- 12 Temmuz 2006
- 35.047
- 30.491
- 61
Hun – Oğuz destanlarındandır. V. asırda Avrupa topraklarında devlet kuran Batı Hunlarının Hükümdarı Attila’nın fetihleri etrafında oluşmuştur. MS V. asırda Avrupa’ya korkulu yıllar yaşatan Attila, Rusya’dan Fransa’ya kadar bütün Avrupa’yı almış, Roma’ya kadar uzanmıştır.
Hun Hükümdarı Atilla, Roma ordusunu yendikten bir yıl sonra tahminen 50000 askerle tekrar roma kapısına dayanmış ve Roma’nın ileri gelenleri tarafından Roma Prensesi ile evlendirilmek için ikna edilmiş, evlendiği Roma Prensesi tarafından zehirlenerek öldürülmüştür. Mezarının tahminen Tuna Nehri’nin yatağında olduğu bilinmektedir. Yeri hala bilinmemekte ve bulunamamaktadır. Ayrıca Macarlar için de bir ata sayılır.
Destanda onun ölümüyle ilgili söylenen ağıtta bir ölüm feryadı değil, Attila’nın kahramanlıkları
anlatılmıştır.
Attila’nın doğumu destanda “…Türk-Hun soyundan Muncuk adındaki beyin, yüzü bir kurt kadar sert, gerekmedikçe konuşmayan, asla gülmeyen, av peşinde koşan, at sırtından inmeyen bir oğlu dünyaya geldi.” şeklinde anlatılır ve Türkleri parlak günlere bu çocuğun götüreceğine dair bir inancın var olduğu kaydedilir. Bu çocuğa “At İlli” denmesi destanda, Türklerin en değerli şeyleri atları ve koyunları olması münasebetiyle açıklanmaktadır.
Attila, amcalarının yanında büyür. Bu amcalarının adı Rua, Ay-bars ve Oktar’dır. Yuldız’dan sonra, 420 sıralarında Hunların başında bulunan, Attila’nın babası Muncuk’la beraber işte bu dört kardeştir. Attila, zayıf iradeli olan, kendisine benzemeyen kardeşi Bilge’yi ölene kadar korur. Kardeşi Bilge’nin adı kaynaklarda genelde Bleda olarak geçmektedir. Attila’nın amcası Rua vefat edince, Türk-Hun Devletinin kağanı Attila olur ve ilk iş olarak Roma’ya huzur getirmek amacıyla ordularını dört bir yana sevk eder.
Destana göre Hun çobanlarından birisi, sivri ucu yukarı doğru olan ve toprağa gömülmüş muhteşem bir kılıç bulur ve Attila’ya verir. Kamlar, bunu Allah tarafından dünya hâkimiyetinin Attila’ya verildiği şeklinde yorumlarlar. Oğuz Kağan Destanı’nda altın yay ve oklar da bu şekilde gömülüyordu.
Daha sonra Orleans’tan Catalanaum ovasına giderken Hunlar tarafından Romalı bir keşiş yakalanır. Attila keşişe “Yarın kim galip gelecek” diye sorar. Keşiş, “Allah’ın kamçısı sensin. Kendi adaletinden ayrılanları Allah seninle cezalandırıyor. Lakin şunu unutma, bu kılıcı bir gün senin elinden alıp, başkasına verebilir. Senin gücün beşeri değil, ilahidir. Savaşlarda Romalıları yeneceksin” der. Ve bundan sonra ona, “Tanrı’nın kırbacı” denmeye başlanır. Avrupalıların, Attila’ya “Tanrının Kılıcı – Tanrının Kırbacı” unvanını yakıştırmalarının sebebi, buradan anlaşılmaktadır. Catalanaum’da Roma ordusu dağılır, Romalıların ünlü komutanı Aetius Türklerin elinden güçlükle kurtulur. Tarihte bu savaş sonuçsuz kalır. Attila, ordugâhını toplamış ve yurduna doğru hareket etmiştir. Aetius da zayıflamış kuvvetleri bir şey yapmaya cesaret edememiştir.
Destana göre, İmparator III. Valentinianus, kız kardeşi Honoria’nın çocuklarının ileride tahtta hak iddia etmelerinden korktuğundan, onu hapsettirir. Prenses, ancak Türklerin bu cesur ve yakışıklı kağanı sayesinde kurtulabileceğini düşünür ve ona bir nişan yüzüğü gönderir. Attila, bunun sadece kendisini kullanmak niyetiyle gönderildiğini anladığından Honoria’ya yüz vermez, açıkça da reddetmez. Bu fırsatı değerlendirir ve Roma imparatorluğunun yarısından fazlasını nişanlısının hissesi olarak, kendisine ister. İmparator bu işin sonunun kötüye varacağından endişe ettiğinden, aceleyle prensesi bir başkasıyla evlendirir. Tarihi kaynaklarda yer alan bu hikâyenin sonunda Attila, bu isteğinde ısrar etmiştir, fakat birdenbire siyaset değiştirerek bunu unutur gözükmüştür.
Destanda, Türklerin öbür dünyaya inandıklarından, özellikle ölen beylerin mezarlarına, ikinci hayatlarında da kullanabileceklerini düşündükleri, ölenin sağlığında kullandığı değerli eşyalarını gömdüklerini bilen Margos şehrinin piskoposunun, adamlarına Türk mezarlarını soydurup, kendisine servet edindiği anlatılmaktadır. Türklere karşı yapılan bütün bu kötü muameleler karşılıksız kalmaz. Attila, askerlerinin başında Balkanlara doğru ordusunu yürütür ve Margos şehrini zapt eder. Kaynaklarda ayrıca Margos şehrinin ele geçirilmesinde, piskoposun da can korkusundan, Hunlara yardım ettiği belirtilir.
Destanda, leyleklerin uçuşuna göre hareket eden Hunlarla ilgili şöyle bir hikâye de aktarılmaktadır: “İtalya seferi sırasında, Türkler Aquileia isminde bir şehri kuşattılarsa da, bir türlü alamıyorlardı. Attila ümidi kırılmış bir şekilde, surların etrafında dolanırken, leyleklerin yavrularını evlerin üzerinden kaparak, yakında bulunan bir ovaya taşıdığını gördü. Kağanın yanında bulunanlar, bu vaziyetin iyiye işaret olduğunu, leyleklerin şehrin düşeceğini hissettiklerinden, göç etmeye başladıklarına yordular. Bunun üzerine Türk ordusu tekrar hücuma kalktı ve burayı ele geçirdi.” Attila, aldığı haberler neticesinde ve ordunun hızlanması üzerine kat’i kararını vermiş ve şehrin mutlaka zapt edilmesi lüzumunu ileri sürerek ordusunu harekete geçirmişti.
Hun lideri Attila, yüz bin kişilik ordusuyla Po ovasına dalınca, Romalılar ve Roma senatosu, barış yapmak amacıyla, Papa I. Leo’yu bütün Hıristiyan dünyasının adına, Türk kağanından af dilemeye gönderirler. Attila, Hrıstiyanların en yetkili ağzı kendisinden bağışlanmayı istediğine göre, Roma’yı yıkmaya gerek olmadığını düşünür. Kaynaklarda da yer alan bu olay neticesinde Attila da acize yardım, düşküne dokunmamak Türkün karakteri icabı olduğundan Roma’yı Romalılara bağışlamıştır. Türkü tanımayan yabancı tarihçiler, “Attila, mahçup olarak çekilmektense, Roma elçileri ile hemen uyuşuverdi” demektedirler. Muzaffer bir şekilde İtalya’ya girmiş iken mahçup olmak, çekinmek söz konusu olamazdı. Papa I. Leo’nun, Attila nezdinde neler söylediği, Hun başbuğunu nasıl ikna ettiği ve ona Roma’yı bağışlaması için nasıl ricada bulunduğu malum değildir. Çünkü kendi tarihleri için pek iftihar edilecek bir sahne olmadığından batı tarihçileri bu ciheti sükut ile geçiştirmeyi tercih etmişler, fakat Attila tarafından iyi bir şekilde karşılandıklarını da inkar edememişlerdir.
Destanda, Kriemhild adlı Hıristiyan bir bayanla Attila’nın evlenme hadisesi de yer almaktadır. Kriemhild, Alman asilzadelerinden birisinin dul eşidir. Hıristiyan olmasına rağmen Attila onunla evlenir ve onu başkentine götürür. Asıl niyeti Nibelungen hazinesini ele geçirmek olan Kriemhild, son derece kurnaz hareket ederek Attila’nın kardeşi Bilge ve oğlunun öldürülmesine neden olur. Bütün sarayı ateşe verir ve kendisine hazinenin yerini söylemeyen soydaşının da kafasını kestirir. Onun yüzünden on binlerce insan yok olur. Attila, durumu öğrendiğindeyse, iş işten geçmiş olur.
Attila’nın, tarihi kaynaklarda da yer alan İldiko ile evliliği ve ölümü ise destanda şu şekilde anlatılmaktadır: “Attila ne yapılırsa yapılsın, Avrupalılarca durdurulamıyordu. Onu mertlikle alt edemeyenler yine bir hile aradılar ve nihayet bunu da buldular. Attila’nın evvelce ortadan kaldırdığı Got şeflerinden birinin kızına ulaşıldı ve ona, Attila’yı zehirlemesi teklif edildi. Zaten kız da bir fırsat bekliyordu. Babasını öldüren bu Türk’ten mutlaka intikamını almalıydı. İldiko, Attila’nın evlenme teklifine hemen olumlu cevap verdi. Altmış yaşına gelmiş olan Attila, muhteşem bir düğünle, evlendi. Daha önceden kıza zehir verilmişti. Zifaf gecesi kız, yatmadan evvel Attila’nın içeceği kımıza zehiri koydu. Sabah olduğunda kaganın çadırından ses, seda çıkmıyordu. Attila’nın kardeşleri ve çocukları merak ettiler. Sonunda çadıra girilmeye karar verildi. İçeri baktıklarında, Attila’nın cansız vücuduyla karşılaştılar. Onun zehirlendiğini anlayan Hunlar, kadını oracıkta boğuverdiler.”
Cermen efsanesi İldiko’nun ismini Hildegund şeklinde yazmakta ve Frank kralının veya Burgund kralının kızı olarak göstermektedir. Attila’nın ölüm sebebi hakkında çeşitli rivayetler vardır: Bir havadise göre Atilla uyurken İldiko kocasını bir hançerle öldürmüştü. Bazıları da İldiko’ya saray adamlarından birisinin yardım ettiğini söylüyordu. Alman efsaneleri ise, destanda da belirtildiği gibi, İldiko’nun Atilla’dan öç almak üzere bu cinayeti işlediğini yazarlar, çünkü İldiko’nun ailesini öldürmüştü. Bütün bu efsanelere rağmen Atilla’nın devlet adamları, oğulları ve Hun reisleri Atilla’nın tabii bir ölümle, düğün gecesi çok içtiğinden, burun kanamasından öldüğünü ilan ediyordu. Devletin yıkılmaması, Hun birliğini, muazzam imparatorluğu bozmamak için bu şekilde bir haber yaymak zarureti vardı.
Böylece Türklerin sahip olduğu en kudretli hükümdarlardan bir tanesi olan Attila, savaş meydanlarında yok edilemeyince, bir kadının marifetiyle haince ortadan kaldırılır. Onun bu ani ölümü, her şeyin ters gitmesine sebep olur. Çocukları birbiriyle anlaşamaz, kabileler arasında kavgalar çıkar ve tekrar geldikleri bozkırlara geri dönerler.
edebiyatogretmeni.org