• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Ardiç Kuşu

Exorcist

Pantolonlu Bulut
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
799
11
296
ARDIÇ KUŞU



Ankara' da işim uzamıştı.. İstanbul' a dönüş için
aldığım biletimi değiştirmem gerekiyordu. Öğle
arasında Sıhhiye' deki otobüs yazıhanesine gidip
biletimi erteletmek için acele ediyordum. Kalabalıkta
koşarak yazıhaneye ulaşmaya çabalarken çarpıştık o
yaşlı adamla. Sendeledi; elindeki büyük sepette
bulunan tahta kaşık, maşalar yola saçıldı. Sanırım o
da belediye zabıtasından kaçıyordu. Kısa süren
şaşkınlıktan sonra adamın kalkmasına, yola saçılanları
toplamaya yardımcı oldum. Heyecanlanmış, rengi solmuş,
nefes nefese kalmıştı. Sakinleşmesi için koluna girip
yol kenarındaki banka oturmasını sağladım. Savrulan
kaşık ve maşaları toplayıp ben de yanına oturdum.
Sepetten dağılanları yerine dizip bir yandan da "
bırakmıyor şu belediye zabıtaları üç kuruş para
kazanalım. Eve katkımız olsun " diyerek söyleniyordu.
Tahta kaşıkları dizmesine yardım etmeye çabalarken "
Dur hele, şimşir ve ardıç olanları diğerlerine
karıştırma " diyerek engel oldu.
— Hepsi tahta kaşık işte, ne fark eder?
— Olur mu beyim? Şimşir ve ardıç ile ıhlamur, gürgen
bir olur mu?
— Bilmem. Görsem ağaçlarını bile tanımam herhalde. Ne
fark var aralarında?
Eline aldığı kaşıklardan birinin sırtını
parmaklarıyla okşayarak bana doğru uzattı:
— Ardıç, şimşir sert ağaçtır. Kolay bırakmaz kendini,
işleyesin. Zordur ardıçtan kaşık çıkarmak.. Ama
evlâdiyeliktir. Senelerce kullanırsın. Ihlamur gürgen
ise yumuşaktır. Kolay işlersin ama çabuk yumuşar,
dayanmaz.
Daha sonra Sivas' ın Hafik ilçesinde çiftçilik
yaptığını, sağlık sorunları nedeniyle kızının yanına
Ankara' ya yerleştiğini, evin geçimine katkısı olsun
diye kaşık ve maşa yapıp işportada sattığını anlattı.
Özellikle ardıç ağacının zor bulunduğundan yakındı.
Elindeki maşayı eliyle okşayarak " Ardıç kuşu ağacını
terk etti. Bir araya gelmeleri çok zor, artık " dedi.
Anlamamış gözlerle bakmış olacağım ki açıklama yapma
ihtiyacı duydu:
— Beyim, ardıç kuşunu bilmez çoğumuz. Bilenler de
unuttu, gitti. Ardıç ağacı yabanidir. Öyle tohumundan
üretemezsin, çeliklemeyle de olmaz. Ağacın üremesi
meyvelerinin ardıç kuşu tarafından yenilip pisliği ile
atılmasına bağlı. Ağacın tohumu ancak o zaman
filizlenebilir hale gelir.
- Yani bu kuş olmazsa ardıç ağacı üreyemiyor, öyle
mi?
— Evet, aynen öyle. Bunlar biri birine mahkûm
sevdalılardı.
- Peki, sonra ne oldu, kuşlar mı azaldı?
— Kuşlar azalmadı, hatta çoğaldılar bile. Ama
şehirler büyüdükçe çöplükleri de büyüdü. Kuşlar
ardıcın meyvelerini yemektense çöplükten beslenmenin
daha kolay olduğunu keşfettiler. Ardıç kuşu ağacını
unuttu. Şimdi kentlerin kasabaların çöplüklerinde
yaşıyorlar. Ardıç ağaçları ise kayboluyor gözümüzün
önünden.
Elindeki kaşığı, diğerlerinin arasına yerleştirdi.
Sepetine tekrar göz atıp çıkardığı maşayı bana doğru
uzattı:
- Bak bu ardıç. Çürümez, nemlenmez. Eskiden ölüleri
gömdükten sonra mezarlara konulurdu. Çürümediği için
mezar çökmezdi. Son yolculukta arkadaştı, insanlara.
Şimdi kıymete bindi. Mezarlarda yumuşak ağaçları
kullanıyorlar.
- Olsun, aynı işi gördükten sonra varsın dayanıksız
olsun.
- Şehirliler de hep senin gibi konuşuyor beyim.
Herkes ardıç kuşu gibi zahmet çekmektense çöplükten
kolay geçinmenin, kolay yaşamanın yolunu arıyor.
Ardına bakmıyor. Çocuklarım bile kasabada yanımda
kalmaktansa ardıç kuşu gibi şehirde daha kolay
yaşandığını görüp uçup gittiler. Sorsan hallerinden
çok memnunlar. Ama geride bıraktıklarını bilmiyor,
görmüyorlar.
- Sonunda sen de gelmişsin işte şehre! Buradan
medet umuyorsun.
- Ama ben ardımda kalanların farkındayım. Şehirde
emeğin hiç değeri yok. Her şey bol, kolay ve ucuz.
Biraz paran olsun emek vermeden yaşayıp, geçip gitmek
mümkün bu şehirde.
- Ne var bunda, şehirler hep böyle?
Sustu bir süre. Kafasını sağa sola sallayıp kendi
kendine söylendi:
- Sevgi yok beyim. Şehirde sevgi yok! İnsan emeğini
sever. Ben bu kaşıkları tek tek elimde yapıyorum.
Beğeninceye kadar uğraşıyorum. Kızımın evine katkım
olsun diye satıyorum ve bu beni mutlu ediyor. Elimin
emeğinin beğenilip bir yerlerde kullanıldığını bilmek
hoşuma gidiyor. Şehir insanı ise emek vermediği için
sevmesini de bilmiyor. Ardıç kuşu gibi yaşıyor,
semiriyor, ürüyor ama geride kalan ardıç ağacının
çektiği acıyı bilmiyor, görmüyor.. Görse bile
anlamıyor.
Bir süre daha konuşmadan oturduk o bankta. Ardıç
ağacından yapılmış bir çift kaşık satın almak istedim.
Sepetine göz atıp seçtiği kaşıkları gazete kâğıdına
sarıp uzattı. Söylediği fiyattan fazla para vermek
istedim; ederinden fazlasını almadı. Sepetin ipini
omzuna atıp, kucakladı. Helâlleştik. Sıhhiyeye doğru
ağır adımlarla yürüyerek şehrin kalabalığında gözden
kayboldu.
 
çokkk Güzel Ellerinize Sağlik..

Edirne Kapisi Zordur Geçilmez
Uzaktir Memleket Kolay Gidilmez
Dağda Açan çiçek şehirde Büyümez
Koyma Beni Buralarda Gözün Seveyim
Zincir Vurma Yüreğime Birak
Gideyim
 
Back