- 25 Nisan 2007
- 3.910
- 13
- 40
400 Yıl Sonra Vatana Dönen Sancak
Papa VI. Paul, İnebahtı (Lepanto) deniz bozgununda Papa V. Pius’un eline geçen bir Türk sancağını, Türkiye’ye geri vermek niyetini açıklamıştır. Gazetelerde resmi çıkan bu büyük sancağın, kimin sancağı olduğunu bilmiyoruz. Ancak inebahtı vuruşmasının bahtsız başkumandanı Kapdan-ı Derya Müezzin-zade Ali Paşa’nın sancağı olabilir. Çünkü bu muharebede kapdan-ı deryalık baştardası, Müezzin-zade ve oğlu şehit edildikten sonra, Haçlılar’ın eline geçmişti. Böylece bugün tarihi bir hatıra olan bu sancak, Papalık’ın milletler arasında bir yakınlaşma zeminine yönelen siyasetinin icabı, 394 yıl sonra Türkiye’ye dönmüş olacaktır. Zira 7 ekim 1571 İnebahtı muharebesindan tam 394 yıl geçmiş bulunuyor.
İnebahtı (Lepanto), bugünkü Yunanistan’da Korint Körfezi sularındadır. Türk Donanması ile birleşik Avrupa donanması, bu limanın açıklarında karşılaşmışlardı.
Türkler’in Kıbrıs’ı alması, Avrupa’da büyük tepki yaratmıştı. 25 mayıs 1511’de Papa, İspanya Kralı ve Venedik Doçu, Türkler’e karşı taarruza geçmek üzere bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşma, ünlü Türk düşmanı Papa V. Pius’un 6 yıllık gayretinin sonucuydu. Bütün Avrupa’yı Türkiye’ye karşı ayaklandırmak isteyen Papa, 8 mart 1570’te İspanya Kralı II. Felipe’ye yazdığı bir mektubunda şöyle diyordu:
BÜTÜN HRiSTiYANLAR TÜRKLER’E KARŞI BiRLEŞMELiDiR
<<Hristiyanlık aleminde Türkiye’ye karşı tek başına karşı koyabilecek hiçbir devlet bulunmadığından, Türk gururunu yere sermek için bütün Hristiyan devletlerinin birleşmesi gerekir.>>
<<Mukaddes İttifak>> adı verilen bu antlaşma daha tasarı halindeyken Venedik ve Roma’daki Türk haber alma teşkilatı tarafından hükümete bildirildi. II. Selim’i devlet işlerine karıştırmamak konusunda çok kıskanç olan Vezir-i Azam (başbakan) Sokollu Mehmed Paşa, gerekli tedbirleri almakta ihmal gösterdi. Bu sırada Sokollu’nun en büyük rakibi İkinci Vezir Pertev Paşa idi; ondan sonra da Üçüncü Vezir Damat Piyale Paşa ile yeni Kaptan-ı Derya Müezzin-zade Ali Paşa geliyordu. Piyale Paşa’nın askerlik ünü o derecede muazzamdı ki, onu her hangi bir şekilde bertaraf etmeye çalışmak çılgınlık olurdu. Böyle bir ünleri olmayan öteki iki rakibi, Sokollu Mehmet Paşa kolayca ortadan kaldırılabilirdi. Bu ruh durumunu anlamadan olayların gelişmesini kavramaya imkan yoktur.
O sıralarda Preveze’de bulunan Donanmay-ı Hümayun Büyükamiralliği’nden hükümete devamlı şekilde haberler, takviye istekleri geliyordu. Birçok savaş gemisinin topları, daha başka hayati mahiyette teçhizatı eksikti, tamamlanmaya muhtaçtı. Üstelik, mevsim dolayısıyla askere, hele subaylardan çoğuna izin verilmişti; subayı tamam hemen hiçbir Türk gemisi yoktu.
Öte yandan, Donanma’nın başına Sokollu tarafından getirilen Müezzin-zade bir kara generaliydi, denizcilikle hiçbir ilgisi yoktu; üstelik yanındaki amiralleri dinlemeyecek derecede dik kafalı, mağrurdu. Haçlı donanmasının Türk sularına geleceği haberi İstanbul’a bildirilince, Sokollu, bu donanmayı karşılamak görevini gene bir kara askeri ve ömründe denize açılmamış olan İkinci Vezir Pertev Paşa’ya verdi.
Türk donanmasında 1 vezir (mareşal), 4 oramiral, 15 tümamiral bulunuyordu. Oramiraller şunlardı: Cezayir Beylerbeyisi Uluç Ali Paşa, Trablus (Libya) Beylerbeyisi Cafer Paşa, müşavir olarak bulunan emekli beylerbeyi Barbaros-zade Hasan Paşa, bunların başında Kaptan-ı Derya (deniz kuvvetleri başkomutanı) Müezzin-zade Ali Paşa. Tümamiraller içinde Barbaros-zade Mahmud Bey, Salih Paşa-zade Mehmed Bey gibi ünlü denizciler vardı.
Osmanlı devletine karşı bu devletin kuruluşundan beri yapılan 13. Mukaddes İttifak’ı teşkil eden Hristiyan donanmasına Charles-Quint’in oğlu ve Il. Felipe’nin kardeşi Hollanda genel valisi Don Juan d’ Autriche komuta ediyordu. Venedik donanmasının başında Vaniero, Cenevizliler’inkinde Giovanni-Andrea Doria, Papalık donanmasında da Dük Marco-Antonio Colonna vardı. Avrupa’nın en tanınmış prensleri, asilzadeleri, amiral ve generalleri Hristiyan donanmasında bulunuyordu.
TÜRK AMİRALLERİ ARASINDA TARTIŞMA
Pertev Paşa ile Ali Paşa, Sokollu’dan düşmana taarruz emrini almışlardı. Bu emri yerine getirmezlerse başları vurulabilirdi. Halbuki donanmadaki Türk amiralleri cepheden taarruz için gemi sayısını, teçhizatı, askeri eksik buluyorlardı. Denizcilikten anlamayan Pertev ve Ali Paşalar, amirallerin planını <<tehlükeli>> buldular. Uluç Ali Paşa öfkesinden kıpkırmızı olmuştu, düşmanın ancak açık denizde çevirme manevrası ile vurulabileceğini söylüyordu. Müezzin-zade: <<Gayret-i İslam yok mudur?>> diye söze başladı. <<Her sefineden (gemiden) beşer, onar adem nakıs olmakla ne lazım gelir?>>
Uluç Ali Paşa: <<Bre, aramızda Barbaros Hayreddin ve Turgut Paşalar ile cenk eden reisler yok mudur?>> diye amirallere hitap etti: <<Anların sığ denizde muharebe verdiklerini gördünüz mü?>>
Buna karşılık Pertev Paşa, İstanbul’a karşı ancak kendisinin sorumlu olduğunu, amirallerin en sonunda hiçbir sorumlulukları bulunmadığını söyledi. Uluç Ali Paşa’nın geri çekilip arkadan çevirme manevrasını yanlış anlayan Müezzin-zade de: <<Ben Padişah-i Alem-Penah Hazretleri’nin donanmasına <<kaçdı>> namın komazam>>diyerek denizcilikteki bilgisinin derecesini gösterdi.
Böylece iş çığırından çıktı. Her amiral, kendi kabiliyetine, anlayışına göre savaşa girişti. Kara generallerinin iktidarını kabul etmediklerinden, bir başkomutanın tek elden idaresindeki taktik üstünlükten yoksun kaldı.
BÜYÜK BOZGUN
1602 yıl önce aynı yerde, Octavianus'un Antonius’la Kleopatra’yı bozguna uğrattığı yerde, iki donanma dünya tarihinin en büyük deniz savaşlarından birine girişti. Türk donanması bozuldu. Donanmadaki 30 000 Hristiyan forsa serbest kaldı, Hristiyanlar’ın eline geçti. 142 Türk savaş gemisi batmak, karaya vurmak veya düşman eline geçmek suretiyle mahvoldu. 20 000 Türk şehit düştü. Müezzin-zade, elinde kılıç, vuruşarak şehit oldu. Ayrıca 10 Türk tümamirali şehit düştü. 3460 Türk deniz subayı ve levendi esir oldu. 117 büyük, 256 küçük Türk deniz topu Müttefikler’in eline geçti, aralarında paylaşıldı. Buna karşılık düşmanın zayiatı da büyük oldu:
30 Venedik amiral ve kaptanı öldü. Düşman 8 000 ölü verdi; 20 000’i yaralandı, 2 000’i Türkler’e esir düştü. Bununla beraber, düşmanın zaferi büyüktü. 5 Türk tümamiralini esir aldığı gibi, Pertev Paşa’nın vezirlik alameti olan 3 tuğu ile Kaptan-ı Deryalık alameti olan altın sırma işlemeli kırmızı ipek sancak düşmanın eline geçti.
ULUÇ ALİ PAŞA’NIN BAŞARISI
Bu arada, yalnız Uluç Ali Paşa’nın komutasındaki Türk sağ cenahı başarı gösterdi. 42 savaş gemisinden kurulu olan bu cenah bir tek gemisini kaybetmediği gibi, düşmanın sağ cenahını bozguna uğratıp Malta amiral gemisini zaptetti; amirali öldürdü, birçok düşman gemisini de ele geçirerek savaş alanından ayrıldı.
Bu felaket, Türk tarihinde <<Sıngın Donanma Harbi>> diye ünlüdür (sıngın sinmiş, yenilmiş anlamına gelir). Haber II. Selim’e bildirilince, hayatında bozgun haberi duymamış olan padişah üzüntüsünden söz söyleyemedi, üç gece uyku uyuyamadı. Ancak, 42 gemisinden başka Ege’deki Türk donanmasından 45 savaş gemisini de yanına alarak, 87 parça ile İstanbul’a giren Uluç Ali Paşa’nın gelişiyle avundu; onu Kaptan-ı Derya yaptı, <<Uluç>> olan adını da <<Kılıç>>a çevirdi. İkinci Vezir Pertev Paşa, devlet hizmetinden tardedildi. Ancak, bu makama Damat Piyale Paşa getirilmekle, Sokollu’nun nüfuzu büyük darbe yedi.
Padişah, o kış içinde ne pahasına olursa olsun, kaybedilen gemilere eşit sayıda gemi yapılmasını emretti. Kılıç Ali Paşa, bu derece büyük bir işin bir kış içinde yapılmasının zor olduğunu ileri sürdü. Yapılsa bile donatımı yapılamayacaktı. Sokollu ona: <<Paşa, Paşa! Sen henüz bu devleti anlayamamışsın. Bu devlet öyle bir devlettir ki, isterse bütün donanmanın gemilerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapar. Bütün gemilerin donatımını yetiştiremezsen benden iste,>> dedi. İnebahtı’nda 142 gemi kaybedilmişti. Gerçekten, baharda 158 parça savaş gemisi, bütün teçhizatı tamamlanarak, denize indirildi. Bu, akıl almayacak kadar büyük bir çalışmanın, muazzam mali imkanların eseriydi. 13 haziran 1572’ de Kılıç Ali Paşa, 250 parçalık bir donanma ile, hocası Barbaros’un türbesini binlerce topla selamladı; İspanya üzerine gidip İnebahtı’nın öcünü almak için denize açıldı.
GALİP SAYILIR BU YOLDA MAĞLUP
İnebahtı savaşı sonunda Türkiye hiçbir toprak kaybetmedi. Büyük zayiat veren Haçlılar, hedef Kıbrıs olmasına rağmen oraya bir çıkarma yapmaya cesaret edemediler. Yalnız bu savaş, ilk Türk bozgunu, ilk Hristiyan zaferi olduğu için, Avrupa’da büyük sevinç yarattı; Türkler’in <<yenilmez>> oldukları hakkındaki inanışı sarstı. Bu bakımdan önemi büyüktür. Netekim İnebehtı’ndaki zarar, Venedik’ten alınan pek büyük tazminatla, yıllık vergiyle kapatıldı. Tarihçi Hammer: <<Bu antlaşmanın şartlarına bakınca, İnebahtı’nın Türkler’ce kazanılmış olduğu sanılır>> demektedir. Sokollu’nun Venedik elçisine: <<Biz Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik. Siz İnebahtı’nda donanmamızı bozmakla sakalımızı traş ettiniz. Traş edilen sakal yeniden çıkar ama, bir kolun yerine gelmesi imkansızdır>> şeklindeki sözleri de ünlüdür.