• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Anayasayı zor yoluyla değiştirmek

okypete

Nirvana
Kayıtlı Üye
28 Mart 2008
84.873
40.691
698
Anayasayı zor yoluyla değiştirmek

29 Ocak 2016 Cuma
1 Kasım seçimlerinin hemen ardından, başkanlık rejimi hedefli anayasa değişikliği yeniden ısıtılmaya başlandı. AKP’nin Meclis’te böyle bir anayasa değişikliğini halkoylamasına götürmeye yetecek çoğunluğu yok. 13 milletvekili devşirme ümidini dile getirenler oldu. MHP’deki iç çalkantılar bu ihtimali hâlâ gündemde tutuyor.
Bazı AKP’liler ise 1 Kasım sonrasında başka bir fikri işlemeye başladı: Yüzde 49 oy yeni anayasa açısından yeterlidir! Mustafa Şentop, “Birkaç ilde ufak kaymalarolmasaydı, aynı oy oranıyla AK Parti 335-340 milletvekili de çıkarabilirdi. Dolayısıyla300’ün üzerindeki tüm tablo yeni anayasa açısından bir işarettir” diyordu. Yani AKP halktan yeni anayasa yapma yetkisi almış ama milli irade Meclis aritmetiğine eksik yansımıştı!
Cumhurbaşkanı halkın başkanlık sistemine ikna edilmesi emrini verince, AKP cephesinden cin fikirler yağmaya başladı. Bunların arasında en açık sözlü olanı, anayasa değişikliği ile ilgili kuralların anayasa tarafından belirlenemeyeceğini iddia edeniydi. “Anayasanın koyduğu kurallar milletin anayasa değiştirme iradesini engelleyemez” olarak bu görüş özetlenebilir. Bu görüşe göre, Meclis’teki basit çoğunluk, yani “milli irade”, yürürlükteki anayasanın öngördüğü yeterli milletvekili sayısına ulaşmasa da anayasa değişikliğini halkoylamasına sunabilir. Bu fikrin savunucuları birkaç gündür seslerini yükseltiyor.
Anayasa hukukunda kural, anayasa değişikliklerinin içeriğinin anayasa yargısı tarafından denetlenememesidir. Ama anayasa yargısı değişiklik kararının yürürlükteki anayasal kurallara uygun biçimde alınmasını sağlamakla yükümlüdür. 330’dan az milletvekilinin onayını almış bir anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulması anayasayı ihlal, hatta ilga suçudur. Ama bunun somut yaptırımı var mı?
Yaratacağı son derece tehlikeli sonuçlar nedeniyle doğrudan bu yöntemi önermek istemeyenlerin aklında başka bir yol daha var. Cumhurbaşkanının resen halkoylamasına gitmesi ve “Başkanlık sistemine evet mi, hayır mı” sorusunu halka sorması. Anayasa sadece anayasa değişikliğiyle ilgili olan halkoylamasını öngörüyor. Bunun dışında ne cumhurbaşkanına ne de Meclis’e halkoyuna gitme yetkisi veriyor. Yerel yönetimlere tanınan istişari nitelikteki eğilim yoklaması, adı üstünde yaptırım gücü olmayan ve sadece yerel bir konuyla sınırlı olan bir istişare yöntemi.
Anayasa ve kamu hukuku, kamu otoritelerinin sadece yasada belirtilmiş yetkileri kullanmasına izin verir. Cumhurbaşkanına böyle bir istişari eğilim yoklaması düzenleme yetkisi tanınmamışsa, cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi yoktur. Buna rağmen, cumhurbaşkanlarının görevleriyle ilgili tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetimine tabi olamayacağı kuralına dayanarak, alışık olduğu üzere cumhurbaşkanı fiili bir durum yaratmaya çalışabilir.
Görünen o ki, önümüzdeki aylarda başkanlık rejimi ikna odaları kurulacak, AKP örgütü mahalle mahalle halkı yakın markaja alacak, Tayyip Erdoğan tam saha pres stratejisi uygulayacak. Anayasa uzlaşma komisyonundan ümitvar olmayan Tayyip Erdoğan’ın kurmayları, başkanlık rejimi sorusunun sorulduğu bir halkoylamasıyla meşruiyet kazanmayı tasarlıyorlar. Bu yasadışı halkoylamasının düzenlenme koşulları ve katılım ne olursa olsun, evet üstün gelirse, “halkımız ikna oldu,Meclis’teki muhalefet milli iradeyi tanımıyor” yaygarasıyla, Meclis’te 3/5 çoğunluğu elde etmemiş anayasa değişikliğini Cumhurbaşkanı’nın halkoylamasına sunmasını meşru göstermeye çalışacaklar.
Böyle bir eylemin anlamı, yürürlükteki anayasal kuralların cumhurbaşkanı iradesiyle lağvedilmesidir. Zor yöntemidir. Çok vahim bir suçtur. Böyle gerçekleşen bir anayasa değişikliği ülke yönetimini büyük bir meşruiyet bunalımına sürükler. Buna karşı gelişecek toplumsal tepkiler, ahı gitmiş vahı kalmış demokratik zemini un ufak eder.
Aklını başkasına teslim etmemiş AKP kurmayları, bedelini herkesle birlikte kendilerinin de çok ağır biçimde ödeyecekleri olası bu maceranın ağır sonuçlarını da umarız dikkate alıyorlardır.
 

A+A-
yazar173.png

Nuray Mert
Tünelin ucu göründü




29 Ocak 2016 Cuma
Son birkaç yıl boyunca, Türkiye’nin karanlık bir tünele girdiğini ve tünelin ucunun görünmediğini yazıp durdum. Nihayet, tünele çiğ bir ışık düştü ve tünelin ucu göründü: derin bir uçurum!
Cumhurbaşkanlığı önderliğinde iktidar çevresi, dün itibarıyla, “Türk tipi başkanlık” sistemine geçiş sürecini resmen başlattı. “Başkanlık sistemi tartışılmalı” diyorlardı, o halde, sonuca bir faydası olmayacak ama tartışalım, belli ki daha sonra herhangi bir şeyi tartışma imkânımız büsbütün ortadan kalkacak. İktidar zihniyetinin “Türk tipi başkanlık” dediği, “üstat”larının hayalini kurduğu bir tür “Başyücelik devleti”. Nasıl bir şey olduğunu merak eden açsın okusun. Maalesef bu ülkede iki tür otoriter siyaset geleneğinin dışına çıkamadık. Bunlardan biri Jakoben modernleşme adına Kemalist otoriterlik geleneği, diğeri ona tepki olarak gelişen sağmilliyetçi- muhafazakâr-İslamcı otoriter gelenektir.
İlki, tek parti dönemi çerçevesinde, “Cumhuriyet Devrimi”ni gerçekleştirmek üzere, astı, kesti, susturdu, bastırdı, sindirdi. Sonra, “Moskof korkusu” ile apar topar Batı ittifakına girmek üzere, çok partili hayata geçildi. Bu koşullar altında iktidar olan Demokrat Parti, ikinci bir “tek parti yönetimi” kurmaya girişti, ama statükonun eski bekçileri henüz gücünü kaybetmemişti, askerleri duruma el koydu, utanç verici bir darbe süreci ile siyasal sistem iyice dejenere oldu. Sonuçta, dikiş bir türlü tutmadı, işin ucu 12 Eylül askeri rejimine vardı. Ardından, demokratikleşme adına ne varsa ters tepmeler ile karşılaştı. Kısacası, geldiğimiz nokta ikinci, yani “sağ otoriter siyaset geleneği”nin en çiğ hali ile iktidar olması.

Türk tipi başkanlık
Türk tipi başkanlık” sisteminin ne olduğunu kavramak için, sağ otoriter geleneğin geçmişine ve zihniyet dünyasına göz atın yeter. Maalesef, bu ülkede Kemalist otoriterlik anlayışının karşısında, özgürlükçü, demokratik bir itiraz birikimi yaşanamadı. Sağ siyaset geleneği, özgürlükler, demokrasi, hukuk düzeni fikriyatı üzerinde inşa edilmekten çok uzak bir mecradan beslendi. İtiraz değil, maslahat; eleştiri değil husumet; haysiyetli bir isyan değil, eziklik ve aşağılık kompleksi; bunun sonucu olan pusuya yatmacılık, intikamcılık, kontrolsüz öfke ve en çok küfredenin yürekleri en çok soğuttuğu bir seviyesizlik, yetersizlik, edep adap yoksunluğu ve bitmez tükenmez bir hırçınlık, en kötüsü tüm bunların mecmuasını “dava” sanmak, özetle “zavallılık”, kısaca “acınacak hal”.

Baskıcı siyaset
Tam da bu nedenle, sağ siyasi gelenek, seküler olmayan bir devlet ve muhafazakârdindar- milliyetçi bir baskıcı siyaset hayali, bir intikam hırsının ötesine gidemedi, siyaset oyunu bu amaca ulaşmak için güç devşirme macerasından ibaret oldu. Şimdi, Cumhuriyet devriminin hayata geçmesi için, ne yol tutulduysa, “2002 Devrimi” ile “Yeni Türkiye”nin hayata geçirilmesi için benzer şeyler yapılacak. Değişen tek şey, “Tek devlet, tek millet” formülündeki “devlet” ve “millet” kavramlarının mahiyetinin değişmesi olacak.
Devlet yine başat ve ceberut ama bu kez İslami iddia ve dayatma içinde, “millet” yine türdeş, organik bir bütün olacak, ama makbul vatandaş laik, Batılı ve milliyetçi değil, bu kez dindar ve milliyetçi olacak. Bu rejim de gık diyeni “düşman” ilan edecek ve hukuku kendine uydurup cezalandıracak, zaten halihazırda yaptıkları bu ve daha da yapacakları hakkında yeterince fikir veriyor. Hiçbir otoriter rejim, kapıkulu, dalkavuk, soytarı kadrosunda sıkıntı çekmez. Eski tipin yerini, daha kalabalık olan yenisi çoktan almış vaziyette, ama yarış daha da hızlanacak, hayal etmesi zor ama düzey daha da düşecek.
Türk tipi Anayasa”nın hukuki temelini oluşturduğu “Türk tipi Başkanlık” ile yeni bir “devrim” ve “devrim hukuku” hayata geçecek, Cumhurbaşkanı bunu açıkça söylüyor, dün itibarıyla, fiiliyatta işleyen süreci resmen başlatmış oldu. Ben, kendi hesabıma bu gidişi tam bir kâbus senaryosu olarak görüyorum; özgürlük, demokrasi, hak, hukuk derdi olan herkes için benzer bir durum söz konusu. Bizim gibiler hiçbir devirde makbul vatandaş olmadı, gerisini “aklı başında muhafazakârlar” düşünsün, onlar için hayat daha zor olacak.
 
Son düzenleme:
Bir musibet bin nasihatten iyidir. Bu ulke ve bu halk bunu yasayacak ve gorecek. Karsimizda ulkeyi ele gecirme hirsiyla yanan bir adam var, onunde de ona dur diyebilecek hic bir kurum ve hic kimse kalmadi, yok. Maalesef bunu bu ulke onunde sonunda yasayacak, bundan kacis yok. Belki referandumla, belki de referandumsuz bir oldu bittiyle.. Herkes yasayarak ogrenecek..
 
Back