ADİGE (çerkes) SÜRGÜNÜ......

konunun olmasına çok sevindim. olmasa ben açmayı düşünüyordum. atalarımızı unutmayalım
 
her çerkes okumalıdır diye düşünüyorum atalarımızın ne koşullarda buraya geldiğini öğrenmeliyiz

ÇAR I.PETRO-1722 : “Rusya’nın çıkarları için mümkün olabildiği kadar İstanbul’a ve Hindistan’a yaklaşmak lazımdır. Buraları elinde tutan Dünya’ya hükmeder. Bunun için de ne gerekiyorsa onu yapmalıyız...”

PRENS BARYATİNSKİ (Çar Naibi): “Karadenizin kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı haline getirmek için dağlıları kıyıdan temizlemek zorundaydık. Dağlı Çerkeslere ulaşabilmemize engel olan Kuban ötesi halkların da tümüyle yerlerinden kaldırılması gerekiyordu.”

GRAND DÜK MİCHAEL: “ Dağlılar teslim olmuyor diye biz görevimizi yarıda bırakamazdık. Yarısının temizlenebilmesi için öbür yarısının yok edilmesi gerekiyordu.”

KAFKASYA ORDULARI KURMAY BAŞKANI MİLYUTİN: “..Dağlıları, zorla ve bizim istediğimiz yerlere göndermeliyiz. Gerekiyorsa Don yöresine sürmeliyiz. Bizim esas gayemiz Kafkas dağlarının eteklerindeki bölgelere Rusları yerleştirmektir. Ancak bunu şimdiden dağlılara hissettirmeyelim...”

M.İ. BENYUKOV: (Dağlılara karşı savaşan ve anısını yazan): “Batı Kafkasya’nın iskanı ile ilgili resmi projenin uygulanmasından sorumlu Kont Yevdokümov, Kuban bölgesiyle pek ilgilenmiyordu. Çok pahalıya mal olan savaşı bitirebilmek için bütün dağlıların denizin karşı tarafına kovulması O’nun hedefiydi. Kuban ötesinde kalanların da tehlikeli olma ihtimaline karşın, sayılarının azaltılması ve yaşam şartlarından yoksun kılınmaları için her çareye başvurmaktı.”

KONT YERDOKÜMOV’un Savaş Bakanlığı’na 1863 Kasım ayında gönderdiği yazıda “Batı Kafkasların fethi ile ilgili plan açısından şimdi de kıyı şeridini temizlemeliyiz...” (Devlet Tarih Arşivinden)

Rus Tarihçi SULUJİYEN: “Dağlılar teslim olmuyor diye biz davamızdan vazgeçemezdik. Silahlarını alabilmek için yarısının kırılması gerekti. Kanlı savaşta bir çok kabile tümüyle yok oldu. Ayrıca,çoğu anneler bize vermemek için kendi çocuklarını öldürüyorlardı...”

Rus Tarihçi ZAHARYAN: “Çerkesler bizi sevmezler. Biz onları, özgür çayırlarından çıkardık. Avullarını yıktık. Bir çok kabile tümüyle yok edildi...”

Rus Tarihçi Y.D. FELİSİN: “Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü."

KONT LEV TOLSTOY: “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gece karanlığının örtüsü altında Rus askerlerinin,ikişer üçer evlere girmesini izleyen dehşet sahneleri öylesineydi ki, bunları hiçbir rapor görevlisi aktarmaya cesaret edemezdi...”

Muhaliflerden N.N. RAYEVSKİ:” Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın...”

Çar II. ALEXANDRE’nin Kont Yerdokümov’a kutlama mesajında : “Üç yıl içerisinde Batı Kafkasya’ya boyun eğdirilerek uyuşmaz yerli halkları temizleyip çıkardınız. Uzun yıllar süren kanlı savaşın zararlarını kısa sürede bu verimli topraklardan çıkartabiliriz...”

JAN KAROL: “Rusya’nın Kafkasya’yı fethi, çağımızın barbarlık tarihinin en feci tablosunu oluşturur. Kafkas dağlılarının direnişini kırabilmek için 60 yıllık askeri terör ve kıyım gerekti...”

HAKHURAT Ş.Y.- LİÇKOV L.S. “Adegeya isimli kitaplarında: “Çarlık yönetimi, yüz binlerce Çerkesi Kafkasya’dan sürgün etti. Kanlı savaşla dağlı halkları vatanlarından kovarak yok ettiler...”

Rus Çarları tarafından çok önceleri planlanan ve adım adım gerçekleştirilen Çerkeslerin tarihi topraklarından sürülüşü olayı tarihin ender kaydettiği acılar ve ızdıraplarla doludur. Olayı yaşayan komutan, konsolos, gazeteci ve seyyahlara ilaveten konuyu araştıran tarihçilerin sürgün olayıyla ilgili görüşler de özetle şöyledir:

GRAND DÜK MİCHAEL: Savaşın sonlarında Kafkasya’ya geldiğinde, Çerkes beylerinin ziyaret edip, mağlup olduklarını, Rus yönetimini kabul ederek kendi topraklarında yaşamalarına izin verilmesini istediklerinde verdiği cevap: “Size bir ay süre veriyorum. Bir ay içerisinde ya Kuban ötesinde gösterilecek yere gidersiniz ya da Osmanlı topraklarına gidersiniz. Bir ay içerisinde sahile inmeyen köylüleri ve dağlıları savaş esiri sayıp ona göre işlem yapacağız.”

Y. ABRAMOV - Kafkas Dağlıları kitabında: “O zamanlar dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı...”

Rus İ. DZAROV : “ Osmanlı’ya göç etmek üzere yola çıkanların yarısı bile oraya ulaşamadı. Bu denli bir perişanlık insanlık tarihinde çok azdır.”

Rus St.PETERSBURG GAZETESİ : “Savunmaları ile ölümsüzleştirdikleri sahillerden kaçış başladı. Çerkesya artık yok. Dağlardaki artıkları da askerlerimiz yakında temizleyecek ve savaş kısa zamanda sona erecek...”

Fransız Gazeteci A. FONVİLL: “Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.”

Polonyalı Albay TEOFİL LAPİNSKİ: “Göçmenlerin sorunu felakete dönüşüyor. Açlık ve hastalık had safhada. Trabzon’ gelen 100.000 kişi 70.000 kişiye indi. Samsun’a 70.000 kişi indi. Günlük ölü sayısı 500 kişidir. Trabzon’da bu sayı 400 kişidir. Gerede Kampı’nda 300 kişi, Akçakale ve Sarıdere’de günlük ölüm 120-150 kişi arasındadır. İtalyan Dr. BARAZZİ’nin raporlarında şu ibareler dikkat çekicidir (İnsanlar,uzun süre bitkiler,bitki kökleri ve ekmek kırıntılarıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar.”

Rus Araştırmacı A.P.BERGE: “ Novorovski koyunda 17.000 kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa, Ateist de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı... Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.”

Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar GAZETELERİ: “Ruslar, Kafkasya’nın tamamını yerle bir ettiler. Köyleri ateşe verdiler. Savaştan sonra da yerli halkları vatanlarından sürüyorlar, onlar da terkediyorlar...”

İng.Elçi LORD NAPİYER: “Çerkeslerden boşaltılan yerlere derhal Slavlar veya başka Hıristiyanlar yerleştiriliyorlar.”

İng. Konsolos GİFFORD PALGRAVE: “17 Nisan 1867 günü tüm Abhazya’yı dolaştım. Rus olmamaktan başka bir suçu olmayan Abhaz halkının böylesine yok edildiğine ve ülkenin tahrip edildiğine tanık olmak çok acı verici...”

İng. Konsolos R.H.LANG: “Samsun’dan çıkan 2718 yolcu Kıbrıs’a geldiğinde 853 kişi ölmüş ve diğerleri de ölüden farksızdı. Günlük ölüm sayısı 30-50 arasındadır” İngiliz Parlamenter M. ANSTEY’in Parlamentoda ki konuşması : “İngiltere’yle ticari ilişkiye girmeye inandırılmış,İngiliz yandaşı yapılmış olan Çerkesya’ya ihanetle suçluyorum sayın Lord Palmerston’u. Hindistan’daki çıkarlarımızla beraber Bağımsız Kuzey Kafkasya’yı bilerek ve iterek Ruslara teslim ettiğiniz için aynı zamanda İngiltere’ye de ihanet ettiniz...”

Lord PALMERSTON 8 yıl sonra aynı parlamentoda konuşurken şunları der: ”Sayın Lordlarım, Çerkesleri kendi başlarına büyük felaketlerle baş başa bıraktığımız doğrudur. Oysa, biz onlardan yardım istedik ve onları büyük fedakarlık ölçüsünde de kullandık...”

Çerkes sürgünü olayını, nedenlerini, Osmanlı İmparatorluğu’nun politikalarını iskan şekillerini ve sayısını inceleyen araştırmacıların görüşleri de özetle şöyledir :

PINSON: “Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı % 50’ye yakındır. Sırf Trabzon’da 53.000 kişi öldü. Savaş artığı “yüzen mezarlar” olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor. Kafkasya’dan Balkanlara sürülen aile sayısı 70.000 ailedir. Edirne: 6.000, Silistre-Vidin: 13.000, Niş-Sofya: 12.000, Dobruca-Kosova-Priştina-Svista: 42.000 ailedir. Yaklaşık 350.000 kişi. Ölüm oranı daha az ve % 15-20 dolaylarındadır...”

Prof. Kemal KARPAT: “Ruslar, Çerkesleri tamamen imha ederek dağların iç kesimlerine, Çerkes mevzilerine doğru adım adım ilerlediler. Teslim olanlara 3 seçenek sundular: a)Kuban vadisine gitmek, b) Çar ordusuna katılmak, c) Hıristiyan olmak. Kabul etmeyenler Osmanlı ile Ruslar arasındaki bir anlaşma uyarınca göç ettiler. 1862-1870 arasında gelenlerin sayısı 1.200.000-2.000.000 arasındadır.


ALINTIDIR....
 
“İnsanları yurtlarından söküp atabilirsiniz;
fakat yurtlarını kalplerinden asla…”

 
Son düzenleme:



Y. Abramov : O zamanlar dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı...”
 
Son düzenleme:
Eve geri dönerek atım Bzou'yu aldım....Bzou bizim tek atımızdı.Çünkü babamla erkek kardeşimin atları en son yapılan savaşta ölmüşlerdi..
Atı aldım onu yıkadım ve ona son kez yulaf vererk dışarı çıkarttım
Annemle kızkardeşim beni gördüklerinde elleriyle gözlerini kapayarak ağlamaya başladılar..
Olup bitenlerden haberi olmayan Bzou omzumun üzerindeki kafasını sevinçle sallayarak sanki;Haydi neden eski günlerdeki gibi üzerime binmiyorsun der gibiydi..

Bzou ile birlikte geniş bir otlağa girdik eskiden bu otlakta ata binme hünerlerimi gösterirdim.Bzou oldukça neşelenmiş etrafımda dönmeye başlamıştı.

BENİM SADIK DOSTUM BZOUM..!BENİ KAÇ KEZ ÖLÜMÜN EŞİĞİNDEN KURTARDIN.FAKAT ŞU ANDA SENİ ÖLDÜRMEK ZORUNDAYIM...diyerek onun boynuna sarılıp ağlamaya başladım

Daha sonra ondan biraz uzaklaştım.Ne atlarımızın nede kendimizin düşmanın eline düşmeyeceğine söz vermiştik.Bu sebeble at sahibin onu kendisi vurması gerekiyordu.

Tabancamı kaldırıp parmağımı tetiğin üzerine koydum.
Bzou hiç kımıldamıyordu,otlağın ortasında durmuş,güzel kuyruğunu her iki yana sallıyordu.

Kendi kendime
-EĞER SENİ KURTLAR PARAMPARÇA ETSEYDİ YİNEDE KENDİMİ BU KADAR KÖTÜ HİSSETMEZDİM ..dedim..
Sonunda atın kulağına nişan alarak tetiği çektim.Fakat tabanca ateş almamıştı.
En zor olan ise tetiği tekrar çekmekti.ve ateş ettim..
öldürücü bir şekilde yara alan at bir kaç kez debelendi
ve yüzü bana dönük şekilde yere düştü.
Uzaklardan bir çok tabanca sesi geliyordu
diğer insanlarda atlarını vuruyor olmalıydılar.....

SON UBIH

Bagrat Shinkuba






ALINTIDIR.....
 
21 Mayıs Mektupları

5 veya 6 yaşında bir çocuk
21 Mayıs 1864 gününü iyi anlayan ve tarihinde yaşanılan sürgünü ve soykırımı unutmayan küçük bir çocuk.
Ataları 308 yıl savaşmış, 2 milyona yakını sürgüne gönderilmiş.
Sadece sochi kentinde, 3 milyon atası katledilmiş.
Küçük bir çocuk.
Elinde bir mezar taşı,
Boynu eğik, ama yüreği öyle büyük ki, boynunun eğikliği saygı nöbetinden olsa gerek.
Yoksa,
Hiçbir Çerkes kızının boynu eğik değildir, her zaman başları dik, her zaman candan önce onur gelir sözünü yaşamıştırlar.
Bu çocukta öyle, yüreği kocaman olan çocuk, elinde tuttuğu mezar taşına duyduğu saygıdan eğildi boynu.
Yoksa eğilmezdi, çünkü yüreği buna izin vermezdi.
Kocaman yüreği olan çocuk …

Çocuk,
Çerkes olanın ne demek olduğunu, sadece düğün ve kaşenden ibaret sananlara gösteren çocuk.
Sözde çocuk,
Ama;
Yüreğinden, sürgün yemiş oysa,
Yüreğinde koca bir acı var oysa,
Yüreğinde, hiç görmediği vatan var oysa
Yüreğinde, gemiden Annesine seslenen bir çocuğun şu sözleri var oysa

Anne !
Üşüyorum, gece çok soğuk, karanlıktan korkuyorum.
Anne !
Neden evimizden ayrıldık ?
Evimiz güzeldi, bahçemiz yeşildi
Anne !
Su çok soğuk, üşüyorum,
Anne !
Babamı özledim, o neden gelmedi bizimle
Anne !
Bizi kim koruyacak sabah olunca...
Anne !
Ne olur bak gözlerime, ne olur ses ver, ne olur uyan Anne, ne olur bak bana.
İlk günkü gibi...

Çocuk,
Sözde adın çocuk, gören büyükler tarafından adın çocuk.
Oysa,
Sen ne kadar büyüdün, elinde tuttuğun mezar taşıyla çocuk.
Farkına varan olmaz bunun,
Çünkü,
Bizler senden daha çocuğuz be çocuk.
Çünkü bizler,
Sürekli birlikten söz ederiz, ama iki kişi bir araya gelirse, üçün peşine düşmeyiz.
Yüreği kocaman olan çocuk.

Çerkes olmanın ne demek olduğunu bizlere hatırlatan, senin Anne ve Babana en içten saygılarımla…
Adını dahi bilmediğim yüreği kocaman çocuk.

Allah,
Annene Babana ve Çerkes halkına seni bağışlasın yüreği kocaman olan çocuk.

* Davut Sandıkcı


ALINTIDIR...
 
"Ey dünya, ey insanlık! Bağımsızlığın anlamını Kafkas dağlarından öğrenin! Özgür yaşamak isteyenlerin nelere muktedir olduğunu görün. Uluslar onlardan ders alsın!" *

Karl Marx Newyork Times gazetesine yazdığı bir yazıdan alıntıdır.





ALINTIDIR...
 
Son düzenleme:
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…