- 12 Temmuz 2006
- 35.047
- 30.491
- 61
Evliya Çelebi'nin Türkmen yaylağı ,Marco Polo'nun hiçbir zaman çıkılmayacak bir dağ diye sözünü ettiği AğrıDağı'nın uzaktan mavimsi bir görüntüsü var. Başında kardan beyaz şapkası…Gökyüzüyle, bulutlarla dost Ağrı Dağı… Bir de yavrusu var bu dağınkanatlarının altında: Küçük Ağrı Dağı…
Ağrı Dağı için, "Ararat" adı dakullanılır. Ermenice bir kelime olduğu zannıyla tepki de gösterilir. Oysa bu adınErmeni ve Ermenice ile alakası yoktur. Kaynaklarda, daha Ermeniler bu bölgeye gelmedençok önceleri kullanıldığı görülür. Urartu kaynaklarında geçen"Ararat" adı, Ağrı Dağı çevresi için kullanılan bir yer adıdır. Araratbölgesinin dağı anlamında da kullanılmıştır. Ermeniler bu gerçeği anlayınca,yapmacık olarak sahiplendikleri ve kullandıkları bu adı bırakmış ve AğrıDağı'na Masis dağı demeye başlamışlardır. Oysa "Masis" kelimesi deErmenice değil, Gürcücedir.
Ağrı Dağı'nın piramit şeklindegökyüzüne doğru dimdik yükseldiğini söyleyen Marco Polo'nun: "Bütün yıl,kar eksik olmuyor tepesinde, hep bembeyaz, bulutlu. Dağın etekleri ise yemyeşil, gürotlaklarla çevrili, Türklerin hayvanları otlatması için bulunmaz bir bölge"olarak anlattığı Ağrı Dağı, Türkiye, İran ve Nahçıvan devlet sınırlarınınkesişme noktasına oturmuştur. Görülmeye değer heybeti ile geniş bir alana egemenolduğu için, Iğdır ve Nahçıvan'ın her tarafından, Ağrı ilinin bir çok yerinden,Van'ın, Erzurum'un, Kars'ın, Ermenistan'ın ve İran'ın yüksek yerlerindengörünmektedir.
Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!
Ağrı Dağı'nın kuzeybatı eteklerindeinşâ edilen Surp-Mari / Sürmeli (Karakale), Iğdır Ovasının en büyük ve meşhurşehriymiş… Büyük tufandan sonra kuru toprak üzerine inşa edilen ilk şehrin,Nuh'un oğulları tarafından bu bölgede inşa edildiği inancı hakimdir. Selçuklukaynağı Ahbarü'd-Devleti's-Selçukiyye'de: "Bu kalenin içinde akarsular vebostanlar vardı" denmektedir. 1664 yılında meydana gelen büyük depremde IğdırKalesinin yıkıldığı ve ahalisinin ovaya inerek bugünkü Iğdır şehrinin nüvesinikurduğu ileri sürülmektedir. 1927 tarihli Tahrir Defteri'nde Iğdır adlı nahiyeninvarlığı, bu görüşü desteklemektedir.
İspanyol Elçisi Ruj Gonzales de Clavijo, 29Mayıs 1404 Perşembe günü öğle üzeri Iğdır/ Sürmeli'ye geldiklerinikaydetmektedir. Büyük tufandan sonra ilk inşa olunan şehrin Surmari (Sürmeli)olduğunu, şehrin kapısı üzerinde kuvvetli kuleleri olan bir kalesinin bulunduğunukalenin iç içe iki kapsının olduğunu ve şehrin giriş kapısından vadi içineinilebildiğini belirtmektedir. 30 Mayıs 1404 Cuma günü Karakale'ye geldiklerini, bukalenin bir kadın tarafından idare edildiğini, kendisinin Timur'a tabi olup ona vergiverdiğinden bahsetmektedir. Eskiden bu kalede şakilerin barındığını, civardan gelipgeçen yolcuları ve kervanları soyarak geçindiklerini, Timur'un bu kaleye hücum ederekkaleyi ele geçirdiğini ve eşkıya reisini idam ederek kalenin idaresini reisinhanımına bıraktığını anlatmaktadır. Timur, kalenin tekrar eşkıya barınağıolmaması için, bütün kapılarını yıktırdığı ve bir daha kapı yapılmamasınıyasakladığı belirtilmektedir. Clavijo, bölge gezilerinde Ağrı dağında yaygınotların bulunduğunu, bunlar arasında bir çok sular (pınarlar) aktığını ve yoldapek çok şehir harabelerine, büyük taşlardan inşa olunmuş evlere rastladıklarını,dağın eteğindeki vadilerde bir takım böceklerden çıkarılan kırmızı boyalarlaipeklilerin boyandığını belirtiyor.
Kendisine atfedilen dini ve efsanevi özelliğiile meşhur Ağrı Dağı'nın önem ve şöhretini arttıran dini-efsanevi husus, büyüktufandan sonra Hz. Nuh'un gemisinin Ağrı Dağı'nda karaya oturduğu inancıdır. Buözelliği nedeniyle "dinler tarihi" açısından da önemli bir yere sahiptir.Tarih boyunca Ağrı Dağı'nı, Oğuzlar "Arkuri" (Arkadaki Dağ), Marko Polo(1290 yılında bölgeden geçerken) "Akdağ", Katip Çelebi (Ünlü eseriCihannüma'da) "Kül-i Argı", Evliya Çelebi (Ünlü eseri Seyahatname'de)"Kül-i Argı", Batılılar "Ararat", Araplar "Cebelü'lHaris", İranlılar "Küh-i Nuh", Ermeniler "Masis Dağı" olarakadlandırmışlardır.
Yörede, Iğdır'a gidip de Ağrı Dağı'nı görmeden, Türklüğün sembolüKoçbaşlı Mezarları görmeden, Karakale'yi gezmeden, Bozbaşı'nı yemeden gelmeyinderler.
Ağrı Dağı için, "Ararat" adı dakullanılır. Ermenice bir kelime olduğu zannıyla tepki de gösterilir. Oysa bu adınErmeni ve Ermenice ile alakası yoktur. Kaynaklarda, daha Ermeniler bu bölgeye gelmedençok önceleri kullanıldığı görülür. Urartu kaynaklarında geçen"Ararat" adı, Ağrı Dağı çevresi için kullanılan bir yer adıdır. Araratbölgesinin dağı anlamında da kullanılmıştır. Ermeniler bu gerçeği anlayınca,yapmacık olarak sahiplendikleri ve kullandıkları bu adı bırakmış ve AğrıDağı'na Masis dağı demeye başlamışlardır. Oysa "Masis" kelimesi deErmenice değil, Gürcücedir.
Ağrı Dağı'nın piramit şeklindegökyüzüne doğru dimdik yükseldiğini söyleyen Marco Polo'nun: "Bütün yıl,kar eksik olmuyor tepesinde, hep bembeyaz, bulutlu. Dağın etekleri ise yemyeşil, gürotlaklarla çevrili, Türklerin hayvanları otlatması için bulunmaz bir bölge"olarak anlattığı Ağrı Dağı, Türkiye, İran ve Nahçıvan devlet sınırlarınınkesişme noktasına oturmuştur. Görülmeye değer heybeti ile geniş bir alana egemenolduğu için, Iğdır ve Nahçıvan'ın her tarafından, Ağrı ilinin bir çok yerinden,Van'ın, Erzurum'un, Kars'ın, Ermenistan'ın ve İran'ın yüksek yerlerindengörünmektedir.
Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!
Ağrı Dağı'nın kuzeybatı eteklerindeinşâ edilen Surp-Mari / Sürmeli (Karakale), Iğdır Ovasının en büyük ve meşhurşehriymiş… Büyük tufandan sonra kuru toprak üzerine inşa edilen ilk şehrin,Nuh'un oğulları tarafından bu bölgede inşa edildiği inancı hakimdir. Selçuklukaynağı Ahbarü'd-Devleti's-Selçukiyye'de: "Bu kalenin içinde akarsular vebostanlar vardı" denmektedir. 1664 yılında meydana gelen büyük depremde IğdırKalesinin yıkıldığı ve ahalisinin ovaya inerek bugünkü Iğdır şehrinin nüvesinikurduğu ileri sürülmektedir. 1927 tarihli Tahrir Defteri'nde Iğdır adlı nahiyeninvarlığı, bu görüşü desteklemektedir.
İspanyol Elçisi Ruj Gonzales de Clavijo, 29Mayıs 1404 Perşembe günü öğle üzeri Iğdır/ Sürmeli'ye geldiklerinikaydetmektedir. Büyük tufandan sonra ilk inşa olunan şehrin Surmari (Sürmeli)olduğunu, şehrin kapısı üzerinde kuvvetli kuleleri olan bir kalesinin bulunduğunukalenin iç içe iki kapsının olduğunu ve şehrin giriş kapısından vadi içineinilebildiğini belirtmektedir. 30 Mayıs 1404 Cuma günü Karakale'ye geldiklerini, bukalenin bir kadın tarafından idare edildiğini, kendisinin Timur'a tabi olup ona vergiverdiğinden bahsetmektedir. Eskiden bu kalede şakilerin barındığını, civardan gelipgeçen yolcuları ve kervanları soyarak geçindiklerini, Timur'un bu kaleye hücum ederekkaleyi ele geçirdiğini ve eşkıya reisini idam ederek kalenin idaresini reisinhanımına bıraktığını anlatmaktadır. Timur, kalenin tekrar eşkıya barınağıolmaması için, bütün kapılarını yıktırdığı ve bir daha kapı yapılmamasınıyasakladığı belirtilmektedir. Clavijo, bölge gezilerinde Ağrı dağında yaygınotların bulunduğunu, bunlar arasında bir çok sular (pınarlar) aktığını ve yoldapek çok şehir harabelerine, büyük taşlardan inşa olunmuş evlere rastladıklarını,dağın eteğindeki vadilerde bir takım böceklerden çıkarılan kırmızı boyalarlaipeklilerin boyandığını belirtiyor.
Kendisine atfedilen dini ve efsanevi özelliğiile meşhur Ağrı Dağı'nın önem ve şöhretini arttıran dini-efsanevi husus, büyüktufandan sonra Hz. Nuh'un gemisinin Ağrı Dağı'nda karaya oturduğu inancıdır. Buözelliği nedeniyle "dinler tarihi" açısından da önemli bir yere sahiptir.Tarih boyunca Ağrı Dağı'nı, Oğuzlar "Arkuri" (Arkadaki Dağ), Marko Polo(1290 yılında bölgeden geçerken) "Akdağ", Katip Çelebi (Ünlü eseriCihannüma'da) "Kül-i Argı", Evliya Çelebi (Ünlü eseri Seyahatname'de)"Kül-i Argı", Batılılar "Ararat", Araplar "Cebelü'lHaris", İranlılar "Küh-i Nuh", Ermeniler "Masis Dağı" olarakadlandırmışlardır.
Yörede, Iğdır'a gidip de Ağrı Dağı'nı görmeden, Türklüğün sembolüKoçbaşlı Mezarları görmeden, Karakale'yi gezmeden, Bozbaşı'nı yemeden gelmeyinderler.