- 16 Eylül 2006
- 24.059
- 18.172
- 37
- Konu Sahibi KarKralicesi
- #1
Amaçsız yaşanan yalan zamanlar
Acaba aynı rüyayı mı görüyoruz hepimiz, İstiklal caddesindeki insan kalabalığı gibi üstümüze mi geliyor gün içerisinde her şey?
Herkeste bir telaş, herkeste bir yoğunluk ağızlardan çıkan hep aynı şikayetler “hic zamanım yok. çok yoğunum”, “benim vakit problemim var şekerim hiçbir şeye yetişemiyorum”
Amacı olan insanların sözleri mi bunlar, hedefi doğrultusunda hareket eden insanlar gerçekten bu rüyayı mı görüyorlar acaba, yoksa hedefler yaşamımıza enerji mi veriyor.
Oysaki yaşamın amacı, amacı olan bir yaşamdır, yaşlanmadan yaşamaktır. Yaşam canlılık, dinamizm demektir, yaşam sorumluluk almak demektir, yaşam hedef doğrultusunda hareket etmek demektir.
Peki, hedef nedir? Hedef arzu ettiklerimiz arasından ulaşmaya çalıştıklarımızdır. Hedefi olan insanların istekleri az oluyor, çünkü istek ile hedef ters orantılıdır bu insanlar için.
Birçok şeyi aynı anda isterken en güçlü, en önemli isteğimize ne kadar yakın olabiliriz ki? Yüreğinde güçlü bir istek olan insan, aynı anda birçok şeyi istemiyor, görmüyor bile…
Çünkü başarıya giden yol ancak güçlü bir istekten oluşuyor ve her başarı aslında bir vazgeçiş, her vazgeçişin arkasından da mutlaka bir şey kazanmış oluyor insan.
Başarılı olduğunuz dönemlere bakın, başardınız şeylerin oluşumlarına bakın, mutlaka o yolda ilerlerken bir şeylerden vazgeçmişsinizdir.
Gerçekten kazanmak istediğiniz veya kazandığınız o hedef, o kadar güçlüdür ki yüreğinizde; harcanan zaman ve emek, ödediğiniz bedeller, uğruna yaşadığınız olumsuz deneyimler umurunuzda olmaz, canınız çok yansa da her birinin bir basamak olduğunu bilirsiniz. Sabır ve azimle yolunuzda ilerlemeye devam edersiniz.
Çünkü hedefe giden o merdivende yüreğinizde hissedersiniz o sesi, sizi motive eden derinden gelen o biricik sesi; “Ne olursa olsun vazgeçme, az kaldı mutlaka başaracaksın!”
Bir an çelişkiye düşersiniz iç sesinizle; “Öyle düşünmek kolay, gel de düşünce ve davranış tutarlılığında ol bakalım” dercesine feryat etmek istersiniz.
Nasıl vazgeçerim öyle, arzularımdan, inandıklarımdan, alışkanlıklarımdan, yaşam tarzımdan. İç ses bu defa fısıldar güçlü bir şekilde… Eğer gerçekten başarmak istiyorsan vazgeçmelisin, az kaldı mutlaka başaracaksın…
Kafanız karışır, tam ayağınız kayacakken birden motive olursunuz yeniden, artık geriye bakmadan merdivenleri sindire sindire çıkmaya başlarsınız, yaşadığınız her şey bir öğretiye dönüşmüştür, içinizdeki ses bu defa çığlık atar, “Sen elinden gelenin maksimumunu yap bırak eleyecekse hayat seni elesin…”
Hayatın içerisinde iki tercih hakkımız var; ya iç sesimizin çığlığına kulak vereceğiz, hedefimiz olacak, sorumluluk alacağız, acısıyla tatlısıyla gerçek anlamda yaşadığımızı hissedeceğiz ve yaşlanmadan yaşayacağız ya da her şeyi aynı anda isteyecek, amacımıza ulaşmaya çalışırken amaçsız yaşanan yalan zamanlara yenik düşeceğiz.
Ben yaşlanmadan yaşamayı tercih etmeyi deneyeceğim ya siz....
Acaba aynı rüyayı mı görüyoruz hepimiz, İstiklal caddesindeki insan kalabalığı gibi üstümüze mi geliyor gün içerisinde her şey?
Herkeste bir telaş, herkeste bir yoğunluk ağızlardan çıkan hep aynı şikayetler “hic zamanım yok. çok yoğunum”, “benim vakit problemim var şekerim hiçbir şeye yetişemiyorum”
Amacı olan insanların sözleri mi bunlar, hedefi doğrultusunda hareket eden insanlar gerçekten bu rüyayı mı görüyorlar acaba, yoksa hedefler yaşamımıza enerji mi veriyor.
Oysaki yaşamın amacı, amacı olan bir yaşamdır, yaşlanmadan yaşamaktır. Yaşam canlılık, dinamizm demektir, yaşam sorumluluk almak demektir, yaşam hedef doğrultusunda hareket etmek demektir.
Peki, hedef nedir? Hedef arzu ettiklerimiz arasından ulaşmaya çalıştıklarımızdır. Hedefi olan insanların istekleri az oluyor, çünkü istek ile hedef ters orantılıdır bu insanlar için.
Birçok şeyi aynı anda isterken en güçlü, en önemli isteğimize ne kadar yakın olabiliriz ki? Yüreğinde güçlü bir istek olan insan, aynı anda birçok şeyi istemiyor, görmüyor bile…
Çünkü başarıya giden yol ancak güçlü bir istekten oluşuyor ve her başarı aslında bir vazgeçiş, her vazgeçişin arkasından da mutlaka bir şey kazanmış oluyor insan.
Başarılı olduğunuz dönemlere bakın, başardınız şeylerin oluşumlarına bakın, mutlaka o yolda ilerlerken bir şeylerden vazgeçmişsinizdir.
Gerçekten kazanmak istediğiniz veya kazandığınız o hedef, o kadar güçlüdür ki yüreğinizde; harcanan zaman ve emek, ödediğiniz bedeller, uğruna yaşadığınız olumsuz deneyimler umurunuzda olmaz, canınız çok yansa da her birinin bir basamak olduğunu bilirsiniz. Sabır ve azimle yolunuzda ilerlemeye devam edersiniz.
Çünkü hedefe giden o merdivende yüreğinizde hissedersiniz o sesi, sizi motive eden derinden gelen o biricik sesi; “Ne olursa olsun vazgeçme, az kaldı mutlaka başaracaksın!”
Bir an çelişkiye düşersiniz iç sesinizle; “Öyle düşünmek kolay, gel de düşünce ve davranış tutarlılığında ol bakalım” dercesine feryat etmek istersiniz.
Nasıl vazgeçerim öyle, arzularımdan, inandıklarımdan, alışkanlıklarımdan, yaşam tarzımdan. İç ses bu defa fısıldar güçlü bir şekilde… Eğer gerçekten başarmak istiyorsan vazgeçmelisin, az kaldı mutlaka başaracaksın…
Kafanız karışır, tam ayağınız kayacakken birden motive olursunuz yeniden, artık geriye bakmadan merdivenleri sindire sindire çıkmaya başlarsınız, yaşadığınız her şey bir öğretiye dönüşmüştür, içinizdeki ses bu defa çığlık atar, “Sen elinden gelenin maksimumunu yap bırak eleyecekse hayat seni elesin…”
Hayatın içerisinde iki tercih hakkımız var; ya iç sesimizin çığlığına kulak vereceğiz, hedefimiz olacak, sorumluluk alacağız, acısıyla tatlısıyla gerçek anlamda yaşadığımızı hissedeceğiz ve yaşlanmadan yaşayacağız ya da her şeyi aynı anda isteyecek, amacımıza ulaşmaya çalışırken amaçsız yaşanan yalan zamanlara yenik düşeceğiz.
Ben yaşlanmadan yaşamayı tercih etmeyi deneyeceğim ya siz....
ALINTIDIR..