E
EU1
Ziyaretçi
- Konu Sahibi EU1
- #1
'Bizi içten yıkmak isteyecekler Yabancı efendi kabul edilemez' BİR İngiliz gazeteci Atatürk'le röportaj yapmaktadır. Sorar Atatürk'e: 'Milletler Cemiyeti'ne üye olmayı düşünüyor musunuz?'
Atatürk'ün cevabı şu olur: 'Üye olmak için müracaat etmeyiz. Eğer davet gelirse şartlarımızı koyar, düşünürüz.'
Milletler Cemiyeti, Türkiye'yi davet edebilmek için yasasını bile değiştirmiş ve üyelik için davet edilen ilk ülke Türkiye olmuştu.
Atatürk, NATO'ya girebilmek için Kore'ye asker göndermezdi. Avrupa Birliği'ne girebilmek için Kıbrıs'ı feda etmez, Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye müstemleke gibi davranmalarına, iç işlerimize karışmalarına ve Türkiye'yi bir maymuna çevirmeye çalışmalarına asla izin vermezdi. Çünkü başında Atatürk gibi dahi bir liderin bulunduğu Türkiye'nin ne NATO'ya ihtiyacı olurdu, ne ABD'ye ve ne de AB'ye... Çünkü Atatürk'ün Türkiye'si muhtaç ülke değil, muhtaç olunan güçlü, onurlu, gururlu ve saygın ülke olurdu. Çünkü Atatürk'ün Türkiyesi başkalarına avuç açmaz, yalvarmaz, yakarmazdı.
Görürsünüz, işitirsiniz...
Prof. Dr. Afet İnan'ın 'Atatürk Hakkında Hatıra ve Belgeler' adlı kitabında anlattığına göre, Atatürk, 9 Ocak 1936 Perşembe günü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin açılışındaki ilk derste, elindeki yazıyı okuması için Afet İnan'a verir ve şöyle der: 'Tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden dinleyebileceğiz.'
Afet İnan itiraz edecek olur: 'Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemem.'
Canı sıkılan Atatürk, Afet İnan'a şu tarihi sözleri söyler: 'Bunlar bir gün olacaktır... Görürsünüz, işitirsiniz...'
Ufkun ötesini görüyordu
O'nun dediklerinin çoğu gerçekleşti, bir kısmı da gerçekleşmeye devam ediyor. Çünkü O, sadece ufku değil, ufkun ötesini de görebilen bir liderdi. 'Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır' diyordu. Mesela radyonun emekleme çağında olduğu, sinema ile ilgili çalışmaların yeni başladığı yıllarda şunları da söylemişti:
'Sinema, gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır. Şimdi bize basit bir eğlence gibi gelen eğlence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir. Japonya'daki kadın,Amerika'daki zenci, Eskimo'nun ne dediğini anlayacaktır. Tek ve birleşik bir dünyayı hazırlamak bakımından sinema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler açan matbaa, barut, Amerika'nın keşfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktır.'
Kahin değil, dahiydi
Bozkırın ortasında kasaba görümündeyken başkent yaptığı ve Batılı kimi devletlerin büyükelçi göndermek bile istemedikleri Ankara'nın bir gün dünyanın en modern kentlerinden biri olacağını O'ndan başkası göremez, bilemezdi:
'Ben Türk'ün imkansızı imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya göstermek için Ankara'yı istedim. Bir gün gelecek şu çorak tarlalar yeşil ağaçların çevirdiği villalar arasından uzanan yeşil sahalar, asfaltlar ve binalarla bezenecek. Hem bunu hepimiz göreceğiz, yakında olacak...'
Atatürk kahin, müneccim, falcı veya astrolog değildi. Hatta fütürist de değildi.
O, okuyan, izleyen, gözleyen, araştıran, derin tahliller yapabilen, mantıklı sebep-sonuç ilişkileri kurabilen bir dahi, rasyonel mantık adamıydı.Böyle bir dahinin ileri görüşlü olmamasına, gelecekte neler olacağını bilmemesine imkan yoktu. Yani, bir liderde ve önderde olması gereken en büyük meziyete sahipti.
Öngörüleri bir bir oldu
O, yaşadığı çağda, bugünümüzü nasıl şekillendirmemiz gerektiğinin bütün reçetelerini de vermişti. Atatürk'ün 84 yıl önce söylediklerinin bile nasıl bir bir gerçek olduğunu anlatmaya çalıştığımız bu araştırmamızda, kendi yorumlarımızdan çok, O'nun mucizevi sözlerine öncelik verdik. Çünkü bizim söyleyeceğimiz en güçlü söz bile, Atatürk'ün sıradanmış gibi görünen herhangi bir sözünün yanında çok sönük, silik ve etkisiz kalır. Atatürk'ün akıl ve mantık ürünü müthiş öngörülerini okurken, O'na olan hayranlığınız bir kat daha bir kat daha artacak.
Sırrı Yüksel Cebeci
Akşam
Atatürk'ün cevabı şu olur: 'Üye olmak için müracaat etmeyiz. Eğer davet gelirse şartlarımızı koyar, düşünürüz.'
Milletler Cemiyeti, Türkiye'yi davet edebilmek için yasasını bile değiştirmiş ve üyelik için davet edilen ilk ülke Türkiye olmuştu.
Atatürk, NATO'ya girebilmek için Kore'ye asker göndermezdi. Avrupa Birliği'ne girebilmek için Kıbrıs'ı feda etmez, Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye müstemleke gibi davranmalarına, iç işlerimize karışmalarına ve Türkiye'yi bir maymuna çevirmeye çalışmalarına asla izin vermezdi. Çünkü başında Atatürk gibi dahi bir liderin bulunduğu Türkiye'nin ne NATO'ya ihtiyacı olurdu, ne ABD'ye ve ne de AB'ye... Çünkü Atatürk'ün Türkiye'si muhtaç ülke değil, muhtaç olunan güçlü, onurlu, gururlu ve saygın ülke olurdu. Çünkü Atatürk'ün Türkiyesi başkalarına avuç açmaz, yalvarmaz, yakarmazdı.
Görürsünüz, işitirsiniz...
Prof. Dr. Afet İnan'ın 'Atatürk Hakkında Hatıra ve Belgeler' adlı kitabında anlattığına göre, Atatürk, 9 Ocak 1936 Perşembe günü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin açılışındaki ilk derste, elindeki yazıyı okuması için Afet İnan'a verir ve şöyle der: 'Tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden dinleyebileceğiz.'
Afet İnan itiraz edecek olur: 'Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemem.'
Canı sıkılan Atatürk, Afet İnan'a şu tarihi sözleri söyler: 'Bunlar bir gün olacaktır... Görürsünüz, işitirsiniz...'
Ufkun ötesini görüyordu
O'nun dediklerinin çoğu gerçekleşti, bir kısmı da gerçekleşmeye devam ediyor. Çünkü O, sadece ufku değil, ufkun ötesini de görebilen bir liderdi. 'Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır' diyordu. Mesela radyonun emekleme çağında olduğu, sinema ile ilgili çalışmaların yeni başladığı yıllarda şunları da söylemişti:
'Sinema, gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır. Şimdi bize basit bir eğlence gibi gelen eğlence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir. Japonya'daki kadın,Amerika'daki zenci, Eskimo'nun ne dediğini anlayacaktır. Tek ve birleşik bir dünyayı hazırlamak bakımından sinema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler açan matbaa, barut, Amerika'nın keşfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktır.'
Kahin değil, dahiydi
Bozkırın ortasında kasaba görümündeyken başkent yaptığı ve Batılı kimi devletlerin büyükelçi göndermek bile istemedikleri Ankara'nın bir gün dünyanın en modern kentlerinden biri olacağını O'ndan başkası göremez, bilemezdi:
'Ben Türk'ün imkansızı imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya göstermek için Ankara'yı istedim. Bir gün gelecek şu çorak tarlalar yeşil ağaçların çevirdiği villalar arasından uzanan yeşil sahalar, asfaltlar ve binalarla bezenecek. Hem bunu hepimiz göreceğiz, yakında olacak...'
Atatürk kahin, müneccim, falcı veya astrolog değildi. Hatta fütürist de değildi.
O, okuyan, izleyen, gözleyen, araştıran, derin tahliller yapabilen, mantıklı sebep-sonuç ilişkileri kurabilen bir dahi, rasyonel mantık adamıydı.Böyle bir dahinin ileri görüşlü olmamasına, gelecekte neler olacağını bilmemesine imkan yoktu. Yani, bir liderde ve önderde olması gereken en büyük meziyete sahipti.
Öngörüleri bir bir oldu
O, yaşadığı çağda, bugünümüzü nasıl şekillendirmemiz gerektiğinin bütün reçetelerini de vermişti. Atatürk'ün 84 yıl önce söylediklerinin bile nasıl bir bir gerçek olduğunu anlatmaya çalıştığımız bu araştırmamızda, kendi yorumlarımızdan çok, O'nun mucizevi sözlerine öncelik verdik. Çünkü bizim söyleyeceğimiz en güçlü söz bile, Atatürk'ün sıradanmış gibi görünen herhangi bir sözünün yanında çok sönük, silik ve etkisiz kalır. Atatürk'ün akıl ve mantık ürünü müthiş öngörülerini okurken, O'na olan hayranlığınız bir kat daha bir kat daha artacak.
Sırrı Yüksel Cebeci
Akşam