Doğu Anadolu Bölgesi: Bir Kez Gördüğünüzde Unutamayacağınız Bir Yerin Masalı!
Doğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin en eşsiz, en zengin kültüre sahip köşelerinden biridir. Doğanın en saf halleri, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış topraklar, sıcak ve misafirperver insanlar, yöresel mutfağı ve her mevsim kendine has güzellikleriyle bu bölge, adeta bir masal diyarı gibi. Tarih boyunca sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu bölge, yalnızca coğrafi değil, kültürel olarak da oldukça zengin bir mirasa sahiptir.Tarihsel Zenginlik ve Kültürel Miras;
Doğu Anadolu, insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden bazılarına ev sahipliği yapmaktadır. Bölgede yer alan Ani Harabeleri, Urartular dönemine kadar uzanır ve bölgedeki en önemli tarihi alanlardan biridir. Ani, 10. yüzyılda Ermenistan Krallığı'nın başkenti olarak büyük bir kültürel ve ticari merkezdi. Bugün, bu tarihi bölge, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almakta ve Ermenistan sınırına yakın olan Kars il sınırları içinde yer almaktadır. Ani'nin kalıntıları, mimarisi ve tarihi yapılarıyla hala geçmişin izlerini taşımaktadır.Urartu Krallığı, MÖ 9. yüzyıldan itibaren bu bölgeyi etkisi altına almış ve Urartular, bölgede büyük yapılar, su kanalları ve surlar inşa etmiştir. Erzincan yakınlarında yer alan Öküzlü Köprü ve Toprakkale gibi Urartulara ait kalıntılar, bölgenin tarihini gözler önüne serer. Ayrıca, Van Gölü çevresi de Urartular tarafından stratejik olarak kullanılmış ve burada pek çok kalıntı günümüze kadar ulaşmıştır.
Doğu Anadolu'nun iklimi, bölgenin coğrafyasına bağlı olarak oldukça serttir. Kışlar uzun, karasal ve soğuk geçerken, yazlar kısa ve serindir. Bölgedeki yüksek dağlar ve geniş vadiler, mevsimsel değişimlere büyük oranda etki eder. Erzurum, kışın yoğun kar yağışı alırken, yazın ılık ve serin bir hava sunar. Van, özellikle yaz aylarında, göl çevresindeki serinletici rüzgarları ile bilinir. Bu çeşitlilik, bölgenin her mevsim farklı bir deneyim sunduğunu gösterir.
Doğu Anadolu, hem doğal hem de kültürel olarak büyüleyici bir bölgedir. Tarih, doğa ve kültürün iç içe geçtiği bu topraklarda yapılacak keşifler, unutulmaz bir deneyim sunar. Eğer bu bölgeyi henüz keşfetmediyseniz, her köşesiyle sizi bekleyen bir masalın içinde kaybolmak için bu yolculuğa çıkmak harika bir fikir olabilir!
Erzurum: Erzurum, tarihi dokusu ve özgün kültürüyle dikkat çeker. Erzurum Kalesi, şehrin simgelerinden biridir ve şehri yüksekten görebileceğiniz bu kale, hem tarihsel hem de stratejik öneme sahiptir. Erzurum'un Atatürk Caddesi'nde yürürken keşfe çıkabileceğiniz sokaklar, geleneksel Erzurum evlerinin taş duvarları ve nostaljik atmosferi, bu şehri keşfetmek için harika bir başlangıçtır. Erzurum'da meşhur olan Erzurum cağ kebabı ise buranın en bilinen lezzetlerinden biridir ve bu eşsiz kebap, kendine has pişirme tekniği ile tatları damağınızda bırakır.
Erzurum'un en dikkat çeken özelliklerinden biri de Palandöken Dağı’dır. Kayak severler için bir cennet olan bu dağ, kışın karla kaplı muazzam manzaralar sunar ve kayak merkezi, yıl boyunca binlerce ziyaretçiye ev sahipliği yapar. Kayak yaparken dağların yükseklerinden aşağıya doğru kayarken, karın sesini ve doğanın huzurunu hissedebilirsiniz. Erzurum'un kışları sadece kayakla sınırlı kalmaz, aynı zamanda doğa yürüyüşleri yapmak, dağcılık gibi açık hava aktiviteleri için de çok elverişlidir.
Bunun yanı sıra Erzurum, ünlü Oltu taşı ile de tanınır. Oltu taşı, şehrin simgelerinden biri olup, genellikle takı ve aksesuar yapımında kullanılır. Erzurum’un zengin kültürünü simgeleyen bu taş, el işçiliğiyle şekillendirilerek değerli birer sanat eserine dönüşür. Oltu taşı takıları, Erzurum’a özgü hediyeliklerin en popüler seçeneklerindendir.
Erzurum'da yaz aylarında ise serin bir hava hakimdir. Dağların çevrelediği bu şehir, sıcak yaz günlerinden kaçanlar için ideal bir kaçış noktasıdır. Erzurum'un serin havası, yazın bile burada vakit geçirmeyi keyifli hale getirir. Erzurum'un doğal güzellikleri arasında yer alan Narman Peribacaları da görülmesi gereken noktalardır.
Van: Van, gölüyle ünlü bir şehir. Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü, sodalı ve tuzlu yapısıyla dikkat çeker. Gölün yüzey alanı yaklaşık 3.755 km²’dir ve çevresi doğal güzelliklerle doludur. Gölün etrafında yapılan tekne turları, özellikle Akdamar Adası’na düzenlenen geziler oldukça popülerdir. Akdamar Adası üzerinde bulunan Akdamar Kilisesi, 10. yüzyılda inşa edilmiş olup Ermeni mimarisinin önemli örneklerindendir. Göl çevresinde ayrıca manzaralı yürüyüş rotaları, bisiklet yolları ve piknik alanları bulunmaktadır; özellikle Edremit sahil şeridi yaz aylarında dinlenmek ve serinlemek isteyenler için ideal bir noktadır.
Van Kalesi, Urartular döneminden kalma bir yapıdır ve şehre hakim bir tepede yer alır. M.Ö. 9. yüzyıla tarihlenen bu kale, hem tarihi atmosferi hem de Van Gölü’ne bakan muhteşem manzarasıyla ziyaretçilerini büyüler. Kalenin eteklerinde yer alan eski Van şehri kalıntıları da, geçmişin izlerini sürmek isteyenler için keşfedilmeye değerdir.
Ayrıca Van Kahvaltısı, bu şehre özgü tatlarıyla sabahları keyifli bir başlangıç sunar. Otlu peynir, murtuğa, kavut, yayık tereyağı, ceviz reçeli, süzme bal ve daha pek çok yerel lezzetin bir arada sunulduğu Van kahvaltısı, hem doyurucu hem de kültürel bir deneyim sunar. Özellikle Van’da yer alan kahvaltı salonları, bu zengin sunumlarıyla ün kazanmış ve Van kahvaltısı, Türkiye’nin dört bir yanında tanınır hale gelmiştir. Van, hem doğası hem tarihi hem de damak çatlatan kahvaltısıyla unutulmaz bir şehir deneyimi sunar.
Malatya: Malatya, dünyaca ünlü kayısısı ile bilinen, bereketli topraklara sahip bir şehir. Türkiye'nin ve hatta dünyanın en büyük kuru kayısı üreticisi olan Malatya'da, kayısı üretimi sadece ekonomiyi değil, kültürel yaşamı da derinden etkiler. Şehirde her yıl temmuz ayında düzenlenen Uluslararası Malatya Kültür, Sanat ve Kayısı Festivali, hem yerel halkın hem de ziyaretçilerin dört gözle beklediği renkli bir etkinliktir. Bu festivalde kayısıdan yapılan reçel, tatlı ve kuruyemiş gibi lezzetler tadılabilir; el emeği ürünler ve konserlerle de dolu dolu bir deneyim yaşanır.
Malatya'nın tarihi zenginlikleri arasında Arslantepe Höyüğü öne çıkar. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan bu höyük, insanlık tarihine ışık tutan önemli arkeolojik buluntular sunar. Höyükte, M.Ö. 5.000'lere dayanan yerleşim izleri, ilk devlet yapılarının izleri ve çivi yazılı tabletler bulunmuştur. Ayrıca şehrin merkezine yakın konumdaki Malatya Müzesi, bölgenin tarihini derinlemesine tanımak isteyenler için güzel bir duraktır.
Yeşilyurt ilçesi ise geleneksel taş evleriyle dikkat çeker. Bu tarihi evler, geçmişin mimari estetiğini bugüne taşıyarak nostaljik bir atmosfer sunar. Yeşilyurt aynı zamanda doğal güzellikleri, serin yaylaları ve yerel mutfağıyla da oldukça cezbedicidir. Kayısının gölgesinde büyüyen bu şehir, doğa ve tarihin iç içe geçtiği bir yaşam sunar.
Bingöl: Doğu Anadolu Bölgesi'nin doğallığı bozulmamış, huzur dolu şehirlerinden biridir. Adını çevresinde bulunan çok sayıda göl ve su kaynağından aldığı rivayet edilen Bingöl, “Bin Göl” anlamıyla bile doğa severler için nasıl bir cennet olduğunu fısıldar adeta. Dağların arasına kurulmuş bu şehir, sahip olduğu yemyeşil vadiler, serin akarsular, tertemiz havası ve sakin köyleriyle doğayla baş başa kalmak isteyen herkes için adeta bir kaçış noktasıdır.
Bingöl'ün en dikkat çekici doğal zenginliklerinden biri hiç şüphesiz Solhan ilçesine bağlı Hazarşah Köyü yakınlarında yer alan Yüzen Adalar’dır. Su yüzeyinde serbestçe hareket eden bu adacıklar, sadece Türkiye’de değil, dünyada da oldukça nadir görülen doğal oluşumlar arasında yer alır. Göletin üzerindeki bu hareketli adacıklar hem görsel bir şölen sunar hem de Bingöl’ün ne kadar özel bir doğaya sahip olduğunu gözler önüne serer. Özellikle ilkbahar ve yaz aylarında adaların çevresi çiçeklerle dolup taşarken, suyun üstündeki bu sessiz salınımı izlemek insanı büyüler.
Munzur Dağları’nın eteklerinden çıkan buz gibi kaynak suları, Bingöl’ün dört bir yanına hayat verir. Özellikle Kiğı, Yayladere ve Solhan gibi ilçeler, dağ köyleri, yaylaları ve serin sularıyla Bingöl’ün en doğal ve huzurlu bölgeleri arasında yer alır. Yaylalarında yürüyüş yapabilir, derelerin sesi eşliğinde piknik yapabilir ya da sadece doğayı izleyerek ruhunuzu dinlendirebilirsiniz. Bu bölgelerde geleneksel köy yaşamı halen canlıdır ve ziyaretçilere geçmişten bugüne uzanan bir kültür yolculuğu sunar.
Bingöl aynı zamanda termal kaynaklarıyla da tanınır. Özellikle merkeze bağlı Ilıcalar beldesinde bulunan Kös Kaplıcaları, yılın her dönemi ziyaretçi çeken bir sağlık merkezidir. Romatizma, cilt hastalıkları ve kas ağrıları gibi rahatsızlıklara iyi geldiği söylenen bu şifalı sular, hem yerel halkın hem de çevre illerden gelen ziyaretçilerin uğrak noktasıdır. Doğal bir havada, termal sularla buluşmak hem fiziksel hem de ruhsal bir arınma sağlar.
Şehrin sakinliği, düşük nüfus yoğunluğu ve doğayla iç içe yaşam tarzı, büyük şehirlerin gürültüsünden kaçmak isteyen herkes için Bingöl’ü özel kılar. Ayrıca, yöresel mutfağı da oldukça zengindir. Özellikle tandırda yapılan ekmekler, ayran çorbası, mastuva, pılık gibi lezzetler, Bingöl sofralarında sıkça yer bulur. Her ne kadar dışarıdan bakıldığında sakin bir Anadolu şehri gibi görünse de, Bingöl aslında keşfedilmeyi bekleyen zengin bir kültür ve doğa hazinesidir. Doğal güzellikleri, sıcak insanları ve bozulmamış yaşam ritmiyle Bingöl, görülmeye ve hissedilmeye değer bir şehirdir.
Ağrı: tüm dünyada bilinen ve Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı’na ev sahipliği yapar. 5.137 metre yüksekliğindeki bu dağ, yalnızca dağcılar için değil, doğaseverler, fotoğrafçılar ve mistik hikâyelere ilgi duyanlar için de büyük bir cazibe merkezidir. Yaz-kış zirvesinden eksik olmayan kar örtüsüyle, Ağrı Dağı Türkiye’nin adeta gökyüzüne açılan kapısı gibidir. Aynı zamanda birçok efsaneye ilham kaynağı olmuştur; bunların en bilineni, kutsal kitaplarda geçen Nuh’un Gemisi’nin tufandan sonra bu dağın zirvesine oturduğu yönündeki efsanedir. Nuh’un Gemisi’nin kalıntılarına benzediği iddia edilen doğal oluşumlar, Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesi yakınlarında turistlerin ilgisini çeken yerler arasındadır.
Ağrı'nın simgelerinden biri de Doğubayazıt’ta, Ağrı Dağı’nın eteklerine konumlanmış ihtişamlı İshak Paşa Sarayı’dır. 18. yüzyılda inşa edilen bu saray, Osmanlı, Selçuklu ve barok mimarisinin harmanlandığı eşsiz bir yapıdır. 366 odalı bu saray sadece mimarisiyle değil, sahip olduğu ısıtma sistemi ve estetik yapısıyla da döneminin çok ilerisindedir. Ağrı’nın tarihî kimliğini yansıtan bu eser, bölgeyi ziyaret edenlerin ilk duraklarından biridir.
Ağrı'nın yüksek kesimlerinde yer alan köyler, geleneksel yaşam biçimlerini hâlâ canlı bir şekilde sürdürmektedir. Bu köylerde insanlar geçimlerini büyük oranda hayvancılıkla sağlamaktadır. Yaylalarda yaz boyunca süt, yoğurt ve peynir üretimi yapılır. El dokuması kilimler, yün çoraplar, keçeler gibi el işi ürünler hem kültürel mirasın devamı hem de yerel ekonominin temel taşlarından biridir. Özellikle Eleşkirt, Tutak ve Diyadin gibi ilçelerde bu geleneksel yaşam tarzını birebir gözlemlemek mümkündür.
Ağrı’nın doğal güzellikleri de tarihî ve kültürel mirası kadar etkileyicidir. Diyadin ilçesinde yer alan kaplıcalar, sıcak termal sularıyla bölge halkı kadar çevre illerden gelen ziyaretçilere de şifa sunmaktadır. Ayrıca Bubi Dağı, Balık Gölü ve Meteor Çukuru gibi doğa harikaları, doğa yürüyüşü ve keşif meraklıları için idealdir. Meteor Çukuru, dünyanın ikinci en büyük meteor çukuru olarak bilinir ve İran sınırına çok yakın bir noktada yer alır.
Ağrı'nın mutfağı da tıpkı coğrafyası gibi zengindir. Özellikle Ağrı Kuzu Tandırı, taş fırınlarda saatlerce pişirilerek hazırlanan, lezzetiyle dillere destan bir yemektir. Abdigör Köftesi ise dövülerek yoğrulan dana etiyle yapılan, hem meşakkatli hem de çok özel bir yemektir. Ayrıca Selekli Pilav (mercimekli bulgur pilavı), Helise (uzun süre pişirilen buğday ve et yemeği), Hasude (şekerli un helvası), Kete ve yöreye has aşure tatlısı sofraların vazgeçilmezlerindendir. Ağrı’da misafirperverlik çok önemlidir, sofralar zengin, insanlar sıcakkanlıdır.
Tüm bunların yanında, Ağrı’yı ziyaret etmenin en nostaljik yollarından biri de Doğu Ekspresi'yle yapılan yolculuktur. Ankara’dan başlayıp Kars’a kadar uzanan bu tren rotası, Ağrı topraklarından geçmese de komşu illerden geçtiği için bölgeye ulaşmanın en keyifli alternatiflerinden biridir. Özellikle kış aylarında karla kaplı dağlar, vadiler ve köy manzaraları eşliğinde yapılan bu tren yolculuğu, adeta bir zaman tünelinden geçmek gibidir. Fotoğrafçılar ve gezginler için vazgeçilmez rotalardan biri haline gelen bu seyahat, Ağrı’nın da içinde bulunduğu Doğu Anadolu coğrafyasını keşfetmenin en romantik yollarından biridir.
Ağrı, efsaneleri, doğası, tarihi zenginlikleri ve samimi insanlarıyla keşfedilmeyi bekleyen, derin anlamlar taşıyan bir şehir olarak Türkiye’nin en özel rotalarından biridir. Sessiz ve görkemli duruşuyla hem geçmişin hem bugünün izlerini taşır.
Iğdır: doğa harikası bir şehir olmasının yanı sıra, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle de dikkat çeker. Ermenistan sınırına yakın bir konumda bulunan bu şehir, Azerbaycan, Kürt, Türk ve Ermeni kültürlerinin izlerini taşıyan, çok kültürlü yapısıyla önemli bir yer tutar. Iğdır, farklı inanç ve geleneklerin bir arada yaşadığı nadir yerlerden biridir ve bu kültürel çeşitliliği, şehre özgün bir atmosfer katar. Iğdır Ovası, verimli toprakları ve tarım üretimiyle bölgenin can damarıdır. Burada yetiştirilen pamuk, şeftali, karpuz ve diğer tarım ürünleri, şehrin ekonomik yapısının temelini oluşturur. Ayrıca Iğdır, Türkiye'nin en erken çiçek açan yerlerinden biridir, bu yüzden bahar aylarında şehir, rengarenk çiçeklerle kaplanır.
Iğdır'ın doğa harikalarından biri de Meteor Çukuru'dur. Bu jeolojik oluşum, dünyada eşi az bulunan bir doğal güzellik olarak doğa meraklılarını cezbeder. Meteor Çukuru, Iğdır’ın doğasını ve tarihini keşfetmek isteyenler için benzersiz bir nokta sunar. Şehirdeki dağlar, özellikle kış aylarında karla kaplanarak etkileyici manzaralar oluşturur, bu dağlar, bölgenin doğal zenginliğini ve huzur verici atmosferini pekiştirir.
Şehirdeki en bilinen tarihi alanlardan biri ise Iğdır Ovası'na hakim olan Iğdır Kalesi'dir. Bu kale, şehrin geçmişine ışık tutarken, aynı zamanda Iğdır’ın coğrafi konumunun stratejik önemini de ortaya koyar. Iğdır, aynı zamanda birçok medeniyetin izlerini taşıyan bir yer olup, bu özellikleriyle tarihseverler için de önemli bir ziyaret noktasıdır.
Iğdır’ın mutfağı da oldukça zengindir. Hem Türk hem de Ermeni mutfağından izler taşıyan yemekler, bu şehre özgü lezzetler sunar. Özellikle etli yemekler ve yöresel tatlar, Iğdır’a gelen ziyaretçilerin mutlaka tatması gereken lezzetler arasında yer alır. Şehirde, geleneksel yaşam biçimlerini sürdüren köyler, halkın kültürel değerlerini yaşatmaya devam eder. Bu köylerde el işçiliği ve geleneksel üretim yöntemleriyle yapılan pek çok ürün, Iğdır'ın kültürel mirasını oluşturur.
Bunların yanı sıra, Iğdır'da gezip görülmesi gereken yerlerden biri de Iğdır Üniversitesi'dir. Eğitim alanında yaptığı atılımlar ile şehirdeki genç nüfusa eğitim fırsatları sunarken, şehrin gelişimine de katkı sağlar. Iğdır, kültürel çeşitliliği, doğal güzellikleri, tarım potansiyeli ve tarihi yapılarıyla hem gezilecek hem de keşfedilecek çok fazla zenginliğe sahiptir.
Erzincan: Türkiye'nin en güzel yaylalarına sahip bir şehir olarak bilinir. Özellikle Refahiye, Kemaliye ve Üzümlü gibi ilçelerdeki yaylalar, serin havası, doğal kaynak suları ve çiçek tarlalarıyla büyüleyicidir. Bu bölgelerde yaz aylarında düzenlenen yayla şenlikleri, geleneksel kültürle iç içe vakit geçirmek isteyenler için eşsiz bir fırsattır.
Erzincan'ın özellikle Erzincan Döneri, yöresel mutfağında öne çıkar. Meşe odunu ateşinde pişirilen döner, kendine has lezzetiyle hem yerel halkın hem de ziyaretçilerin vazgeçilmezidir. Bunun yanında Tulum Peyniri, Erzincan’ın dağ köylerinde geleneksel yöntemlerle üretilir. Uzun süre olgunlaştırılarak kendine özgü aroması elde edilen bu peynir, Türkiye’nin en nitelikli peynirlerinden biri olarak bilinir. Ayrıca Üzümlü ilçesi, adını aldığı üzüm çeşitliliğiyle ünlüdür; özellikle pestil ve köme gibi ürünlerde bu üzüm çeşitleri kullanılır.
Erzincan’ın el sanatları da oldukça köklüdür. Özellikle geleneksel bakır işlemeciliği, şehre özgü en değerli zanaatlardan biridir. Erzincan bakırı, zarif motifleri ve ince işçiliğiyle dikkat çeker; genellikle çaydanlık, sini, kahve takımı gibi ürünlerde görülür.
Erzincan’ın tarihi dokusunu yansıtan Erzincan Evleri, ahşap ve taş mimarinin güzel birer örneğidir. Kemaliye Taş Yolu (Karanlık Kanyon Yolu) ise 132 yıllık bir emeğin eseridir. Halkın kendi çabalarıyla dağlar delinerek inşa ettiği bu yol, dünyanın en tehlikeli yollarından biri olarak da bilinir. Aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan Kemaliye, kültürel zenginliği ve doğa harikası manzaralarıyla büyüler.
Misafirperver halkı ve doğal güzellikleriyle burası, keşfedilmeye değer bir yer. Üstelik kış aylarında Ergan Dağı Kayak Merkezi, hem kayak hem de doğa aktiviteleri için ideal bir ortam sunar. Modern telesiyejleri, uzun pistleri ve kristal kar kalitesiyle kış sporları severler için keyifli bir rotadır. Günübirlik piknikten adrenalini bol maceralara kadar Erzincan’da herkes için bir şeyler vardır.
Kars: hem tarihi hem de kültürel anlamda önemli bir şehirdir. Kars Kalesi, Ani Harabeleri, Taş Köprü ve Fethiye Camii gibi önemli yapılar, şehri keşfetmek için sizi çağırır. UNESCO Dünya Mirası listesine alınan Ani Harabeleri, binlerce yıllık geçmişiyle Ermeni, Gürcü ve Selçuklu mimarisinin izlerini taşır. Ayrıca, Kars’ın ünlü "Kars Gravyeri" peynirinin tadına bakmadan geçmek olmaz; bu peynir, özel üretim teknikleriyle Avrupa'da bile tanınmaktadır.
Kars mutfağının bir diğer vazgeçilmezi de Kars Kazıdır. Soğuk havalarda dinlendirilen ve özenle hazırlanan kaz eti, özellikle kış sofralarının baş tacıdır. Bozbaş, Haşıl, Umaç Helvası gibi yöresel lezzetler de Kars sofralarında sıkça karşınıza çıkar.
Kars’ın soğuk havası, yazın dağlardan esen rüzgarlar, burada geçireceğiniz zaman boyunca sizi rahatlatacaktır. Kış aylarında ise Sarıkamış Kayak Merkezi, kar kalitesiyle kayak tutkunlarının uğrak noktası olur. Beyazın en saf halini Sarıkamış’ta bulabilirsiniz.
Ayrıca, bu bölgeyi özel kılan en güzel deneyimlerden biri de Doğu Ekspresi yolculuğudur. Ankara’dan başlayıp Kars’a kadar uzanan bu eşsiz tren rotası, Erzincan ve Erzurum gibi şehirlerden geçerken göz alıcı doğa manzaralarıyla yolculuğa adeta bir masal havası katar. Kış aylarında karla kaplı dağlar, vadiler, donmuş nehirler ve köyler arasından geçen bu uzun yolculuk, sadece bir ulaşım aracı değil; başlı başına bir keşif ve huzur deneyimidir. Son yıllarda özellikle fotoğraf tutkunlarının ve gezginlerin gözdesi haline gelen Doğu Ekspresi, Erzincan’dan geçerken bölgenin yaylalarını ve doğal güzelliklerini bir de tren camından izleme fırsatı sunar.
Kars’a doğru yaklaştıkça kar manzaraları daha da büyüleyici hale gelir ve yolculuğun sonu, masalsı Kars sokaklarında tamamlanır. Eğer vaktiniz ve merakınız varsa, Doğu Ekspresi’yle yapılacak bir yolculuk, Doğu Anadolu’nun ruhunu hissetmek için harika bir fırsattır.
Doğu Anadolu Bölgesi, zengin kültürü, tarihi mirası, eşsiz manzaraları ve sıcacık insanlarıyla her mevsimde ayrı bir güzellik sunar. Türkiye'nin en yüksek dağları, en derin vadileri ve en büyük gölleri bu bölgede yer alır. Aynı zamanda bölge, tarih boyunca Urartular'dan Selçuklulara, Osmanlılardan Rus işgaline kadar birçok medeniyetin izlerini taşır. Bu sayede her köşesinde geçmişten bugüne uzanan zengin bir miras saklıdır.
Yöresel yemekleriyle de adından söz ettiren Doğu Anadolu, cağ kebabından tandıra, kete ve ayran aşı çorbasına kadar damak çatlatan lezzetleriyle sofralarda da iz bırakır. El sanatları, yöresel halk oyunları ve yerel festivaller de kültürel çeşitliliği gözler önüne serer.
Gittiğiniz her şehir, sizi farklı bir hikâye ile karşılar. Erzurum’da karla kaplı Palandöken Dağı’ndan süzülürken, Van Gölü kıyısında Akdamar Adası’nın tarihini dinleyebilir ya da Kars’ta Ani Harabeleri arasında bin yıllık taşlara dokunabilirsiniz. Bingöl'ün dağ köylerinde doğayla baş başa kalabilir, Malatya'da kayısı bahçeleri arasında yürüyüş yapabilirsiniz.
Eğer henüz bu bölgeyi keşfetmediyseniz, her anı dolu dolu yaşamak ve gerçek Türkiye’yi görmek için bir seyahate çıkma zamanı! Doğu Anadolu, sadece bir yer değil; hissedilen, yaşanan ve kalbinizde iz bırakan bir serüvendir. Doğu Anadolu’nun her köyü, kasabası, yaylası, dağları ve vadileri, sizi bir başka dünyaya götürür. Burada geçmişin izleri, doğanın gücü ve insanların misafirperverliği, sizi derinden etkiler. Bu bölge, tarih ve kültürle harmanlanmış bir deneyim sunarken, aynı zamanda doğa ile iç içe olmanın huzurunu da yaşatır. Her adımda farklı bir manzara, her köyde farklı bir yaşam tarzı keşfedeceksiniz. Doğu Anadolu, kendinizi sadece gezmekle kalmayıp, bir parçası gibi hissetmeye başladığınız bir yerdir. Zengin mutfağı, sıcakkanlı insanları, geleneksel el sanatları ve eşsiz doğasıyla, burada geçireceğiniz her an, unutulmaz bir anıya dönüşecektir. Hayatınızın en keyifli, en öğretici ve en özel seyahati için Doğu Anadolu sizi bekliyor. Bu bölgeyi keşfetmek, sadece bir tatil değil, aynı zamanda bir yaşam deneyimidir. İster doğanın kalbine yolculuk edin, ister tarihin izlerini takip edin; Doğu Anadolu sizi kucaklamaya, her yönüyle sizi etkilemeye hazır. Bu seyahat, ruhunuza dokunacak ve yolda geçirdiğiniz her dakikayı değere dönüştürecektir.