Nazlı ILICAK
Arınç yolları ayırdı
Bülent Arınç’ın konuşması, zamanlaması ve muhtevası itibariyle önemliydi. Benim tek eleştirebileceğim husus,bugüne kadar suskun kalması. Mamafih ara sıra memnuniyetsizliğini belli eden sözler sarf etti ama ilk defa bu kadar açık konuştu. Siyasete ara vermesini, Tayyip Erdoğan’la arasına buzdan duvarlar girmesiyle anlattı. “Birlikte siyaset yaptığınız insanlarla aranıza buzdan duvarlar girmişse, ara vermenin zamanı gelmiştir. Bir rüzgâr araya girip arkadaşlarınız yeni arkadaşlar bulursa, size düşen şey bir kenarda kalmak, yeni arkadaşlarla yola devam etmesini temin etmektir.”
Bülent Arınç, belli ki Erdoğan’ın yeni çevresinden rahatsız. Nitekim“Yola çıktıklarını, yolda bulduklarınla değişirsen, işler yürümez”diyor. Hatta, lâfı Kerbelâ’ya getirip, yol ayrılıklarının ne büyük acılara sebebiyet verdiğini de hatırlatıyor.
Seçimlerden sonra siyasi hayatta büyük bir hareketlenme olacak. Mutlaka merkez sağda parti kurma çabalarına rastlayacağız. İşte bu aşamada Bülent Arınç, Abdullah Gül, Hüseyin Çelik, Haşim Kılıç, Ali Babacan gibi isimler bir araya gelip, ciddiyetle ve gayretle siyasi boşluğu doldurmaya çalışırlar mı?
Yoksa arada sırada birkaç lâf edip, gene ipe un mu sererler, göreceğiz.
AK Parti’nin 7 Haziran seçimlerinde aldığı oy oranının altına inmesi, yeni arayışlara hız verecektir.
Fazilet ve yenilikçi hareket
Fazilet Partisi içinde yenilikçi hareketin başladığı günleri hatırlıyorum. Refah Partisi kapatılmış, Erbakan yasaklanmıştı. Partinin Genel Başkanı Recai Kutan olmasına rağmen, Erbakan, sürekli Genel İdare Kurulu’na dışarıdan müdahale ediyor, alınan kararları bir anda tersine çeviriyordu. Giderek bu müdahalelere karşı partide bir memnuniyetsizlik havası doğdu. Fazilet Partisi içinde yenilikçi hareket öyle başladı. Bu hareketin en önde gelen isimlerinden biri, Bülent Arınç’tı. Bülent Arınç isteseydi, Fazilet Partisi’nin Büyük Kongresi’nde, Abdullah Gül’ün yerine kendisi genel başkan adayı olabilirdi.
Parti tabanında, gençler arasında, büyük prestiji vardı. Ama o, bu koltuğu, Abdullah Gül’ün daha iyi doldurabileceğini düşündü. Fedakârlık yaptı. Abdullah Gül, kıl payı farkla kongreyi kaybetti.
Tayyip Erdoğan, milletvekili olmadığı için, yenilikçilere destek vermekle birlikte, bu mücadelenin biraz kenarında kalmıştı. Abdullah Gül genel başkan seçilebilseydi, muhtemelen Fazilet Partisi kapatılmayacak, AK Parti de ortaya çıkmayacaktı.
Bugünden düne baktığımızda, İstanbul Kongresi’nde, bir ayak oyunu dönmüş olabileceği akla geliyor. Daha doğrusu, o günleri yaşayan birkaç siyasetçiden bu iddiayı duydum. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül’ün seçilmesini istemedi. Zira Gül seçilseydi, Erdoğan’ın önü kesilmiş olacaktı. Bu yüzden, ağırlığını, belli etmeden, karşı taraftan yana koydu. Özellikle İstanbul Kongresi’nde.
Bülent Arınç’ın son konuşması, Fazilet Partisi içindeki yenilikçi hareketi bana hatırlattı. Biriken olumsuzluklar ve patlama noktasına gelen insanlar. Tabii bugünkü olumsuzlukları, Erbakan dönemiyle kıyas etmek mümkün değil. Netice itibariyle o gün, sadece Erbakan’ın partiyi dışarıdan yönetmesi eleştiriliyordu. Bugün ise, AK Partililer’in omuzlarına yüklenmiş çok ağır bir bagaj var. 1 Kasım seçimleri sonrası, AK Parti %40 ve aşağısında kalırsa, yeni bir siyasi mücadelenin önü açılacak gibi görünüyor.
AKP’nin tetikçileri
AK Parti iktidarı, bazı gazetecileri “tetikçiye” çevirdi. Bunun yanı sıra, AKTroller ordusu istihdam ediyor. Maksat, özgür düşünceyi bastırmak, farklı fikirlerin ifadesini engellemek. Biri bir şey söyledi mi hemen üzerine çullanıyorlar. Bülent Arınç’ı da topa tuttular.
Bugüne kadar AK Parti içinde huzursuzluk duyanların ağızlarını açamamasının önemli bir sebebi de, yaylım ateşinden çekinmeleriydi. Herhalde bıçak kemiğe dayanmış olacak ki, Bülent Arınç konuştu.
Farklı bir düşünce yapısı var AKTrollerin. Normal demokrasilerde, parti disiplini gözetilmek şartıyla, değişik fikirler ifade edilebilir. Ama bunlar, hemen “fitne” damgasını yapıştırıyorlar. AK Parti anayasasının birinci maddesinde, “Her şart dahilinde Tayyip Erdoğan’a biat edeceksin”diye yazıyor olmalı. Ya biat edip hak etmediğin imkânların sahibi olacaksın ya da en hafifinden “fitneci” damgası vurulup, hedef haline getirileceksin.
Beki’nin kahkahası
Başbakan’la canlı yayın öncesi, Mustafa Varank, yandaş gazetecilerle sohbet ediyor... Varank’ın sarf ettiği sözler iktidardaki zihniyetin bir yansıması. Dikta heveslerinin dışa vurumu. Malumu ilân… Ben hiç şaşırmadım. Çünkü insanların hak ve hukukunun birilerinin iki dudağının arasında olduğunun uzun süredir farkındaydım. Beni şaşırtan, Akif Beki’nin kahkahası oldu. Orada, uydudan çıkararak birilerinin yayın hayatına son vermek konuşuluyor, Akif Beki kahkaha atıyor. Boşuna dememişler “Güleriz ağlanacak halimize” diye.
Arınç ve Yezid
Neden herkes suskun? Niçin Bülent Arınç’ın birkaç kelâm etmesi müthiş bir olay gibi karşılanıyor?
Düdüklü tencerenin patlaması gibi… Bütün bu durumlar, otoriter bir rejimin işaretleridir. Böyle bir rejimde konuşmak, kahramanlık olarak mütalâa edilir.
Tam da burada birçoğumuzun iyi bildiği Muaviye, Ali ve deve hikâyesi akla geliyor…
Bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
- Ver o dişi deveyi bana, demiş.
Tartışma büyümüş, Küfe’den gelen adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye'ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış... Muaviye, Küfe’den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
- Bu dişi deve Şamlı’nındır!
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
- Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
Cemaat hep birlikte bağırmış:
- Şamlı’nındır!
Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:
- Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
***
Bugün Türkiye’de Muaviye metotlarıyla insanların sindirildiğini görüyoruz. Boşuna Bülent Arınç, “Benim yerim Yezid’in yanı değil, Hz. Hüseyin’in tarafıdır” demiyor. Gördü Muaviye uygulamalarının sonunu ve zulmün sonuçlarını. Yezid ile arasına mesafe koydu.
http://www.bugun.com.tr/arinc-yollari-ayirdi-yazisi-1895115