aöf 4.sınıf Türk dili vize özet

zuzu88

Kuş konuşsa uçarmıydı?
Kayıtlı Üye
4 Temmuz 2008
1.597
1
36
TÜRK DİLİ
Ünite 1
Dil ve Dilin Özellikleri
Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan, bilinmeyen zamanlarda ortaya çıkmış bir işaretler sistemi, kendine özgü yasaları olan ve bu yasalar çerçevesinde gelişen, seslerden örülü çok yönlü sosyal bir kurumdur.
Genel anlamda ise dil; duygu, düşünce ve dilekleri anlatmaya yarayan bir işaret sistemidir. Buna göre, beş duyunun her birine bağlı dil sistemleri gelişmiştir. Bunlardan kulak dili veya işitme dili yani sözlü dil, diğerlerinden üstün gelmiş ve insanlar arasındaki iletişime geniş olanaklar sağlamıştır. Beş duyu ile kavranan yani anlaşmayı sağlayan bütün işaretleri inceleyen bilim dalının adı semiyoloji veya işaret bilim’dir. Dil sistemlerinden en gelişmişi olan insan dili ve bundaki işaretler de semiyoloji biliminin kapsamı içindedir.
Dilin Özellikleri
- Dil kendine özgü yasalarıyla var olan ve gelişen canlı bir varlıktır. Bu yasalar gramerin konularını oluşturan esaslardan ibarettir. Dil yasaları veya kuralları, dille birlikte mevcut olup onun yapı özelliklerini ortaya koyar ve gelişim yönlerini belirler.
- Dil canlı bir varlıktır. Hiçbir dil ilk halini korumaz, kendi yasalarına aykırı zorlamaları benimsemez, ancak kendi bünyesine uygun düşen normal değiştirmeleri kabul eder. Yapısı, kişilerin ve toplumların istedikleri şekilde değiştirilemez.
- Dil, insanların kendi aralarında ve toplumla anlaşmasını sağlayan doğal bir iletişim aracıdır.
- Dil, işaretler sistemidir. İnsan dilini oluşturan işaretler yani sesler belli bir dizgeye göre düzenlenmiş ve boğumlanmıştır.
- Dil, bireylerin üstünde sosyal bir kurum olup ulusal kimliğin temelidir.
- Dil insanlık tarihinin bilinmeyen bir çağında, belli bir topluluğun ya da toplulukların arasında meydana gelmiştir.
Dillerin Doğuşu
İlk insan dilinin hangi yolla oluştuğu sorusu üzerine Eski Çağ’da özellikle Hintli, Yunanlı ve Romalı bilgelerden günümüze değin pek çok kuram ileri sürülmüştür: Dil, Tanrı’nın insanlara verdiği doğaüstü bir yetenektir, fonetik bir evrim ve gelişimin sonucudur, rastgele ortaya çıkan insan ruhundan gelen bir yansımadır, yaşam zorunluluklarından doğmuştur, tarih öncesi kurban ayinlerinin zorladığı bir olaydır, maddi kültürün yankısıdır.
Bu görüşler, konuşma dilini yaratan kaynağın niceliğine göre temelde iki grupta toplanmaktadır:
Yeryüzündeki dillerin tek kaynaktan çıktığını savunan tek kökenci görüş (monojenist)
Yeryüzündeki dillerin ayrı ayrı kaynaklardan meydana geldiğini savunan çok kökenci görüş (polijenist)
Dilin doğuşuyla ilgili belli başlı kuramlar şunlardır:
Yansıma Kuramı :Türkiye Türkçesindeki miyavlamak, melemek, horlamak, gümbürtü, gümbürdemek, inlemek, böğürmek, böğürtü, takırtı, şırıldamak, çatur çatır çutur gibi doğadaki sesleri yansıtan, taklit eden sözcükler yeryüzündeki bütün dillerde bulunmaktadır. Örneğin, Türkçedeki miyavlamak eylemi benzer şekilde Almancada miauen, Fransızcada miauler’dir. Yansıma Kuramına göre, dilde yansıma (onomatope) adı verilen bu özelliğin dilin doğuşunu aydınlattığı savunulmuş ve bütün dil öğelerinin yansımalardan oluştuğu benimsenmiştir.
Ünlem Kuramı:İnsanların duygularının etkisiyle çıkardıkları ünlemlerin, çeşitli kavramları karşılamak üzere sözcüklere dönüştüğünü ileri süren görüştür.
İş Kuramı :İnsanların bir arada çalışırken, vücut hareketlerinin doğurduğu refleks seslenmelerden dilin doğduğunu savunan kuramdır.
Güneş-Dil Kuramı :XX. yüzyılın ilk yarısında Fransız bilim adamı Hilaire de Barenton tarafından ortaya atılan bu görüşe göre, bütün dinlerin ve ulusların kökünün Sümer dini ve Sümerler olması gibi, bütün dillerin kaynağı da Sümercedir. İnsanların taptığı güneş, konuşma dilinin ilk fonemini oluşturduğundan kurama bu ad verilmiştir. Bu kuram, Atatürk’ün dil çalışmalarında da yer aldığı için bu yıllarda Türk dilinin Sümerce ile ilgisini ortaya koymayı hedefleyen çalışmalar yapılmıştır.
Bir başka görüşe göre de sözcüklerin sesleri ile karşıladıkları nesneler arasında bir bağ bulunmaktadır. Başka bir deyişle, dildeki sözcükler, belli kavramları belli ses kalıpları ile karşılayacak biçimde meydana gelmişlerdir. Dilin kökeni konusunda daha pek çok görüş ileri sürülmüştür. Bu konu bugün de aydınlığa kavuşabilmiş değildir. Bunun nedeni ise insan dilinin sözlü olarak ortaya çıkışı ile yazılı olarak saptanması arasında zaman bakımından tam bir belirsizlik bu
YERYÜZÜNDE DİLLER
Bugün lehçe-dil ayrımının tam olarak yapılamamasından ve yeryüzünün tanınmayan yerlerinde işlenmemiş, yazıya geçirilmemiş dillerin bulunmasından dolayı dünya dillerinin kesin sayısını vermek mümkün değildir. Bu konuda kaynaklar 2500-5000 arasında dilin varlığından söz etmektedir.


YAPI BAKIMINDAN DİLLER KAYNAK BAKIMINDAN DİLLER
YALINLAYAN DİLLER HİNT-AVRUPA DİLLERİ
BAĞLANTILI VE KAYNAŞTIRAN DİLLER URAL ALTAY DİLLERİ
BÜKÜMLÜ DİLLER HAMİ-SAMİ DİLLERİ
ÇİN-TİBET DİLLERİ
KAFKAS DİLLERİ
BANTU DİLLERİ
Yapı Bakımından Diller
Dillerin yapı bakımından sınıflandırılması özellikle Alman dilbilimci August Scnleicher’in çalışmalarına dayandırılmaktadır. Buna göre diller, yapı yani biçim özellikleri bakımından üç grupta ele alınmaktadır:
Yalınlayan Diller
Yalınlayan dillerin en başta gelen özelliği sözcüklerin ek almayışı ve büküme yani yapı bakımından değişikliğe uğramayışıdır. Sözcükler, cümle içinde başka sözcüklerle birlikte anlam ve görev yüklenmektedir. Yalınlayan dillerde, sözcükler yazıda da ayırt edilen tonlama farkı ile birden fazla anlam kazandığından vurgu önemlidir. Bu dillerde sözcüklerin tamamı değil küçük bir bölümü tek hecelidir. Yalınlayan diller için en tipik örnek Çincedir. Vietnam dili, bazı Himalaya ve Afrika dilleri, Bask dili, Cava dili de bu grupta değerlendirilen diller arasındadır.
Bağlantılı ve Kaynaştıran Diller
Bağlantılı diller, sözcük köklerinin değişmeyerek ulanan eklerle yeni anlam ve görev kazandığı dillerdir. Bu diller için en tipik örnek Türkçedir. Örneğin, göz: gözcü, göz-cü-lük, göz-lük, göz-lük-lü, göz-lük-çü, göz-lük-çü-lük, göz-le- mek, gözle-m, göz-le-m-ci, göz-le-m-le-mek, göz-le-n-mek, göz-de, göz-gü. Türkçe bu yapısı ile anlatım olanaklarını zenginleştirmiş ve yeni sözcük yaratma gücü kazanmıştır. Bu özellik, alıntı sözcükler için de geçerli olmuştur. Örneğin, Farsçadan dilimize geçen yaban sözcüğüne getirilen Türkçe eklerle bu sözcükten başka kavramları karşılayacak yenileri türetilmiştir: yaban-cı, yaban-cı-lamak, yaban-cı-la-ş-mak, yaban-cı-la-ş-tır-ıl-mak. Bağlantılı yapıda olan diller arasında Türkçeden başka aynı dil ailesinde bulunan diğer Altay dilleri (Altay dilleri: Moğolca, Mançu-Tunguz dilleri) ve Ural dilleri (Ural dilleri: Fince, Macarca, Samoyetçe), küçük farklılıklarla Japonca, bazı Asya ve Afrika dilleri de yer almaktadır.
Kaynaştıran diller yapı bakımından bağlantılı dillere benzediği için aynı grupta yer almaktadır. Ancak kaynaştıran dillerde eylem, özellikle ulanan soneklerle cümledeki diğer öğelerin işlevini kendisi yüklenebilir. Bu haliyle cümlenin bütünü bir sözcüğe indirgenebilir. Kaynaştıran dillerin en tipik örnekleri Amerikan Kızılderililerinin dilleri, Eskimo ve Gürcü dilleridir.
Bükümlü Diller
Bükümlü diller, çekim sırasında sözcük köklerinin değişikliğe uğradığı dillerdir. Bağlantılı dillerde ise sözcük kökünde böyle bir değişiklik hiçbir zaman söz konusu değildir. Örneğin,; cami, Arapçadan dilimize geçen bir sözcüktür. Bunun çoğulu ise tamamen farklı sesleri taşır: cevami. Yine Arapçada eylem çekimlerinde, eylem kökü çekim ve şahıs eklerine göre değişikliğe uğramaktadır: qale ‘dedi’, qul ’söyle! de!’, yequlü ‘der, söyler’ gibi. Bükümlü diller, kök bükümlü ve gövde bükümlü olmak üzere ikiye ayrılır. Arapça kök bükümlü diller arasındadır. Hint-Avrupa dilleri (Yunanca, Roman ve Germen dilleri ile diğerleri) ise gövde bükümlü dillerdendir. Almancada: gehen ‘gitmek’, gang ‘gidiş’, gegaugen ‘gitmiş’ gibi.
Kaynak Bakımından Diller
Kaynak veya köken bakımından birbirine yakın olan dillerin aynı kaynaktan çıktığına, çeşitli tarihsel olaylar nedeniyle ayrılıp farklı gelişme yolları izlediklerine ve birbirleriyle akraba olduklarına inanılır. Böyle diller, dil aileleri oluşturur. Dünya dilleri, bu şekilde çeşitli dil ailelerine ayrılmıştır. Kaynak bakımından dillerin gruplandırılması da temelde o dillerin yapı özelliklerine dayanmaktadır. Çünkü dil ailelerini oluşturan dillerin yapı, ses ve sözlük bilgisi bakımından aralarında yakınlık ve benzerliklerin olması dil akrabalıklarının ortaya konulması bakımından şarttır. Yeryüzündeki dil aileleri konusunda bugün için kesin bir sayı vermek mümkün değildir. Bu konuda kaynaklar hiçbir zaman birbirini tutmamaktadır. Bu nedenle burada kesinliği en çok benimsenen dil ailelerinden birkaçı üzerinde durulacaktır.
Hint-Avrupa (İndogermen) Dilleri
Asya ve Avrupa’da konuşulan ve dilbilimciler tarafından ortak köke bağlanan dillerdir. Bu dillerin aynı dil ailesinde yer alması o dilleri konuşanların hiçbir şekilde ırk birliğini göstermez, kültür bakımından yakınlığını ifade eder. Günümüze kadar üzerinde en çok araştırma yapılan ve akrabalığı kesin olarak ortaya konan Hint-Avrupa dilleri şunlardır:

Hint-Avrupa Dil Ailesi

Avrupa’da Konuşulanlar Asya’da Konuşulanlar


l. Germen Dili Almanca
İngilizce
İsveç, Danimarka Dili, Vizigotça l. Hintçe

2. Baltık İslav Dilleri Rusça, Lehçe, Çekçe, Bulgarca, Hırvatça
Litvanya Dili, Letçe 2. İran Dili

3. Helen Yunanca (Grekçe) 3. Ermenice

4. İtalca Latin Dilleri
(Fransızca, İtalyanca, İspanyolca,
Portekizce, Katalanca, Rumence)

5. Keltçe İrlanda, İskoçya Dili, Galce, Bretonca

6. Arnavutça
Ural-Altay Dilleri
Türkçe köken bakımından Ural-Altay dil ailesinin Altay kolu içinde incelenir. Bugün için gerek Ural-Altay dillerinin gerekse Ural ve Altay olmak üzere her iki koldaki dillerin akrabalığı ispatlanmış değildir. Yapılan çalışmalar sonucu, bu dil ailesi öncelikle iki kola ayrılmış ve bu kollarda yer alan diller arasında akrabalık ya da ilişkiler tespit edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu çalışmalar Hint-Avrupa dilleri üzerinde yapılan çalışmalara oranla çok daha kısıtlı ve sonuçsuz kalmıştır. Ural-Altay dilleri Asya’nın büyük Okyanus kıyılarından, Orta Avrupa ve Akdeniz kıyılarına kadar uzanan alanda konuşulmaktadır. Bu diller yapı bakımından birbirine benzer olup tümü bağlantılı diller grubunda yer almaktadır. Ses uyumu, Ural-Altay dilleri için ortak bir özelliktir. Yine bu dillerde sözcükler için gramatikal cins ayrımı yoktur yani sözcükler erkek-dişi-nötr diye ayrılmaz ve cümle içinde sözcüklerin sıralanışı birbirine benzer.
Ural-Altay Dil Ailesi
Ural Altay

l. Fin-Ugor Dilleri
Fince, Macarca, Ugorca Türkçe
Moğolca
Mançu-Tunguzca

2. Samoyed Dilleri
(?) Korece
(?) Japonca
Hami-Sami Dilleri
Eski çağlardan beri bugün de bazı küçük değişiklikler dışında Mezopotamya ve Arabistan’dan, Kuzey Afrika’yı aşarak Atlas Okyanusu’na ve Doğu Afrika’dan Ekvator’a kadar uzanan bölgede konuşulan dil ailesidir. Bu dil ailesi adını Nuh peygamber’in oğlu Ham ve Şam’dan almıştır. Hami-Sami dilleri genelde dört kola bölünerek değerlendirilmiştir. Bunlar: - Sami (Kenan Dilleri, Aramca, Arap Dilleri, Akkadça) - Eski Mısır ve Koptça - Libya-Berber - Kuşî
Çin-Tibet Dilleri
Çin-Tibet dil ailesi Tibet-Burma ve Tay-Çin olmak üzere iki kola ayrılmaktadır. Bugün yaklaşık 1,5 milyar kişinin konuştuğu Çince, bu ailede konuşanların sayısı bakımından en büyük dili oluşturur. Çin ve Tibet dilleri, Türk dili ile belli bir dönem ilişkide bulunmuş dillerdir. Eski Uygur Türkçesi döneminde, Çince ve Tibetçe eserler dilimize aktarılmış ve bu dillerden bazı sözcükler alınmıştır.
Kafkas Dilleri
Kafkasya’da Türk lehçeleriyle bir arada konuşulan, yapı bakımından tamamen farklı özellikler gösteren diller bu dil ailesi içinde ele alınmıştır. Bu diller Kuzey ve Güney olmak üzere iki kolda toplanmaktadır. Bunlardan güney kolunda Kartvel, kuzeybatı kolunda Abhaz-Çerkes, kuzeydoğu kolunda da Çeçen-Lezgi dilleri yer almaktadır.
Bantu Dilleri Afrika’nın güney ve orta kısımları dahil olmak üzere büyük bölümünde konuşulan diller bu dil ailesinin üyeleridir. Bantu dil ailesi çok sayıda dil ve lehçeyi
-ANADİL
-ORTAKDİL
KONUŞMA DİLİ*-YZMA DİLİ
ÖZEL DİLLER
ARGO
ANADİLİ
ANADİL:KK70:ilbilimde bir dile kaynaklık eden dildir.Buna göre türkçe bir ana altay diliyle ilişkilendirilmektedir.
Dil, bir topluluğu ulus yapan etkenlerin en başında gelenidir. İnsanlar, doğuştan itibaren yakın çevresinden öğrendiği ve zamanla ilişkide bulunduğu sosyal çevrelerle geliştirdiği anadili sayesinde üyesi bulunduğu toplumla ilişki kurar ve ancak anadiliyle o toplumun bir parçası olur. Birden fazla dil konuşulan ülkelerde doğan ve büyüyen ya da değişik uluslardan anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya gelen insanın da tek bir anadili vardır. Ancak o dille bilinçaltına kadar inebilir, duygu ve düşüncelerini ifade edebilir.
Her ulusun anadilinin kendine özgü ses dizgesi bulunmaktadır. Örneğin, Türkiye Türkçesinin söz varlığında Arapçadan geçen pek çok alıntı sözcük vardır. Fakat bir Türkün mide, maden, neşe ve mağrur demesi ile bir Arabınki farklıdır. Çünkü her ne kadar bunlar gibi pek çok sözcük Arapçadan dilimize geçmişse de biz bunları kendi dilimizin ses örgüsüyle söyleriz. Bu nedenle bir yabancı dil ne kadar iyi öğrenilirse öğrenilsin, telaffuzunda her zaman için birtakım güçlüklerin olacağı bir gerçektir.
Dilbilimde bir dil ailesine kaynaklık eden dile de anadil adı verilmektedir. Buna göre Türk, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerine kaynaklık eden ya da bu dillerin köken bakımından bağlı bulunduğu bir Ana Altaydili düşünülebilir. Ana Türkçe terimi ile de Çuvaşça dışında diğer Türkçelerin atası olan dil anlatılmaktadır.
Ortak Dil: Bir ülkede konuşulan lehçe yada ağızlar arasında en yaygın ve en üst konumda olan dildir.
Konuşma Dili - Yazı Dili
Dil iki yönlü olarak gelişimini sürdürür, l. İnsanlar arasında sesli olarak iletişimi sağlayan konuşma dili 2. İnsanların söylemek istediklerini yazıya geçirdikleri yazı dili. Konuşma dili ile yazı dili, arasında farklılıklar vardır:
- Konuşma dili, günlük hayatta insanların karşı karşıya geldikleri her an için kullanılan doğal bir dildir
- Yazı dili konuşma diline oranla yapay bir dildir. Hiçbir yerde konuşulduğu gibi yazılmaz, yazıldığı gibi konuşulmaz.
- Yazılan dil konuşulan dilden daha kurallıdır. Konuşma dilindeki birtakım kuralsızlıklar genelleşip kural haline gelmedikçe yazı diline yansıtılmaz. Örneğin, peşinden gitmek ifadesindeki peş sözcüğü bu ifadede ‘arka’ anlamındadır. Fakat Farsçadan dilimize geçen bu sözcüğün
-Yazı dili bir uygarlık dilidir.
Lehçe - Şive - Ağız
Bir dilin değişik ülke ve bölgelerde güç anlaşılacak kadar birbirinden ayrılan dallarına lehçe (dialect, idiom) denilmektedir.
Örneğin, XI. yüzyıla kadar temelde tek kol halinde gelişimini sürdüren Türk yazı dili, bu yüzyıldan sonra değişik dönem ve alanlarda farklı tarihi lehçeler ile ürünlerini vermiştir.
*Doğuda Harezm Türkçesi ve Çağatayca, kuzey-batıda tarihî Kıpçak Türkçesi, güney-batıda ise Eski Anadolu Türkçesi olmak üzere üç farklı lehçe ortaya çıkmıştır. Bugün ise Asya ve Avrupa’da Türk dilinin konuşulan ve yazılan pek çok lehçesi bulunmaktadır.
*Türkiye’de Türkiye Türkçesi, Orta Asya Cumhuriyetlerinde Kırgız, Kazak, Türkmen, Özbek ve Azerbaycan Türkçeleri gibi. Bu lehçeler bazen bağlı oldukları dilden anlaşılmayacak kadar ayrılırlar ve başka bir dil görünümü de verebilirler. Türk dili için Saha (Yakut) ve Çuvaş Türkçeleri buna en güzel örnektir.
Ağız ve şive ise lehçenin alt bölümleridir. Ağız, bir lehçe içinde daha küçük yerleşim birimlerine özgü yazı diline yansımamış konuşma biçimidir. Örneğin Türkiye Türkçesinde yerleşim bölgelerine göre adlandırılan, Güney-batı Anadolu ağızları, Ankara ağzı, Urfa ağzı. Kayseri ağzı gibi çok çeşitli ağızlar vardır.
Özel Diller
Dilin bir de kişiden kişiye farklılık gösteren bireysel yönü vardır. Buna göre bireyin dilinden de (idyolekt) söz etmek yerinde olacaktır. Bir toplumda konuşulan dil, o dili konuşan insanların yetiştiği ve içinde bulunduğu çevreye, edindiği mesleğe, kültür düzeyine ve yaşına göre değişiklik göstermektedir. Bu şekilde ortaya çıkan diller özel dil veya grup dili adı altında değerlendirilir.
Tıp dili yanında hukuk dili,edebiyat dili,gazete dili,denizcilik dili gibi pek çok mesleğe ait özel diller vardır. Ayrıca diğer faktörlere göre de diller, köylü dili,teklifsiz dil, aydın dili, çocuk dili, yetişkin dili gibi çeşitli adlar altında da gruplandırılabilir.
Argo
Argo, bir toplumda belli kesimlerin kendi aralarında anlaşmayı sağlamak amacıyla kullandıkları özel bir dil veya dil grubudur. Argoda kullanılan sözcüklerin büyük bölümü Rumca, Ermenice gibi az bilinen yabancı dillerden alınır: mangiz ‘para’, aftas ’sevgili’ gibi. Dilin kendi olanakları kullanılarak da argo sözler yapılır ve bunlar ortak dile katılabilir ‘çalmak’ için yürütmek, tırtıklamak, araklamak, hortumlamak, zula etmek gibi. Ayrıca ortak dilde geçen bazı sözcükler farklı anlamlarla argo sözlerde de kullanılır: bilezik ‘kelepçe’, inek ‘çok çalışan (öğrenci)’, angut ‘anlayışı kıt olan kişi’, okşamak ‘ dövmek’ gibi.
 
Ünite 2
TÜRK DİLİ
Türk dili, gerek tarihi dönemlerde gerekse bugün Doğuda Pasifik Okyanusu’ndan Batıda Baltık Denizi kıyılarına, Kuzeyde Kuzey Buz Denizi’nden Güneyde Basra Körfezi kıyılarına kadar uzanan coğrafi alanda konuşulmuş ve konuşulmaktadır..
Türk yazı dilini yazılış tarihleri belli olan Orhun Yazıtları’ndan (VIII. yüzyıl) itibaren takip edebiliyoruz. Fakat yazıldığı yıl kaydedilmemiş olan yazıtların bir kısmı belki daha eski yıllara aittir.
Orhun Yazıtları’ndaki dil yetkinliği de bu yazıtlarda işlenen dilin çok daha önceki yüzyıllarda yazı dili olarak kullanıldığını göstermeye yetecek türdendir.
Orhun Yazıtları’ndan daha eski bir döneme ait oldukları anlaşılan Yenisey Yazıtları ise çok fazla aşınmış oldukları için yeterli bir dilbilgisi vermekten uzaktır.
Türk dili, ilk yazılı ürünlerinden başlayarak Türkologlar tarafından üç dönemde ele alınıp incelenmiştir.
Türk dili VIII. yüzyıldan günümüze değin şu başlıklar altında gruplandırılmıştır:
- Eski Türkçe (VIII-X. yüzyıllar)
- Orta Türkçe (XI-XV. yüzyıllar)
- Yeni Türkçe (XVI. yüzyıldan bugüne kadar)
XI. yüzyıla kadar temelde ortak bir yazı diline sahip olan Türk dili, siyasi birliğin kaybedilmesi ve Türk topraklarının parçalanması nedeniyle giderek eski birliğini kaybetmiş ve bunun yerine bölgesel özelliklerin yazıya yansıdığı tarihi lehçeler gelişmiştir. Özellikle XIII ve XIV. yüzyıldan itibaren farklı yazı dilleri görülmeye başlamıştır. Türk dili konuşulduğu dil alanının doğu kolunda Karahanlı Türkçesi (XI-XII. yy) ile devamı Harezm (XIV. yy) ve Çağatay Türkçeleri (XV-XIX. yy. ), Güney-batı kolunda ise Eski Anadolu Türkçesi ve devamı olan Osmanlıca ile, Kuzey-batı kolunda da Kıpçak Türkçesi adları altında gelişimini sürdürmüştür.
Gerek tarihi lehçelerde gerekse bugün Türk dili ve lehçeleri arasındaki dil farklılığı genelde ses bilgisi düzeyinde kalmıştır. Gerçi yazıtlar dönemi için de bazı dil farklılıkları söz konusudur. Örneğin, Kül Tigin (732) ve Bilge Kağan (735) Yazıtları’nda birinci kişi adılı men iken Tonyukuk Yazıtı’nda (720-725) ben biçiminde geçmektedir. Yine XI. yüzyılda Orta Türkçe döneminin temel eseri olan Divanü Lûgati’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmud, eseri için derlemeler yaptığı kendi dönemi Türk lehçeleri arasındaki farklılıklara da değinmiştir. Örneğin, “Oğuzlarla onlara yakın olanlar sözcükteki /t/ harfini /d/’ye çevirirler. Türkler (yani Karahanlı Türkleri) ‘deve’ye ‘tewey’, bunlar ‘devey’ derler. ” Türk dili, XV. yüzyıldan itibaren Doğuda Çağatayca, Batıda ise Osmanlıca olmak üzere genelde iki yazı dili olarak XX. yüzyıla kadar devam etmiştir.
BAŞLICA TÜRK LEHÇELERİ
Türk dili bugün, yedi bağımsız Türk Cumhuriyeti’nde (Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan) Türkiye Türkçesi, Azerbaycan, Türkmen, Özbek, Kazak ve Kırgız Türkçesi adları altında devlet dili olarak konuşulmaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar tek bağımsız Türk devleti olan Türkiye’ye Ağustos-Aralık 1991 sürecinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de eklenmiştir.
Türk Cumhuriyetleri dışında Türk halkının yaşadığı, dolayısıyla Türkçe’nin konuşulduğu özerk cumhuriyetler ve bölgeler de vardır. Bunlardan
Tatar, Başkırt ve Çuvaş Türklerinin bulunduğu İdil-Ural Bölgesi
Doğu Sibirya’da Kuzey Buz Denizi ile Baykal Gölü arasındaki Yakutistan
 Altay Dağları ile Baykal Gölü arasındaki Altay, Hakas, Tuva ve Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Uygur Özerk Bölgesi en yoğunluklu nüfusa sahip olanlardır. Balkan ülkeleri ile Polonya, Ukrayna, Moldavya ve Avrupa’da, başta Almanya olmak üzere pek çok ülkede Türk toplulukları bulunmakta ve bütün bu alan içinde Türk yazı dili kullanılmaktadır.
 1995 yılındaki verilere göre Türklerin dünyadaki toplam sayısı 190 milyona ulaşmıştır. Bu nüfusa göre, Türk dili, konuşanlarının sayısı bakımından bugün dünya dilleri sıralamasında Çince, İngilizce, İspanyolca ve Hintçe’nin ardından beşinci sırada yer almaktadır. Günümüzde Türk halkları genelde Latin, Kiril ve Arap alfabesi olmak üzere üç alfabe ile yazmaktadırlar. 1990′dan beri Türk dünyası için başlayan yeni süreç içerisinde özellikle bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetleri’nden bazıları Latin alfabesine geçme kararı almışlardır. Bu ülkelerde yeni alfabeye geçiş kademeli olarak uygulamaya konulmuş ve 1991′de Azerbaycan, 1993′te Özbekistan ve Türkmenistan, 1994′te de Karakalpakistan bu kararı almıştır.
XI. yüzyılda Divanü Lugati’t-Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmut’tan başlayarak günümüze değin Türk dilinin pek çok gruplandırma denemesi yapılmıştır. Bu
Çuvaş Türkçesi
Eski Volga Bulgarları’nın torunu olan Çuvaşlar, Çuvaş Özerk Cumhuriyeti’nde yaşamaktadır. Ayrıca İdil-Ural Bölgesi’ndeki öteki cumhuriyetlerde de Çuvaş toplulukları vardır. Bugün için toplam nüfusu yaklaşık 4 milyondur. Türk lehçelerinin gruplandırılmasında en başta kullanılan ölçüt ‘r-z’ ve ‘l-ş’ denkliğidir. Bu denklikle ortak Türk dilinden Çuvaşça adıyla bir kol ayrılmaktadır. Buna göre bütün Türk lehçelerindeki /z/ ve /ş/ sesleri Çuvaşçada /r/ ve /l/’dir. Bu özelliği ile ortak Türk dilinden ilk önce koptuğu anlaşılan Çuvaşça bugün Türk lehçeleri arasındaki anlaşılabilirlik bakımından en güç olanıdır.
Saha (Yakut) Türkçesi
Yakutlar, Türk dünyasının en kuzey-doğusunda yaşayan Türk halkıdır ve nüfusu 1 milyon civarındadır. Yakut Türkçesi, Türk lehçeleri arasında anlaşılabilirlik bakımından Çuvaş Türkçesi ile beraber en düşük oranı kapsamaktadır. Bunun başlıca nedenlerinden biri, Yakutçada %50 civarında Moğolcadan geçen alıntı sözcük bulunmasıdır.
Halaç Türkçesi
1968 yılında Alman Türkolog Doerfer tarafından keşfedilen Halaçça Orta İran’da yaklaşık 18.000 kişi tarafından konuşulmaktadır. Türk lehçeleri arasında Ana Türkçeye kadar uzanan arkaik özellikleri en iyi şekilde koruyan Türkçe, Halaççadır.
Güney-batı (Oğuz) Grubu Türk Lehçeleri
Gagavuz Türkçesi
Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi ile birlikte Oğuz grubu Türk lehçelerinin batı kolunu oluşturmaktadır. Hıristiyan olan Gagavuzların büyük kısmı, eskiden Baserabya adı verilen bugünkü Moldavya Cumhuriyeti’nin Güney Bölgesi ile Ukrayna Cumhuriyeti’nin Odesa Bölgesi’nde yaşamaktadır. Gagavuz Türkçesinde, Slav dillerinin etkisiyle cümle bilgisi bakımından Karay Türkçesi dışında öteki Türk lehçelerinde görülmeyen birtakım değişiklikler oluşmuştur.
Türkmen Türkçesi
Güney-batı Oğuz grubu Türk lehçelerinin doğu kolunu oluşturmaktadır. Türkmence, bugün özellikle, Türkmenistan’da bunun dışında diğer Türk Cumhuriyetleri ile komşu ülkelerde yaklaşık 4 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Azerbaycan Türkçesi
Bu Türkçe, bugün Kuzey ve Güney Azerbaycan’da konuşulmaktadır. Ayrıca, Ermenistan ve Gürcistan’da da Azeri toplulukları bulunmaktadır. XIX. yüzyılda yayımlanmaya başlayan Ekinçi Gazetesi’nde çağdaş Azerbaycan Türkçesinin ilk ürünleri verilmeye başlanmıştır.
Türkiye Türkçesi
Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve özellikle Balkan Devletleri ile Avrupa’daki Türk nüfus tarafından konuşulan Türkçedir. Bu Türkçe, Anadolu’da XIII. yüzyılda yazılı ürünlerini vermeye başlamıştır. 1928′de Atatürk’ün gerçekleştirdiği harf devrimine kadar Türkiye Türkçesi, Arap harfleriyle yazılmıştır.
Güney-doğu (Uygur) Grubu Türk Lehçeleri
Özbek Türkçesi
Büyük çoğunluğu Özbekistan Cumhuriyeti’nde yaşamakta olan Özbekler’in yazı dili Çağatay Türkçesinin devamı niteliğindedir. Bugün 19-20 milyon kişi tarafından konuşulan Özbekçenin birçok diyalekti vardır.
Yeni Uygur Türkçesi
Uygurlar’ın büyük kısmı Çin Halk Cumhuriyeti’nin Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadır. Bunun dışında diğer Türk Cumhuriyetleri’nde de Uygurlar topluluklar halinde bulunmaktadır. “Doğu Türkçesi” olarak da adlandırılan Uygur Türkçesi Özbekçe gibi Çağataycanın devamıdır.
Kuzey-batı (Kıpçak) Grubu Türk Lehçeleri
Kazak Türkçesi
Yaklaşık 10 milyon kişi tarafından konuşulan Kazakça, XIX. yüzyılın sonlarında yazı dili olmuştur. Dil özellikleri bakımından Kazakçanın diyalekti kabul edilen Karakalpak Türkçesi 1917′den sonra yazı dili yapılmıştır. Karakalpak Türkçesi, Özbekistan’a bağlı Karakalpak Özerk Cumhuriyeti’nde konuşulmaktadır. Kazak Türkçesini Kıpçak grubu Türk lehçelerinden farklı kılan özellik söz başı /y/ ünsüzünün /j/’ye değişmesidir. Bu gruptaki öteki Türkçelerde ise ortak Türkçe /y/ ünsüzü, bazı durumlarda korunmakta bazen de /c/’ye dönüşmektedir.
Tatar (Kazan) Türkçesi
Bu Türkçe, çoğunlukla İdil-Ural Bölgesi’nde Başkırt ve Çuvaşlara komşu olan Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nde yaklaşık 7 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır. XIX. yüzyılın sonlarına kadar Çağataycayı yazı dili olarak kullanan Tatarlar (Kazan Türkleri) bu yüzyıldan sonra kendi lehçelerinde eser vermeye başlamışlardır. Tatar Türkçesi, ilk hecede geniş yuvarlak ünlüleri darlaştırması ve dar yuvarlak ünlüleri genişletmesi bakımından Başkırt Türkçesi ile benzerlik göstermektedir.
Başkırt Türkçesi
Sovyet Devrimi’nden sonra yazı dili olan Başkırt Türkçesini konuşanların nüfusu 2. 5 milyon civarındadır. Başkırtça yoğunluklu olarak güney Urallar Bölgesi’ndeki Başkırt Cumhuriyeti’nde konuşulmaktadır. Başkırtçanın yukarıda ortak yönünü açıkladığımız Tatarcadan farkı sözcük ve ek başı /s/ foneminin /h/’ye dönüşmesidir.
Nogay Türkçesi
Türk lehçeleri arasında Kazak ve Karakalpak Türkçelerine yakın olan Nogay Türkçesi, genelde Kuzey Kafkasya’da Stavropol Bölgesi’nde ve Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’nde konuşulmaktadır. Bugün 300. 000 kişi tarafından konuşulan Nogay Türkçesi 1917′den sonra yazı dili olmuştur.
Karaçay-Balkar, Kumuk Türkçeleri
Karaçay Türkçesi bugün genelde Kuzey Kafkasya’daki Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’nde 400. 000 kişi tarafından konuşulmaktadır. Türkiye’de de küçük Karaçay toplulukları vardır. Dil özellikleri bakımından, Karaçay Türkçesine benzer başka Türk yazı dilleri Balkar ve Kumuk Türkçeleridir. Balkar Türkçesi, başlıca Kabardin-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde 200. 000 kişi tarafından konuşulmaktadır. Genel olarak Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nde 600. 000 kişi tarafından konuşulan Kumuk Türkçesi, Karaçay-Balkar Türkçeleri gibi Sovyet Devrimi’nden sonra yazı dili olmuştur.
Karay Türkçesi
Türk toplulukları arasında Hazarlar döneminden başlayarak Museviliği kabul etmiş olan Karay (ya da Karayim) Türkleri küçük gruplar halinde Litvanya ve Ukrayna’da yaşamaktadır.


ANADOLU AĞIZLARI
Türkiye Türkçesi veya Türkçe denilince ilk olarak televizyon ve radyoda dinlediğimiz, gazete, kitap ve dergilerde okuduğumuz, İstanbul ağzına dayanan ortak dil (standart dil, yazı dili) akla gelir. Bu dil aynı zamanda edebi dilimizdir. Fakat Türkiye Türkçesi bununla sınırlı değildir. Çünkü yurdumuzun her köşesinde ortak dilden farklı özellikler sergileyen konuşma şekilleri yani ağız özellikleri vardır.
Türkiye sınırları dışında kalan Rumeli ve Balkan ile Kıbrıs Türk ağızları da Türkiye Türkçesinin ağızları olarak değerlendirilmektedir. Bunun nedeni de gerek Kıbrıs gerekse Rumeli ve Balkanlar’da yerleşmiş olan Türklerin Anadolu kökenli olması ve böylece dil özelliklerinin de Anadolu ağızlarının bir uzantısı olarak değerlendirilmesidir. Anadolu ağızlarının sınırlarını çizmek son derece güçtür. Bu nedenle çoğu zaman genel özellikleri bakımından coğrafi bölgelere ayrılarak incelenmiştir. Fakat bu da sağlıklı bir tutum değildir. Çünkü birbirine komşu ilçe ve köylerin ağız özellikleri arasında farklılıklar olduğu gibi birbirinden uzak yerleşim birimleri arasında da benzerliklerin görülmesi bu konuda yapılan çalışmalarla ortaya konulmuştur.
Ağız özellikleri, bir bölgeye bir kavmin farklı boylarının yerleşmesinden kaynaklanmaktadır. Anadolu ağızları da bu bölgedeki 23 Oğuz boyundan ileri gelmektedir. Ayrıca kimi zaman ağızlarda çeşitli Türk lehçelerinin izleri de tespit edilmektedir. Ağız özelliklerinin ortaya konulması o bölgedeki etnik yapının açıklığa kavuşturulması ile eş anlamlıdır. Örneğin, Kıbrıs Türk ağzı üzerine yapılan incelemeler Kıbrıslı Türklerin Konya, İçel, Antalya, Alanya gibi Güney Anadolu bölgelerinden geldiğini ortaya çıkarmış ve bu bilgiler arşiv belgeleri ile destek görmüştür.
Anadolu ağızları üzerine ilk çalışmalar XIX. yüzyılın ikinci yarısında A. Maksimov’la başlamıştır.
Türkiye’de bu yöndeki çalışmalar özellikle 1932′deki Türk Dil Devrimi’nden sonra gündeme gelmiştir.
Türkçenin yabancı sözcüklerden arındırılması ve yazı dili ile konuşma dili arasındaki farkların giderilmesini amaçlayan bu çalışmalar için ilk olarak halk ağzı ya da eski metinlerdeki sözcüklerin tespiti çalışmalarına başlanmıştır.
1932-1934′teki derleme seferberliği sonucu 6 ciltlik Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi yayımlanmıştır. Ancak bu yayınlar ihtiyacı karşılayacak nitelikte olmadığından 1952 yılında derleme çalışmaları Türk Dil Kurumu tarafından yeniden başlatılmış ve sonuç olarak 12 ciltlik Derleme Sözlüğü yayımlanmıştır
 
Ünite 3
Söz varlığı:Bir dilin söz varlığını,o dikli konuşan insanların vücudundan,organlarından başlayarak onun en önemli gereksinimlerini oluşturan yiyecek ve içeceklerin adlarına,akrabalık ilişkilerini gösteren kavramlara ona yakın tarım hayvanlarına bitkilere renklere doğa olaylarına ait sözcükler ve temel eylemler oluşturur.
Sözcük sayısı:Genel sözlük niteliğin deki kaynaklar 70.000 dolayında sözcük içermektedir.
Türetme gücü
Türkçenin bilinen ve çözülmüş bulunan en eski ürünleri VIII.y’a ait olan bugün kuzey Moğolistanda yer alan Orhun yazıtları ile onlardan daha eski olan Yenisey yazıtlarıdır
-Kaşgarlı Mahmut’un ünlü yapıtı DİVANI LÜGATİ TÜRK Türkçenin XI.yy daki zengin söz varlığını ortaya koymakta aynı zamanda Araplara Türkçeyi öğreten bir dilbilgisi ve ansiklopedi özelliğini taşımaktadır..
-Türklerin Malazgirt savaşı öncesi ve sonrasında Anadolu’ya geçerek beylikleri ve Osmanlı Devleti’ni kurmalarıyla XIII.yüzyıl’dan başlayarak oluşan yeni yazı diline Eski Anadolu Türkçesi adı verilir.
-XV.yy sonlarına kadar süren bu dönemde önemlisanat ürünleri ve çeviriler ortaya konmuştur.
-Aşıkpaşanın Garipnamesi,
- Şeyyad Hamzanın Destanı Yusuf,
-İskendername,Işıkname gibi yapıtlarla Süleymen Çelebi ‘nin günümüzde de okunan Mevlid- Dede Korkut Kitabı ile önemli çevirileri vardır.
Eski Anadolu Türkçesinden sonraki döneme genellikle Osmanlıca ve Yeni Türkçe adı verilir.
-Anadolu ağızlarında pek çok sözcük ve tamlama üretilmiştir.Yunus Emre gibi,Köroğlu,Karacaoğlan,Aşık Ömer,Pir sultan apdal gibi pek çomk ozan halk dilinin bütün olanaklarından yaralandıkları gibi kendilerine özgü öğeler
ÜNİTE 4
ANLATIM BİRİMLERİ-1
SÖZCÜKLER
Dilimizde bir sözcüğün anlamlı en küçük parçasına sözcüğün kökü denir.Dilimizdeki sözcükler yapı yönünden 3ayrı özellik gösterir.
1.Basit yapılı sözcükler:
2.Türemilş yapılı sözcükler
3.Bileşik yapılı sözcükler
1.Basit yapılı sözcükler:Yapım eki almamış sözcüklerdir. Anlamlı olarak daha küçük parçalara bölünemezler. Çekim eki almış olmaları bu sözcüklerin yapılarını etkilemez.
Örnek: Düz, çok, dar, nal, ağaç, deniz, çanta, araba, kelebek, papat¬ya...
TÜREMİŞ YAPILI SÖZCÜKLER
Aldıkları yapım ekleriyle yeni bir anlam kazanan sözcüklerdir.
Kök + yapım eki = Türemiş Kelime
Kök halindeki sözcük isim, sıfat, fiil, zamir, zarf olabilir.
Örnek: Sucu (isim + yapım eki)
Güzellik (sıfat + yapım eki)
Geliş (fiil + yapım eki)
Benlik (zamir + yapım eki)
Çokluk (zarf + yapım eki)
Eklerin mköklere değişikanlamlar katması
Bir soruda birçok türemiş kelime verilip farklı olan soruluyorsa, türemiş kelimenin köküne bakılır ve hangi tür kökten türemiş olduğu tespit edilir.
Örnek: Geliş - Bakış - Bilgi - Gözcü arasında farklı olan "gözcü" sözcüğüdür, çünkü diğerleri fiilden, "gözcü" ise isimden türemiştir.
Kök ile türemiş sözcük arasında mutlaka anlam ilişkisi bulunmalıdır. Örneğin, "sucuk" kelimesi basit bir kelimedir, çünkü su + cuk olamaz, yani "su" ile "cuk" arasında anlam ilişkisi yoktur.
Türemiş kelime mutlaka bir adet yapım eki ile oluşmak zorunda değildir. Kök kelime birden çok yapım eki alabilir. Türemiş sözcük çekim eki alacaksa, çekim eki yapım ekinden sonra gelir.
Örnek: "Koş + u + cu + lar" sözcüğü 2 yapım, 1 çekim eki olmak
Kök Y.E.Y.E .Ç.E. üzere toplam 3 ek almıştır.
"Gör + üş + me + z + mi + y + di + niz"
Kök Y.E. Olum-
suzluk
eki
Ç.E.

sözcüğü 1 yapım eki, 5 çekim eki almıştır.
Not: Dilimize yabancı dillerden gelen sözcükler, geldikleri dilde türemiş de olsalar, basit sözcükler sayılmalıdır.
* Faaliyet, televizyon, mesuliyet, fotoğraf...
Ancak, bu tür sözcükler Türkçe yapım ekleri alıp türemişlerse birer türemiş sözcük sayılırlar.
* Televizyoncu, mesuliyetli, fotoğrafçı...
BİLEŞİK SÖZCÜKLER
En az iki sözcüğün tek bir anlam verecek şekilde kaynaşıp birleşmesiyle oluşan sözcüklerdir. Aralarına bir ek veya başka bir sözcük girmez. Tek sözcük gibi görev yaparlar. Bitişik yazılırlar. Yapıları bakımından çoğu kez isim ya da sıfat tamlaması bazen de cümle biçiminde görülürler. (Bunların örneklerini "Bileşik İsimler" konusunda geniş olarak göreceğiz.)
Bileşik sözcükler oluşmaları bakımından üçe ayrılırlar:
1. Anlam Kayması Yoluyla Oluşan Bileşik Sözcükler:
Bu tür bileşik sözcüklerde, sözcüklerden biri ya da ikisi birden temel anlamlarından uzaklaşırlar.
Örnek: Sigaraböreği (1. sözcükte anlam kayması olmuş.)
Anayol (1. sözcükte anlam kayması olmuş.)
Serçeparmak (1. sözcükte anlam kayması olmuş.)
Denizanası (2. sözcükte anlam kayması olmuş.)
Ayakkabı (2. sözcükte anlam kayması olmuş.)
Yerelması (2. sözcükte anlam kayması olmuş.)
Karafatma (İkisinde de anlam kayması olmuş.)
Keçiboynuzu (İkisinde de anlam kayması olmuş.)
Hanımeli (İkisinde de anlam kayması olmuş.)
2. Ses Değişikliği Yoluyla Oluşan Bileşik Sözcükler:
İki sözcüğün, birleşme esnasında bir ses değişikliğine uğramasıyla oluşmuşlardır.
Örnek: Red+etmek = reddetmek (ses türemesiyle)
Zan+etmek = zannetmek (ses türemesiyle)
Al+vermek = alıvermek (ses türemesiyle)
Yap+bilmek = yapabilmek (ses türemesiyle)
Yaz+durmak = yazadurmak (ses türemesiyle)
Düş+yazmak = düşeyazmak (ses türemesiyle)
Kahve+altı = kahvaltı (ses düşmesiyle)
Ne+için = niçin (ses düşmesiyle)
Posta+hane = postane (ses düşmesiyle)
Cuma+ertesi = cumartesi (ses düşmesiyle)
Hasta+hane = hastane (ses düşmesiyle)
Seyir+etmek = seyretmek (ses düşmesiyle)
Sütlü+aş = sütlaç (ses değişmesiyle)
Güllü+aş = güllaç (ses değişmesiyle)
3. Sözcük Çeşidi Değişmesi Yoluyla Oluşan Bileşik Sözcükler:
Tek başlarına eylem bildiren sözcüklerin (yani fiillerin) birleşerek, varlık adına dönüşmesiyle oluşmuş bileşik sözcüklerdir.
Örnek: Kaptıkaçtı (taşıt), biçerdöver (makine), gecekondu (ev)...
Bileşik Sözcüklerle İlgili Önemli Bilgiler:
Bazı yabancı kökenli yer isimlerini bileşik sözcük zannetmemek gerekir. Örneğin, "Ankara" kelimesini An + kara şeklinde parçalayamazsınız. "Anadolu" kelimesi de Ana + dolu değildir; "Anatolia" sözcüğünün değişikliğe uğramasıyla oluşmuştur.
Bileşik sözcükler de yapım eki alarak türeyebilirler.
Örnek: Dedikoducu, yağlıboyacı, özverili, ayakkabıcı...
 
X