2017'nin en iyi 10 filmi

Elif

Onur Üyesi
Pro Üye
12 Temmuz 2006
35.047
30.494
61
70 milyonu aşkın bilet satışıyla tarihi bir rekorun geldiği 2017’yi geride bırakırken biz de yıl boyunca sinemalarda gösterime filmlerden en beğendiklerimizi sıraladık



HT Pazar'dan Mehmet Açar'ın haberi...

Yaşamın Kıyısında (Manchester by the Sea)






Büyük acılar çeken insanlar üzerine çok film var ama bu kadar sahici olanına rastlamak zor. Kaldı ki, sadece acı çekmeyi anlatmıyordu. Her şey bir insanın yeniden sorumluluk alıp almamaya karar vermesiyle ilgiliydi.. Senaryoyu da yazan yönetmen Kenneth Lonergan, “karakterin olgunlaşarak acıları geride bırakması” klişesini bir yana bırakarak yeniden başlamanın bazen imkânsız olduğunu anlatıyordu. Sade anlatımıyla insanın içine işleyen bir filmdi.



Toni Erdmann





Alman yönetmen Maren Ade, ‘68 kuşağından baba ile çokuluslu şirkette çalışan ciddi ve hırslı kızı arasındaki çatışmadan son yılların en orijinal filmlerinden birini çıkardı. Babanın kızına olan isyanını alışılmadık bir şekilde ifade etmesi çarpıcıydı. Kızın sakinliği ve tepkisizliğiyle babanın davranışları arasındaki kontrast, hüzünlü ve ironikti. Maren Ade, unutulmaz sahneleri peş peşe sıraladı, ilişkilerde asıl önemli olanın sözler değil, eylem ve davranışlar olduğunu bir kez daha kanıtladı.






Bir devam filmi, sevdiğiniz dünyaya geri dönüş fırsatıdır. Bu film daha fazlasını başardı. Yönetmen Denis Villeneuve kendi görsel dünyasını özenle kurdu ve farklı şeyler söyledi... Sisli, yağmurlu, karlı bir kış atmosferinde geçen öykü, karanlık, umutsuz bir gelecekte mucize arayışı üzerineydi. Öte yandan insana değil, insanlığa dair bir umut vardı filmde. Aşk, dostluk, kendini adama, özveri gibi tüm insani değerlerin yapay zekâlar tarafından yaşatılması dikkate değerdi.




Star Wars: Son Jedi (Star Wars: Episode VIII – The Last Jedi)








Yönetmen Rian Johnson, hikâyeyi yeni ufuklara taşıma ve karakterleri geliştirme konusunda sağlam bir iş çıkardı. Güç kavramını, kötülerin iktidarına karşı iyilerin umut ve inancı olarak billurlaştırdı. Kylo Ren çelişkileri ve kararlarıyla filmin en şaşırtıcı karakteri haline gelirken, sabırlı, şefkatli ve akılcı kadın liderler seriye damgalarını vurdular. İroniyi ihmal etmeyen film, ışın kılıcı ve uzay savaşı sahneleriyle de sıkı bir Star Wars filmi olarak akıllarda kaldı.





1930’lu yılların Kore’sinde geçen ve şaşırtmacalı bir hikâye kurgusuna sahip film, erkek egemen dünyaya karşı koyan iki kadının ilişkisini Japon sömürgeciliği, ayrımcılık ve sınıfsal farklılıklar gibi yan temalarla harmanladı. Dört karakter arasında dönen oyunları tam olarak anlayabilmek ancak finalde mümkün olurken yönetmen Chan-wook Park’ın aynı olayları farklı kurgu ve kamera açılarıyla anlatması akılda kalıcıydı.






Ay Işığı (Moonlight)






Chiron gibi gençlerin uyuşturucu bataklığına dönüşmüş mahallelerde neler yaşadığı üzerine çok film seyrettik. Yönetmen ve yazar Barry Jenkins suçun, silahın cazibesini bir yana bırakıp erkeklik kültürüne odaklanarak farkını ortaya koydu. Anladık ki o çocukların sadece olgunlaşması değil, duygusal olarak kendilerini tanımaları, gerçek kimliklerini bulmaları dahi kolay değil. Aşk, bile ruhlarını özgürleştiremiyor... Amerikan kenar mahallesi üzerine çekilen en iyi filmlerden biriydi.








Chris, sevgilisinin ailesiyle tanışmak için geldiği evde kendini bir türlü rahat hissetmez. Liberal aile, konuksever davransa da zengin beyazların gücü huzursuz edicidir. İnce bir ironiyle gerilimin kol kola verdiği filmde yazar ve yönetmen Jordan Peele, ırk ayrımcılığı üzerine özgün ve şaşırtıcı bir gerilimle çıktı karşımıza. Beyazların zihne hâkim olarak bedeni sahiplenmesi, özünde köleci anlayışın farklı bir uygulamasıydı ve film, günümüz ABD’sine biraz da bu gözle bakıyordu


Hayalet Hikâyesi (Personal Shopper)



İkiz kardeşinin hayaletiyle bağ kurmak isteyen bir kadının öyküsü... Fransız yönetmen Olivier Assayas, sadece öyküyü geliştirirken değil, gerilim sahnelerinde de klişeleri bir yana bıraktı. Fizik ötesi dünyaya olan inancımızı sorguladı ve “İhtiyaç duyarsak, hayaletlere inanırız” demeye getirdi. Hayaletlerden ziyade o dünyaya olan inancımızla ilgilenen film, yaşadığımız dijital dünyanın gerçekliğini sorgulayıp çağımız insanının yalnızlığını vurguladı.







Satıcı (Forushande)



Yönetmen Asgar Ferhadi, Tahranlı çiftin bir taciz olayı sonrası yaşadıkları duygusal süreci anlattı bu kez... Sorumluluk sahibi aydın bir insan olan Emad’ın derinlerine gömülü zorbanın ortaya çıkışını önyargısızca getirdi karşımıza. Film bir “erkeklik halleri” analiziydi ama kadınlara erkeklerin namusu olarak bakan toplumsal yapının eleştirisi de ihmal edilmedi... Emad’ın polis gibi davrandığı sahnelerde rengini belli etmeyen Ferhadi, “savcı, yargıç ve infaz memuru”na dönüştüğü sahnelerde kibir ve merhametsizliğin altını çizdi.







The Founder









İşadamı Ray Croc’un “fast food” dünyasında çığır açan McDonald’s markasını McDonald kardeşlerden nasıl satın aldığının hikâyesi... Yönetmen John Lee Hancock, kardeşlerin mütevazı esnaf ahlakıyla Kroc’un sınır tanımayan ihtirasını karşı karşıya getirdi. Sözlere, el sıkışmaya inanan insanlarla paranın ve sermayenin gücüne inanan bir zihniyetin karşılaşmasıydı bu... Sonuçta, acımasızlıkla birleşen azmin zekâ, yetenek ve dürüstlüğü yendiği bir filmdi ve Michael Keaton, şahaneydi.
haberturk.com
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…