Bioenerji hayat akımı" anlamına gelmektedir.İnsanlar ve tüm canlılar bu hayat akımıyla canlılığını korur,kendini yeniler,canlanır ve molekullerden hücrelere kadar iyileşme meydana gelir.FAKAT;evrendeki bu enerjilerin frekansı farklıdır.Yogilere göre kainatta 400.000 çeşit enerji vardır.Mesela kaplıcaları düşünün.Onlarda da meydana gelen enerjik şifa olayıdır.Ama her kaplıca farklı hastalıklara iyi gelmektedir.Neden?Çünkü enerji frekansı ve türü değişiktir.Beslendiği kozmik kaynak farklıdır.
Bioenerjik terapide uzman, terapi uygulayacağı kişinin hastalığına ve durumuna göre gelişigüzel enerji aktarması etkili tedavi meydana getirmez.Geçici bir rahatlık olur.Bioenerjist neyi nasıl,ve niçin yaptığının farkında olan uzman kişidir.Eğitimini yine uzmanlarından almış,uzun yıllar amatörlük devresinde bulunmuş kişidir. Enerji ile Tedavi;
Bulunduğunuz ortama dikkat edin;
Bio-Enerji´nin Kapısı Aralanıyor
İnsandaki enerji alanlarını anlamanın sınırına gelmiş bulunuyoruz. Bunun işareti, pensilinle DNA kodlarının deşifre edilen sonuçlarının karşılaştırılmasıdır, belki de artak yaşamın ve sağlığın ebedi değişimi ya da evrimi ile karşı karşıyayız. 80´li yılların ortalarında "Beden Elektriği" adlı kitabın yazarı olan Dr. Robert Becker enerji alanlarını araştırıyordu. Becker, öncelikle "yaşam bilgisi" gerekli diyor ve geleneksel acı tedavisinin eskidiğini, acının bilinçli bir doğal yaşam anlayışı ile engellenebilecek elektriksel bir olay olduğunu belirtiyordu. Şimdi yüzyılın sonuna gelirken, dünyanın her yerinde önde gelen birçok bilim adamı, hastalıkları iyi edebilecek enerji alanlarını keşfediyorlar ve gerçek başarılar elde ediyorlar.
Günümüzün modern bilimi birleşik enerji alanlarını yeniden keşfediyor. Antik Çin´de görünmeyen bir Meridyen sistemin dokulara nüfuz ettiği öğretilirdi, bu akıcı ve besleyici enerji kanallarına "Ch-i" denirdi. Chi-i enerjisi bedene akapünktür noktalarından girer ve organik yapılara nüfuz ederek, yaşam gücü getirir. Çinliler bu enerjinin akışı durduğunda veya dengesi bozulduğunda, organik sistemlerin bozulduğunu biliyorlardı. Benzer bir diğer kaynak Hindu Yogi literatürüdür, özel olarak enerji merkezlerine "Şakra" adı verilmiştir, sözcüğün kelime anlamı "Çarklar" dır. Fizik bedende en az yedi ana şakranın bulunduğu kabul edilir, anatomik olarak her ana şakra, ana sinir merkezleri ve ana endokrin guddeleriyle bütünleşir. Daha birçok küçük şakra vardır, bunlar ise bedendeki yapısal merkezlerle ilgilidirler; dizler, bilekler ve dirsekler gibi... Genel olarak insan vücudundaki majör ve minör tüm şakraların sayısının 360´ın üzerinde olduğu kabul edilir. Şakralar ayrıca, fiziksel özle yani hücrelerle de ilişkilidirler, "Nadis" adı verilen özel enerji kanalları aracılığı ile hücrelere ulaşırlar. Nadis, çok ince "süptil" ya da çok yüksek bir titreşimde varolan bir enerji türüdür. Çeşitli Hindu veya Tibet kaynağında, insan anatomisinde 72.000 Nadis enerji kanalı tanımlanmaktadır. Bu karmaşık ama kompleks sistem, fiziksel sinir sistemini bütünüyle kontrol eder.
Enerji alanlarına bilimsel bakış
Batı kültürü, tarih boyunca teknoloji aracılığı ile bilimsel testler yaparak, ölçerek, biçerek, deneyerek anlasa da, anlamasa da çeşitli sıradışı ya da sıradışı zannettiği olayı değerlendirmiştir. Zaman içersinde, bio-enerji alanları çok tartışılmış, yeterli ve sürekli yaşanan veriler olmasına rağmen bir ölçüm veya tanımlama yapılamamıştır. Çünkü Şakralar ve Meridyenler, batı bilimcileri ve bilimi tarafından ilkel Doğu kültürünün mistik yapısı olarak görülmüş ve reddedilmişlerdir. Ama son yıllarda, Şakralar, Akapünktür Meridyenleri ile beraber yeniden gündemdedirler; süptil enerji teknolojisi oluşmakta, ölçümler yapılmakta, varlıkları ve özellikleriyle önceki evren anlayışımıza yeni bir vizyon getirmektedirler. Aynı zamanda da, doğanın tanımlanması için yeni bir matematiğe ihtiyaç olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır; fraktallar ve algoritmik formüller farklı ve yeni bir dinamiği gösterirlerken, bio-enerji alanlarından gelen düzensiz ama sürekli titreşimler kaydedilmektedir. Kuantum Fiziği bize, maddenin özünün yani "cevher" in kendi halinde olmadığını ve gözlemlenemediğini söyler fakat daha ince yani süptil enerji parçacıkları organize edilmekte, sınırlandırılmakta ve tanımlanabilmektedirler. Fiziksel özün içine doğru yapılan daha derin bir araştırmada, bir veya birden fazla elektrik enerjisi ile veya enerji alanıyla karşılaşırız. Tüm madde örneklerinde, ağaç, kaya veya hayvan, hangisi olursa olsun bu alanlar vardır çünkü tümü parçacık, atom ve hücrelerden oluşurlar. Alanların her birisi sabit ve dinamik bir denge içindedirler; cevherin yoğunluğunun azlığı yani daha az katı maddelerdeki enerji alanı daha enerjik ve özel bir güç yaratmaya daha yöneliktir. Uyumlu titreşimler (rezonanslar) doğanın ilkel fizik bağlarıdırlar, her frekans veya frekans bandı, doğal ya da yaratılmış uyumlu bir titreştiricidir. Öte yandan, bir enerjinin titreşim türüne göre yankı yapısı yani titreşimleri özümleme veya etkileme yapısı veya karakteri anlaşılır. Kuramsal olarak, evrende varolan tüm frekans titreşimleri bedende mevcuttur ama bunların içinde saniyede milyar veya trilyon sayıda titreşen dönemsel titreşimler vardır ve ölçümlenmeleri şu an için mümkün değildir. Yaşayan veya durağan, atıl olan her madde özü, ister mineral, ister kimyasal yapıda olsun kendi enerji alanında özgün bir titreşime sahiptir, bu onun imzası gibidir yani etkin veya sabit her titreşim, kendi alanında özgün bir karaktere sahiptir, böylece alanların ve titreşimlerin güçleri anlaşılır ve örneklenebilir. Alanın ana kaynağı çevresiyle beraber bir insandır, size ne olursa olsun, bunu önce enerjiniz algılar yani etki geldiğinde önce enerji alanınız delinir veya etkilenir ancak ondan sonra sinir sisteminiz bilgilenerek, beyne haber yollar. Enerji alanımızda yer alan bilgilerin ya da bilgi yüklü titreşimlerin miktarı, nörölojik bilgilerimizden binlerce, onbinlerce kez daha fazladır ve bu bilginin kullanım hızı saniye ile dahi ölçülemez. Aynı enerji alanımız, bedenimizin sağlığı ile ilgili sayısız bilgiyi de içerir, bedenimizdeki sorunlarla ilgili dokusal ya da kimyasal bilgi veya nörölojik ya da patalojik bilgi bu alanda bulunur.
Enerji alanlarının Aura ile ilgisi
Konunun en önemli ismi İnsan Enerji Alanları Bilimi araştırmacısı ve "The Science of Human Vibrations/İnsani Vibrasyonlar Bilimi/Malibu Publishing/1995" kitabının yazarı Dr. Valerie Hunt´dur. Hunt geçen 20 yıl içinde UCLA Elektromiografik Laboratuarları´nın Psikolojik Bilimler Bölümü´nü yönetirken, sinir-kas sistemiyle "neuromuscular" ilgili düşük düzeydeki enerji örneklerini belirledi ve kaydetti. Bu düşük güçteki aktivite bir içgüdü gibiydi, bilinmeyen bir kaynaktan geliyordu. Özel Elektromiografi aygıtlarıyla çalışan "Bu aygıtlarla uzayda bulunan astronotların beyin, kalp ve kas sinyalleri ölçülmektedir." Dr. Hunt, söz konusu enerjinin kasların çok çalıştığı zamanlarla, dinlenme zamanları arasında yoğunlaştığını belirledi, yeni örnekler kaydetti. Beden ile ruh arasındaki enerji ilişkilerini de araştıran Dr. Hunt, deriye yerleştirdiği özel gümüş/gümüş klorid elektrotlar aracılığı ile miliwolt düzeyindeki enerjileri saptadı, bu enerji birikimi de yine ara dönemler sırasında oluşuyordu yani normal anlarda artıyor, çalışma veya dinlenme anlarında azalıyordu. Benzer bir deneyi Glendale, California´daki Şifa Işığı Merkezi´nden Rosalyn Bruyere tarafından yapıldı ve auraların tam o anlarda oluştuğu onaylandı. Elde edilen veriler, bilgisayarlara yüklendiğinde ortaya çıkan raporlarda, enerji renk ve miktar olarak görünüyor, şakralara doğru hareketleniyor ve kişinin çevresinde değişen auralar "renkli enerji bulutları" oluşuyordu. Sonogram frekans analizleri ve Fourier Testleri yapılarak, veriler derinlemesine incelendi, sonuçlar inanılmazdı. Enerji dalgalarının formları ve frekansları değiştikçe renkler de değişiyor veya etkileniyorlardı. Bruyere, auradaki mavi rengin özelliğinden söz ediyor ve elektronik ölçümlerde bu rengin daima aynı kaldığını ve aynı bölgelerde bulunduğunu raporunda yazıyordu. Aynı deneyi yapan Dr. Hunt, yedi aura görücüsünü yani algı düzeyi yüksek yedi "pşisik" kişiyi deneylerinde kullandı. Denekler aura renklerini doğru olarak gördüler ve benzer sonuçlara ulaştılar. Bunun üzerine Dr. Hunt, yüzyıllardır anlatılan aura görücülüğünün bir gerçek olduğunun, ilk kez tarafsız bir bilimsel ortamda kanıtlandığını açıkladı.
Odanın elektriği azalınca, aura bozuluyor;
Bilindiği gibi, elleriyle şifa veren şifacılarle, şifa verilenler arasında bir tür bütünleşme veya birleşme olduğu varsayılır. Örneğin, şifacı acıya veya ağrıya yönelmişse. tansiyonu düşmekte ve ortaya güçlü mavi-beyaz-mor enerji alanları çıkmaktadırve bu alanların verici ile alıcı arasında bütünleştirici bir rol oynadığı görülmektedir. Deneyimli şifacılar, şifa seansını bitirdiklerinde, şifa verilenle aynı enerji alanlarını artı paylaşmaktadırlar; bunun gözlemlenebilmesi ve kontrolu şifanın başarılı veya başarısız olduğunun göstergesidir. Kullanılacak araç ise basit bir Aurametre veya sayfalarımızda gördüğünüz araçtır. NASA Uzay Programı sırasında elektromanyetik alanların etkileri araştırılırken, "Mu" adı verilen özel bir adada deneyler ve ölçümler yapılmaktadır. Korunmalı olan bu özel oda UCLA Fizik Bölümü´ndedir, odada havadaki doğal elektromanyetik enerji ölçülmekte ve çekim alanları veya oksijen miktarı değiştiğinde ortaya çıkan farklılıklar gözlemlenmekte ve özel aygıtlarla, elektromanyetik enerjilerin frekansları belirlenmektedir. Buraya kadar herşey bilimsel ve normaldir ama işin içine bir aura-görücüsü girinceye kadar... Deneylerde bulundurulan bu aura görücüsünün aldığı sonuçlar ise inanılmazdır. Atmosferdeki elektrik yükü azaldığında, aura alanları düzensizleşmekte, dağılmakta ve anlamlarını yitirmektedirler yani duyusal feedback azalmaktadır. Bu durumda, insanın bedenini algılama oranı düşeceğinden özellikle uzaydayken bedenindeki değişiklikleri de fark edemeyecektir. Aura-Görücü, enerjinin akıcı olmadığını, şakralar ve insanlar arasında sıçradığını ve enerjinin görüntüsünün balık ağına benzediğini söylemektedir ve bu görüntü Meridyan yollarıyla ilgili değildir. Odadaki elektromanyetik enerji tamamen tükendiğinde, geriye sadece içerde bulunanların enerji alanları kalmaktadır. Bu durumda, birisinin enerji alanı, diğerininkini zayıflatmaktadır. Atmosferik elektromanyetik enerjinin yokluğu, bireysel alışverişi arttırırken, aralarında bir karmaşa oluşmaktadır yani genelde bir bozukluk ortaya çıkmaktadır. Bu sonuca çok benzer bir olay, yoğun üzüntü, acı ve ağlama anlarında ortaya çıkmaktadır; aşırı üzülen bir insanın çevresindeki elektromanyetik enerji hızla azalmakta ve besleyici özelliğini yitirmektedir. Oda deneyinde elektromanyetik enerji düzeyi arttırıldığında, aura alanları düzelmekte ve normale dönmektedirler. Denekler kendilerini temizlenmiş hissetmekte ve bilinçlerinin açıldığını söylemektedirler. Auralar parlak renklere dönüşmekte ve beyaz vibrasyonlar çoğalmaktadır. Kısacası, bulunduğumuz çevrenin yani atmosferin elektrik yükü veya oranı bizi etkilemekte ve değiştirmektedir.
Bio-enerji alanı gerçekten şifa veriyor mu?
Dr. Hunt, biyolojik tıbbın ve psikoloji yöntemlerinin gelecekte tedavi ve kontrol için bioelektriğe öncelik vereceklerine inanıyor. Şu anda rahatsızlığın ve sağlığın bu alanda başladığını biliyoruz; Dr. Hunt´a göre bu alan teşhis ve tanı alanıdır, öyleyse neden bu alandan yararlanmayalım? Araştırmalar dünyadaki temel ve ilkel tüm reaksiyonların elektromanyetik enerji alanları arasında olduğunu gösteriyorlar; bu reaksiyon ilişkisi çok dinamik ve hızlıdır. Deneylerde bu bağlamda patlamalar görülmüştür ve yaşadığımız olayların çoğu bu patlamaların ardından oluşmaktadır. Dr. Valerie Hunt, 1992 yılında Bioenerji Alan Vakfı´nı kurarak, yirmi yıllık birikimini aktardı. Bugün bu vakıf, koruyucu sağlık konusunda, tümüyle yeni bir bilimsel bakış açısı ve tıbbi yöntemler kullanarak, teşhislar ve tanılar yapıyor ve Yeni Çağ´ın müjdesini veriyor ama herşey bilimsel olması kaydıyla...
Şakra´ların kimliği
Taç Şakra
Yeri: Başın üstü.
Minerali: Elmas, kuartz kristali.
Rengi: Mor
Simgesellik: Bilgelik, kozmik bilinç, ruhsallık, birlikte bütünlük, İlham.
Dengesizlik halinde: Depresyon, ait olma eksikliği, ilham yetersizliği.
Uyandırma Yöntemi: Meditasyon, rehber yönlendirmesiyle imajinasyon ve enerji eksersizi.
Üçüncü Göz Şakrası
Yeri: Gözlerin arası.
Minerali: Ametist.
Rengi: İndigo Mavi.
Simgesellik: İmajinasyon, konsantrasyon, sezgi.
Dengesizlik halinde: Baş ağrıları, iyi görememek, konsantrasyon yetersizliği.
Uyandırma Yöntemi: Meditasyon, rehber yönlendirmesiyle imajinasyon eksersizi.
Boğaz Şakrası
Yeri: Boğaz.
Minerali: Lapiz lazuli, mavi kuartz, sodalit.
Rengi: Gök Mavisi.
Simgesellik: İlişki, ifade etme yetisi, etkili konuşma.
Dengesizlik halinde: İlişki kuramamak, gırtlakta aşırı duyarlılık.
Uyandırma Yöntemi: Şarkı söylemek ve nefes alma eksersizleri.
Kalp Şakrası
Yeri: Kalp bölgesi.
Minerali: Zümrüt, malakit, yeşim taşı.
Rengi: Yeşil.
Simgesellik: Koşulsuz sevgi, bağışlayıcılık, grup bilinci, barış, tolerans.
Dengesizlik halinde: Öfke, kalp sorunları, katılık, sevgi yoksunluğu.
Uyandırma Yöntemi: Başkalarına yardım, sevmek, bilinçli solunum, duygusal sanat.
Solar Pleksus Şakrası
Yeri: Göğüs ile göbek arası.
Minerali: Altın, kaplan gözü.
Rengi: Güneş sarısı.
Simgesellik: Olacaklar, determinizm, ideoloji, kişisel ekti, içten gülmek.
Dengesizlik halinde: İlişki kuramamak, gırtlakta aşırı duyarlılık.
Uyandırma Yöntemi: Bele masaj yapmak, diaframdan nefes almak.
Sakral Şakra
Yeri: Belin altı.
Minerali: Amber, sitrin
Rengi: Portakal.
Simgesellik: Yaratıcılık, kadınlar için seksüel enerji, arzu, zevk.
Dengesizlik halinde: Seksüel sorunlar, kıskançlık, etkisizlik, mesane sorunları ve bel ağrıları.
Uyandırma Yöntemi: Seksüel sağlık, kendini yenileme yöntemleri, dans etmek, yoga.
Kök Şakra
Yeri: Omurganın kökü.
Minerali: Yakut, kızıl jasper ve lal.
Rengi: Kırmızı.
Simgesellik: Aidiyet, iyi sağlık, canlı güdüler, erkekler için seksüel enerji.
Dengesizlik halinde: Şiddet, öfke, kabızlık, sabit korkular.
Uyandırma Yöntemi: Toprakla yakın ilişki ve dans etmek.
Hastalıkların yüzde 95 i psikosomatiktir.Yani düşünce kükenli.Öyleyse bioenerji uzmanı aynı zamanda etkili bir psikoterapist olup kişinin enerji bedenini de düzenlemesi gereki