve muhafaza ettiğin bir eşyanın zarar görmesi gibi. Ben üniversiteye başladığımda babamla bir iddia girmiştim. Aslında o beni teşvik etmişti, iddiayı da o başlatmıştı. Eğer bölümde ilk 5'e girersem bana araba alacaktı. Üniversiteyi bitirdiğimde fakülte genelinde 3. oldum. Hatta plaket de aldım. Eve döndüğümde çok umutlu dönmüştüm. Ama amcamın arkasını toplamakla ömrü geçen babam iflas etti, işinden oldu. Hatta borçlarını ödeyemedi icralık oldu. Hakkında tutuklama kararı çıktı, dedemin cenazesine giderken yolda tutuklandı. Babasının cenazesini kaçırdı. Sonra babaannem de rahmetli oldu ve babaannemden kalan son şey olan evi amcamın yine kuracağı iş yüzünden sattılar. 3 tane araba aldı. Bir de babama dedi ki: Bir araba daha alacağım onu da senin evinin önüne koyacağım. İstediğin zaman kullanırsın. Lütfetti yani beyefendi. Açıkçası bu durum çok ağrıma gitti. Neden gitti? Çünkü babam mirastan düşen kendi payını da ona verdi. Hem de sorgusuz sualsiz. Sırf ağzı sussun diye. Ev satılmadan önce her saat arayan amcam, şimdi babamın telefonlarını bile açmıyor. Ağrıma giden bu hırsız için babam didinip durdu ama sıra kızına gelince "Ben ister miydim böyle olmasını?" diye sitem edip beni suçlu durumuna düşürmesi. Sürekli uyarmama rağmen beni hiç dinlemedi. Doğru yolu göstermeme rağmen gerçeklerden kaçtı. Kardeşi yüzünden borç batağına saplandı, sorunlarından kaçmak için her gece rakı masalarına oturmaya başladı. En çok ağrıma giden de bu: Beni dinlemeyip, yok sayıp başkalarını dinlemesi, başkaları için çırpınması. Acizliğine üzülüyorum. Üzüldükçe kızıyorum. Herkes hak ettiği hayatı yaşarmış. Onun da hak ettiği hayat bu. Kendi kararlarının cefasını çekiyor, sefasını ise hırsız kardeşi. Neden ben de onun verdiği kararların cefasını çekiyorum? Neden onun verdiği kararlar benim hayatımı etkiliyor? Bu sorulara verdiğim cevap: Hayatımızdaki herkes bize bir şeyler öğretir. Babamın hayatımdaki amacı da bana "neler yapmamam, nasıl olmamam gerektiğini" göstermek. Akıllı insanlar hatalarından ders alır ama daha akıllı insanlar başkalarının hatalarından ders alır. Çok üzülüyorum. Bunu düşünmek istemiyorum ama sesini bile duysam içimde bir şeyler parçalanıyor ve canımı yakıyor.