- 1 Kasım 2007
- 9.319
- 604
- 39
Anne olanlar kadınlıklarını bir süreliğini rafa kaldırma konusunda ikilem yaşıyor.
Bedensel ve ruhsal değişiklikler yüzünden yaşanan özgüven kaybı nedeniyle hep anne kalıp, kadınlığına geri dönemeyenler var.
Annelik tecrübesini yaşayan her kadın mutlaka bir değişim yaşıyor. Kiminde bu değişim olumsuz kiminde olumlu yönde oluyor. Bedensel değişimin yanında ruhsal değişime karşı koymak mümkün değil. Karnım şişmese, göbeğim çatlamasa, göğüslerim büyümese, bacaklarım kalınlaşmasa, hatta hemoroitim olmasa diyemiyorsunuz. Bir çocuk beklerken bu değişimlerin hepsini ya da birkaçını yaşıyorsunuz. Hamilelik döneminde bedenimi aslında sevdiğimi söyleyebilirim. Ne de sevdiğim bir adamdan bir bebeğim olacaktı. Ama sanıyordum ki, doğurduğum gün sihirli bir değnek bana değecek ve her şey eskisi gibi olacak. Yine düz ve çatlaksız bir göbek, eskiye dönmüş göğüsler ve kızarıklığı ve lekeleri gitmiş bir surat. Nerede? Hepsi hayaldi. En az 6 ay hala 6 aylık hamileymiş gibi dolaştım. 4 aylık emzirmeden sonra göğüslerim eski boyutlarına döndü ama ruhumda oluşan değişimin farkına çok da varamadım.
Özgüven kaybı
Sanki hep anneymişim gibi geldi bana. Hayatıma anne olarak başlamış, anne olarak devam etmiş ve hep anne olarak kalmayı benimsemiştim. Hayatımda tüm öncelikleri Nehir’e vermiş olmam beni hiç rahatsız etmedi Ta ki bu soruyla karşılaşıncaya dek.
Yakın arkadaşlarım, çevremdeki kadınlara bakınca her kadının bu dönemde aynı kaygıları yaşadığını fark ettim. Bedensel değişim nedeniyle oluşan bir güvensizlikten söz ediyorum.
Karnım büyüdükçe, parmaklarım kalınlaştıkça ‘acaba’larımın sayısı da arttı. Bir kadının hamileliğinde ayakları ortama 1 ya da 1,5 numara büyür. Bu kadının kocasının ayak fetişisti olduğunu düşünürseniz, hamilelik döneminde özgüven kaybının bu ilişkiye nasıl yansıyacağına siz karar verin.
Benim kafamdaki soru işaretleri göbek çevrem konusuna yoğunlaşmıştı. 63 santimetrelik bel çevrem son dönemde 100 santimetreyi aşınca, 90-60-90’lık kadınların çevremde dolaşmalarına sinir oldum. Büyük bedenli kadınlar bana daha sempatik geldi.
Ne de olsa aynı kaderi paylaşıyorduk. Göğüs çevremin kaç olduğunu hiç söylemeyeyim. Süt dolunca farklı, emzirince farklı çıkıyordu. Hayatımdaki büyük değişiklikleri zaten hiç güler yüzlü karşılamadım.
Doğal olarak 40 santimetrelik bir artışa tepkisiz kalmam mümkün olmadı. Farkındaysanız lafı nasıl dolandırıyorum, bir türlü o dönem eşimin ince belli kadınlara göz ucuyla da olsa nasıl baktığını ve benim içimin nasıl yandığını itiraf edemiyorum.
Aslında bu dönemde en fazla şikayeti erkekler yapıyor. Adamlar haklı. Onlar bir çocukla ev düzenlerinin yeterince bozulmasına alışmaya çalışırken, ellerinin altındaki kadınları da kaybediyorlar. Çocuk doğduktan sonra eskiye dönemeyen çiftlerin sayısı hiç de az değil.
Baba olmanın sorumluluğu altından kalkmaya çalışırken, bir süreliğine çekiciliğini kaybetmiş eşlerine ‘sana hala bayılıyorum’ numarası çekmek hiç de kolay değil.
Bu nedenle doğumdan sonra karanlıkta soyunmayı tercih eden, bikini yerine mayoya geçen, dar bodyleri rafa kaldırıp uzun ve bol bluzları satın alan kadınları çok iyi anlıyorum. Anne oluyorsun ve kadın özelliklerini bir süreliğine derin dondurucuya koyuyorsun
Değişimi kabullenmek
Derin dondurucuda kalma süresi herkeste değişiyor. Benim anneliğimi bu kadar baskın tutmamın geçerli nedenleri vardı. Bir kere boşandığım için aile düzenim bozuldu. Yeniden ve hızla bir düzen kurmam gerekiyordu.
Düzen meraklısı biri için ondan sonraki her şey o düzenin bozulmaması için atılacak adımlardan ibaretti. Ama asıl sorun etrafıma ördüğüm görünmez duvarlardı. Aman ha’larım yüzünden bir kadın olarak ne istediğimi sormayı bile unuttum.
‘Annelik Halleri’ kitabımın ilk çıktığı hafta beni arayıp tebrik eden dostlarımdan biri ince bir uyarı yaptı; ‘Hemen ikinci kitap çalışmalarına başlamalısın. Ama bu ikinci kitap kesinlikle annelikle ilgili olmamalı. Çünkü sen sadece anne değilsin, bir gazetecisin ve kadınsın. Toplum seni konumlandırırken bunu da görmeli.’
Kaynak: Hürriyet
aceba böyle mi olacağım diye düşündüğüm için sizlerle
paylaşmak istedim ne dersiniz?
Bedensel ve ruhsal değişiklikler yüzünden yaşanan özgüven kaybı nedeniyle hep anne kalıp, kadınlığına geri dönemeyenler var.
Annelik tecrübesini yaşayan her kadın mutlaka bir değişim yaşıyor. Kiminde bu değişim olumsuz kiminde olumlu yönde oluyor. Bedensel değişimin yanında ruhsal değişime karşı koymak mümkün değil. Karnım şişmese, göbeğim çatlamasa, göğüslerim büyümese, bacaklarım kalınlaşmasa, hatta hemoroitim olmasa diyemiyorsunuz. Bir çocuk beklerken bu değişimlerin hepsini ya da birkaçını yaşıyorsunuz. Hamilelik döneminde bedenimi aslında sevdiğimi söyleyebilirim. Ne de sevdiğim bir adamdan bir bebeğim olacaktı. Ama sanıyordum ki, doğurduğum gün sihirli bir değnek bana değecek ve her şey eskisi gibi olacak. Yine düz ve çatlaksız bir göbek, eskiye dönmüş göğüsler ve kızarıklığı ve lekeleri gitmiş bir surat. Nerede? Hepsi hayaldi. En az 6 ay hala 6 aylık hamileymiş gibi dolaştım. 4 aylık emzirmeden sonra göğüslerim eski boyutlarına döndü ama ruhumda oluşan değişimin farkına çok da varamadım.
Özgüven kaybı
Sanki hep anneymişim gibi geldi bana. Hayatıma anne olarak başlamış, anne olarak devam etmiş ve hep anne olarak kalmayı benimsemiştim. Hayatımda tüm öncelikleri Nehir’e vermiş olmam beni hiç rahatsız etmedi Ta ki bu soruyla karşılaşıncaya dek.
Yakın arkadaşlarım, çevremdeki kadınlara bakınca her kadının bu dönemde aynı kaygıları yaşadığını fark ettim. Bedensel değişim nedeniyle oluşan bir güvensizlikten söz ediyorum.
Karnım büyüdükçe, parmaklarım kalınlaştıkça ‘acaba’larımın sayısı da arttı. Bir kadının hamileliğinde ayakları ortama 1 ya da 1,5 numara büyür. Bu kadının kocasının ayak fetişisti olduğunu düşünürseniz, hamilelik döneminde özgüven kaybının bu ilişkiye nasıl yansıyacağına siz karar verin.
Benim kafamdaki soru işaretleri göbek çevrem konusuna yoğunlaşmıştı. 63 santimetrelik bel çevrem son dönemde 100 santimetreyi aşınca, 90-60-90’lık kadınların çevremde dolaşmalarına sinir oldum. Büyük bedenli kadınlar bana daha sempatik geldi.
Ne de olsa aynı kaderi paylaşıyorduk. Göğüs çevremin kaç olduğunu hiç söylemeyeyim. Süt dolunca farklı, emzirince farklı çıkıyordu. Hayatımdaki büyük değişiklikleri zaten hiç güler yüzlü karşılamadım.
Doğal olarak 40 santimetrelik bir artışa tepkisiz kalmam mümkün olmadı. Farkındaysanız lafı nasıl dolandırıyorum, bir türlü o dönem eşimin ince belli kadınlara göz ucuyla da olsa nasıl baktığını ve benim içimin nasıl yandığını itiraf edemiyorum.
Aslında bu dönemde en fazla şikayeti erkekler yapıyor. Adamlar haklı. Onlar bir çocukla ev düzenlerinin yeterince bozulmasına alışmaya çalışırken, ellerinin altındaki kadınları da kaybediyorlar. Çocuk doğduktan sonra eskiye dönemeyen çiftlerin sayısı hiç de az değil.
Baba olmanın sorumluluğu altından kalkmaya çalışırken, bir süreliğine çekiciliğini kaybetmiş eşlerine ‘sana hala bayılıyorum’ numarası çekmek hiç de kolay değil.
Bu nedenle doğumdan sonra karanlıkta soyunmayı tercih eden, bikini yerine mayoya geçen, dar bodyleri rafa kaldırıp uzun ve bol bluzları satın alan kadınları çok iyi anlıyorum. Anne oluyorsun ve kadın özelliklerini bir süreliğine derin dondurucuya koyuyorsun
Değişimi kabullenmek
Derin dondurucuda kalma süresi herkeste değişiyor. Benim anneliğimi bu kadar baskın tutmamın geçerli nedenleri vardı. Bir kere boşandığım için aile düzenim bozuldu. Yeniden ve hızla bir düzen kurmam gerekiyordu.
Düzen meraklısı biri için ondan sonraki her şey o düzenin bozulmaması için atılacak adımlardan ibaretti. Ama asıl sorun etrafıma ördüğüm görünmez duvarlardı. Aman ha’larım yüzünden bir kadın olarak ne istediğimi sormayı bile unuttum.
‘Annelik Halleri’ kitabımın ilk çıktığı hafta beni arayıp tebrik eden dostlarımdan biri ince bir uyarı yaptı; ‘Hemen ikinci kitap çalışmalarına başlamalısın. Ama bu ikinci kitap kesinlikle annelikle ilgili olmamalı. Çünkü sen sadece anne değilsin, bir gazetecisin ve kadınsın. Toplum seni konumlandırırken bunu da görmeli.’
Kaynak: Hürriyet
aceba böyle mi olacağım diye düşündüğüm için sizlerle
paylaşmak istedim ne dersiniz?