- 4 Temmuz 2008
- 1.597
- 1
- 36
TÜRK DİLİ
Ünite 1
Dil ve Dilin Özellikleri
Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan, bilinmeyen zamanlarda ortaya çıkmış bir işaretler sistemi, kendine özgü yasaları olan ve bu yasalar çerçevesinde gelişen, seslerden örülü çok yönlü sosyal bir kurumdur.
Genel anlamda ise dil; duygu, düşünce ve dilekleri anlatmaya yarayan bir işaret sistemidir. Buna göre, beş duyunun her birine bağlı dil sistemleri gelişmiştir. Bunlardan kulak dili veya işitme dili yani sözlü dil, diğerlerinden üstün gelmiş ve insanlar arasındaki iletişime geniş olanaklar sağlamıştır. Beş duyu ile kavranan yani anlaşmayı sağlayan bütün işaretleri inceleyen bilim dalının adı semiyoloji veya işaret bilim’dir. Dil sistemlerinden en gelişmişi olan insan dili ve bundaki işaretler de semiyoloji biliminin kapsamı içindedir.
Dilin Özellikleri
- Dil kendine özgü yasalarıyla var olan ve gelişen canlı bir varlıktır. Bu yasalar gramerin konularını oluşturan esaslardan ibarettir. Dil yasaları veya kuralları, dille birlikte mevcut olup onun yapı özelliklerini ortaya koyar ve gelişim yönlerini belirler.
- Dil canlı bir varlıktır. Hiçbir dil ilk halini korumaz, kendi yasalarına aykırı zorlamaları benimsemez, ancak kendi bünyesine uygun düşen normal değiştirmeleri kabul eder. Yapısı, kişilerin ve toplumların istedikleri şekilde değiştirilemez.
- Dil, insanların kendi aralarında ve toplumla anlaşmasını sağlayan doğal bir iletişim aracıdır.
- Dil, işaretler sistemidir. İnsan dilini oluşturan işaretler yani sesler belli bir dizgeye göre düzenlenmiş ve boğumlanmıştır.
- Dil, bireylerin üstünde sosyal bir kurum olup ulusal kimliğin temelidir.
- Dil insanlık tarihinin bilinmeyen bir çağında, belli bir topluluğun ya da toplulukların arasında meydana gelmiştir.
Dillerin Doğuşu
İlk insan dilinin hangi yolla oluştuğu sorusu üzerine Eski Çağ’da özellikle Hintli, Yunanlı ve Romalı bilgelerden günümüze değin pek çok kuram ileri sürülmüştür: Dil, Tanrı’nın insanlara verdiği doğaüstü bir yetenektir, fonetik bir evrim ve gelişimin sonucudur, rastgele ortaya çıkan insan ruhundan gelen bir yansımadır, yaşam zorunluluklarından doğmuştur, tarih öncesi kurban ayinlerinin zorladığı bir olaydır, maddi kültürün yankısıdır.
Bu görüşler, konuşma dilini yaratan kaynağın niceliğine göre temelde iki grupta toplanmaktadır:
Yeryüzündeki dillerin tek kaynaktan çıktığını savunan tek kökenci görüş (monojenist)
Yeryüzündeki dillerin ayrı ayrı kaynaklardan meydana geldiğini savunan çok kökenci görüş (polijenist)
Dilin doğuşuyla ilgili belli başlı kuramlar şunlardır:
Yansıma Kuramı :Türkiye Türkçesindeki miyavlamak, melemek, horlamak, gümbürtü, gümbürdemek, inlemek, böğürmek, böğürtü, takırtı, şırıldamak, çatur çatır çutur gibi doğadaki sesleri yansıtan, taklit eden sözcükler yeryüzündeki bütün dillerde bulunmaktadır. Örneğin, Türkçedeki miyavlamak eylemi benzer şekilde Almancada miauen, Fransızcada miauler’dir. Yansıma Kuramına göre, dilde yansıma (onomatope) adı verilen bu özelliğin dilin doğuşunu aydınlattığı savunulmuş ve bütün dil öğelerinin yansımalardan oluştuğu benimsenmiştir.
Ünlem Kuramı:İnsanların duygularının etkisiyle çıkardıkları ünlemlerin, çeşitli kavramları karşılamak üzere sözcüklere dönüştüğünü ileri süren görüştür.
İş Kuramı :İnsanların bir arada çalışırken, vücut hareketlerinin doğurduğu refleks seslenmelerden dilin doğduğunu savunan kuramdır.
Güneş-Dil Kuramı :XX. yüzyılın ilk yarısında Fransız bilim adamı Hilaire de Barenton tarafından ortaya atılan bu görüşe göre, bütün dinlerin ve ulusların kökünün Sümer dini ve Sümerler olması gibi, bütün dillerin kaynağı da Sümercedir. İnsanların taptığı güneş, konuşma dilinin ilk fonemini oluşturduğundan kurama bu ad verilmiştir. Bu kuram, Atatürk’ün dil çalışmalarında da yer aldığı için bu yıllarda Türk dilinin Sümerce ile ilgisini ortaya koymayı hedefleyen çalışmalar yapılmıştır.
Bir başka görüşe göre de sözcüklerin sesleri ile karşıladıkları nesneler arasında bir bağ bulunmaktadır. Başka bir deyişle, dildeki sözcükler, belli kavramları belli ses kalıpları ile karşılayacak biçimde meydana gelmişlerdir. Dilin kökeni konusunda daha pek çok görüş ileri sürülmüştür. Bu konu bugün de aydınlığa kavuşabilmiş değildir. Bunun nedeni ise insan dilinin sözlü olarak ortaya çıkışı ile yazılı olarak saptanması arasında zaman bakımından tam bir belirsizlik bu
YERYÜZÜNDE DİLLER
Bugün lehçe-dil ayrımının tam olarak yapılamamasından ve yeryüzünün tanınmayan yerlerinde işlenmemiş, yazıya geçirilmemiş dillerin bulunmasından dolayı dünya dillerinin kesin sayısını vermek mümkün değildir. Bu konuda kaynaklar 2500-5000 arasında dilin varlığından söz etmektedir.
YAPI BAKIMINDAN DİLLER KAYNAK BAKIMINDAN DİLLER
YALINLAYAN DİLLER HİNT-AVRUPA DİLLERİ
BAĞLANTILI VE KAYNAŞTIRAN DİLLER URAL ALTAY DİLLERİ
BÜKÜMLÜ DİLLER HAMİ-SAMİ DİLLERİ
ÇİN-TİBET DİLLERİ
KAFKAS DİLLERİ
BANTU DİLLERİ
Yapı Bakımından Diller
Dillerin yapı bakımından sınıflandırılması özellikle Alman dilbilimci August Scnleicher’in çalışmalarına dayandırılmaktadır. Buna göre diller, yapı yani biçim özellikleri bakımından üç grupta ele alınmaktadır:
Yalınlayan Diller
Yalınlayan dillerin en başta gelen özelliği sözcüklerin ek almayışı ve büküme yani yapı bakımından değişikliğe uğramayışıdır. Sözcükler, cümle içinde başka sözcüklerle birlikte anlam ve görev yüklenmektedir. Yalınlayan dillerde, sözcükler yazıda da ayırt edilen tonlama farkı ile birden fazla anlam kazandığından vurgu önemlidir. Bu dillerde sözcüklerin tamamı değil küçük bir bölümü tek hecelidir. Yalınlayan diller için en tipik örnek Çincedir. Vietnam dili, bazı Himalaya ve Afrika dilleri, Bask dili, Cava dili de bu grupta değerlendirilen diller arasındadır.
Bağlantılı ve Kaynaştıran Diller
Bağlantılı diller, sözcük köklerinin değişmeyerek ulanan eklerle yeni anlam ve görev kazandığı dillerdir. Bu diller için en tipik örnek Türkçedir. Örneğin, göz: gözcü, göz-cü-lük, göz-lük, göz-lük-lü, göz-lük-çü, göz-lük-çü-lük, göz-le- mek, gözle-m, göz-le-m-ci, göz-le-m-le-mek, göz-le-n-mek, göz-de, göz-gü. Türkçe bu yapısı ile anlatım olanaklarını zenginleştirmiş ve yeni sözcük yaratma gücü kazanmıştır. Bu özellik, alıntı sözcükler için de geçerli olmuştur. Örneğin, Farsçadan dilimize geçen yaban sözcüğüne getirilen Türkçe eklerle bu sözcükten başka kavramları karşılayacak yenileri türetilmiştir: yaban-cı, yaban-cı-lamak, yaban-cı-la-ş-mak, yaban-cı-la-ş-tır-ıl-mak. Bağlantılı yapıda olan diller arasında Türkçeden başka aynı dil ailesinde bulunan diğer Altay dilleri (Altay dilleri: Moğolca, Mançu-Tunguz dilleri) ve Ural dilleri (Ural dilleri: Fince, Macarca, Samoyetçe), küçük farklılıklarla Japonca, bazı Asya ve Afrika dilleri de yer almaktadır.
Kaynaştıran diller yapı bakımından bağlantılı dillere benzediği için aynı grupta yer almaktadır. Ancak kaynaştıran dillerde eylem, özellikle ulanan soneklerle cümledeki diğer öğelerin işlevini kendisi yüklenebilir. Bu haliyle cümlenin bütünü bir sözcüğe indirgenebilir. Kaynaştıran dillerin en tipik örnekleri Amerikan Kızılderililerinin dilleri, Eskimo ve Gürcü dilleridir.
Bükümlü Diller
Bükümlü diller, çekim sırasında sözcük köklerinin değişikliğe uğradığı dillerdir. Bağlantılı dillerde ise sözcük kökünde böyle bir değişiklik hiçbir zaman söz konusu değildir. Örneğin,; cami, Arapçadan dilimize geçen bir sözcüktür. Bunun çoğulu ise tamamen farklı sesleri taşır: cevami. Yine Arapçada eylem çekimlerinde, eylem kökü çekim ve şahıs eklerine göre değişikliğe uğramaktadır: qale ‘dedi’, qul ’söyle! de!’, yequlü ‘der, söyler’ gibi. Bükümlü diller, kök bükümlü ve gövde bükümlü olmak üzere ikiye ayrılır. Arapça kök bükümlü diller arasındadır. Hint-Avrupa dilleri (Yunanca, Roman ve Germen dilleri ile diğerleri) ise gövde bükümlü dillerdendir. Almancada: gehen ‘gitmek’, gang ‘gidiş’, gegaugen ‘gitmiş’ gibi.
Kaynak Bakımından Diller
Kaynak veya köken bakımından birbirine yakın olan dillerin aynı kaynaktan çıktığına, çeşitli tarihsel olaylar nedeniyle ayrılıp farklı gelişme yolları izlediklerine ve birbirleriyle akraba olduklarına inanılır. Böyle diller, dil aileleri oluşturur. Dünya dilleri, bu şekilde çeşitli dil ailelerine ayrılmıştır. Kaynak bakımından dillerin gruplandırılması da temelde o dillerin yapı özelliklerine dayanmaktadır. Çünkü dil ailelerini oluşturan dillerin yapı, ses ve sözlük bilgisi bakımından aralarında yakınlık ve benzerliklerin olması dil akrabalıklarının ortaya konulması bakımından şarttır. Yeryüzündeki dil aileleri konusunda bugün için kesin bir sayı vermek mümkün değildir. Bu konuda kaynaklar hiçbir zaman birbirini tutmamaktadır. Bu nedenle burada kesinliği en çok benimsenen dil ailelerinden birkaçı üzerinde durulacaktır.
Hint-Avrupa (İndogermen) Dilleri
Asya ve Avrupa’da konuşulan ve dilbilimciler tarafından ortak köke bağlanan dillerdir. Bu dillerin aynı dil ailesinde yer alması o dilleri konuşanların hiçbir şekilde ırk birliğini göstermez, kültür bakımından yakınlığını ifade eder. Günümüze kadar üzerinde en çok araştırma yapılan ve akrabalığı kesin olarak ortaya konan Hint-Avrupa dilleri şunlardır:
Hint-Avrupa Dil Ailesi
Avrupa’da Konuşulanlar Asya’da Konuşulanlar
l. Germen Dili Almanca
İngilizce
İsveç, Danimarka Dili, Vizigotça l. Hintçe
2. Baltık İslav Dilleri Rusça, Lehçe, Çekçe, Bulgarca, Hırvatça
Litvanya Dili, Letçe 2. İran Dili
3. Helen Yunanca (Grekçe) 3. Ermenice
4. İtalca Latin Dilleri
(Fransızca, İtalyanca, İspanyolca,
Portekizce, Katalanca, Rumence)
5. Keltçe İrlanda, İskoçya Dili, Galce, Bretonca
6. Arnavutça
Ural-Altay Dilleri
Türkçe köken bakımından Ural-Altay dil ailesinin Altay kolu içinde incelenir. Bugün için gerek Ural-Altay dillerinin gerekse Ural ve Altay olmak üzere her iki koldaki dillerin akrabalığı ispatlanmış değildir. Yapılan çalışmalar sonucu, bu dil ailesi öncelikle iki kola ayrılmış ve bu kollarda yer alan diller arasında akrabalık ya da ilişkiler tespit edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu çalışmalar Hint-Avrupa dilleri üzerinde yapılan çalışmalara oranla çok daha kısıtlı ve sonuçsuz kalmıştır. Ural-Altay dilleri Asya’nın büyük Okyanus kıyılarından, Orta Avrupa ve Akdeniz kıyılarına kadar uzanan alanda konuşulmaktadır. Bu diller yapı bakımından birbirine benzer olup tümü bağlantılı diller grubunda yer almaktadır. Ses uyumu, Ural-Altay dilleri için ortak bir özelliktir. Yine bu dillerde sözcükler için gramatikal cins ayrımı yoktur yani sözcükler erkek-dişi-nötr diye ayrılmaz ve cümle içinde sözcüklerin sıralanışı birbirine benzer.
Ural-Altay Dil Ailesi
Ural Altay
l. Fin-Ugor Dilleri
Fince, Macarca, Ugorca Türkçe
Moğolca
Mançu-Tunguzca
2. Samoyed Dilleri
(?) Korece
(?) Japonca
Hami-Sami Dilleri
Eski çağlardan beri bugün de bazı küçük değişiklikler dışında Mezopotamya ve Arabistan’dan, Kuzey Afrika’yı aşarak Atlas Okyanusu’na ve Doğu Afrika’dan Ekvator’a kadar uzanan bölgede konuşulan dil ailesidir. Bu dil ailesi adını Nuh peygamber’in oğlu Ham ve Şam’dan almıştır. Hami-Sami dilleri genelde dört kola bölünerek değerlendirilmiştir. Bunlar: - Sami (Kenan Dilleri, Aramca, Arap Dilleri, Akkadça) - Eski Mısır ve Koptça - Libya-Berber - Kuşî
Çin-Tibet Dilleri
Çin-Tibet dil ailesi Tibet-Burma ve Tay-Çin olmak üzere iki kola ayrılmaktadır. Bugün yaklaşık 1,5 milyar kişinin konuştuğu Çince, bu ailede konuşanların sayısı bakımından en büyük dili oluşturur. Çin ve Tibet dilleri, Türk dili ile belli bir dönem ilişkide bulunmuş dillerdir. Eski Uygur Türkçesi döneminde, Çince ve Tibetçe eserler dilimize aktarılmış ve bu dillerden bazı sözcükler alınmıştır.
Kafkas Dilleri
Kafkasya’da Türk lehçeleriyle bir arada konuşulan, yapı bakımından tamamen farklı özellikler gösteren diller bu dil ailesi içinde ele alınmıştır. Bu diller Kuzey ve Güney olmak üzere iki kolda toplanmaktadır. Bunlardan güney kolunda Kartvel, kuzeybatı kolunda Abhaz-Çerkes, kuzeydoğu kolunda da Çeçen-Lezgi dilleri yer almaktadır.
Bantu Dilleri Afrika’nın güney ve orta kısımları dahil olmak üzere büyük bölümünde konuşulan diller bu dil ailesinin üyeleridir. Bantu dil ailesi çok sayıda dil ve lehçeyi
-ANADİL
-ORTAKDİL
KONUŞMA DİLİ*-YZMA DİLİ
ÖZEL DİLLER
ARGO
ANADİLİ
ANADİLilbilimde bir dile kaynaklık eden dildir.Buna göre türkçe bir ana altay diliyle ilişkilendirilmektedir.
Dil, bir topluluğu ulus yapan etkenlerin en başında gelenidir. İnsanlar, doğuştan itibaren yakın çevresinden öğrendiği ve zamanla ilişkide bulunduğu sosyal çevrelerle geliştirdiği anadili sayesinde üyesi bulunduğu toplumla ilişki kurar ve ancak anadiliyle o toplumun bir parçası olur. Birden fazla dil konuşulan ülkelerde doğan ve büyüyen ya da değişik uluslardan anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya gelen insanın da tek bir anadili vardır. Ancak o dille bilinçaltına kadar inebilir, duygu ve düşüncelerini ifade edebilir.
Her ulusun anadilinin kendine özgü ses dizgesi bulunmaktadır. Örneğin, Türkiye Türkçesinin söz varlığında Arapçadan geçen pek çok alıntı sözcük vardır. Fakat bir Türkün mide, maden, neşe ve mağrur demesi ile bir Arabınki farklıdır. Çünkü her ne kadar bunlar gibi pek çok sözcük Arapçadan dilimize geçmişse de biz bunları kendi dilimizin ses örgüsüyle söyleriz. Bu nedenle bir yabancı dil ne kadar iyi öğrenilirse öğrenilsin, telaffuzunda her zaman için birtakım güçlüklerin olacağı bir gerçektir.
Dilbilimde bir dil ailesine kaynaklık eden dile de anadil adı verilmektedir. Buna göre Türk, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerine kaynaklık eden ya da bu dillerin köken bakımından bağlı bulunduğu bir Ana Altaydili düşünülebilir. Ana Türkçe terimi ile de Çuvaşça dışında diğer Türkçelerin atası olan dil anlatılmaktadır.
Ortak Dil: Bir ülkede konuşulan lehçe yada ağızlar arasında en yaygın ve en üst konumda olan dildir.
Konuşma Dili - Yazı Dili
Dil iki yönlü olarak gelişimini sürdürür, l. İnsanlar arasında sesli olarak iletişimi sağlayan konuşma dili 2. İnsanların söylemek istediklerini yazıya geçirdikleri yazı dili. Konuşma dili ile yazı dili, arasında farklılıklar vardır:
- Konuşma dili, günlük hayatta insanların karşı karşıya geldikleri her an için kullanılan doğal bir dildir
- Yazı dili konuşma diline oranla yapay bir dildir. Hiçbir yerde konuşulduğu gibi yazılmaz, yazıldığı gibi konuşulmaz.
- Yazılan dil konuşulan dilden daha kurallıdır. Konuşma dilindeki birtakım kuralsızlıklar genelleşip kural haline gelmedikçe yazı diline yansıtılmaz. Örneğin, peşinden gitmek ifadesindeki peş sözcüğü bu ifadede ‘arka’ anlamındadır. Fakat Farsçadan dilimize geçen bu sözcüğün
-Yazı dili bir uygarlık dilidir.
Lehçe - Şive - Ağız
Bir dilin değişik ülke ve bölgelerde güç anlaşılacak kadar birbirinden ayrılan dallarına lehçe (dialect, idiom) denilmektedir.
Örneğin, XI. yüzyıla kadar temelde tek kol halinde gelişimini sürdüren Türk yazı dili, bu yüzyıldan sonra değişik dönem ve alanlarda farklı tarihi lehçeler ile ürünlerini vermiştir.
*Doğuda Harezm Türkçesi ve Çağatayca, kuzey-batıda tarihî Kıpçak Türkçesi, güney-batıda ise Eski Anadolu Türkçesi olmak üzere üç farklı lehçe ortaya çıkmıştır. Bugün ise Asya ve Avrupa’da Türk dilinin konuşulan ve yazılan pek çok lehçesi bulunmaktadır.
*Türkiye’de Türkiye Türkçesi, Orta Asya Cumhuriyetlerinde Kırgız, Kazak, Türkmen, Özbek ve Azerbaycan Türkçeleri gibi. Bu lehçeler bazen bağlı oldukları dilden anlaşılmayacak kadar ayrılırlar ve başka bir dil görünümü de verebilirler. Türk dili için Saha (Yakut) ve Çuvaş Türkçeleri buna en güzel örnektir.
Ağız ve şive ise lehçenin alt bölümleridir. Ağız, bir lehçe içinde daha küçük yerleşim birimlerine özgü yazı diline yansımamış konuşma biçimidir. Örneğin Türkiye Türkçesinde yerleşim bölgelerine göre adlandırılan, Güney-batı Anadolu ağızları, Ankara ağzı, Urfa ağzı. Kayseri ağzı gibi çok çeşitli ağızlar vardır.
Özel Diller
Dilin bir de kişiden kişiye farklılık gösteren bireysel yönü vardır. Buna göre bireyin dilinden de (idyolekt) söz etmek yerinde olacaktır. Bir toplumda konuşulan dil, o dili konuşan insanların yetiştiği ve içinde bulunduğu çevreye, edindiği mesleğe, kültür düzeyine ve yaşına göre değişiklik göstermektedir. Bu şekilde ortaya çıkan diller özel dil veya grup dili adı altında değerlendirilir.
Tıp dili yanında hukuk dili,edebiyat dili,gazete dili,denizcilik dili gibi pek çok mesleğe ait özel diller vardır. Ayrıca diğer faktörlere göre de diller, köylü dili,teklifsiz dil, aydın dili, çocuk dili, yetişkin dili gibi çeşitli adlar altında da gruplandırılabilir.
Argo
Argo, bir toplumda belli kesimlerin kendi aralarında anlaşmayı sağlamak amacıyla kullandıkları özel bir dil veya dil grubudur. Argoda kullanılan sözcüklerin büyük bölümü Rumca, Ermenice gibi az bilinen yabancı dillerden alınır: mangiz ‘para’, aftas ’sevgili’ gibi. Dilin kendi olanakları kullanılarak da argo sözler yapılır ve bunlar ortak dile katılabilir ‘çalmak’ için yürütmek, tırtıklamak, araklamak, hortumlamak, zula etmek gibi. Ayrıca ortak dilde geçen bazı sözcükler farklı anlamlarla argo sözlerde de kullanılır: bilezik ‘kelepçe’, inek ‘çok çalışan (öğrenci)’, angut ‘anlayışı kıt olan kişi’, okşamak ‘ dövmek’ gibi.
Ünite 1
Dil ve Dilin Özellikleri
Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan, bilinmeyen zamanlarda ortaya çıkmış bir işaretler sistemi, kendine özgü yasaları olan ve bu yasalar çerçevesinde gelişen, seslerden örülü çok yönlü sosyal bir kurumdur.
Genel anlamda ise dil; duygu, düşünce ve dilekleri anlatmaya yarayan bir işaret sistemidir. Buna göre, beş duyunun her birine bağlı dil sistemleri gelişmiştir. Bunlardan kulak dili veya işitme dili yani sözlü dil, diğerlerinden üstün gelmiş ve insanlar arasındaki iletişime geniş olanaklar sağlamıştır. Beş duyu ile kavranan yani anlaşmayı sağlayan bütün işaretleri inceleyen bilim dalının adı semiyoloji veya işaret bilim’dir. Dil sistemlerinden en gelişmişi olan insan dili ve bundaki işaretler de semiyoloji biliminin kapsamı içindedir.
Dilin Özellikleri
- Dil kendine özgü yasalarıyla var olan ve gelişen canlı bir varlıktır. Bu yasalar gramerin konularını oluşturan esaslardan ibarettir. Dil yasaları veya kuralları, dille birlikte mevcut olup onun yapı özelliklerini ortaya koyar ve gelişim yönlerini belirler.
- Dil canlı bir varlıktır. Hiçbir dil ilk halini korumaz, kendi yasalarına aykırı zorlamaları benimsemez, ancak kendi bünyesine uygun düşen normal değiştirmeleri kabul eder. Yapısı, kişilerin ve toplumların istedikleri şekilde değiştirilemez.
- Dil, insanların kendi aralarında ve toplumla anlaşmasını sağlayan doğal bir iletişim aracıdır.
- Dil, işaretler sistemidir. İnsan dilini oluşturan işaretler yani sesler belli bir dizgeye göre düzenlenmiş ve boğumlanmıştır.
- Dil, bireylerin üstünde sosyal bir kurum olup ulusal kimliğin temelidir.
- Dil insanlık tarihinin bilinmeyen bir çağında, belli bir topluluğun ya da toplulukların arasında meydana gelmiştir.
Dillerin Doğuşu
İlk insan dilinin hangi yolla oluştuğu sorusu üzerine Eski Çağ’da özellikle Hintli, Yunanlı ve Romalı bilgelerden günümüze değin pek çok kuram ileri sürülmüştür: Dil, Tanrı’nın insanlara verdiği doğaüstü bir yetenektir, fonetik bir evrim ve gelişimin sonucudur, rastgele ortaya çıkan insan ruhundan gelen bir yansımadır, yaşam zorunluluklarından doğmuştur, tarih öncesi kurban ayinlerinin zorladığı bir olaydır, maddi kültürün yankısıdır.
Bu görüşler, konuşma dilini yaratan kaynağın niceliğine göre temelde iki grupta toplanmaktadır:
Yeryüzündeki dillerin tek kaynaktan çıktığını savunan tek kökenci görüş (monojenist)
Yeryüzündeki dillerin ayrı ayrı kaynaklardan meydana geldiğini savunan çok kökenci görüş (polijenist)
Dilin doğuşuyla ilgili belli başlı kuramlar şunlardır:
Yansıma Kuramı :Türkiye Türkçesindeki miyavlamak, melemek, horlamak, gümbürtü, gümbürdemek, inlemek, böğürmek, böğürtü, takırtı, şırıldamak, çatur çatır çutur gibi doğadaki sesleri yansıtan, taklit eden sözcükler yeryüzündeki bütün dillerde bulunmaktadır. Örneğin, Türkçedeki miyavlamak eylemi benzer şekilde Almancada miauen, Fransızcada miauler’dir. Yansıma Kuramına göre, dilde yansıma (onomatope) adı verilen bu özelliğin dilin doğuşunu aydınlattığı savunulmuş ve bütün dil öğelerinin yansımalardan oluştuğu benimsenmiştir.
Ünlem Kuramı:İnsanların duygularının etkisiyle çıkardıkları ünlemlerin, çeşitli kavramları karşılamak üzere sözcüklere dönüştüğünü ileri süren görüştür.
İş Kuramı :İnsanların bir arada çalışırken, vücut hareketlerinin doğurduğu refleks seslenmelerden dilin doğduğunu savunan kuramdır.
Güneş-Dil Kuramı :XX. yüzyılın ilk yarısında Fransız bilim adamı Hilaire de Barenton tarafından ortaya atılan bu görüşe göre, bütün dinlerin ve ulusların kökünün Sümer dini ve Sümerler olması gibi, bütün dillerin kaynağı da Sümercedir. İnsanların taptığı güneş, konuşma dilinin ilk fonemini oluşturduğundan kurama bu ad verilmiştir. Bu kuram, Atatürk’ün dil çalışmalarında da yer aldığı için bu yıllarda Türk dilinin Sümerce ile ilgisini ortaya koymayı hedefleyen çalışmalar yapılmıştır.
Bir başka görüşe göre de sözcüklerin sesleri ile karşıladıkları nesneler arasında bir bağ bulunmaktadır. Başka bir deyişle, dildeki sözcükler, belli kavramları belli ses kalıpları ile karşılayacak biçimde meydana gelmişlerdir. Dilin kökeni konusunda daha pek çok görüş ileri sürülmüştür. Bu konu bugün de aydınlığa kavuşabilmiş değildir. Bunun nedeni ise insan dilinin sözlü olarak ortaya çıkışı ile yazılı olarak saptanması arasında zaman bakımından tam bir belirsizlik bu
YERYÜZÜNDE DİLLER
Bugün lehçe-dil ayrımının tam olarak yapılamamasından ve yeryüzünün tanınmayan yerlerinde işlenmemiş, yazıya geçirilmemiş dillerin bulunmasından dolayı dünya dillerinin kesin sayısını vermek mümkün değildir. Bu konuda kaynaklar 2500-5000 arasında dilin varlığından söz etmektedir.
YAPI BAKIMINDAN DİLLER KAYNAK BAKIMINDAN DİLLER
YALINLAYAN DİLLER HİNT-AVRUPA DİLLERİ
BAĞLANTILI VE KAYNAŞTIRAN DİLLER URAL ALTAY DİLLERİ
BÜKÜMLÜ DİLLER HAMİ-SAMİ DİLLERİ
ÇİN-TİBET DİLLERİ
KAFKAS DİLLERİ
BANTU DİLLERİ
Yapı Bakımından Diller
Dillerin yapı bakımından sınıflandırılması özellikle Alman dilbilimci August Scnleicher’in çalışmalarına dayandırılmaktadır. Buna göre diller, yapı yani biçim özellikleri bakımından üç grupta ele alınmaktadır:
Yalınlayan Diller
Yalınlayan dillerin en başta gelen özelliği sözcüklerin ek almayışı ve büküme yani yapı bakımından değişikliğe uğramayışıdır. Sözcükler, cümle içinde başka sözcüklerle birlikte anlam ve görev yüklenmektedir. Yalınlayan dillerde, sözcükler yazıda da ayırt edilen tonlama farkı ile birden fazla anlam kazandığından vurgu önemlidir. Bu dillerde sözcüklerin tamamı değil küçük bir bölümü tek hecelidir. Yalınlayan diller için en tipik örnek Çincedir. Vietnam dili, bazı Himalaya ve Afrika dilleri, Bask dili, Cava dili de bu grupta değerlendirilen diller arasındadır.
Bağlantılı ve Kaynaştıran Diller
Bağlantılı diller, sözcük köklerinin değişmeyerek ulanan eklerle yeni anlam ve görev kazandığı dillerdir. Bu diller için en tipik örnek Türkçedir. Örneğin, göz: gözcü, göz-cü-lük, göz-lük, göz-lük-lü, göz-lük-çü, göz-lük-çü-lük, göz-le- mek, gözle-m, göz-le-m-ci, göz-le-m-le-mek, göz-le-n-mek, göz-de, göz-gü. Türkçe bu yapısı ile anlatım olanaklarını zenginleştirmiş ve yeni sözcük yaratma gücü kazanmıştır. Bu özellik, alıntı sözcükler için de geçerli olmuştur. Örneğin, Farsçadan dilimize geçen yaban sözcüğüne getirilen Türkçe eklerle bu sözcükten başka kavramları karşılayacak yenileri türetilmiştir: yaban-cı, yaban-cı-lamak, yaban-cı-la-ş-mak, yaban-cı-la-ş-tır-ıl-mak. Bağlantılı yapıda olan diller arasında Türkçeden başka aynı dil ailesinde bulunan diğer Altay dilleri (Altay dilleri: Moğolca, Mançu-Tunguz dilleri) ve Ural dilleri (Ural dilleri: Fince, Macarca, Samoyetçe), küçük farklılıklarla Japonca, bazı Asya ve Afrika dilleri de yer almaktadır.
Kaynaştıran diller yapı bakımından bağlantılı dillere benzediği için aynı grupta yer almaktadır. Ancak kaynaştıran dillerde eylem, özellikle ulanan soneklerle cümledeki diğer öğelerin işlevini kendisi yüklenebilir. Bu haliyle cümlenin bütünü bir sözcüğe indirgenebilir. Kaynaştıran dillerin en tipik örnekleri Amerikan Kızılderililerinin dilleri, Eskimo ve Gürcü dilleridir.
Bükümlü Diller
Bükümlü diller, çekim sırasında sözcük köklerinin değişikliğe uğradığı dillerdir. Bağlantılı dillerde ise sözcük kökünde böyle bir değişiklik hiçbir zaman söz konusu değildir. Örneğin,; cami, Arapçadan dilimize geçen bir sözcüktür. Bunun çoğulu ise tamamen farklı sesleri taşır: cevami. Yine Arapçada eylem çekimlerinde, eylem kökü çekim ve şahıs eklerine göre değişikliğe uğramaktadır: qale ‘dedi’, qul ’söyle! de!’, yequlü ‘der, söyler’ gibi. Bükümlü diller, kök bükümlü ve gövde bükümlü olmak üzere ikiye ayrılır. Arapça kök bükümlü diller arasındadır. Hint-Avrupa dilleri (Yunanca, Roman ve Germen dilleri ile diğerleri) ise gövde bükümlü dillerdendir. Almancada: gehen ‘gitmek’, gang ‘gidiş’, gegaugen ‘gitmiş’ gibi.
Kaynak Bakımından Diller
Kaynak veya köken bakımından birbirine yakın olan dillerin aynı kaynaktan çıktığına, çeşitli tarihsel olaylar nedeniyle ayrılıp farklı gelişme yolları izlediklerine ve birbirleriyle akraba olduklarına inanılır. Böyle diller, dil aileleri oluşturur. Dünya dilleri, bu şekilde çeşitli dil ailelerine ayrılmıştır. Kaynak bakımından dillerin gruplandırılması da temelde o dillerin yapı özelliklerine dayanmaktadır. Çünkü dil ailelerini oluşturan dillerin yapı, ses ve sözlük bilgisi bakımından aralarında yakınlık ve benzerliklerin olması dil akrabalıklarının ortaya konulması bakımından şarttır. Yeryüzündeki dil aileleri konusunda bugün için kesin bir sayı vermek mümkün değildir. Bu konuda kaynaklar hiçbir zaman birbirini tutmamaktadır. Bu nedenle burada kesinliği en çok benimsenen dil ailelerinden birkaçı üzerinde durulacaktır.
Hint-Avrupa (İndogermen) Dilleri
Asya ve Avrupa’da konuşulan ve dilbilimciler tarafından ortak köke bağlanan dillerdir. Bu dillerin aynı dil ailesinde yer alması o dilleri konuşanların hiçbir şekilde ırk birliğini göstermez, kültür bakımından yakınlığını ifade eder. Günümüze kadar üzerinde en çok araştırma yapılan ve akrabalığı kesin olarak ortaya konan Hint-Avrupa dilleri şunlardır:
Hint-Avrupa Dil Ailesi
Avrupa’da Konuşulanlar Asya’da Konuşulanlar
l. Germen Dili Almanca
İngilizce
İsveç, Danimarka Dili, Vizigotça l. Hintçe
2. Baltık İslav Dilleri Rusça, Lehçe, Çekçe, Bulgarca, Hırvatça
Litvanya Dili, Letçe 2. İran Dili
3. Helen Yunanca (Grekçe) 3. Ermenice
4. İtalca Latin Dilleri
(Fransızca, İtalyanca, İspanyolca,
Portekizce, Katalanca, Rumence)
5. Keltçe İrlanda, İskoçya Dili, Galce, Bretonca
6. Arnavutça
Ural-Altay Dilleri
Türkçe köken bakımından Ural-Altay dil ailesinin Altay kolu içinde incelenir. Bugün için gerek Ural-Altay dillerinin gerekse Ural ve Altay olmak üzere her iki koldaki dillerin akrabalığı ispatlanmış değildir. Yapılan çalışmalar sonucu, bu dil ailesi öncelikle iki kola ayrılmış ve bu kollarda yer alan diller arasında akrabalık ya da ilişkiler tespit edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu çalışmalar Hint-Avrupa dilleri üzerinde yapılan çalışmalara oranla çok daha kısıtlı ve sonuçsuz kalmıştır. Ural-Altay dilleri Asya’nın büyük Okyanus kıyılarından, Orta Avrupa ve Akdeniz kıyılarına kadar uzanan alanda konuşulmaktadır. Bu diller yapı bakımından birbirine benzer olup tümü bağlantılı diller grubunda yer almaktadır. Ses uyumu, Ural-Altay dilleri için ortak bir özelliktir. Yine bu dillerde sözcükler için gramatikal cins ayrımı yoktur yani sözcükler erkek-dişi-nötr diye ayrılmaz ve cümle içinde sözcüklerin sıralanışı birbirine benzer.
Ural-Altay Dil Ailesi
Ural Altay
l. Fin-Ugor Dilleri
Fince, Macarca, Ugorca Türkçe
Moğolca
Mançu-Tunguzca
2. Samoyed Dilleri
(?) Korece
(?) Japonca
Hami-Sami Dilleri
Eski çağlardan beri bugün de bazı küçük değişiklikler dışında Mezopotamya ve Arabistan’dan, Kuzey Afrika’yı aşarak Atlas Okyanusu’na ve Doğu Afrika’dan Ekvator’a kadar uzanan bölgede konuşulan dil ailesidir. Bu dil ailesi adını Nuh peygamber’in oğlu Ham ve Şam’dan almıştır. Hami-Sami dilleri genelde dört kola bölünerek değerlendirilmiştir. Bunlar: - Sami (Kenan Dilleri, Aramca, Arap Dilleri, Akkadça) - Eski Mısır ve Koptça - Libya-Berber - Kuşî
Çin-Tibet Dilleri
Çin-Tibet dil ailesi Tibet-Burma ve Tay-Çin olmak üzere iki kola ayrılmaktadır. Bugün yaklaşık 1,5 milyar kişinin konuştuğu Çince, bu ailede konuşanların sayısı bakımından en büyük dili oluşturur. Çin ve Tibet dilleri, Türk dili ile belli bir dönem ilişkide bulunmuş dillerdir. Eski Uygur Türkçesi döneminde, Çince ve Tibetçe eserler dilimize aktarılmış ve bu dillerden bazı sözcükler alınmıştır.
Kafkas Dilleri
Kafkasya’da Türk lehçeleriyle bir arada konuşulan, yapı bakımından tamamen farklı özellikler gösteren diller bu dil ailesi içinde ele alınmıştır. Bu diller Kuzey ve Güney olmak üzere iki kolda toplanmaktadır. Bunlardan güney kolunda Kartvel, kuzeybatı kolunda Abhaz-Çerkes, kuzeydoğu kolunda da Çeçen-Lezgi dilleri yer almaktadır.
Bantu Dilleri Afrika’nın güney ve orta kısımları dahil olmak üzere büyük bölümünde konuşulan diller bu dil ailesinin üyeleridir. Bantu dil ailesi çok sayıda dil ve lehçeyi
-ANADİL
-ORTAKDİL
KONUŞMA DİLİ*-YZMA DİLİ
ÖZEL DİLLER
ARGO
ANADİLİ
ANADİLilbilimde bir dile kaynaklık eden dildir.Buna göre türkçe bir ana altay diliyle ilişkilendirilmektedir.
Dil, bir topluluğu ulus yapan etkenlerin en başında gelenidir. İnsanlar, doğuştan itibaren yakın çevresinden öğrendiği ve zamanla ilişkide bulunduğu sosyal çevrelerle geliştirdiği anadili sayesinde üyesi bulunduğu toplumla ilişki kurar ve ancak anadiliyle o toplumun bir parçası olur. Birden fazla dil konuşulan ülkelerde doğan ve büyüyen ya da değişik uluslardan anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya gelen insanın da tek bir anadili vardır. Ancak o dille bilinçaltına kadar inebilir, duygu ve düşüncelerini ifade edebilir.
Her ulusun anadilinin kendine özgü ses dizgesi bulunmaktadır. Örneğin, Türkiye Türkçesinin söz varlığında Arapçadan geçen pek çok alıntı sözcük vardır. Fakat bir Türkün mide, maden, neşe ve mağrur demesi ile bir Arabınki farklıdır. Çünkü her ne kadar bunlar gibi pek çok sözcük Arapçadan dilimize geçmişse de biz bunları kendi dilimizin ses örgüsüyle söyleriz. Bu nedenle bir yabancı dil ne kadar iyi öğrenilirse öğrenilsin, telaffuzunda her zaman için birtakım güçlüklerin olacağı bir gerçektir.
Dilbilimde bir dil ailesine kaynaklık eden dile de anadil adı verilmektedir. Buna göre Türk, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerine kaynaklık eden ya da bu dillerin köken bakımından bağlı bulunduğu bir Ana Altaydili düşünülebilir. Ana Türkçe terimi ile de Çuvaşça dışında diğer Türkçelerin atası olan dil anlatılmaktadır.
Ortak Dil: Bir ülkede konuşulan lehçe yada ağızlar arasında en yaygın ve en üst konumda olan dildir.
Konuşma Dili - Yazı Dili
Dil iki yönlü olarak gelişimini sürdürür, l. İnsanlar arasında sesli olarak iletişimi sağlayan konuşma dili 2. İnsanların söylemek istediklerini yazıya geçirdikleri yazı dili. Konuşma dili ile yazı dili, arasında farklılıklar vardır:
- Konuşma dili, günlük hayatta insanların karşı karşıya geldikleri her an için kullanılan doğal bir dildir
- Yazı dili konuşma diline oranla yapay bir dildir. Hiçbir yerde konuşulduğu gibi yazılmaz, yazıldığı gibi konuşulmaz.
- Yazılan dil konuşulan dilden daha kurallıdır. Konuşma dilindeki birtakım kuralsızlıklar genelleşip kural haline gelmedikçe yazı diline yansıtılmaz. Örneğin, peşinden gitmek ifadesindeki peş sözcüğü bu ifadede ‘arka’ anlamındadır. Fakat Farsçadan dilimize geçen bu sözcüğün
-Yazı dili bir uygarlık dilidir.
Lehçe - Şive - Ağız
Bir dilin değişik ülke ve bölgelerde güç anlaşılacak kadar birbirinden ayrılan dallarına lehçe (dialect, idiom) denilmektedir.
Örneğin, XI. yüzyıla kadar temelde tek kol halinde gelişimini sürdüren Türk yazı dili, bu yüzyıldan sonra değişik dönem ve alanlarda farklı tarihi lehçeler ile ürünlerini vermiştir.
*Doğuda Harezm Türkçesi ve Çağatayca, kuzey-batıda tarihî Kıpçak Türkçesi, güney-batıda ise Eski Anadolu Türkçesi olmak üzere üç farklı lehçe ortaya çıkmıştır. Bugün ise Asya ve Avrupa’da Türk dilinin konuşulan ve yazılan pek çok lehçesi bulunmaktadır.
*Türkiye’de Türkiye Türkçesi, Orta Asya Cumhuriyetlerinde Kırgız, Kazak, Türkmen, Özbek ve Azerbaycan Türkçeleri gibi. Bu lehçeler bazen bağlı oldukları dilden anlaşılmayacak kadar ayrılırlar ve başka bir dil görünümü de verebilirler. Türk dili için Saha (Yakut) ve Çuvaş Türkçeleri buna en güzel örnektir.
Ağız ve şive ise lehçenin alt bölümleridir. Ağız, bir lehçe içinde daha küçük yerleşim birimlerine özgü yazı diline yansımamış konuşma biçimidir. Örneğin Türkiye Türkçesinde yerleşim bölgelerine göre adlandırılan, Güney-batı Anadolu ağızları, Ankara ağzı, Urfa ağzı. Kayseri ağzı gibi çok çeşitli ağızlar vardır.
Özel Diller
Dilin bir de kişiden kişiye farklılık gösteren bireysel yönü vardır. Buna göre bireyin dilinden de (idyolekt) söz etmek yerinde olacaktır. Bir toplumda konuşulan dil, o dili konuşan insanların yetiştiği ve içinde bulunduğu çevreye, edindiği mesleğe, kültür düzeyine ve yaşına göre değişiklik göstermektedir. Bu şekilde ortaya çıkan diller özel dil veya grup dili adı altında değerlendirilir.
Tıp dili yanında hukuk dili,edebiyat dili,gazete dili,denizcilik dili gibi pek çok mesleğe ait özel diller vardır. Ayrıca diğer faktörlere göre de diller, köylü dili,teklifsiz dil, aydın dili, çocuk dili, yetişkin dili gibi çeşitli adlar altında da gruplandırılabilir.
Argo
Argo, bir toplumda belli kesimlerin kendi aralarında anlaşmayı sağlamak amacıyla kullandıkları özel bir dil veya dil grubudur. Argoda kullanılan sözcüklerin büyük bölümü Rumca, Ermenice gibi az bilinen yabancı dillerden alınır: mangiz ‘para’, aftas ’sevgili’ gibi. Dilin kendi olanakları kullanılarak da argo sözler yapılır ve bunlar ortak dile katılabilir ‘çalmak’ için yürütmek, tırtıklamak, araklamak, hortumlamak, zula etmek gibi. Ayrıca ortak dilde geçen bazı sözcükler farklı anlamlarla argo sözlerde de kullanılır: bilezik ‘kelepçe’, inek ‘çok çalışan (öğrenci)’, angut ‘anlayışı kıt olan kişi’, okşamak ‘ dövmek’ gibi.