Adıge Sürgünü, 19.yüzyılda, özellikle 1864 yılında yoğunlaşmak ve başta Adigeler (Çerkesler) olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Türkiye'ye yönelik zorunlu göçleri. Büyük Çerkes Sürgünü ya da Göçü ya da Çerkes Soykırımı gibi adlar da verilmektedir.Bu olay sonunda 1 milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşmiştir.
Türkiye'ye yönelik Çerkes göçleri, küçük gruplar halinde 19.yüzyılın ilk yarısında da yapılmıştı. Örneğin 12 Haziran 1828'de Anapa'nın Rusların eline geçmesi üzerine, kentteki Adıge'lerin bir bölümü de Türkiye'ye göç etmişti. Türkiye'nin Karadeniz kıyılarına yerleşen, tarım ve ticaretle geçinen 370 Adıge ailesi vardı. Ayrıca K'emguy derebeylerinden Kaplan-Girey, Şubat 1847'de 1.619 kişisi ile birlikte İstanbul'a yerleşmiş, kölelerinin bir bölümünü de satmıştı.[1]
Bu gruplar Çerkesya ile ticari,vb ilişkilerini de sürdürüyorlardı.
Göçlerin temel nedeni ise, Rus emperyalist politikasıdır. Adıge sürgününde Osmanlı, İngiliz ya da Fransız'ları da sorumlu sayan görüşler vardır. Ama asıl sorumlu olanı Rus hükümetidir. Kırım Savaşı, Rusya açısından Çerkesya'nın stratejik önemini somut bir biçimde ortaya koymuştu. Büyük Rus birlikleri, Adıgeler ile İmam Şamil kuvvetlerinden duyulan kaygılar nedeniyle, İngiliz ve Fransızlarla savaşmak üzere, Kırım'daki cepheye sürülememişti.Bu da Karadeniz yoluyla Türk ve Batı dünyasına açık bir kıyı ülkesi olan Çerkesya'nın stratejik önemini ortaya çıkarmıştı. Burada güvenilmeyen, yıllardan beri Rusları uğraştıran, inatçı, Rus egemenlik alanı içinde bağımsız bir ada oluşturan, kültürlü ve üstelik de Müslüman olan bir nüfus bulunuyordu. Fırsat bulduklarında Adıgeler, deniz yoluyla batıdan yardım alabilecek ve hızla kalkınabilecek bir konuma ve toplumsal yapıya sahiptiler.[2] Adıge tarımı ve hayvancılığı da, çağına göre çok ileri durumdaydı.[3] Ortodoks Hıristiyan'ların koruyuculuğunu üstlenen yayılmacı Rusya, kendi politik çıkarları açısından, bütün bir Rusya'daki Müslüman nüfus yanında,özellikle Batılı ülkelere açık olan,yani Karadeniz kıyısında ya da yakınında yaşayan Müslüman toplulukları (Adigeler, Abazalar, Nogaylar ve Kırım Tatarları,vb) gerekirse yok etmek ya da iyice etkisizleştirmek istiyordu. Bunlar Rus makamlarınca görüşülen ve üzerinde durulan konular idiler.[4]
Bu amaçla, yani Kuzey Kafkasya halklarının Türkiye'ye göç ettirilmesi programına geçerlik ve ivedilik kazandırmak için, General M.T.Loris - Melikov 1860'da İstanbul'a gönderildi. Amaç, Kuzey Kafkasya Müslüman nüfusunun Türkiye'ye transferinin Rusya açısından yaşamsal bir önem taşıdığını İstanbul'daki Rus büyükelçisine kavratmak idi.[5] Bu doğrultudaki Rus diplomatik girişimleri sonucu Osmanlı hükümeti, Rusya'dan, özellikle Kuzey Kafkasya'dan gelecek bir Müslüman nüfusu kabul etmeyi ilke olarak benimsedi ve karşılıklı göç komisyonları devreye sokuldu; ilk aşamada, yani 1860-1861 yıllarında 10 bin Kabartay [6] ve buna ek bir Müslüman Oset nüfusunun Osmanlı topraklarına göç ettirilmesiyle işe başlandı. Kabartay ve Osetleri göçe zorlamak için derebeylerinin ve köylülerin topraklarına el konuyor, küçük köyler kaldırılıp daha büyük köylerde birleşmeye zorlanıyordu.Ruslar göçü teşvik için bazı ajan ve derebeylerine gizlice para da veriyorlardı.Kabartayların öncülüğünde başlatılmış olan bu göç olayına, daha sonraları İstambulak'o (İstanbul'a Göç; İstanbul Yolculuğu) adı verilmiştir. Kabartay ve Müslüman Oset göçlerinin başlatılmasının bir başka nedeni de, daha batıdaki Adıge nüfusuna yönenlik etnik temizlik ve dış sürgün ya da deportasyon olayını gizleme ve olası tepkileri geçiştirme kaygısıydı. Irkçı ve yayılmacı Rus yönetimi, insanlığa karşı bir suç işlemekte olduğunun elbette bilinci içindeydi.
Daha sonra 22 bin Çeçen ve onlarla birlikte, yine bazı Müslüman Osetler de Türkiye'ye gönderildiler[7]. Bu tür yöresel, kısmi ve etnik coğrafyayı kökten yok etmeyen göçler, aralıklarla 20.yüzyıl başlarına değin sürdü. Bu tür göçlere, Dağıstan halkları, Abhazlar, Karaçaylılar, vb de katıldılar.