Avrupa'da ve Türkler'de Banyonun Tarihçesi

Elif

Onur Üyesi
Pro Üye
12 Temmuz 2006
35.022
30.380
60

Avrupa Neden 1000 Yıl Yıkanmadı?


Genel sağlık ile temizliğin birlikte yürüdüğü bugün herkes tarafından kabul ediliyor. Ancak, ayıplandığı ve ahlaksızlıkla bir tutulduğu günlerin üzerinden çok geçmedi...



W T. Sedgwick, 1908 yılının önde gelen "Halk Sağlığı Kitabı”nda "salgın hastalıkların kontrolü açısından kişisel hijyenin önemi"ni vurgulamak için şöyle diyordu: "Estetik görünüm açısından sadece pisliğin yokluğu yeterli değildir..."


Temizlik "Uygunsuz" Görülmüş ve Dinsel Açıdan Yasaklanmıştı.


Sedgwick'in bu görüşleri. Amerika'da kişisel hijyenin fazla yaygın olmadığı bir dönemde gündeme gelmişti. Üstelik Avrupa ve Amerika'da, tarihin önemli bir kısmında temizlik "uygunsuz" görülmüş ve dinsel açıdan yasaklanmıştı. Din adamları, halk ve aynı şekilde krallar da bir ömür boyu yıkanmadan mutlu yaşamışlardı.

Aziz Francis: "…yıkanmamış vücut dindarlığın işareti"

Roma hamamlarında yaşanan sefahatin ardından, Erken Hıristiyan kilisesi temizliği çok çabuk safdışı etmişti. 6. yüzyılda da Aziz Benedict, iyilere ve özellikle gençlere seslenirken, "banyo ancak bazı durumlarda izne tabidir" diyordu. Aziz Francis ise, "yıkanmamış vücudun dindarlığın işareti" olduğunu söylüyordu. Kastilya Kraliçesi İsabella yaşamında sadece iki defa banyo yapmış olmakla övünmüştü; doğumunda ve evliliğinden önce...Yıkanmamanın verdiği strestenmidir bilinmez,I.İsabel'in talebi üzerine İspanyol engizisyonunda din temelli temizlik politikası başlatılmıştı. 31 Mart 1492'de Yahudilerin ve Müslümanların sınır dışı edilmesini öngören Elhamra Kararnamesi yürürlüğe girdi. Yaklaşık 200 bin kişi İspanya'dan kovuldu. Kalanlar da din değiştirmeye zorlandı. Fakat büyük bir bölümü Isabella'nın emriyle engizisyon tarafından idam edilmişti. Ayrıca Dönemin Fransa Kralı Ondördüncü Louis de, ömrü hayatında sadece iki kez yıkanmıştı. Hatta, Fransa Kralı’nı ziyarete gelen bir Rus elçi, ülkesine döndüğünde, Çar’a verdiği raporunda not olarak, “Ondördüncü Louis’nin tıpkı vahşi bir hayvan gibi koktuğunu” bildirmişti. Hiç olmazsa Ruslar’da banyo kültürü vardı, o da ayda sadece bir kez.. Bu yüzden hiç yıkanmayan Avrupalılar’ı, vahşi bir hayvana benzetirlerdi..

Amerikada Banyolar Kanunlarla Yasaklanmış veya Kısıtlanmıştı



Amerikalı kolonicilerin liderleri, rastgele cinsel ilişkiyi çağrıştırdığından banyoyu ve çıplaklığı hiç de "masum" bulmuyorlardı. Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde kanunlar banyoyu ya yasaklıyor, ya da sınırlar getiriyordu. Philadelphia'da bir dönem, bir ay içerisinde birden fazla banyo yapan kişiler hapse bile atılmıştı...



İngiltere’de Su Sorunu


Ben Gurion Tıp Fakültesi'nden V.W. Greene, o dönemlerin İngiltere'sinde ise istendiği halde banyo yapılamadığını söylüyor: "Akan su bulunamıyordu, nehirler yıkanmak için soğuktu, yakıt ise pahalıydı ve sabun bulmak kolay değildi. Kişisel temizlik için bir serbesti tanınmıyordu; çünkü temizlik halk kültürünün bir parçası değildi..."


Hastalık Yüzünden Genç Yaşta Ölümler Çoktu


19. yüzyılın büyük bir kısmında, Avrupalılar ve Amerikalılar müthiş bir pislik içinde yaşamışlar ve birçoğu buna bağlı hastalıklar yüzünden genç yaşta ölmüşlerdi. 1800'lerdeki ölüm oranı, çocuklardaki ishal yüzünden görülen kayıplar sonucu inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Çünkü anneler, tuvaletlerini yaptıktan sonra ellerini yıkamıyorlardı ve bebeklerine bakterileri geçiriyorlardı. Daha sonra, yüzyılın bitimine doğru çocuklarda görülen ölüm oranı makul bir düzeye indi.

Kişisel Temizlik, Din, Kültür ve Teknolojinin Büyük Etkisi Altında

Tarih boyunca kişisel temizlik, din, kültür ve teknolojinin büyük etkisi altında kaldı. İddiasız pek çok uygarlığın temizliğe önem vermesine rağmen, güçlü ve gösterişli toplumlar temizlikten sakınmışlardı. Örneğin Polinezyalılar, adalarına gelen Avrupalı araştırmacılardan çok daha temizlerdi.

Yıkanma olgusu, arzuya bağlı bir sonuç olarak, sosyal birliktelik, zihinsel ve fiziksel rahatlama ile tıbbi tedavi gibi sıhhi açıdan pekçok fonksiyonu beraberinde getiriyordu. Amerikalı Kızılderililerin ter banyosu, İslam toplumlarının buharlı hamamları ve Hintliler'in Ganj Nehri'nde yıkanması ise, bedensel temizlikten çok manevi arınmayla ilgiliydi.

Arkeolojik Araştırmalar

Arkeolojik araştırmalar, Gazze'de 5000 yıllık bir banyo geçmişi olduğunu ortaya koyuyor. Babil'de bulunan, içinde sabun benzeri bir madde çıkan kil kaplar M.Ö. 2800 yıllarına tarihleniyor. Ortadoğu çöl ikliminde, İbrahim dönemi öncesinden itibaren, ülkeye dışarıdan gelen ziyaretçilerin tozlu ayaklarını suyla yıkamaları bulunuyordu.

İlk bilinen Banyo Küveti Minos Uygarlığına Ait


Ancak, ilk bilinen banyo küvetleri,Girit'teki Minos uygarlığı dönemine aitti. M.Ö. 1700 civarında efsanevi Kral Minos için yapılmış olan bu küvetler, muhteşem Knossos Sarayı'nda bulunuyorlardı ve bugünkü modem küvet ölçülerindelerdi. En etkileyici olan tarafları ise bu kraliyet küvetlerine bağlı su tesisatıydı. Her biri suya tazyik sağlamak, dolayısıyla tıkanmayı önlemek amacıyla ucuna doğru incelen terrakota (pişmiş toprak) künkler, çimento benzeri bir harçla birleştirilmişlerdi. Bu teknolojileri, Minoslular'ı hidrolojik açıdan diğer insanlardan üstün kılıyordu.


Mısırlılar da Temizlik Önemliydi


Mısırlılar ise böyle bir sistem geliştirememelerine rağmen temizliklerine düşkünlerdi: taze dokunmuş keten giyiniyor, vücut yağları, günlük cilt bakımı ürünleri ve koku kullanıyorlardı, Bu insanlar. M.Ö. 1500'lere ait Ebers Papirüsü'nde anlatılanlara göre, deri hastalıklarından korunmak için, hayvan ve sebze yağları ile alkalinli tuzdan elde edilmiş sabunsu bir maddeyle yıkanıyorlardı.

Mısırlılar, aynı zamanda yıkanmak için Nil'i de kullanıyorlardı. Firavunun kızı bir gün Nil'de yıkanırken, gözüne suyun kenarında duran bir hasır sepet ilişmişti. Sepetin içinde, büyüdüğünde bir dini lider ve kanun adamı olacak küçük bir çocuk vardı. Temizliğin öncüsü Musa dini hükümler kadar temizlik kriterleri de öne sürmüştü. Dini arınmışlığın işareti olarak, İsrailoğulları'nı elbiselerini temiz tutmaya çağırıyordu.

Din adamları, çadırlarına adım atmadan önce el ve ayaklarını pirinç bir leğende yıkamak zorundaydılar. Ancak, bu davranışlarda dinden öte bir şeyler de vardı; Musa, zarar verici boyutlara ulaşarak kavmini tehdit eden pisliğin farkına varmıştı. Ona göre temizliğin noksanlığı "öldürücü"ydü, hastalık demekti. Çünkü cüzzam ve pislik eş anlamlı sayılıyordu.




Yunanlılarda Temizlik Önemliydi Ama Aşırıya Kaçmamak Kaydıyla



Yunanlılar'a bakacak olursak, onlar da kirli sayılmazlardı. Hatta temizliği ödüllendiriyorlardı. Sabun kullanmamalarına rağmen, vücutlarını yağ ve küllerle sıvadıktan sonra. kum ya da süngertaşı parçalarıyla fırçalıyor ve "strigü" denen kavisli metal bir aletle vücutlarında oluşan tabakayı kazıyorlardı. Bunu, suya girerek yıkanma ve zeytinyağı ile yağlanma izliyordu.

Homeros, kişiye özel, çoğunlukla misafir için ayrılmış, sıcak suların aktığı düz teknelerden oluşmuş Grek hamamlarını övüyordu. Halka açık hamamlarda da yıkanma odası ve "laconium" olarak bilinen sıcak hava odası bulunuyordu. Bu oda, genellikle "gymnasium"a ek olarak hizmet vermesi için düşünülmüştü. Ancak Yunanlılar'ın su kullanımı azdı; temizlik ödüllendiriliyordu ama aşırıya kaçmamak kaydıyla... Bir keresinde Demostenes, "sürekli yıkanmak"tan işini yapamayan yabancılardan şikayet etmişti.


Yıkanmanın Zirvesinde Bir Ulus Romalılar


Yıkanmanın zirvesinde bir ulus olarak, Romalılar'ın hamamlara aşırı düşkün oldukları anlaşılıyor. Roma hamamlarında, yer döşemesinin altından ve duvarların içinden geçerek sıcaklığın binaya dağılımını sağlayan, "hipokaust" (cehennemlik) denen bir ısıtma sistemi bulunuyordu. Böylece binada etkili ve kalıcı bir sıcaklık sağlanabiliyordu.

Romalılar, bu sistemle en büyük zevklerini tatmin etmişlerdi. M.S. 4. yüzyılda, Roma'da 11 büyük ve muhteşem umumi hamam binası, 1350'den fazla çeşme, sarnıç ve yüzlerce özel hamam bulunuyor, 13 su kemeri şehre hizmet veriyordu. Roma'da kişi başına düşen ortalama su tüketimi ise 1350 litreden fazlaydı. Bu miktar, bugün neredeyse 5-6 Türk ailesine yetecek kadardı.

Lawrence Wright'ın 1960'ta yayınladığı "Temiz ve Ahlaklı" (Clean and Decent) kitabında, "Roma umumi hamamları, toplumsal hayatın merkeziydi ve banyo yapmak en temel sosyal görevdi. En mükemmel mimari ve konstrüksiyonel tasarımlar hamamlara aktarılmıştı" diye yazıyor. Seneca'nın notlarına bakılırsa, imparatorluğun en erken günlerinde bile, Romalılar haftada en fazla bir kere kendilerini yıkayarak arındırırlardı. Şehirliler, daha sonra bu sayıyı "balneum" denen küçük banyo evleriyle artırmışlardı.



İlk "Therme" (Hamam Binası) MÖ.25’te Yapıldı

M.Ö. 25'te İmparator Augustus'a en yakın kişi olan Agrippa, ilk "therme"yi (hamam binası) tasarlamış ve inşa ettirmişti. Böylece, Romalılar banyonun altın çağını başlatmış oldular. Ardından gelen imparatorlar, gittikçe artan sayıda hamam binası ve beraberinde spor, tiyatro, müzik, hatta uyuma aktivitelerine de sahip olan hamam kompleksleri yaptırdılar.

Ücretsiz, ya da az bir miktar ücretle hizmet veren hamamlar imparatorların popülaritesini de artırıyordu. Wright, kitabında, İmparator Caracalla'nın (M.S. 206-217) yaptırdığı hamamın, Londra'daki St. Paul Katedrali'nden 6 kat daha fazla, (25.000 metrekareden fazla) yer kapladığını ve burada aynı anda 1600 kişinin yıkanabildiğini yazmıştı.

MS. 305'te yapımı sona eren İmparator Diocletian'ın (M.S. 298-306) inşa ettirdiği hamam, 11 hektarlık bir alana yayılıyordu ve yüksek tavanlı mermer salonu 3200 kişiyi ağırlayabilecek büyüklükteydi. Bina bugün Michelangelo'nun restorasyonu sayesinde kilise olarak kullanılıyor.



Therme'lerin İlk Yıllarında, Kadın ve Erkek Bir Arada Yıkanamıyorlardı

Wright kitabında, "hiçbir yetişkin ve çocuklu kadının hamamlara kabul edilmediği"ni yazmıştı. Pompei'de kadın ve erkek için ayrı üniteler mevcuttu. Ancak Roma'da hamamlar, gelişigüzel cinsel oyunların oynandığı "sefahathaneler" haline geldi. Öyle ki, bazıları genelevlerin bir uzantısı olmuştu. Bu noktadan yola çıkan bazı araştırmacıların, "Romalılar'ın yıkanma takıntısının imparatorluğun çökmesine yardımcı faktörlerden biri olduğu"nu söylemelerinin nedeni de buydu. Hamam geleneği Bizanslılar'ca da sürdürülmüştü. Ancak, bu dönem hamam binaları, Roma ihtişamından oldukça uzaktı.


Roma Banyo Geleneği Kasten mi Engellendi?


Hijyen konusuna geri dönersek; Prof. Greene'ne göre Erken Hıristiyanlık dönemi rahipleri, vücut temizliğini, lüks, materyalizm, paganizm ve Romalılar'ın hayvansı hisleriyle bir tutmaya başlamışlardı. Birkaç yüzyıl boyunca, Yunan ve Romalılar'ın gerek özel gerekse genel temizlik alışkanlıkları unutuldu, ya da Greene'in iddia ettiği gibi "kasten bastırıldı". Ortaçağ boyunca Avrupa, bugün sıklıkla söylendiği gibi. "1000 yıl banyosuz yaşadı"...

Oysa, papa olan ilk keşiş Büyük Gregory. "vakit kaybettirecek bir lüks" durumuna gelmediği sürece pazar banyolarına izin vermişti. Gregory'nin hijyene karşı olmadığı bu örnekten belliydi. Bazı din adamları, karanlık çağlar boyunca kültür ve bilimin bekçileri olan Avrupa manastırlarında, Roma'nın bazı hidrolojik teknolojilerini ve temizlik alışkanlığını sürdürdüler; her yıl belli zamanlarda, manastırın ısınma odasında sıcak su ve sabunla yıkanıyorlardı.


Manastır Dışında Temizlik, Sosyal Sınıflara Göre Değişiyordu



17. yüzyılın sonlarına kadar çatal kullanımı yaygın olmadığından, Ortaçağ sosyetesi ellerini yemeklerden önce ve sonra yıkarlardı. Birçok malikanede, su tekneleri ve baş yıkamak için kullanılan sürahiler ile aile ve misafirlerinin su sıcak olduğu zaman atladıkları günlük büyük küvetler bulunuyordu


Aynı Sıralarda İslam Dünyası

Arapça anlamı "sıcaklığı yayan" demek olan hamamlarda pisliklerini gideriyorlardı. Doğurganlığı artırdığına inanıldığından, Hz.Muhammed halka ter banyolarını tavsiye etmişti. Bu hamamlar, Roma hamamları kadar olmasa da, oldukça karmaşık bir mimari ve dekorasyonla bezenmişti ve değişik sıcaklıklarda birçok odadan oluşuyordu. Ayrıca fiziki ve ruhsal arınmayla birlikte, bu yapılar hem sosyallik içeriyor, hem de arzuya göre kişiye inziva olanağı sağlıyordu.

Haçlılar Hamamları Avrupa da Tekrar Canlandırdılar



Haçlı Seferleri sırasında bu hamamları tanıyan Hıristiyanlar, ülkelerine döndüklerinde bu fikri Avrupa'da tekrar canlandırdılar. "Stew" (umumhane) denen bu hamamlar. İngiltere ve Fransa'da oldukça popüler oldu. Ancak bu yapılar, Roma'daki öncüleri gibi giderek kötüye kullanılmaya başlandı. Bazıları röntgenleme amaçlı galerilerden oluşan bu yapılar, zina merkezi olmaya başlamıştı.

Hastalık yaymaları ve ahlak dışı işlerin döndüğü yerler olarak kiliseye bağlı çevrelerin hoşnutsuzluğunu çekiyordu. Öyle ki, 1500'lerde, 8. Henry'nin hüküm sürdüğü dönemde, İngiltere'nin çoğu "umumhane"si kanunlarla kapatıldı. 1538'de I. François, bütün Fransız umumhanelerinin kökünü kazıdı. Böylece 100 yıldan fazla bir süre halk hamamları Avrupa'da kayboldu. Bu dönemde de çok az kişi, o da ancak sağlık sebepleriyle, kendi kendine temizliğini sürdürebilmişti.


Sıcak Su "Ahlakı Bozucu Duyguları Canlan"dırır
Bir 16. yüzyıl uzmanı, sıcak suyun ahlakı bozucu duyguları canlandırdığını öne sürmüştü. 1600'lerin sonunda Fransa, Almanya, Belçika ve İngiltere'de canlanmaya başlayan halka açık hamamlar ancak görünüşte sağlıklıydı. Bir yüzyıl sonra, "temizlik, tanrısallığa yakınlıktır" diyen, "Metodizm"in kurucusu John Wesley, soğuk banyonun, tümörden körlüğe kadar tam 50 illete iyi geldiğini anlayabilmişti.


Büyük kaplıcalardaki maden sularının sağlığa, gençliğe ve doğurganlığa iyi geldiği söyleniyordu ama, bu sular özellikle seksi teşvik ediyordu. Karlsbad, Marienbad ve benzeri kaplıcalarda kibar bayanlar, "hamam gölgeleri" denen partnerleriyle tanışıyorlardı.


Banyo Lüks Sayılıyor ve Vergiye Tabi

Banyo, özellikle kraliyet çevresi ve varlıklı çevrelerce, temizliği pek fazla çağrıştırmıyordu. Fransız saraylarında görkemli küvetler yapılmıştı. İngiltere'de halk tabakası için aynı şartlarda banyo yapmak imkansızdı, lüks sayıldığı ve yüzde yüz vergiye tabi olduğundan, sabun bütçelerini zorluyordu. Kalabalık Londra'da temizlik ve su dağıtım sistemleri, Roma ve Girit'teki sistemlerle yarış edecek düzeye ulaşmıştı. Buna rağmen, temizliğe karşı genel bir isteksizliğin oluştuğu Dickens dönemi, korkunç bir pislik içinde geçti.

Greene, "İnsanlar sürekli zehirlerden ve kirlilikten önceki güzel günlerden söz ediyor ama, Avrupa ve Amerika'nın o eski güzel günlerinde insanlar, insan ve hayvan dışkılarıyla pislik içinde yaşadılar, ırmaklar kirliydi, kıyafetlerine ise mikroptan yanaşılmıyordu" diyor. Hastalıklar iyiden iyiye yayılıyordu. Bugün araştırmacılar, zaman içinde aşı ve antibiyotik gibi önemli faktörlerin tıp biliminde yer almaya başladığına işaret ediyorlar.

Ayrıca, bu dönemde sütün pastörize edilmesi ve yiyecek ıslahının da gelişmeye başladığı görülüyor. Bütün bunlar*da; kitlelerde gelişen temizlik anlayışı, çöplerin toplanması, lağım ve içilebilir suların ayrılması önemli rol oynuyordu. 1842'de, İngiltere Fakir Yasası Komisyonu sekreteri olan Edwin Chadwick'in açıklamasına göre; pislik hastalığa, hastalık gelir ve dolayısıyla güç kaybına neden oluyordu.

Chadwick aynı zamanda, bakanlığı, çalışan sınıfın temizlik standartlarını geliştirmesi konusunda harekete geçirmişti. Bu çabalar sonucunda, Parlamento 1846'da, "Halk Hamamlarını ve Yıkanma Evleri Hareketi"ni onayladı ve Gladstone, 1853'te sabun vergisini kaldırdı. Bu, İngiltere hazinesi için her sene bir milyon pound demekti ama, Harvard bilim tarihçisi Dorothy Porter'm günümüzdeki araştırmalarına göre, pislik ve buna bağlı yoksulluk İngiltere'ye çok daha pahalıya maloluyordu.





Londra’da Halka Açık Yıkanma Evleri Çoğalıyor


1860'ta, Londra'da sayısı 10 olan, halka açık yıkanma evleri, bir milyondan fazla sayıya yükseltildi. Bu hareket Amerika'ya da yayıldı. "Amerikan Tıp Topluluğu Dergisi"nin 1892 Ekim sayısında; korunma tedaviden daha iyi olduğu takdirde, halka açık büyük bir hamam kurmanın, hastane inşa etmekten daha ucuza malolacağı yazmaktaydı.




Türklerde Yıkanma ve Hamam Geleneği


Türkler'de yıkanma kültürüne genel olarak baktığımızda, islamiyet öncesi ile sonrası arasında oldukça büyük bir fark görürüz. Selçuklular'ın atası olan Oğuzlar, suyu kutsal ve arı saydıklarından, bu kutsal şeyi kirletmemek için eski Türkler'de olduğu gibi yıkanmazlardı. İslam dini Roma ve Bizans'tan kalan yıkanma kültürü ile karşılaşınca, dinin temellerinden olan temizlikle doğrudan ilgili olan ha*mamların önemi artmıştı.

8. yüzyılda Emeviler, Suriye'de İslam hamam geleneğinin ilk temellerini atmışlardı. Suriye mimari geleneğini yansıtan bu hamamlar, süsleme ve teknik açıdan Bizans'ı örnek almışlardı. Gerek Suriye örnekleri, gerekse Bizans hamamları Türk hamamları ile karşılaştırıldığında, birbirlerinden çok farklı oldukları görülüyor. Ancak her iki örneğin de Bizans'tan etkilendikleri açık.

Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen Selçuklular, vücut bakımı ve dinin gereği olan temizlik için basit yapılar yaptırmışlardı. Kuran'da akmayan suyla temizlik yapmanın "caiz" olmadığı, mutlaka akan su kullanılması buyrulduğundan, Türkler Anadolu'ya geldiklerinde Bizans hamamlarını değişiklikler yaparak kullandılar. Bu hamamlarda bulunan su tekneleri ve yıkanma havuzları İslam anlayışına uymuyordu. Ancak, bu suların bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı bilindiğinden, havuzlara girmek için vücudun temiz olması şart koşulmuştu.

Türkler'de yıkanma unsuru önemli olduğundan, hamamın sı*radan bir insanın yaşamında bile ayrı bir yeri vardı. Saray ve konaklarda bulunan özel hamamların yanısıra, halkın ihtiyacını karşılamak için çok sayıda lüksten uzak halk hamamları yaptırılmıştı. Bu hamamlar, her şehir ve kasabada, hatta çarşı içlerinde bile bulunuyordu. Birçoğu hükümdar veya zengin kişiler tarafından yaptırılmıştı.

Hamamlar, genellikle kadın ve erkeğin ayrı yıkanmasına olanak tanıyacak şekilde inşa edilmişti. Bu tür hamamlara "çifte hamam" deniliyordu. Kadınlara ait olan kısmın kapısı dışarıdan içerisi görülmeyecek şekilde çıkmalı yapılmıştı ve bu kapıdan çoğunlukla arka sokağa çıkılıyordu. Bu şekilde inşa edilmeyen hamamlarda, kapıya asılan renkli bir havludan o saatin kimlere ayrıldığı anlaşılıyordu

Osmanlı Kültüründe Hamamlar Kadınlar İçin Çok Özeldi

Giderek Osmanlı kültürünün önemli bir parçası haline gelen hamamlar, özellikle kadınlar için zaman zaman tüm günün geçirildiği mekanlar olabiliyordu. 16. yüzyılda kadınlar, kalabalık gruplar halinde hamama gider, birbirlerini yıkarlardı. Bazen öğle yemeklerini de beraberlerinde götürerek akşam yemeği saatine kadar hamamda kalırlardı. Erkekler hamamında peştemalsiz dolaşılmazdı.

Soyunduktan sonra kıyafetleri için bakıcı tutan erkekler, hamamdan çıkarken kendilerine hizmet eden kişilere bahşiş verirlerdi. Eski istanbul'da kadınlar hamamı, 10-15 günde bir tüm eğlencesi hamama gitmek olan kadınlar için, tam anlamıyla bir cümbüş yeri olurdu. Hamama yıkanmak, zaman geçirmek için gidilmesinin yanısıra, "gelin hamamı", "kırk ha*mamı" gibi özel nedenlerle de gidilirdi.

Bazı yatırların bulunduğu yerlerdeki hamamlar ise şifa kaynağı olarak kabul edilirdi. Hastalığı olanlar buralara gelirler, içi okunmuş bakır tastan su içer ve yıkanırlardı. Saray hamamları kuşkusuz daha gösterişli ve süslü yapılardı. Bu hamamlardan sadece saray halkı yararlanabiliyordu. Topkapı Sarayı'ndaki "Hünkar Hamamı" saray hamamlarına iyi bir örnektir.

Bu tür hamamların ortasında yıldız biçiminde olan "hünkar ma*halli" olurdu. Kenarlarda ise, gözdelerin hücreleri vardı. Evliya Çelebi, Topkapı Saray Hamamı'nı "gümüş ve altın musluklardan sı*cak ve soğuk suların ince oyma*larla süslü mermer kurnalara aktığı bir yer" olarak anlatmaktadır. Hamamın soyunma yerinde ise altın ve gümüş kakmalı sedirler bulunuyordu. Aynı şekilde, hareme ayrılmış hamamlar da aynı lükse sahip yerlerdi.

Osmanlılar'da hamamlar iyi gelir getiren kuruluşlardı. Bu nedenle sayıları hızla artmış, su ve odun tüketimi inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. 18. yüzyılda bu artışı sınırlayabilmek için bazı önlemler alınmıştı.

Napoleon:"Üç hafta içinde evde olacağım, sakın yıkanma..."

Apokrin ter bezleri, vücutta ağırlıklı olarak koltuk altında ve kasık çevresinde bulunuyor. Bunlar özellikle huzursuzluk ve seksüel uyarılma esnasında dışarıya hafif bir koku salgılıyorlar.

Bilimadamları, hayvanlarda oluşan bazı kimyasal olayların karşı cinse karşı kışkırtıcı olduğunu, aynı durumun insanlarda da geçerli olmasının hiç de şaşırtıcı olmadığını düşünüyorlar. Bu hipotezi destekleyen en ünlü örnek ise Napoleon Bonaparte'tan... Napoleon, seferinin sonuna yaklaştığında karısı Josephine'e, şu mesajı göndermişti: "Üç hafta içinde evde olacağım, sakın yıkanma..."

Hamamlardan, Fin saunalarına kadar banyonun her türlüsü temizleyici olabiliyor. Teri havluyla silmek, geride az da olsa koku yayacak bakteri bırakabiliyor. Ama çoğumuz, su ve sabuna güveniyoruz. Yağ ve alkaliden yapılan sabun, kirden kaynaklanan yağ ve bakterileri su ile geçici olarak yok ediyor.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…