- 12 Temmuz 2006
- 643
- 9
- 48
Yaşadığım zamanı düşündüğümde düşüncelerim altüst oluyor. Öğrendiğim ve öğretilmek istenen bütün değerler bilgiden öteye gitmiyor.
Halk Allah’a inanıyor. Ama yeryüzünde yaşarken Allah’ı takmıyor. Hayatını Allah’ın istemediği şekilde yaşıyor.
Halk dinine inanıyor. Ama yeryüzünde yaşarken, dinin kurallarını hayatında istemiyor. İstese de, sadece çıkarlarına uygun olan kısmını alıyor.
Halkın bireysel, toplumsal ve yönetsel değerlerinin temel özünde sanki tek şey yatıyor.
Tarihini, tarihi kişileri, doğru yanlış yapılanları, siyasal düzeni, devleti, kurumları alkışlamak sanki işin temel kuralı olarak görülüyor.
Vardığım bu sonuç karşısında, insan olarak öğrendiklerimi, çocuklarıma ve bana yaşadığım toplumda öğretmek istediklerini artık algılamak istemiyorum.
Bütün doğruluk, adalet, ilkelilik kavramlarının, riyakârca algılarının dışında, toplumdaki görünmezliği insanca duygularımı alabora ediyor.
Özümde var olan, yalana ve riyakârlığa karşı duyduğu nefret, beni toplumun, yönetsel değerlerin ikiyüzlü söylemlerine karşı önce pasife ediyor. Sonra tepkilere itiyor.
Ben alkışlamak istemiyorum.
Tarihten gelen tüm yanlışları alkışlamak istemiyorum.
Kendimi, geleceğimi, çocuklarımın geleceğini, benden önce yaşanan tarihsel kişiliklerin, tutumların yargılarına köle kılmak istemiyorum.
Hele asla, tarihi değerleri, kendi çıkarlarıma kullanmak için onlardan görünerek, alkışlayarak istismar etmek istemiyorum.
Doğruları alkışlamak anlayışından çıkan alkışlama eylemiyle artık günümüzde, sadece riyakârlıkların ve yalanın alkışlandığına inanıyorum. Bu nedenle, düşüncelerimden, hayatımdan, anlık eylemlerimden alkış eylemini kaldırıyorum.
Hâlbuki beni yöneten devlet alkış istiyor.
Devletin üzerinde bulunduğu anlayış, ilkeler, kurallar benden alkış istiyor.
Devletin kurumları benden alkış istiyor.
Devletin, toplumun üzerinden çıkar sağlayanlar alkış istiyor.
Halkın üzerinden, sosyal, etnik, dini, mezhebi cemaatsel yargılarla geçinenler alkış istiyor.
Sanki çağımızda toplumsal, siyasal, sosyal yaşamın beslendiği kaynak alkış olarak öne çıkıyor.
Alkış tutanlar. Gerçek niyetlerini gizleyenler. Topluma rağmen düşünmeye çalışanlar. Toplumun önünde yeni bir sınıf üretme hevesinde olanlar, alkışla kendilerini besliyorlar.
Körler, sağırlar birbirini ağırlar hesabı. Alkış tutanlar. Alkışlarla, alkışlanarak, alkışlayarak hayatlarına anlam kazandırıyorlar. Kazanılan hayatın anlamı çıkara dayalı olarak öne çıkıyor.
Belki de dünyanın hiçbir tarihinde, “kula kulluğa karşıyız” diyerek, kullara kulluk etmeye çalışan, alkışlarıyla kula kulluğu besleyen hiçbir toplum olmamıştır. Bütün inancımla kula kulluğa karşı çıkıyor. Hayatımdan alkışı siliyorum.
Halk Allah’a inanıyor. Ama yeryüzünde yaşarken Allah’ı takmıyor. Hayatını Allah’ın istemediği şekilde yaşıyor.
Halk dinine inanıyor. Ama yeryüzünde yaşarken, dinin kurallarını hayatında istemiyor. İstese de, sadece çıkarlarına uygun olan kısmını alıyor.
Halkın bireysel, toplumsal ve yönetsel değerlerinin temel özünde sanki tek şey yatıyor.
Tarihini, tarihi kişileri, doğru yanlış yapılanları, siyasal düzeni, devleti, kurumları alkışlamak sanki işin temel kuralı olarak görülüyor.
Vardığım bu sonuç karşısında, insan olarak öğrendiklerimi, çocuklarıma ve bana yaşadığım toplumda öğretmek istediklerini artık algılamak istemiyorum.
Bütün doğruluk, adalet, ilkelilik kavramlarının, riyakârca algılarının dışında, toplumdaki görünmezliği insanca duygularımı alabora ediyor.
Özümde var olan, yalana ve riyakârlığa karşı duyduğu nefret, beni toplumun, yönetsel değerlerin ikiyüzlü söylemlerine karşı önce pasife ediyor. Sonra tepkilere itiyor.
Ben alkışlamak istemiyorum.
Tarihten gelen tüm yanlışları alkışlamak istemiyorum.
Kendimi, geleceğimi, çocuklarımın geleceğini, benden önce yaşanan tarihsel kişiliklerin, tutumların yargılarına köle kılmak istemiyorum.
Hele asla, tarihi değerleri, kendi çıkarlarıma kullanmak için onlardan görünerek, alkışlayarak istismar etmek istemiyorum.
Doğruları alkışlamak anlayışından çıkan alkışlama eylemiyle artık günümüzde, sadece riyakârlıkların ve yalanın alkışlandığına inanıyorum. Bu nedenle, düşüncelerimden, hayatımdan, anlık eylemlerimden alkış eylemini kaldırıyorum.
Hâlbuki beni yöneten devlet alkış istiyor.
Devletin üzerinde bulunduğu anlayış, ilkeler, kurallar benden alkış istiyor.
Devletin kurumları benden alkış istiyor.
Devletin, toplumun üzerinden çıkar sağlayanlar alkış istiyor.
Halkın üzerinden, sosyal, etnik, dini, mezhebi cemaatsel yargılarla geçinenler alkış istiyor.
Sanki çağımızda toplumsal, siyasal, sosyal yaşamın beslendiği kaynak alkış olarak öne çıkıyor.
Alkış tutanlar. Gerçek niyetlerini gizleyenler. Topluma rağmen düşünmeye çalışanlar. Toplumun önünde yeni bir sınıf üretme hevesinde olanlar, alkışla kendilerini besliyorlar.
Körler, sağırlar birbirini ağırlar hesabı. Alkış tutanlar. Alkışlarla, alkışlanarak, alkışlayarak hayatlarına anlam kazandırıyorlar. Kazanılan hayatın anlamı çıkara dayalı olarak öne çıkıyor.
Belki de dünyanın hiçbir tarihinde, “kula kulluğa karşıyız” diyerek, kullara kulluk etmeye çalışan, alkışlarıyla kula kulluğu besleyen hiçbir toplum olmamıştır. Bütün inancımla kula kulluğa karşı çıkıyor. Hayatımdan alkışı siliyorum.