27 Mart Dünya Tiyatro Günü

Caddy

Guru
Pro Üye
28 Mart 2012
8.170
2.003
Şenay Ünal - Tuğba Özgür Durmaz - Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü Lemi Bilgin, Kültür ve Turizm Bakanlığına, tiyatrocuların süreli sözleşmeli çalışabileceği, ikramiye ve teşvik konularının performansa göre belirleneceği, sanatçının çalıştığı...

Şenay Ünal - Tuğba Özgür Durmaz - Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü Lemi Bilgin, Kültür ve Turizm Bakanlığına, tiyatrocuların süreli sözleşmeli çalışabileceği, ikramiye ve teşvik konularının performansa göre belirleneceği, sanatçının çalıştığı zaman emeğinin karşılığını alabileceği sistem önerdiklerini belirterek, "Kabul edilirse hem daha verimli olacak hem de dışardaki genç sanatçılara kurum içinde çalışma imkanı sağlanacak ve de rekabet ortamı oluşacak" dedi.

Bilgin, "27 Mart Dünya Tiyatro Günü" dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, DT'nin, Türkiye'nin farklı bölgelerinde çok sayıda eseri sahnelemeye devam ettiğini söyledi.

Türkiye'de son yıllarda tiyatroda ciddi bir yükseliş olduğunu, yurt dışından gelenlerin buna hem gıpta hem hayretle baktığını ve "Ne oldu da sizde tiyatroya ilgi bu kadar arttı" diye sorduklarını belirten Bilgin, seyircinin ilgisinin ve DT'nin Türkiye'nin her tarafına tiyatro götürme çabasının bu yükselmeyi sağladığını ifade etti.

Bilgin, geçen yıl gündemi meşgul eden DT'nin özelleştirilmesi tartışmalarıyla ilgili kendilerinin de Kültür ve Turizm Bakanlığına bir öneri sunduklarına işaret eden Bilgin, şunları söyledi:

"Bunu ne kadar söylersek söyleyelim sanatçılar devlet memuruymuş gibi algılanıyor. Biz memur sanatçı değiliz. Biz sözleşmeli sanatçı kavramının içinde sadece memur haklarından yararlanıyoruz ama memur değiliz. Şimdi bunu daha iyi anlatabileceğimiz, süreli sözleşmeli çalışabileceğimiz, ikramiye ve teşvik konularının performansa göre, temsil başına ki bütün dünyada bu böyledir, sanatçının çalıştığı zaman emeğinin karşılığını alabileceği bir sistem önerimiz oldu. İnşallah o meclisten çıkar. Bizim önerimiz kabul edilirse o zaman hem daha verimli olacak hem de dışardaki genç sanatçılara çok daha rahatlıkla kurum içinde çalışma imkanı sağlanacak ve de rekabet ortamı oluşacak. Bu üzerimize sinmiş memur sanatçı kavramından da kurtulmuş olacağız."

-"En büyük şikayet bilet bulamamaktan geliyor"-

Yıllardır bazı yasal değişiklikler yapılması gerektiğini ifade ettiklerini anlatan Bilgin, "Günümüzün şartlarına uyan, daha hareketliliği sağlayacak, daha her kesimden insanın yararlanabileceği ve bugünün şartlarına uyan bir yasal düzenleme yapılmasının zorunlu olduğunu çok uzun yıllardır söylüyoruz. Umarım bu dönem o da yapılır ve haksız tartışmalar, az bilerek çok konuşulmalar ortadan kalkar. DT'nin dünyadaki benzerlerinden en büyük farkı halkla daha çok buluşması" diye konuştu.

Halkın tiyatroya ilgisinin yüksekliğine dikkati çeken Bilgin, "Yoksa oyunlardaki doluluk oranımız yüzde 100'lere yakın. En büyük şikayet bilet bulamamaktan geliyor. Her zaman öyleydi. Yalnız DT için de değil bütün tiyatrolara son yıllarda yoğun bir ilgi var" ifadesini kullandı.

Bilgin, herkesin kabullenebileceği, herkesin ortak noktada buluşabileceği bir düzenlemenin yapılmasını umut ettiklerini belirterek, "Ben yaptım oldu ile çıkan yasalar zaten bir sonuç vermez. Sanatçı ne kadar şöhreti olursa olsun ne kadar filmlerde oynarsa oynasın tiyatrodan kopamaz çünkü asıl var olduğu, tatmin olduğu alan tiyatrodur. Farklı bir sistem uygulanırsa yine de tiyatro yaparız ama bu çatı altında olmaz da başka çatı altında olur" dedi.

-"Sanat farklılıkları kabullenmektir" -

Çözüm sürecini de değerlendiren DT Genel Müdürü Lemi Bilgin, sanatın her zaman barıştan yana olduğunu dile getirerek, sanatın özünde ayrışmanın ortadan kalkması, farklılıkları kabullenmek ve empati bulunduğunu söyledi.

Bilgin, "Onun için her perdeyi açtığımızda, bu barış çağrısı vardır, birbirini anlama, tanıma, farklılıklar içinde birlikte yaşama çağrısı vardır. Tiyatro her zaman bunu yapıyor ama şimdi daha çok dikkat çekiyor olabilir" diye konuştu.

DT çatısı altında Kürt yazarların eserlerinin, Kürtçe müziklerin kullanıldığına işaret eden Bilgin, Diyarbakır ve Van'da Kürtçe sahnelenen her iki oyuna da halkın yoğun ilgi gösterdiğini vurguladı.

Bilgin, "Bizim toprağımıza ait olan hangi zenginlik varsa sahnemiz için kazançtır. Ne reddedebiliriz ne inkar edebiliriz ne yokmuş gibi davranabiliriz bunlar bizim zenginliklerimiz" dedi.

-Turneler ve festivaller-

Bilgin, sezonun kapanışından hemen sonra 20 Mayıs'ta yaklaşık bir ay sürecek kapsamlı bir yaz turnesi planladıkları bilgisini verdi.

Turnenin tüm illeri kapsadığını vurgulayan Bilgin, turnede seyircinin beğenisini kazanan büyük oyunlara ve yerli eserlere ağırlık verileceğini kaydetti.

Bilgin, Dünya Tiyatro Günü ile DT'de festival döneminin de başlayacağını hatırlatarak, sırasıyla Adana, Konya, Ankara, Trabzon ve Antalya'daki uluslararası festivallerle Türkiye'de 44 ülkeden yaklaşık 2 bin sanatçının sahne alacağını belirtti.

Yayıncı: Eda Ay - Ankara
 
“Toplumun yaraları kanamaktadır. Halkın çığlıklarından ötürü oyuncu repliğinden utanmak zorunda değildir. Oyuncu da halktır. Oyuncu da insandır. Oyuncunun da kendi kıyameti, kendi yükselen çığlıkları vardır. Özellikle repliğini, bireyi olduğu toplumun çığlıklarını yükseltecek, duymayan kulaklara duyuracak şekilde söylemelidir”.


Tiyatroların birer birer kapatıldığı, tavanlarını taşıyan sütunlarına gümbür gümbür balyozların indirildiği, ‘yıkamadık bari bozalım’ mantığıyla olmadık anlamların yüklendiği, nikah kıyım merkezleri haline getirildiği, tarih boyunca düzenli olarak yangınlarla yerle bir edildiği bir ülkede tiyatro, asıl işlevi olan sanat dışında, insana kendini insanla anlatmak dışında, insana ayna tutmak dışında, başka bir göreve soyunmak zorunda değildir.

İnsan; tiyatroyu korumak için artık bilinçlenmek, durumdan vazife çıkarmak, sanatı alaşağı etmek isteyen her zihniyete karşı savaş açmak zorundadır.

İnsan, zorundadır, tiyatro değil!

Tiyatro; içinde sanat yapıldığı için suçluluk hissetmek, dışarıdaki hayata, insanların dertlerine merhem olmak, açları doyurmak, evsizleri barındırmak, evine ekmek götüremeyenleri aç bırakmamak, hayatın kahrını çeken insanların sırtlarındaki küfeleri hafifletmek zorunda değildir.
Bu yönetimlerin işidir.
Tiyatro bu acıları sahneye taşır, görmeyen gözleri oya oya gösterir, onun işi budur!

Tiyatro koltuğunda oturan seyirci ile sokaktaki seyircinin arasında “uçurum var” mantığı köhnemiş bir mantıktır.

Her gelir düzeyinden insanın tiyatro izleme hakkı ve şansı vardır.

Cebinde parası olmayanlar ise izlemek istediklerini söylediklerinde kimse onları tiyatro kapısından kovmamaktadır. Hasta, sakat, yaşlılar için bile yerler ayrılmıştır.

Toplumun yaraları kanamaktadır. Halkın çığlıklarından ötürü oyuncu repliğinden utanmak zorunda değildir. Oyuncu da halktır. Oyuncu da insandır. Oyuncunun da kendi kıyameti, kendi yükselen çığlıkları vardır. Özellikle repliğini bireyi olduğu toplumun çığlıklarını yükseltecek, duymayan kulaklara duyuracak şekilde söylemelidir.

Oyunları bitip evine dönmeye hazırlanan oyuncu sokakta, elbette “sahne ışıkları altında” yürümemektedir.
Akbil basıp otobüse binmekte, kaldırımları arşınlayıp yürümekte, o da evine ekmek götürmenin derdine dalmaktadır.

Senede “bir” oyuna bile çıkmayan, “ismi var cismi yok” oyuncuların işgal ettikleri kadroların tıkalı olmasından ötürü kadrosuzlukla boğuşan, kırk lira yövmiye ile çalışıp ayda üç ayrı oyuna çıkan, ne kadar usta ne kadar yetenekli ne kadar yıldız da olsa çareyi istifa etmekte bulan oyuncunun da bakmakla yükümlü olduğu ailesi, acıları, dertleri bulunmaktadır.

Oyuncular, yönetmenler, yazarlar, dramaturglar, ses ve ışık teknisyenleri, sahne amirleri, kostüm tasarımcıları ve uygulayıcıları, makyözler, sahne işçileri yani tiyatro insanlarının hepsi ama hepsi tiyatronun emekçileridir ve halktır.

Bu insanlar, pahalı, ışıl ışıl kristal avizelerin altında keyif çatmamakta, ekmek bulamayıp pasta yememektedirler. Ellerinde şampanya kadehleri, hafta sonunu Fransa’da mı geçirsek diye düşünmemektedirler. Tiyatro insanlarının da çığlıkları, yorgunlukları, acıları, uğradıkları haksızlıkları, sıkıntıları, dertleri vardır.

Tiyatronun önünden geçen halk içeriye, içerdekilere ecnebi memleket gibi bakıyorsa eğer “onlara öyle bakmaları empoze edildiği” içindir. Bu durumda tiyatro insanını ya da tiyatroyu suçlamak abesle iştigaldir.

Söyleyelim şimdi; “Böyle bir tiyatro her zaman var olmalıdır”. Her zaman zorluklarla mücadele etmeli, her zaman ayakta kalabilmeyi başarmalıdır, bunu halk için yapmalıdır, bunu sanat için yapmalıdır.

“Kendini sokağa kapatmış bir tiyatro yoktur ki ölü olsun!
Tiyatro sokakla iç içedir, tiyatro sokaktır, sokağın ta kendisidir.
Tiyatro sokakta başlamıştır, sokak için sahnede sürmektedir.
İçinde çok üşümüş birinin ısınması için değildir tiyatro “buz tutmuş zihniyetlerin çatırdayarak eritilmesi” içindir tiyatro”!

Tiyatroya mezarlık demek, binlerce yıldır yaşadığını, yaşattığını, toplumlara can verdiğini, hayat kaynağı olduğunu göz ardı etmektir.

Tiyatro ölürse toplum asıl o zaman ölür!

Tiyatro sahnesinde her gece ölüler gömülmemektedir, aksine mezarlar açılmakta, haklarını arayan canlı cenazeler oyuncuların ağzıyla seslerini yükseltmektedir.

Hangi sanat disiplini bunu yapabilir?
Tiyatro mezarlık değildir, olamaz!
Tiyatro hayatın ta kendisidir, yaşamın, umudun!
Tiyatrosunu kaybeden halk yaşamını, umudunu kaybeder!
İşte o zaman sokaklar canlı cenazelerle dolar.


Neşe Binark
26 Mart 2013
 
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ, kentin kültür hayatına damgasını vuran 100 duayenin yaşam öyküsünü ‘İstanbul’un 100 Sahne Sanatçısı’ adlı kitapta bir araya getirdi. Eser, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde, “tiyatro sevdalılarına armağan, sanatçılara saygı duruşu, araştırmacılara ışık olma’’ amacıyla yayımlandı. Çalışmada, yer verilen 70 tiyatro ile 30 opera ve bale sanatçısının bazıları şu satırlarla dile getiriliyor:

-Güllü Agop (1840-1902): Osmanlı döneminin tiyatro oyuncusu ve yönetmeni Güllü Agop, Türk tiyatrosunun kurucularından sayılıyor. Güllü Agop, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda Ahmet Fehim, Ahmet Necip, Muhterem Efendi, Mehmet Vamık gibi ilk Türk tiyatro oyuncularını ve Kel Hamit, Kavuklu Hamdi, İsmail Hakkı Dümbüllü gibi ünlü tuluatçıları yetiştirdi.

-Kavuklu Hamdi (1841-1911): Ramazanda oynanan orta oyununu kapalı yerde ve sahnede de oynayabilmek için oyunların metinlerini sahneye uyarlayarak, ‘perdeli orta oyunu’ denilen türü ortaya çıkaran Kavuklu Hamdi, son dönemini Eyüp’te kahvecilik yaparak geçirdi ve yoksulluk içinde hayata veda etti.

-Naşit Özcan (1889-1943): ‘Komik-i Şehir’ lakabıyla tanınan Türk tiyatrosunun ünlü tuluat ustası Naşit Efendi, ‘Sultan Hamid’i bile güldüren adam’ olarak da anıldı. Özcan, Türkiye’de ilk kez tiyatro temsillerinde sessiz film kullandı.

-Muhsin Ertuğrul (1892-1979): Türk tiyatrosunun Batılı anlamda kurucusu kabul edilen Muhsin Ertuğrul, 82 yaşında ŞT Genel Sanat Yönetmenliği’ne atandı. Semt Tiyatrosu, Öğle Tiyatrosu ve Gezici Tiyatro gibi çeşitli uygulamalarla tiyatro seferberliği başlattı.

Güllü Agop’tan Naşit Özcan’a ünlüler geçidi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kültür hizmeti olarak yayınlanan “İstanbul’un 100 Sahne Sanatçısı” adlı kitapta, geleneksel tiyatronun Güllü Agop ve Naşit Özcan gibi isimlerinden başlayarak, tiyatro, opera ve bale dallarında, şehirdeki kültür hayatına damgasını vuran sanatçıların yaşam öyküleri bir araya getirildi. Şehrin sanat geçmişi açısından önemli bir kaynak özelliği taşıyan kitap, İstanbul sahnelerini süsleyen sanatçıları hatırlamak ve gelecek nesillere tanıtmak amacıyla kaleme alındı.

‘Aileden Tiyatrocu’ bunlar

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü, Beşiktaş Belediyesi’nin “Ustalara Saygı” toplantıları kapsamında kutlanacak. Faruk Şüyün’un hazırladığı gecede, tiyatromuzun kaybettiği büyük ustaları, kendileri gibi tiyatrocu olan aile üyeleri anlatacak. Etkinlik bu akşam saat 20:00’den itibaren Akatlar Kültür Merkezi’nde izlenebilecek. Geceye katılacak isimlerden biri olan Aslı Öngören babası Vasıf Öngören’i, Ayşe Erbulak babası Altan Erbulak’ı, Cem Karakaya babası Feridun Karakaya’yı anlatacak.

Aydın insan şiddete başvurmaz

'Dünya Tiyatro Günü' bildirisini bu yıl sanatçı Göksel Kortay hazırladı. Kortay bildiride, bilim, ilim, teknolojinin hızla ilerlediği yaşamda, gelişimini tamamlamış ülkelerde kültür ve sanatın da aynı paralelde değiştiğini vurguladı. Osmanlı’da tiyatro geleneğinin ortaoyunu, meddahı, karagözü-hacivatı ile çok dilli, çok kültürlü dokusunu koruduğunu, saraydan halka, halktan saraya bir köprü olduğunu vurgulayan Kortay sanatın, ülkenin çatısına destek veren temel dayanaklardan birisi olduğunu kaydetti. ' Sorunların şiddetle değil, anlatarak, anlaşarak çözülebileceğini ifade eden Kortay, 'Aydın insan şiddete başvurmayan insandır’ dedi.

Sabancı perdeyi ‘gününde’ açıyor

15. Devlet Tiyatroları-Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali bu akşamki açılış töreniyle başlıyor. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’ne denk getirilen açılış, İtalyan topluluk Studio Festi'nin Seyhan Nehri’nde sergileyeceği 'Su ve Ateş' adlı gösteriyle yapılacak. Festival bir ay boyunca Türkiye'den 16, yurt dışından 7 tiyatro topluluğunun sergileyeceği 23 farklı oyunla sanatseverleri tiyatroyla buluşturacak. Hindistan'ın Taj Ekspres Topluluğu ve William Shakespeare tarafından kurulan, İngiltere'nin en köklü tiyatrolarından Globe Tiyatrosu da Türkiye'de ilk kez bu festivalde sahneye çıkacak..

haber.stargazete.com
 
X