Yemen Genel Bilgi

Kuzey

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
30 Ocak 2007
2.027
13
Camurdan Güzelliklerin Ülkesi:
YEMEN

y1.jpg


Kahve Yemen’den gelir
Çayır çemenden gelir
Al yanak, pembe dudak
Her gün hamamdan gelir
Ellerinde ayağında acem kınası
Gidip getirsin oğlan anası

y2.jpg

Çöl, ayrılık, memleket hasreti. Bu kavramlar, bana her zaman bir ülkeyi çağrıştırır: Yemen. Ağıtlarda ve türkülerde yer alan, gidişi olan dönüşü olmayan, Saba Melikesi Belkıs’a kadar dayanan büyüleyici efsaneleriyle farklı kültürlerin beşiği olmuş, türkülerimize acılarla girmiş bu gizemli ülkeyi ziyaret edecek olmanın heyecanıyla, içim kıpır kıpır. Gezi izlenimlerime geçmeden, hazır, Mısır üzerinde uçarken bir fıkra aktarmak istiyorum:

Sonradan görme bir karı-koca, ellerine büyük miktarda para geçince, dünyayı dolaşma ve her yeri görme hevesine kapılmıştı. Mısır’da bir müzeyi gezerlerken, bir mumyanın önüne geldiler. Hayatlarında ilk kez böyle bir şey görmenin şaşkınlığı içinde bakarken, mumyanın önündeki yazıya gözleri ilişti: “M.Ö. 41”. Kadın: “Anlaşılmayacak bir şey yok. Adama çarpıp onu bu hâle getiren arabanın plâkası olacak”. Uçağımız, kendine özgü kimliğini koruyan Yemen’in büyüleyici başkenti Sanaa’ya iniyor. Pasaport kontrolü için uzun bir bekleyişten sonra, kendimizi Yemen’in, binlerce yıllık bir uygarlığın temelleri üzerinde yükselen çamur binalar ülkesinin yakıcı sıcağında buluyoruz. Her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği Yemen’e, neden “çamur medeniyeti” denildiği, hava alanından çıkar çıkmaz anlaşılıyor; yer, gök çamur rengi!

y3.jpg

Yola koyuluyoruz. Yemenliler, “ehlen ve sehlen” deli gibi araba kullanıyor ve sürekli korna çalıyorlar. Öyle ki, insanın aklına, “Acaba bu ülkede sürekli korna çalmak zorunlu mu?” diye bir soru geliyor. Başkent Sanaa’nın arka sokakları ise bir korku filmi seti olabilecek kadar ürkütücü ve karanlık olabilir.

Asya ile Afrika kültürlerinin buluştuğu Yemen’de ilk göze çarpan şey, büyük bir yoksulluk. Otuz milyon nüfuslu Yemen, nüfus artışında ve çocuk ölümlerinde dünya ülkeleri arasında liste başı! Ailelerin çok çocuk yapmaları, sıtma ve diğer hastalıklar nedeniyle, ölümlerin önüne geçilemiyor.

Yemen, yeryüzünün en ilginç ülkelerinden biri. Kuzey ve Güney Yemen’in birleşmesiyle daha da ilginçleşmiş. Kuzey Yemen, İslâm dinine sıkı sıkıya bağlı bir ülkeyken, Güney Yemen, ilk ve belki de son Marksist Arap ülkesiydi. Romalıların “Mutlu Yemen” (Arabia Felix) adını verdiği ülkede, 1990 yılında iki Yemen birleştikten sonra, ekonomik göstergeler olumlu işaret vermeye başladı.

y4.jpg

Yemen’in Evleri Asırlardır Dimdik!

Yemen halkının yaşadığı kale evler, mimarî ve tarihî açıdan sanki birçok uygarlığın karışımı gibidir. Karmaşık bir çamur mimarîsine sahip olan bu evlerin yanı sıra balçıktan inşa edilmiş 6-7 katlı yapılara rastlamak mümkün.Pencereleri olağanüstü vitray ve renkli camlarla bezenmiş binalar, Şibam ve Hadramut’ta yerini 10-12 katlı kerpiç gökdelenlere bırakır. Yüzyıllardır dimdik ayakta duran bu dünyanın ilk gökdelenleri, Batı’daki çelik konstrüksiyonlu yapılarla alay edercesine, çölün orta yerinde dikili durmaktadır.

Doğa ile uyum içinde beyaz kireçle resimlenen bu evler, eski Arap geleneklerine göre düzenlenmiş. En alt katta hayvan barınakları, tahıl, odun ve donanım depoları yer alır. İkinci katta ise hizmetçilerin odaları bulunur. Kadınlar, evin üçüncü ve dördüncü katlarında, genellikle çocuklarla birlikte sürdürürler yaşamlarını. Evin yapısına ve büyüklüğüne göre, beşinci ve altıncı kat, erkeklere ve aile büyükleriyle onların konuklarına tahsis edilir. Bu katta toplanan erkekler, “gat” çiğneyerek, nargile ve tarçınlı çay içerek vakit geçirirlerken, kızların okula “gidip gitmemesi” gerektiğini tartışırlar.

y5.jpg

Taşa hükmeden Yemenli ailelerin fertlerinin hepsi birer mimar, usta, kalfa, çırak. Evlerin yapımı sırasında çoluk çocuk demeden herkes çalışıyor. Osmanlı etkisi ile bazı yapılarda cumba ve kafese de rastlanıyor. Taşları kendileri oyuyorlar, kesip biçiyorlar; evlerinin her santimetre karesine alın terlerini akıtıyorlar. Isınma sorununu, güneş ışınlarını emme kapasitesi yüksek kalın duvarların, geceleri ısıyı evin içine bırakması ile çözümlemişler. Üst katlar, alt katlara oranla daha büyük pencerelerle, pencere açıklıkları daha küçük olan alt katlar ise merdiven aralığından ve duvarların içine yapılmış kanallar yardımıyla havalandırılıyor. Dilerim, zamanla diğer geleneksel Arap kentlerinde ve ülkemizde olduğu gibi, bu güzelim binalar da yeni teknoloji adına yavaş yavaş yok olmaz.
Yüksek plâtolar, dağlar ve çöller arasında kalan Yemen’in uzun tarihi boyunca daha önce anlatmaya çalıştığım çatışma ve mücadeleler, tarım arazilerinin azlığı, değişken bir topoğrafya, irtifa ve iklimle bir araya gelişi, ülkenin şehir plânlaması ve mimarîsine damgasını vurmuş. Çatışmaların sonuçları, kent ve köylerin yerleşimini de etkilemiş. Kasabalarla köylerin yeri, hem savunma düşüncesiyle, kısmen de vadilerde bulunan ve zaten az miktardaki araziyi üretken tarıma ayırabilmek için, ister istemez tepeler, tarıma uygun olmayan alanlar olmuş. O dönemlerde, evlerin alt katları, hayvanların korunması ile tahıl, odun ve donanım depo etmek için kullanılmış. Böylece, evlerin, uzun süreli istilâlar sırasında bir kale gibi kullanılması sağlanmış. Yerel giysiler de yüzyıllar öncesinde olduğu gibi bugün de aynen korunuyor. Ne güzel!

y6.jpg

“Cenbiye” Bir Erkeklik Simgesidir!

Bu çarşıda en çok iş yapan esnaflar, hançer satıcıları ve bunların bileycileri. “Cenbiye” adı verilen bu hançerler, Yemenli erkeklerin sünnet çağlarından itibaren yanlarından ayırmadıkları ve ölünceye kadar bellerinde taşıdıkları önemli bir aksesuar. Ama cenbiyeler her an temiz ve keskin olmalı. Ne de olsa bir “erkeklik simgesi”. Her ne kadar, bu hançerleri savunma amaçlı kullanmasalar da, geleneklere göre, bir kez kınından çıkan hançer, kana bulanmadan tekrar kınına sokulmazmış. Bu yüzden, şiddetli kavgalarda bile cenbiye kullananların sayısı çok azmış. Yemenlilerin zenginliği de “cenbiyelerinden” anlaşılırmış. Örneğin; gergedan başından yapılan bir cenbiyenin fiyatı tam 15 bin dolar!

y2.jpg

Sekizyüz yıldır Şişen Yanaklar!

Öğle saatlerinde, her yerde yoğun bir trafik başlıyor, çünkü bu saatler, Yemen halkının %60’ının kullandığı ve kimine göre uyuşturucu, kimine göre de uyarıcı madde olarak kabul edilen “gat” adlı bitkinin körpe yeşil yapraklarının yıkanmadan satışa sunulduğu saatler… Ramazan ayında ise, iftar saatinin yaklaşmasıyla birlikte, naylon torbalara konulmuş taze gat yaprakları piyasaya çıkıyor. Ekmek-peynir gibi satılıyor. Yıllar boyunca gatların konulduğu bu küçük ve renkli naylon torbaların yol kenarlarında yarattığı kirlilik de çok ama çok üzücü.
 
Yemen ve Türkülerimiz

y1.jpg

Ünlü İtalyan yönetmen Pier Paolo Passolini’nin filmlerine mekân olan Sanaa’da, Osmanlı izleri o kadar çok ki… Yapılarda, şarkılarda, sözcüklerde. 1915 yılına kadar, bir iddiaya göre 300 binin üzerinde Türk askeri Yemen çöllerinde hayatını kaybetmiş ve aynı yıldaki yenilgiden sonra, Osmanlı Devleti, ekonomik nedenlerle sadece subaylarını geri çekebilmiş. Yemen’de kalan 30 bin askerden 10 bini ise kendi imkânlarıyla yollara düşmüş. Kimi Anadolu’ya ulaşabilmiş, kimi çöllerde yaşamını yitirmiş. Birçoğumuzun aile büyüklerinde bir Yemen anısı vardır, çünkü Yemen, binlerce Anadolu delikanlısının çölün kumlarına karıştığı yerdir. Geri dönmeyen 20 bin Anadolulu asker ise Yemen’de yerleşmiş, evlenip çoluk çocuk sahibi olmuş.

y7.jpg

Böylece “Yemen Türküsü’ndeki “Giden gelmiyor, acep nedendir?” sorusunun cevabını da öğrenmiş oluyoruz. Aynı türküde, bizim “Burası Muş’tur” diye söylediğimiz mısranın aslı “Burası Huş’tur” olacak. “Huş”, başkent Sanaa yakınlarında yüksek bir tepenin adı.

y8.jpg

Yemen, türkülerimize acılarla, ağıtlarla girmiş. O çok acıklı Yemen Türküsü’nü bilmeyenimiz var mıdır? Hele bir de bu türküyü söyleyen, Atatürk’ün çok sevdiği, artık aramızda olmayan değerli sanatçımız ve dostum Safiye Ayla ise, işte o zaman hangimizin yüreği sızlamaz:

Havada bulut yok, bu ne dumandır,
Mahlede ölüm yok, bu ne figandır,
Şu Yemen illeri ne de yamandır,
Adı Yemen’dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor, acep nedendir?

Yine başkaldırmış Yemen imamı
Andık orda şehit olan babamı,
Bana ağlatmasın tanrım anamı,
Adı Yemen’dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor, acep nedendir?

Kışlanın önünde arslan yağızlar,
Yemen yolcusuna ağlıyor kızlar,
Ananın babanın yüreği sızlar,
Adı Yemen’dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor, acep nedendir?

Açılan bayrağı gelin mi sandın,
Çalınan davulu düğün mü sandın,
Yemen’e gideni gelir mi sandın?
Adı Yemen’dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor, acep nedendir?

Bütün bunlara rağmen, genelde Türklere karşı bir “öfke” veya “kin” taşımıyor Yemenliler. Yemen’de bulunan Osmanlı eserleri, en iyi korunan anıtlar. Balkanlarda bulunan birçok Osmanlı eseri yok edilmeye çalışılırken, Yemenliler, Osmanlılardan kalan her şeyi kutsal bir emanet gibi saklamışlar.

y9.jpg

SANAA:
64 Minareli Eski Kent

Yemen’in başkenti Sanaa’nın deniz seviyesinden yüksekliği 2 bin 400 metre; yani kent, dünyanın en yüksek başkenti olarak kabul edilen Lhasa (Tibet), La Paz (Bolivya) ve Ekvator’un başkenti Quito’dan sonra belki de dördüncü sırada. Ne çok soğuk, ne de çok sıcak. Her şeyden önce rutubetsiz.

Sanaa’da modern gökdelenler, süslü ve ışıl ışıl bulvarlar yok. İyi ki de yok, çünkü bunlar Sanaa’ya hiç yakışmazdı. Yüzyıllar önce inşa edilmiş taş yapılar ve çamurla kaplı binaların yanında, aynı teknikle yapılmış yeni binalar yer alıyor. Eski ile yeninin birlikteliğinden doğan bu olağanüstü uyuma hayran olmamak elde değil.

Başkent Sanaa, tam “bir zaman tüneli”. Dar sokaklarda dolaşırken, neredeyse her adım bir yüzyılı gösteriyor. Bu kentteki en ilginç yer ise “Bab-el Yemen” ya da “Yemen Kapısı”. Neredeyse asırlardan beri hep aynı kalmış. Sabahın erken saatlerinde insanların biriktiği ve akşam güneş batıncaya kadar yaşayan eski ve büyük bir pazar olan Bab-el Yemen’de, Osmanlı, Memlûk, Hint ve Pers uygarlıklarının izleri var; hepsi iç içe. Doğu halklarına özgü çarşı kültürü göze çarpıyor. Burası bir zamanlar, Çin’den, Avrupa’dan ve Asya’dan gelen tüccarların buluşma yeri olmuş; Doğu’dan ve Batı’dan gelen mallar, burada alınıp satılmış. Bu pazarda neler yok ki; güzel Hint ve Çin ipekleri, rengârenk kumaşlar, doğal makyaj malzemeleri, baharatlar, muhteşem bir işçilik göstergesi olan gümüş takılar, her türden antika, özellikle de Osmanlılardan kalma seramikler, Osmanlı el işlemeleri ve hatta, Osmanlı ordusundan geriye kalan süngülü eski tüfekler bile burada satılıyor.

y10.jpg

Yüzyıllar öncesinden günümüze dek gelen, eşsiz, büyüleyici, mistik mimarîsi ile eski Sanaa, diğer Arap kentlerinde rastlanmayan bazı özelliklere sahip. Geçmişi, Saba Melikesi Belkıs’a kadar uzanan bu güzellikler, günümüz mimarîsine bile meydan okuyacak kadar hoş. Çamurdan yapılmış ve yüzyıllardır ayakta duran, 4-5 katlı binaların güzelliğini anlatmak çok güç. Nakışlı, süslü, ak ak evler sanki kelebekler gibi titreşiyor. Bu balçık evlerin bazıları, Shibam ve Hadramut’ta olduğu gibi 10-12 kata kadar çıkabiliyor. Evlerin pencereleri, en az kendileri kadar güzel desenlerle ve vitray ve renkli camlarla süslenmiş; hepsi de birer sanat harikası. Eskiden, camlara renk vermek için ince kesit olarak kesilmiş renkli mineraller kullanılırmış. Bu yönteme, “albaster” adı veriliyor.

Eğer müze gezmek isterseniz ilk durağınız “Sanaa Milli Müzesi” (National Museum Sanaa) olmalı. Burası eski bir Osmanlı Hastanesi olup, ardından İmam Yahya’nın sarayı olarak da hizmet görmüş. Çok katlı ve ilginç bu müzede farklı dönemlere ait eserler bulunuyor. Tepsiler, okkalar, mezar taşları, barut kapları, parfüm şişeleri, sancaklar, çeşitli silahlar, kandiller, paralar, sikkeler, takılar, doldurulmuş Kenya ve Etiyopya aslanları, hasır ve ahşap işlemeciliğinin güzel örneklerini farklı katlarda geziyoruz.

Bir ara karşımıza dev bir cami inşası çıkıyor. Devlet başkanı yaptırıyormuş. Hatta Sultanahmet Camii’ni örnek aldığını söylüyorlar. Su kanalını daha doğrusu bir dere yatağını andıran derin bir yoldan otelimize varıyoruz.

Bab-el Yemen’den başlayıp, Osmanlılar döneminde inşa edilen taş surlar içinde bir hazine gibi korunan bu şaheser evler, zaten UNESCO tarafından 1984 yılında koruma altına alınmış. Bekiriye Camii’nin etrafında Türk Mahallesi’ni de muhakkak adımlayın.

y11.jpg

İstanbul’un beton yığını binalarından o kadar bunalmışız ki, bu güzel binaları saatlerce izlemeye doyamıyoruz. Eğer, çok dik merdivenleri tırmanmayı göze alırsanız, yüksek evlerden birinin, daha iyisi Tac Talha Otelinin en üst katında bir fincan Yemen kahvesi yudumlarken, arabaların zorlukla geçtiği dar sokaklardan yükselen seslerin eşliğinde, Sanaa’nın insanı dinlendiren güzel manzarasına dalıp gidebilirsiniz.

Sanaa’nın en etkileyici yeri, “Musevî Mahallesi”. Bu mahalledeki evler, sadece iki katlı. Bunun nedeni de Musevî ailelere kat çıkma izni verilmemesi. Yapılan baskılar sonucu, Musevîler 1950 yılında Sanaa’dan ayrılarak İsrail’e göç etmişler. Buradan göçen ailelerin, yeni ülkelerine tam uyum sağlayamadıkları ve İsrail’e sorun oldukları söyleniyor. Sanaa semalarında yıldızlar pırıl pırıl parlıyor. Uzaklarda ve yakınlarda köpekler uluyor. Cırcır böcekleri ise her yerde. Teknolojinin o acımasız sesi, Yemen’de henüz duyulmuyor. Sönük bir ampul, beş katlı duvarları, tekmil nakışlı güzel yapıyı kısmen aydınlatıyor. Sabah ezanı okunuyor. Ezanla birlikte serçeler de ötmeye başlıyor, cırcır böcekleri hızlanıyor. Sanaa uyanıyor. Başkentin rüzgârı, kumları ve tozları da önüne katarak, dar sokaklarda hızla esmeye başlıyor.

Yemenli erkekler, fotoğraf çektirmeye bayılıyor. Fotoğraf makinesini görür görmez hemen poz veriyorlar. Bu durum tüm fotoğraf çekenlerin işini kolaylaştırıyor elbette.

Bayram sabahı, en güzel giysileriyle yollara dökülen Sanaalıların ve özellikle de birbirinden güzel çocukların arasında, Musevî Mahallesi’nde ve Eski Kent’te turluyoruz. Sanaa’daki bütün dükkânların kepenklerinin maviye boyanmış olması dikkatimizi çekiyor. Meğerse bu bir kanunla zorunlu kılınmış.

Türkler Mezarlığı Yemen’den Kısa Kısa!

Yemen’de bir camide ezan bitiyor, onbeş dakika sonra diğer bir camiden ezan sesleri yükseliyor. Yani her imam ezan saatine kendi karar veriyor olmalı. Hani bir söz var ya: “Yemen’de ezan bitmez.”

Yemen’de 1 USD = 198 Riyal ve 1 litre benzin 60 Riyal idi (Ocak 2007). Komşu ülkelerde yani Suudi Arabistan’da, Umman’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde çok sayıda Yemenli işçiler çalışıyor. Sanaa’da öğleden sonra müzeler kapalı. Ulusal Müze ile Sana Üniversitesi içindeki müzeyi öneririz. Yemen’de bizdeki uygulamanın tam tersi, önce binaların dış cepheleri bitiriliyor. Bu coğrafyada ekmek bulamazsınız. Buğday veya darı unundan yapılan pideye “melve”, arpadan yapılanına ise “cahire” denir. Yemen’de sokaklarda rastladığınız bir araç muhakkak en az iki-üç yerinden vurulmuş ya da çarpılmıştır. Zaten o kadar kötü araç kullanıyorlar ki! Bir defa hepsi virajları kapalı alıyorlar. Seçmen sayısının yedi katı kadar afiş bastıran, kravatlı resmi tüm Yemen’in her köşesine asılan 33 yıldır Yemen’i yöneten Tuğgeneral Ali Abdullah Salih’e ABD “artık yeter, başkanlıktan ayrıl” demiş. Ara Güler’in objektifinden Yemen’e bakalım mı?

“Nereye bakarsam bakayım kayalık dağlar görüyorum, koyu-sarı zeminli, kara taşlı. Gözgöz taşlar üzerinize yürüyecek, sizi ezecek gibi.” Yemen’den ayrılma vakti gelip çatıyor. Hayranlık uyandıran çamur evlere son bir kez daha bakıp, Osmanlının bu uzak eyaletine veda ediyoruz; ama bu çamur medeniyetine bir kez daha gelmek üzere!

Yazan: Prof. Dr. Orhan KURAL
 
Coğrafi konumu: 15 00 Kuzey enlemi, 48 00 Doğu boylamı#REDIRECT hedefin adı

Haritadaki konumu: Orta Doğu

Yüzölçümü: 527,970 km²

Sınırları: toplam: 1,746 km

Sınır komşuları: Umman 288 km, Suudi Arabistan 1,458 km

Sahil şeridi: 1,906 km

İklimi: Çöl iklimi, batı dağlarında ılıman iklim görülür.

Arazi yapısı: Dar kıyı ovaları, tepelikler, engebeli dağlar, orta kısımda çöller

Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Umman Denizi 0 m

En yüksek noktası: Jabal an Nabi Shu'ayb 3,760 m

Doğal kaynakları: petrol, balık, kaya tuzu, mermer, kömür, altın, kurşun, nikel, bakır, batıda verimli topraklar

Arazi kullanımı: tarıma uygun topraklar: %3 daimi ekinler: %13 otlaklar: %33.5 ormanlık arazi: %4 diğer: %46.5 (1993 verileri)

Sulanan arazi: 5,674 km² (1999)

Doğal afetler: Kum fırtınaları, toz fırtınaları

 
Nüfusu: 20 701 257 kişi (2002 tahmini)

Ortalama Ömür: 60 yıl (2002 tahmini)

Okur Yazarlık Oranı: % 38 (1999 tahmini)

Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 800 $ (1990 tahmini)

Mülteci oranı: 0 mülteci/1,000 nüfus (2001 tahmini)

Bebek ölüm oranı: 68.53 ölüm/1,000 doğan bebek (2001 tahmini)

Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus: 60.21 yıl erkeklerde: 58.45 yıl kadınlarda: 62.05 yıl (2001 verileri)

Ortalama çocuk sayısı: 6.97 çocuk/1 kadın (2001 tahmini)

HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.01 (1999 verileri)

Ulus: Yemenli

Nüfusun etnik dağılımı: Arap; Afrika Arapları, Güney Asyalılar, Avrupalılar

Din: Buyuk Cogunlugu Müslüman(Safii , Zeydi), Cok az sayida Musevi, Hıristiyan, Hindu

Dil: Arapça

Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler toplam nüfusta: %38 erkekler: %53 kadınlar: %26 (1990 verileri)

 
X